hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Peki yokluğumun yerine ne koydun?

    28.02.2023 Salı | 14:12Son Güncelleme:

    Bir süredir aklıma gelip giden bir imge var. İnsanları, sırtlarına ince kordonlarla bağlı şeffaf yaşam süpürgeleri ile hayal ediyorum. Nereye giderlerse peşlerinden bu süpürgeler de onlarla beraber geliyor ve süpürgeler bildiğimiz elektrik süpürgeleri gibi değiller. Dışarıdan aldığı toz ve pisliği kesesinde biriktirmiyor, onun yerine burada birikmiş renkli yaşamı dışarıya üflüyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Renkli yaşam ise 365 günlük renkli halkalardan oluşuyor ve biz ilk bakışta sayamıyoruz bu halkaları çünkü o şeffaf kesenin içi başlarda yaşam dolu. Ama sonra gittikçe halkalar azalıyor. Zaman geriye işliyor ve insanlar her geçen an yok oluyor. Yaşam parçaları yavaş yavaş tükeniyor. Hastalıklarla, küslüklerle, mutsuzluklarla, kalp kırıklıklarıyla geçen yıllar o renkli halkaların hızlı bir biçimde yok olmasına neden oluyor.

    Güleceksiniz bana belki ama sırf bu yüzden kendi zihnimin yarattığı bu imgeye bazen o kadar kaptırıyorum ki kendimi insanların arkasında görünmeyen o süpürgelere eğilip bakmaya çalıştığım bile oluyor. Yaşanabilecek, dolu dolu, mutlu, keyifli ve de renkli kaç yılı kalmış o yaşam süpürgesinin içinde boşluğa bakarak görmeye çalışıyorum. Sonra da tam görmeye başlayacağım anda düşünmekten vazgeçiyorum. Şu an yaşamda ve var olan, sapasağlam, dimdik ayakta karşılaşmış olduğum tüm insanların bir gün o şeffaf süpürgeleri boşaltmış, karşımda aynı hali ile olamayacak oluşlarını düşünmek gereksiz ve de yorucu bir his çünkü..

    Peki yokluğumun yerine ne koydun

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugünlerde belki de yokluk ve varlık kelimeleri bu yüzden beni her zamankinden daha fazla etkiliyor. Belki zihnimin gördüğü an ‘yokluk’ kelimesi ile ‘varlık’ kelimesinin yerini değiştirmek istemesinin nedeni de bu. "Bir anlık yokluk / A Momentary Absence" cümlesini Galerist’in hemen girişindeki duvarda ilk gördüğüm an zihnimin bana oynadığı oyundan bahsediyorum. Belki bu yüzden "Bir anlık varlık" diye kaydedildi sergi bende. Çünkü bu sergi, bu son 3 haftanın, beni gittikçe sessizleştiren ve de tepkisizleştiren deprem felaketinin yarattığı büyük "yokluk" halinin ardından gezdiğim ilk sergi ve de sanırım ben bugünlerde yokluklar (kaybolmuşlar, yitip gitmişler, yok olmuşlar) yerine şu an yalnızca var olan şeyleri (belki de sadece bu şeylerin yok olmadan önceki varlık hallerini) düşünmek istiyorum.

    Çünkü yaşım ilerledikçe bir şeylerin geri gelmemecesine gidişi, bir şeylerin bir daha başlamamacasına bitişi daha çok etkiliyor beni. Zamanla daha derin ve gerçek hissettiğimden midir nedir yokluklarla yüzleşmek eskisinden daha çok savrulmama neden oluyor. Aynı serginin 4 kadın sanatçısından biri olan Gül Ilgaz’ın bir nevi sergi davetiyesi de olan o fırtına videosundaki uğultulu yalnız ağacın hissettikleri gibi.. Şiddetli rüzgarlarla, kurşuni bir havada sağa sola devrilişi, düş(e)meyişi, bir an belki düşemediğine sevinişi ama bu sefer de düşer gibi olmaktan kaçamayıp bu gelgitten yoruluşu, yani hiçbir yere kaçamamayışa hapis oluşu gibi..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Peki yokluğumun yerine ne koydun

    Ela'ya sergiyi ilk gezdiğimiz günün akşamı arabada eve doğru dönerken ve ona sergide neler hissettiğimi anlatırken sanırım bu hisler yüzünden “ayrılığa sahip çıkış" dedim. "Biten aşkların, ayrılıklarına sahip çıkış” hissinde derinleştirdi sergi beni ve de sanırım uzundur ertelediğim bazı şeyleri bu sayede daha fazla ertelememeye karar verdim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Aslında düşündüğünüzde bu öyle güçlü bir şey ki, öyle bir özgürleşme hali ki sizi hissetmekten kaçtığınız, korktuğunuz ve de hissetmenize gerek olmadığına inandığınız tüm duygularınız ile bir anda buluşturuyor. Artık bir şeyler yapmanız gerektiğini size hatırlatıyor, zorluyor, sıkıştırıyor ve de adım atmak için fırsat yaratıyor. Buradaki eserler, buradaki hikayeler, buradaki sesler, kokular ve de renkler.. Tabi bu duyguları hissetmek için önce kendinize müsaade etmeniz, bu alana kendinizi gerçek anlamda teslim etmeniz ve de Ela Atakan’ın küratörlüğünü üstlendiği bu sergide eseri olan 4 kadın sanatçının hislerini yakından anlamak istemeniz gerekiyor.

    Sanırım ben bu konuda herkesten biraz daha şanslıydım çünkü Ela ile tanışıklığımız nereden baksanız 10 yıl öncesine dayanıyor. Öyle ki bu sergide yer alan güçlü kadınlardan biri olan Sophie Calle’ın adını ve hikayesini bile uzun yıllar evvel ilk Ela’dan dinledim ben. Hatta onu o günlerde etkilemiş duygular, hikayeler beni de aynı oranda etkilemiş olacak ki zaman içinde oturduğum masalarda ne zaman konu biten aşklara gelse, kendimi bu sergide yer alan ‘Zarif Acı’ serisinin tümünün içinde yer aldığı kitabını ve de Sophie Calle’in bu eseri yaratmasına neden olan, sonu acı biten aşkının hikayesini anlatırken buldum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Anlattıktan sonra da bu hikayenin sonuna kendi cümlemi ekledim: ‘Bir sanatçıya aşık olmak tehlikelidir çünkü aşkınız da siz de o aşkın bitişi de bir gün bir sanat eserine dönüşebilir.’

    Peki yokluğumun yerine ne koydun

    Aynı Sophie Calle’in yaşadığı aşkın üzerinden 15 sene geçtikten sonra bu sergideki eserini ortaya çıkarışı gibi. (Buluşacakları gün gelmeyen, verdiği sözü tutmayan, kendisine ihanet ettiğini anlayan ve de kendisinden yüz yüze değil de kısa cümleli özensiz bir telgraf ile ayrılan sevgilisine olan aşkının acısını bir kadının yaşama biçimi.. Tanımadığı insanlara sorup dinlediği hayatlarındaki en kötü hatıra, en büyük acı hikayeleri ile o sırada yaşamakta olduğu aşk acısını yan yana getirip, zamanla aşkın azalıp bitişine kendisini tanık edişi.. Kendi ayrılığına aşkı kadar sahip çıkan bir kadının gerçek aşkının ve acısının derin izi.. İnanın bu eserin duygusu beni bu hikayeyi ilk dinlediğim an nasıl etkiledi ise hala aynı şekilde etkiliyor..)

    Şimdi o nedenle bilmeniz gerekiyor ki; Burçak Bingöl, Sophie Calle, Gül Ilgaz, Ayça Telgeren gibi sanatçıların eserlerinin içinde yer aldığı ‘Az önce vardı, ama şimdide, bu anda yok.. / Beklenmedik yitirişlerle mücadele etmek ama nasıl? / Yokluğun varlığının neye dönüştüğü..’ gibi konularda müthiş derecede derinleşen bu sergide sizi pek tahmin ettiğiniz türden normal bir şey beklemiyor ve sergiden ayrıldıktan sonra da etkisi öyle hemen geçmiyor.

    Peki yokluğumun yerine ne koydun

    O nedenle size önerim birincisi sergiyi kısacık zamanlarda hızlı hızlı gezmek yerine biraz yavaşlayarak gezin ve de bu ziyareti mutlaka Ela'nın anlatımının olduğu günlere denk getirin. İkincisi de sergi sonrası içinizden uzundur aramadığınız birilerini aramak ve o kişilere bugüne kadar bir türlü söyleyemediğiniz cümleleri söylemek gelirse hiç düşünmeyin ve bunu yapın. Galerist’te gezebileceğiniz bu serginin kapanış tarihi ise bu ay yaşanan deprem felaketi nedeni ile 18 Mart’a kadar uzatıldı.