hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    ‘Yalnız ve yuvasız uçar kartal güneşin önünde’

    27.04.2023 Perşembe | 14:06Son Güncelleme:

    Size de oluyor mu bazen. Bir yanım bulutlara değmeye çalışırken bir yanım yerin altındaki kıpır kıpır karıncaların yanına kaçmak istiyor. Bir yanım sevdiğim tüm insanları teker teker arayıp nasıl olduklarını sormak, gerçekten nasıllarmış geçiştirmeden iyice anlamak, hiçbir şeylerini kaçırmamak isterken bir yanım alıp başını gitmek, kendini onu tanıyan herkesten gizlemek, durmadan uzak diyarlara, görülmemiş kara parçalarına seyahat etmek istiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Öyle zor ki bir gün bir yanım olmaya çalışırken diğeri olamadığım için hayıflanmak, ikisini birden yapmaya çalışıp da yapamadığımda o mutsuz histen yorulmak. İnsan sırf bu yüzden, bu hayatta yapacak çok şeyi olduğu, daha doğrusu çok şey yapmak istediği için ve bunları bir çırpıda yapamıyor olduğu için kendini başarısız gibi bile hissedebiliyor.

    Geçen gün böyle bir hissin içine girdiğim an spor ayakkabılarımı giyip kendimi dışarı attım. Bir süre yürüdüm sonra da ilk karşıma çıkan cafe’ye oturup bir kahve söyledim. Tek başıma oturduğum masamda kahvemi yudumlarken de tam karşımda bembeyaz saçlı, oldukça yaşlı bir adamın oturmakta olduğunu farkettim. Tam çaprazımda kahvesini yudumluyor, kendi evinin balkonundan sokağı izler gibi kahve dükkanının camından dışarıyı izliyordu. Sonra birden yerinde hareketlendi ve uzaktan gelen birine gülümseyerek el salladı. Birkaç saniye içinde o el salladığı adam içeri girdi ve sonra bir dakika geçmeden peşinden biri daha. Yaşı kemale ermiş 3 kişi bir yuvarlak masanın etrafında oturup birbirlerine kahve ister misin diye sorduktan sonra konuşmaya başladılar. Bayram nasıl geçmiş, ne yapmışlar, çoluk çocuk nasılmış, içlerinden biri yeni doktora gitmiş, doktor ne demiş, çalı fasulye 20 lira olmuş, Ayşe kadın fasulye, o daha kıymetli ya 40 liraymış, biraz geç pişer ama lezzetli olurmuş, gece gök gürleyip şimşekler havada uçuşmuş, herkes o saatte uyanık mıymış, olan biteni herkes duymuş mu, nasıl yağmış ama bereket, bahar olduğu ne de belliymiş her halinden, deliyormuş toprağı tomurcuk en çok yara aldığı yerden…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir anda keyfim yerine geldi dinlerken. Bayılıyorum bu spontane buluşmalara dedim içimden. Yazmaya, kitap okumaya, kendimle baş başa kalmaya gittiğim, bir kahve ile dakikaları keyifle ezdiğim böyle yerlerde önüme gelen hikayelere resmen bayılıyorum. Çünkü yaşam sana her an sürekli o ya da bu insanla, o ya da bu şekilde durmadan mesaj gönderiyor aslında. Bu dünyada artık yeni olmadığı her halinden belli olan, beyaz saçlı, biraz göbekli, ağır işiten, gözlüksüz göremeyen, senin gibi hızlı hızlı yürüyemeyen insanları yan masana oturtuyor mesela. Seni onları gör, hayatını yeniden bir hizala diye tutup evden çıkarıp, bir müddet yürütüp, başkası değil o cafe’ye, tam olarak da o masayı görebileceğin tek boş masaya oturtuyor. Sonra da bu yaşama bir kez daha saygı duyuyorsun oturduğun yerde.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sırf bu yüzden olaylara anlık değil ömürlük bakmaya başlıyorsun. Kendine derin bir nefes aldırıyor, o an içinde olduğun sert, sıkıcı ve belki de yıkıcı olan olayların yanında upuzun bir hayatın olduğunu yeniden hatırlıyorsun. O hayatın içinde bu olay, bu takıldığın şeyler nedir ki diye kendine muzip ve de bilge bir üslupla sormaya başlıyorsun. Daha kim bilir neler olacak, ne köpek balıkları gelip teknene sebepsiz, sırf canı istiyor diye bir omuz atacak, dalgalar belki bir anda coşup seni sallayacak, yağmur birden bastıracak, mevsimin kafası atacak yaz günü kış olacağı tutacak, o zaman ne yapacaksın? Onlara da, toprak ana, gök baba, deniz kardeş diye seslenip, bana bunu nasıl yaptınız, hiç ben bunu hakettim mi diye soracak mısın?

    Bir şey oluyorsa o olan şeyle başa çıkabileceğin için oluyor unutma. Olan şeye artık katlanabileceğin her halinden belli olduğu için oluyor. Artık büyüdüğün ve bazı şeylerin de artık o büyüklük haline göre yeniden düzenlenmesi gerektiği için oluyor. O nedenle niye oluyor demenin bir anlamı yok. Onun yerine böyle bir şey oluyorsa o zaman bu olan şey bana ne öğretmeye çalışıyor demenin anlamı var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu öğreti bana aynı marketlerdeki birbirine yapışık promosyon ürünler gibi geliyor biliyor musunuz.. Aslında o marketlerdeki promosyon paketlerin hepsine birden de ihtiyacın yok ama beraber almayı seçiyorsun. Tek ihtiyacın olan deterjan olduğu halde o deterjana yapışık duran sünger, fırça ve cam temizleyicisini birini alacağın fiyata üçünü birden alma promosyonu olduğu için alıyorum diyorsun. Yok ben sadece deterjan alacağım demekten vazgeçiyorsun. Dünyada da aynı sistem geçerli aslında. Aynı ana denk gelen seni müthiş derecede kızdıran, üzen ve de canını acıtan eş zamanlı olayların görevi de aynı aslında. Az zamanda çok erdem sahibi yapmaya çalışıyor evren seni. Daha da çok bilge yapacak ise, o bilgeliğin yanında belki daha sabırlı, güçlü ve de cesur yapacak olayları da ekleyerek üzerine gönderiyor ki o gün markete gitmiş oluşunun bir anlamı olsun. O yüzden kızma başına gelen olaylara. Onlara aynı o marketlerdeki promosyonlar gibi bak. Onları, bugün işine yaramayacağından adın kadar emin olsan da yakın bir zamanda mutlaka işine yarayacağına inanılan erdemler gibi gör.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çünkü şimdi değil içinde olduğun süreç bitince anlayacaksın o döngünün içinde olduğunu. Henüz anlamıyorsun çünkü şu an kayboluşun özgürlüğünde bir aşağı bir yukarı düşüp durma zamanındasın. Kim olduğunu unuttuğunu farketmiş olduğunu anlama anındasın. O yüzden sıkı sıkıya tutunma kim olmak istediğine. Bu tutuş halinin seni öfkelendirmesine, yormasına müsaade etme. Duygusal ve enerjisel anlamda paramparça olduğunu düşünüyorsan da o paramparçalığı yeniden bir araya getir ve de eskisinden daha da iyi bir parça yaratmayı dene. Bir şaheser olacaksın günün birinde ve o oluş hali bugün bulunduğun yeri kabul etmekten geçiyor. O nedenle yeniden başlaman gerek herşeye, düştüğün yerden düştüğünü kabul ederek, neden düştüm ben diyerek değil düşmenin nedenini görerek yeniden ayağa kalkman gerekiyor. Çünkü ileride anlatacağın öyküler olacak bunlar. Birileri sana nasıl yaptın dediklerinde onlara düştüm, canım acıdı, ağladım, üzüldüm, kırıldım, çaresiz ve çözümsüz kaldım ama yine de devam ettim, oyunun orada bitebileceğine inanmadım, yaralı da olsa yola devam ettim, bugün o günlerin hediyesi bana, mükemmel yanlışlar yapmalıydım ki mükemmel doğrular yapabileyim diyen olabilmen gerekiyor. O yüzden bugün bir sebepten ötürü memnun değilsen bir şeylerden birkaç saatliğine de olsa depresyona girme hakkını kullan. Üzül, kendi başarısız olduğun anlarla yüzleş, kendini kötü hissetme özgürlüğüne sahip çık ve sonra da sımsıkı tutunduğun bir ağırlık ile derin bir okyanusun dibini boylarken her şeyin sana bağlı olduğunu yeniden idrak ederek o ağırlığı bırakmayı dene. İstersen birkaç saat yürüyeceğim der gibi birkaç saat depresyona girebilirsin ve bu durumun komikliği bir anda seni güldürebilir çünkü depresyon buna alışkın değil. Aynı senin gibi. Kimse ona senin gibi gönüllü teslim olmadığı için o da senden kaçmaya başlayacak, deli midir nedir diyerek senden gizlice uzaklaşmaya çalışacak, hiç denedin mi ki?

    Ben denedim oradan biliyorum. Bir kaç gün evvel uyanırken kendime iki uçta yaşayan güçlü düşünceler yüzünden "bir kaç saatliğine depresyona girme" hakkı vermeyi denedim. Nasıl yapacağımı bilmemekle beraber yapmaya başlarsam yapabileceğimi bilerek büyük bir cesaret ve de güvenle. Ya kendimi soktuğum o ruh halinden çıkaramazsam demeden, gireceğim ve çıkacağım, ben bunu yapabilirim diyerek. Muazzam güneşli ve de hiç yağmur beklenmeyen bir günde aniden yağmura yakalanmak yerine çok hazır olduğum bir anda beklediğimden de soğuk bir kova suyu başımdan aşağı boşaltıvermek gibi bir şeydi bu his. Kendimle, kendi başıma, kendimin sıkışıp kalmış birazcık ağır ve de karanlık duygularıyla bir kaç saat geçirdim. Sonra da depresyona bir kaç saatliğine gönüllü girmek konusu beni güldürdü ve nasıl olduğunu anlamadığım bir biçimde de bu hal beni iyi hissettirdi. Nasıl anlatmalı bilemiyorum ama her şeyi aynı anda yapmak isteyen telaş ve panik halim bir anda her şeyi en iyi şekilde yapsa da bir şeylerin istediği gibi olamayabileceğini bilen bilge halim ile yan yana geliverdi. O andan itibaren de bu yaşamda olanlar, olamayanlar ve de olamayacak olanlar için kendimi daha fazla suçlu hissetmemeye başladığımı farkettim.

    Şimdi o nedenle sol omzumda büyük bir gururla "birkaç saatliğine gönüllü depresyona girme" apoletlerimi taşıyorum ve karşıma gelen hikayelere şöyle bakıyorum. Aman olmasın, olursa ben ne yaparım dediğin şeyler kendini gittikçe ertelemene neden oluyor ve sen de sırf bu yüzden, kötü olmayacağım, kötü olmamalıyım, ben aslan kralım, dimdik ayakta duracağım, durmalıyım dedikçe daha çok batmaya başlıyorsun derinlere. Oysa ne gerek var kucağında sımsıkı tutunduğun bir ağırlık ile hızla batmak yerine o ağırlığı bırakıp yavaşça çıksan suyun üzerine. Şu 3 günlük dünyada bugün de kötü oluversen, bir kaç saat de ben kötüyüm desen, diyebilsen ve bıraksan o ağırlığı özgürce. Düşmemek için zorlamak yerine kendini, düşmene müsaade etsen ve sonra da yeniden eskisinden daha da güçlü kalabilmek için zorlasan kendini. Güneş ısıtsa tenini, dalgalar taşısa bedenini, yaşam sarsa seni. Ne yaşatması gerekiyorsa yaşatsa ve direndiğin her yerden daha da özgürleştirse seni. Ne güzel olacak.. Bir bilsen, bir deneyebilsen..

    Not: Bir iki gün evvel Halil Cibran'ın Ermiş (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) adlı kitabını bir bardak suyu kana kana içer gibi bir iki saatte okuyup bitirdim. Bugüne kadar bu kitabı nasıl olur da okumam diyordum başında ama bitirirken tam zamanında okuduğumu artık farketmiştim. Altını çizdiğim pek çok cümle oldu ama sanırım en çok şunları sevdim:

    1) Kimileriniz bana soğuk ve kendi yalnızlığıyla sarhoş dedi. Ormanın ağaçlarıyla konuşuyor insanlarla değil dedi. Dağ tepelerinde yalnız oturup kentimize tepeden bakıyor dedi. Doğrudur dağlara tırmandığım ve ıssız yerlerde dolaştığım.

    Bir yüceden veya büyük bir mesafeden bakmadan sizleri nasıl görebilirdim? Kişi uzaklaşmadan nasıl gerçekten yakın olabilir?

    2) Ses, onu kanatlandıran dili ve dudakları taşıyamaz ki..

    3) Yalnız ve yuvasız uçar kartal güneşin önünde..

    4) Evliyalar ve adil kişiler nasıl her birinizin içindeki en yüksekten daha yukarı çıkamazlarsa, kötüler ve zayıflar da yine sizlerin içindeki o en alçak noktadan daha aşağıya inemezler.

    5) Sevinçliyken yüreğinizin derinliklerine bakın göreceksiniz; sizi şimdi sevindiren, bir zamanlar üzenden başkası değildir.

    6) İçimizde en zayıf ve şaşkın görünen, en güçlü ve en kararlı olandır.

    7) Herşeyin başlangıcı muğlak ve bulanıktır, ama sonu öyle değildir.

    8) Hiç birinizin gördüğünü hatırlamadığı bir düş değil midir? Kentinizi kuran ve içindeki her şeyi yapan.

    9) Artık gemin geldiğine göre gitmen şart.