hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Fem Bozdağ Fem Bozdağ

    Sanat eserinin sezgisel boyutu: Aura

    24.05.2021 Pazartesi | 14:25Son Güncelleme:

    20. yüzyıl ile birlikte ortaya çıkan aydınlanma dönemi, teknolojik gelişmeler ile birlikte sanat alanını da etkilemeye ve sanat eseri üretimine hız kazandırmaya başlar. Sanat ve teknoloji kavramlarının ilişkisinin bağları, bu dönemde oldukça güçlenmiştir. Dönemin düşünürleri ve eleştirmenleri sanatın gelişimi adına farklı düşünce ayrımlarına yönelir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İlk düşünce, sanatın teknoloji ile bir araya gelmesi ile birlikte yüksek sanatın değerini kaybedeceği ve hasar alacağı yönündedir. Bir diğer düşünce ise sanat, teknoloji ile birleştiğinde sınıf ayrımından sıyrılması ve geniş kitlelere hitap ederek yayılımında hız kazanması üzerinedir. Televizyon, sinema ve fotoğraf, teknolojinin sanat ile birleştiği dallara örnektir. Sanatın baskı ve medya yoluyla çoğaltılabilme alternatifi, resim, heykel ve müzik gibi geleneksel biçimde üretilen ve aydınlanma dönemi öncesi oldukça keskin kurallar çerçevesinde ilerleyen sanat alanlarına karşı bir yabancılaşma yaratacağı konusunda da endişe duyulmasına sebep olur.

    Dönemin birçok düşünürüne göre sanat eserinin çoğaltılarak yeniden üretilmesi, yapıtın ‘’aura’’sının kaybolmasına sebep olur ve sanatı geleneksel düşünceden ve eser oluşumundaki biriciklik deneyiminden koparır. Yapıtı aurasından koparmak, aslında sanatın özgürleşmesine dair atılan ilk adımlardan biridir. Seri ve yeni üretim, sanat eserlerinin sergilenme sürecinde ona biçilen değerin de yeniden inşa edilmesine doğru açılan bir kapıdır.

    Sanat eserlerinin ‘’aura’’sından bahseden ilk düşünürlerden biri olan Walter Benjamin, mensubu olduğu Frankfurt Okulu’ndaki diğer düşünürlerden farklı bir bakış açısını benimser. Benjamin’in düşüncesi, sanatın teknoloji ile birleşmesi sonucunda yapıtın aurasını yitireceği üzerinedir. Benjamin’e göre sanat, yüzyıllardır sürdürülen geleneksel uygulamalarından sıyrılarak farklı bir forma bürünmüştür ve çoğaltılması ‘’kolektifleşme’’ olgusunu beslemeye başlamıştır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sanat eserinin ‘’aura’’sı, sanat alanında üretilen her işin eşsizliğini vurgular. Eseri çepeçevre saran ruh, geçmişten gelen izlerini ardında bırakmaksızın burada oluşu açısından onu daha gizemli kılar. İcra edildiği dönemin her bir detayını günümüze kadar taşır ve izleyiciye tarihin farklı dokularının yansımasını sunar. Çoğaltılma ile birlikte gelen üretim sıklığı, izleyicilerde farklı bakış açıları yaratarak kapsamlı bir yorumlama alternatifi oluşturur.

    Sanat yapının bir auraya sahip olması, eseri erişilmez kılan en önemli detaydır. Güncel bir örnek verecek olursak, Louvre Müzesi’nin değerli misafiri, Leonardo da Vinci imzalı Mona Lisa’nın aurasının kapsamı dolayısıyla izleyicilerle arasında belirli bir mesafe bulunur. Müze, eseri yalnızca belirli bir saat aralığında izleyici ile buluşturur ve eseri canlı olarak görebilmeniz için zamansal ve maddi açıdan belirli durumlardan feragat etmeniz gerekir.