hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Miray Öncü Miray Öncü

    Alaca bir ülke: Ürdün

    03.03.2021 Çarşamba | 14:18Son Güncelleme:

    Bedevi bir adamla kadın oradan oraya sürekli göç ederler. Kadın sürekli yolda olmaktanyorgundur. Bu konudan yakınsa da yine vakit gelince çadırlarını toplayıp yine farklı bir bölgeye doğru yola çıkarlar. Bir gün adam elinde çiçeklerle çadıra gelir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Adam: Bu çiçekleri çadırın etrafına dikeceğim.
    Kadın: Biz yine buradan gideceğiz. Bu çiçeklere kim bakacak?
    Adam: Bundan sonra bu çiçeklere biz bakacağız. Çünkü artık yerleşik hayata geçiyoruz der.

    Ürdün’de Kızıl Vadi, Wadi Rum’da bir bedevi çadırında, kınadan koluma çiçek motifleri işlenirken dinledim bu hikayeyi. Bu çiçek motifli dövme ile bedevi adamın karısına verdiği söz, nesillerden nesillere aktarılıyor.

    Dünya turumuzun henüz daha başlarındayken dinlediğim bu hikaye, bugün bile hala şu soruyu aklımda canlandırıyor: “Yerleşik hayat ve düzen mi, yoksa bedeviler gibi dünyanın dört köşesini gezmek mi?” Seni hangisi daha mutlu eder?

    Alaca bir ülke: Ürdün


    Mecburi yerleşik hayat, evde yaşama geçişte ilk yaptığınız ne oldu?

    Geçen yıl bu zamanlar hepimiz ev-iş arasındaki yolculuğu bile bir kenara bırakıp evlerimize, mecburi yerleşik hayata geçtik. Bunca yıl dünyanın dört bir yanında, bir tek bavul ile aidiyet hissi kurmaya çabalarken, bu büyük değişiklik beraberinde yeni hobiler de getirdi.

    Benim ilk yaptığım şey, bir saksı, biraz toprak, gübre ve tohumlar edinmek oldu. Balkona, bahçeye çiçekler ve çilekler ekmeye başladım. Bir canlı varlığın tohumdan meyve olana kadarki sürecini izlemekten büyük keyif aldım.

    O gün bunu yaparken, çiçek ekmekle yerleşik hayat arasındaki bu güçlü bağı fark edememiş olsam da bugün yeniden Ürdün’de çölde geçirdiğim zamanları düşününce, bilinçaltımızın nasıl işlediğini hatırlıyorum ve anılarım keyifle göz kırpıyor uzaklardan.

    “Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler onun yalnızca bir sayfasını okurlar”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Geçen yıl bu zamanlardı... Seyahat kısıtlamaları geldi. Neredeyse bir yıl oldu ve dünyanın onlarca köşesindeki hazineleri keşfetmeye gidemedik. Peki şimdi Aziz Augustine’nin “Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler onun yalnızca bir sayfasını okurlar” sözündeki gibi yalnızca bir sayfa mı okuyabiliyoruz bu dünya kitabında?

    Diğer sayfalarda ne var diye merak edenler için, bugüne kadar gördüğümüz sayfaları paylaşsak ve hepimizin içinde o sayfaların renkleri uçuşsa... İşte o zaman bazı gittiğimiz yerler zihnimizde yeniden canlanırken, bazı henüz görmediklerimiz de bize taptaze yerler de gözümüzde canlanacak ve hepimizin zihninde birer gökkuşağı motifi oluşacak.

    Şimdi bu renk şölenini, dünya kitabının renklerini ve sayfalarını birlikte kurcalamak için alaca renkli ülke Ürdün’e gidiyoruz.

    Alaca bir ülke: Ürdün

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ALACA BİR ÜLKE: ÜRDÜN

    Bir ülke hayal edin, çölün ortasından geçip, suya ulaşıyorsunuz. Bir yanınız Wadi Rum kızıl kumlar, bir yanınız masmavi Akabe körfezi. Pembe-bakır rengi arasında gözlerinizi kamaştıran Petra gibi tarihe tanıklık etmiş bir antik kent ve yemyeşil bir yoldan geçerek ulaştığınız içinde mucizeler barındıran Lut Gölü aynı topraklara sahip. Bu ülkeye başkentlik yapan şehir ise dümdüz bir sarıya yakın rengi ile Amman. İşte, Alaca renkleriyle Ürdün böyle bir ülke.

    SARI ŞEHİR: AMMAN

    Türkiye’den Ürdün’e uçuşlar genellikle Ürdün’ün başkenti Amman’a oluyor. Queen Alia havalimanı bir merkez şehir havalimanına göre oldukça küçük geliyor gözümüze. Türk vatandaşı olduğumuz için vizeden muaf olanların sırasına girip sıcak bir karşılama ile kolayca girebiliyoruz ülkeye.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şehir merkezine vardığımızda, otele gidene kadar yolda kalabalığı seyre dalıyorum. Tam bir Arap şehri. Kalabalıklar içindeki ahengi gözlemleyebiliyorsunuz. Fonda bir müzik olsa, Anadolu Ateşi topluluğu gibi dans ettiklerini bile zannedebilirsiniz.

    Otele eşyaları bırakıp günbatımı izlemeye Citadel’e doğru yol alıyoruz. Dört yol ağzına geldiğimizde, bulvarın ortasındaki yeşilliğin yanında mermer üzerine oturmuş 2 amca karşımıza çıkıyor. Önlerine portatif nargilelerini almış, muhabbet ediyorlar. Önünden vızır vızır geçen arabaların tozuna, gürültüsüne aldırmadan akşamüstü nargile keyfi yapıyorlar.

    Citadel’e varınca, kapanış saatini kaçırdığımızı görüyoruz. Ancak ertesi gün yola devam etmemiz gerektiğini kapıdaki görevlilere anlattığımızda, biraz da sevimlilik yapınca bizi bekçi eşliğinde bu muhteşem manzarayı izlememiz için gezdiriyorlar. Ürdünlülerin sıcakkanlılıklarını burada da gösteren bekçi bizim fotoğrafımızı bile çekmeyi kabul ediyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şehre tepeden gün batımı eşliğinde bir kez daha bakınca, düz bir örtü gibi gri-sarı renklerine daha da hakim oluyoruz. Çarpık kentleşmenin kendini gösterdiği, bu soluk binalarla döşenmiş Arap başkentinde, evlerin içerisindeki renkli yaşamı hayale dalıyoruz.

    RAINBOOW STREET

    Citadel’den sonraki durak ise, adını bölgenin hareketliliğinden almış Rainbow street. Her ülkenin bir alışveriş listesi varsa, Ürdün alışveriş listesinde mutlaka olması gerekenlerden biri de hurma. Sağlı sollu dükkanlardan Ürdün’ün geleneksel kıyafetlerini, hediyelikleri ve kilolarca hurmayı alıp, dönüşte hatıralarınızın yanına eklemek istiyorsunuz.

    Akşam yemeği için ürdün mutfağını denemek istediğinizde de, Amman’da buna uygun bolca keyifli restoran bulabiliyorsunuz. Nohut ve buğday ağırlıklı olarak, falafel, humus ve mansafı denediğinizde ise Ürdün mutfağındaki lezzetlerin, Türk damak tadına benzer bir tadı olduğunu keşfediyorsunuz.

    Alaca bir ülke: Ürdün

    PEMBE VE BAKIR ŞEHİR: PETRA

    Aziz Augustine’nin daha önce bahsettiğim bu sözünü Petra’ya gidince daha iyi anlıyorsunuz.

    UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası listesine 1985 yılında dahil edilen antik kent, 2007 tarihinde ise Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçilmiş.

    Bir çok kitapta “Ölmeden Önce Görülecek Yerler” arasında yer alıp, boy boy fotoğraflarını daha önce defalarca görsem de, oraya varana kadar nasıl tılsımlı bir havası olduğunu anlayamamıştım.

    İçeri girdiğinizde önce nerede olduğunuzu pek anlayamıyorsunuz. Devasa kayalıklar arasından yaklaşık 1-1,5 kilometrelik bir yolda yürüyorsunuz. Yolda yeni nesil bedeviler etrafınızı çevreliyor ve size at üzerinde keşif deneyimi de sağlıyor.

    Uzun ve gül kızılı bu görkemli kanyonda yürürken kendi vücudunuzun dünya üzerinde kapladığı alanı bir kez daha tasavvur ediyorsunuz. “The SIQ” adlı kanyonu geçtikten sonra, Indiana Jones filminin bir sahnesinde buluyorsunuz kendinizi. Karşınızda Petra antik kentinin simgesi “El Hazne” (Hazine). 40 metre yüksekliğindeki bu devasa hazine binlerce yıllık tarihe şahitlik etmiş.

    Bedevilerin dile getirdiği rivayete göre, Nebatiler döneminde kutsal bir mezar ya da tapınak olarak inşa edildiği düşünülen bu yerde, korsanların altın ve paralarını sakladıkları gizli bir yermiş. Kayalıkların ortasında etrafınıza baktığınızda burada bir hazine saklamak size de mantıklı geliyor. Bugün ise aynı Hazine, önünde develerle fotoğraf çekme ve Petra’nın büyüleyici renginin tadını çıkarma, hatta develerle bir tur atma imkanı sunuyor.

    Doğu ile batı arasındaki ticaret merkezi olan Petra antik şehri buradan başlayarak yaklaşık 10 km üzerindeki şehir içi toprak yol ile genişliyor. Hazine ardından, içerisinde 7000 kişilik amfi tiyatro, amfi tiyatro karşısında 5 büyük mezar (Royal Tombs), manastır, Roma yolu ve “Qasr Al-Bint” tapınağı ile 60 kilometrekarelik bir alanda şehir büyüyor.

    Rose şarap tadında bir vadi olan Petra’yı doya doya gezebilmek tüm günü alıyor. Araştırmacıların buraya gelip bir hafta kaldığını da duyduk. Yerleri kızıl pembe, yer yer bakıra dönen renkli toprak ile kaplı bu antik şehir, gün ışığının değdiği yerlerde daha açık tonlardan gün ışığı azaldığı anda koyuya dönen, bir yerleşke.

    Ürdün’ün tılsımlı topraklarının bir parçası olan Petra’yı gezerken, bir yandan Nebatiler dönemini hayal edip, bir yandan da zamanında burada yaşananlarla bugünkü turistik halini karşılaştırma hissiyatı geliyor.

    Sonunda ise Aziz Augustine’in sözünü hatırlayıp iyi ki gelmişim, yoksa üzerinde yaşadığımız bu güzel dünyanın bir sayfasını eksik okumuş olurdum diyorsunuz.

    Alaca bir ülke: Ürdün

    Alaca bir ülke: Ürdün

    KIZIL VADİ: WADIRUM

    Gözalıcı bir kızıl, Wadi Rum. Kızıl kumlar üzerinde çölde safari, gündüz güneşin altında giderek bronzlaşan tenlerin dans ettiği, bedevilerin hayatlarından kesitlere şahit olunan bir macera yaşatıyor.

    Alaca bir ülke: Ürdün

    Sabah erken saatlerde o ilk gün ışığının peşine düşenler, hava ayazda oldukça serin olduğundan, bedevilerin giydiği koruyucu bir palto ile özel bir bölgeye gitmek üzere yola çıkıyor.

    İlk gün ışığı, kayaların ardından gözükmeye başladığında yeni bir ilişkide duyulan heyecan gibi bir heyecana sebep oluyor. Gece karanlığında fark edemediğiniz uçsuz bucaksız vadi gözlerinizin önünde doğuyor. Gün doğumu ardından bir safari jipi içerisinde sağa sola sallanan bir yolculuk başlıyor. Bedevi çadırlarında siyah ve kızıl kınalardan dövmeler yapılıyor. En ünlü motif ise, bedevilerin hikayesini anlatmayı sevdiği çiçek kınası.

    Safari gün sonunda biter ama çölde maceralar bitmez. “Bedevi çadırı” ile “lüks, modern kamp” olgularının kesişim noktasında yer alan bubble oteller yıldızlara yakın bir gece yaşatırken, gidenleri bir film karesinin içine götürüyor.

    2015 yılında Matt Damon’ın başrolde yer aldığı ve çekimleri Wadi Rum’da gerçekleşen, “Marslı” filmindeki uzay kolonileri sahnesini bu balon oteller her an yeniden yaşatıyor. O kadar boşluk içinde o kadar farklı bir dünya hissi veriyor ki kendinizi Mars’ta hissediyorsunuz. Eğer burada hayat varsa, Mars’ta da olabilir diye düşünmeden kendinizi alamıyorsunuz.

    Alaca bir ülke: Ürdün

    Alaca bir ülke: Ürdün

    SERİN MAVI: AKABE

    İlk cemrenin havaya düştüğü haberlerini aldığımız bu günlerde, Mart-Nisan aylarında bile oldukça yüksek deniz ısısıyla Akabe bize Kızıldeniz’in en üst noktalarındaki deniz altı güzelliğini sunuyor.

    Ürdün’ün en güney noktasında yer alan bu tatil şehri aynı zamanda bir dalış cenneti. Lüks otellerin yanyana sıralandığı bu şehrin, Ürdün’ün göz bebeği olduğunu, şehrin girişine konulan bir kapı ile burada yapılan özel pasaport kontrolü gösteriyor.

    Akabe’nin yüzeyden anlaşılmayan, daha derine indikçe görebildiğiniz, su altı güzellikleri için otellerden kalkan sürat motorları ile biraz açılıp, dalış yapmak gerekiyor. Özel korumalı alanda, farklı koylardaki mercanlar, renkli balıklar ve su altındaki diğer “sürprizler” görenlerin gözlerini kamaştırıyor.

    YEŞİL BİR YOL: DEADSEA (LUT GÖLÜ)

    Akabe’den Deadsea’ye (Ölüdeniz’e) gidiş, ekili olmayan uçsuz bucaksız her yanı beyaz kum taneleriyle kaplı bir düzlükte, ıssız bir yol ile başlıyor. Suya, göle, ölüdenize yaklaştıkça, ıssız yolun rengi yeşile dönüyor. Yol kenarında ağaçlar beliriyor.

    Lut gölü olarak kutsal kitaplarda adı geçen bu ölüdeniz, içerisinde yüzmek imkansız olsa da su üzerinde oturup dergi okumak için elverişli. Tuz oranı oldukça yüksek olan bu göl, içine girenleri su yüzeyinde tutuyor.

    Göl aynı zamanda, bol mineralli ve şifalı toprağı ile SPA ve tedavi için dünyanın birçok yerinden gelen misafirleri karşılıyor.

    Tüm bu renkleri tek bir tatilde yapmak için ihtiyacınız olan kendinize ayırabileceğiniz bir hafta!

    Sınır kapılarından geçerken yaşadığınız adrenalin, Petra’nın tarihi hikayesine duyulan tutku, Akabe’de denize olan ihtiras ile tüm hisleri bir arada yaşayabileceğiniz bir tatil için yollar yeniden açıldığında listenize eklemenizi tavsiye ettiğim bu haftaki yer ise Ürdün oldu!

    Yeni yerlerde, sıcak denizlerde ve serin kumlarda buluşmak üzere,

    Sevgiyle kalın, keyifle kalın.
    Miray Öncü