

Uğur Hakan Hacıoğlu: Müzikal kariyerinizin başlangıcında Roxy Müzik Günleri’nde Billboard Özel Ödülü’nü kazanan A Due Carmen topluluğunun bir üyesi olarak sizleri tanımıştık. Müzikal kariyerin başlangıcında genç müzisyenler için yarışmaların önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Can Temiz: Yarışmalar eğlenceli, kazanırsan motivasyon oluyor, kaybedersen hırs yapıyorsun. Ama açıkçası benim tavsiyem müzik yolculuğunu “başarılar” ve “başarısızlıklar” gibi kavramlarla boğmaktansa iniş ve çıkışlarla dolu tek ve uzun bir hikaye gibi görüp, tek bir dönüm noktası mitine kapılmadan her şeyi yaşamaları.
U.H.H.: Kariyerinizin ilk yıllarından günümüze müziğin gelişim ve dönüşüm serüvenini nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle tür bazında dinleyici – üretici arasındaki beklenti ve üretimlerde sizce ne gibi değişiklikler oldu?
C.T: Tabii ki her şeyden önce streaming bütün kültürü değiştirdi. Algoritmalar artık müzisyenleri ayda bir şarkı yayınlamaya zorluyor ve dinleyiciler dahil herkes rakamlara hastalıklı biçimde takıntılı durumda.
Endüstrinin acımasızlığı hep vardı. Eskiden de kapıları labellar tutardı, şimdi de büyük streaming servislerin büyük ortakları yine labellar. Bence o açıdan çok bir şey değişmedi. Her şey sanatçı açısından daha acımasız oluyor sadece. Kısa bir süre yapay bir özgürlük dalgası oldu ama her şey hızlıca tekrar regüle edildi. Hala trendlerin peşinde koşup dinleyici avlayanlar da var, kendi burnunun dikine giden tutkulu müzisyenler de… Birkaç majör parçanın şekli değişse de oyunun kendisi çok da değişmedi bence ama tutkulu ve korkusuz müzisyenlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var orası kesin. Bir de tabii her şey çok daha hızlı bir hal aldı. İki senede bir albüm düşündüğümüz günleri özlüyorum orası ayrı.
U.H.H.: Her müzisyenin kariyerinde kırılma anları mevcuttur. Sizin kariyerinizin kırılma anı nedir?
C.T.: Demin de dediğim gibi ben müzik yolculuğunu öyle görmüyorum. Elbette çok önemli dönüm noktaları oldu ama onlar “şöhret” mitindeki gibi spesifik anlar değil, birçok yaşanan şeyin yavaş yavaş pişen sonuçları, dolayısıyla kırılma anlarından çok değişim dönemleri oldu. Onlardan da çok oldu. Kimi iyi hissettirdi, kimi kötü hissettirdi ama zamanla hepsi aynı büyük hikayenin parçalarına dönüşüyor.
U.H.H.: Gerek üretim sahası gerek de konser performanslarınızda aslında sizin birçok farklı türden etkilendiğiniz hissediliyor. Birçok farklı türün sizde oluşturduğu temeli nasıl meydana getirdiniz?
C.T.: Açıkçası çok da net bilmiyorum ama gerçekten çok farklı tarzlarda müziği büyük bir tutkuyla dinliyorum. Metal, punk, pop, arabesk, rap, elektronik, hepsi dönem dönem çok severek dinlediğim müzikler. Ben de bir şeyi sevdiğim zaman hemen geeklik başlıyor ve enine boyuna analiz edip inceleyip araştırmaya başlıyorum sonra da o sevdiğim şeyden üretmek istiyorum.
U.H.H.: Kişisel kariyerinizin ilk solo çalışması “Ahlaken Alçak” 2022 yılında dinleyici ile buluşmuştu. Topluluk müziğinin yanında solo kariyere geçiş süreci bir müzisyen için nasıl bir kırılmayı beraberinde getiriyor?
C.T.: Ben grup müziğini hep çok sevdim ve bir sürü grubum oldu hala da Exnun ve Son Fersah adında iki tane var. Solo projemde de gruplarımdaki müzisyen arkadaşlarımla çalışıyorum ki o da grup ruhunu yakalasın diye.
Ama 25 yıldır grup müziği yapan birisi olarak bütün yaratıcı sürecin karar özgürlüğünün bende olduğu bir alana ihtiyacım varmış açıkçası. Tabii onun da sorumluluğu ona göre çok daha ağır oluyor.
U.H.H.: “Ahlaken Alçak” değer, etik ve kurallara daha rasyonel ve eleştirel bakılmasını tetikleyen uyarıcı bir albümdü. Bu albümün misyonuyla ilgili neler söylersiniz?
C.T.: Öncelikle çok teşekkür ederim, çok sevindim böyle düşünmenize. Aslında tam olarak da buydu. Sosyal medya çağı herkesi kendi “doğru” ve “yanlış”ları üzerinde bitmek bilmeyen bir kavgaya itmekten besleniyor. Herkes kendi ahlakının mutlaklığını kanıtlamaya çalışıyor. Ve hepimiz de bundan tetiklenip “bana yanlış diyemezsin” diye savunmaya geçiyoruz. Sonra bütün bu yapay ahlaklara uymaya çalışırken hepimiz anksiyete hastası oluyoruz. Buna tepki olarak “ben sizin uydurma ahlakınıza uyamam, ben sizden daha alçak birisiyim ama sen de beni değiştiremezsin” deme şeklimdi bu albüm.
U.H.H.: Hüznün içinde coşku, aşkın içinde nefret, acının yanında sevgi… Birçok ikilik hayat ekseninde bizlere eşlik ediyor aslında… Bu bağlamda öncelikle “Göğün Sonu Yerin Dibinde” çalışmanızda vermek istediğiniz mesajı, derin sularınızı merak ettiğimi belirtmek istiyorum. İlişkilerde, günlük yaşamda yaşadığımız ikilikler ve bu ikiliklerin sonuçları bütünlüğü sizce nasıl etkiliyor?
C.T.: Aslında biraz “Ahlaken Alçak” temasını da takip ederek, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin sadece kısıtlı bir zaman dilimi ve bakış açısıyla var olan kavramlar. Zaman bütün zıtlıklara perspektif katıyor ve yeterince uzaktan bakınca hepsinin tek bir bütünün parçası olduğu görülüyor. Bugün çirkin olan şey yarın güzel oluyor, kötü dediğimiz şeyler en büyük iyilere yol açıyor, en güçsüz dönemlerimiz bizi en güçlü hale getiriyor, doğruyu bulmak için birçok yanlış yapmak gerekiyor ki bu da doğru ve yanlış kavramlarını silikleştiriyor vs vs…
U.H.H.: “Göğün Sonu Yerin Dibinde” çalışmanız bir EP çalışması. Aynı zamanda birkaç ay sonra yayımlanacak başka bir EP’nin başlangıcını oluşturuyor. “Göğün Sonu Yerin Dibinde” parçasına dinleyicilerin ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
C.T.: Artık iyice oturmuş bir kemik kitlemiz var. Ve bu kitle sağ olsun nasıl bir yöne gidersem gideyim, ne tarz müzik yaparsam yapayım aynı tutkuyla ve emekle yaptığım sürece hep yanımda oluyor. Bu EP daha önceki şarkılara göre biraz daha sade, net ve daha duygusal bir tarafta kalıyor ve buna da bugüne kadar ki en güzel tepkileri aldım. Çok memnunum o açıdan.
U.H.H.: Aslında kağıda dökülen her üretimin bir de gözlem süreci vardır. Günlük yaşantınızda “Göğün Sonu Yerin Dibinde” çalışmanıza katkı sağlamış gözleme dayalı olgular var mı?
C.T.: Aslında yukarıda zıtlıklarla ilgili konuştuklarımız bunun da biraz cevabı olmuş gibi :)
U.H.H.: Gözlem hususunda bir de sosyal medya ayağı var… Günümüzde insanların kendilerini gözlemleme, gelişimlerini görebilme noktasında ellerinde önemli bir alan olarak sosyal medya var. Üstelik profesyonelleşme ya da yeni olanakların açılabilmesi adına da birçok fırsatı içerisinde barındırıyor. Bu bağlamda sosyal medyayı müzisyenler adına artı değer olarak değerlendirebilir miyiz?
C.T.: Yani artı değer olarak göremem çünkü aslında şu an bir zorunluluk sosyal medya. Ben kariyerim için zorunlu olmasa kullanır mıydım, ya da en azından paylaşım yapar mıydım emin değilim.
U.H.H.: Geleceğe dair projelerinizden bahsetmek gerekirse… Yakın zamanda gerçekleşecek yeni projeleriniz var mı?
C.T.: Şimdilik Yeni EP’mizi albüme götürecek yolculuk için ve bu albümü de konserlerde paylaşmak için heyecanlıyız ve tamamen ona odaklanmış durumdayız.
U.H.H.: Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?
C.T.: Ben bu güzel röportaj ve kendimi ifade etme fırsatı için teşekkür ediyorum.
Uğur Hakan Hacıoğlu: Müzikal kariyerinizin başlangıcında Roxy Müzik Günleri’nde Billboard Özel Ödülü’nü kazanan A Due Carmen topluluğunun bir üyesi olarak sizleri tanımıştık. Müzikal kariyerin başlangıcında genç müzisyenler için yarışmaların önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Can Temiz: Yarışmalar eğlenceli, kazanırsan motivasyon oluyor, kaybedersen hırs yapıyorsun. Ama açıkçası benim tavsiyem müzik yolculuğunu “başarılar” ve “başarısızlıklar” gibi kavramlarla boğmaktansa iniş ve çıkışlarla dolu tek ve uzun bir hikaye gibi görüp, tek bir dönüm noktası mitine kapılmadan her şeyi yaşamaları.
U.H.H.: Kariyerinizin ilk yıllarından günümüze müziğin gelişim ve dönüşüm serüvenini nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle tür bazında dinleyici – üretici arasındaki beklenti ve üretimlerde sizce ne gibi değişiklikler oldu?
C.T: Tabii ki her şeyden önce streaming bütün kültürü değiştirdi. Algoritmalar artık müzisyenleri ayda bir şarkı yayınlamaya zorluyor ve dinleyiciler dahil herkes rakamlara hastalıklı biçimde takıntılı durumda.
Endüstrinin acımasızlığı hep vardı. Eskiden de kapıları labellar tutardı, şimdi de büyük streaming servislerin büyük ortakları yine labellar. Bence o açıdan çok bir şey değişmedi. Her şey sanatçı açısından daha acımasız oluyor sadece. Kısa bir süre yapay bir özgürlük dalgası oldu ama her şey hızlıca tekrar regüle edildi. Hala trendlerin peşinde koşup dinleyici avlayanlar da var, kendi burnunun dikine giden tutkulu müzisyenler de… Birkaç majör parçanın şekli değişse de oyunun kendisi çok da değişmedi bence ama tutkulu ve korkusuz müzisyenlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var orası kesin. Bir de tabii her şey çok daha hızlı bir hal aldı. İki senede bir albüm düşündüğümüz günleri özlüyorum orası ayrı.
U.H.H.: Her müzisyenin kariyerinde kırılma anları mevcuttur. Sizin kariyerinizin kırılma anı nedir?
C.T.: Demin de dediğim gibi ben müzik yolculuğunu öyle görmüyorum. Elbette çok önemli dönüm noktaları oldu ama onlar “şöhret” mitindeki gibi spesifik anlar değil, birçok yaşanan şeyin yavaş yavaş pişen sonuçları, dolayısıyla kırılma anlarından çok değişim dönemleri oldu. Onlardan da çok oldu. Kimi iyi hissettirdi, kimi kötü hissettirdi ama zamanla hepsi aynı büyük hikayenin parçalarına dönüşüyor.
U.H.H.: Gerek üretim sahası gerek de konser performanslarınızda aslında sizin birçok farklı türden etkilendiğiniz hissediliyor. Birçok farklı türün sizde oluşturduğu temeli nasıl meydana getirdiniz?
C.T.: Açıkçası çok da net bilmiyorum ama gerçekten çok farklı tarzlarda müziği büyük bir tutkuyla dinliyorum. Metal, punk, pop, arabesk, rap, elektronik, hepsi dönem dönem çok severek dinlediğim müzikler. Ben de bir şeyi sevdiğim zaman hemen geeklik başlıyor ve enine boyuna analiz edip inceleyip araştırmaya başlıyorum sonra da o sevdiğim şeyden üretmek istiyorum.
U.H.H.: Kişisel kariyerinizin ilk solo çalışması “Ahlaken Alçak” 2022 yılında dinleyici ile buluşmuştu. Topluluk müziğinin yanında solo kariyere geçiş süreci bir müzisyen için nasıl bir kırılmayı beraberinde getiriyor?
C.T.: Ben grup müziğini hep çok sevdim ve bir sürü grubum oldu hala da Exnun ve Son Fersah adında iki tane var. Solo projemde de gruplarımdaki müzisyen arkadaşlarımla çalışıyorum ki o da grup ruhunu yakalasın diye.
Ama 25 yıldır grup müziği yapan birisi olarak bütün yaratıcı sürecin karar özgürlüğünün bende olduğu bir alana ihtiyacım varmış açıkçası. Tabii onun da sorumluluğu ona göre çok daha ağır oluyor.
U.H.H.: “Ahlaken Alçak” değer, etik ve kurallara daha rasyonel ve eleştirel bakılmasını tetikleyen uyarıcı bir albümdü. Bu albümün misyonuyla ilgili neler söylersiniz?
C.T.: Öncelikle çok teşekkür ederim, çok sevindim böyle düşünmenize. Aslında tam olarak da buydu. Sosyal medya çağı herkesi kendi “doğru” ve “yanlış”ları üzerinde bitmek bilmeyen bir kavgaya itmekten besleniyor. Herkes kendi ahlakının mutlaklığını kanıtlamaya çalışıyor. Ve hepimiz de bundan tetiklenip “bana yanlış diyemezsin” diye savunmaya geçiyoruz. Sonra bütün bu yapay ahlaklara uymaya çalışırken hepimiz anksiyete hastası oluyoruz. Buna tepki olarak “ben sizin uydurma ahlakınıza uyamam, ben sizden daha alçak birisiyim ama sen de beni değiştiremezsin” deme şeklimdi bu albüm.
U.H.H.: Hüznün içinde coşku, aşkın içinde nefret, acının yanında sevgi… Birçok ikilik hayat ekseninde bizlere eşlik ediyor aslında… Bu bağlamda öncelikle “Göğün Sonu Yerin Dibinde” çalışmanızda vermek istediğiniz mesajı, derin sularınızı merak ettiğimi belirtmek istiyorum. İlişkilerde, günlük yaşamda yaşadığımız ikilikler ve bu ikiliklerin sonuçları bütünlüğü sizce nasıl etkiliyor?
C.T.: Aslında biraz “Ahlaken Alçak” temasını da takip ederek, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin sadece kısıtlı bir zaman dilimi ve bakış açısıyla var olan kavramlar. Zaman bütün zıtlıklara perspektif katıyor ve yeterince uzaktan bakınca hepsinin tek bir bütünün parçası olduğu görülüyor. Bugün çirkin olan şey yarın güzel oluyor, kötü dediğimiz şeyler en büyük iyilere yol açıyor, en güçsüz dönemlerimiz bizi en güçlü hale getiriyor, doğruyu bulmak için birçok yanlış yapmak gerekiyor ki bu da doğru ve yanlış kavramlarını silikleştiriyor vs vs…
U.H.H.: “Göğün Sonu Yerin Dibinde” çalışmanız bir EP çalışması. Aynı zamanda birkaç ay sonra yayımlanacak başka bir EP’nin başlangıcını oluşturuyor. “Göğün Sonu Yerin Dibinde” parçasına dinleyicilerin ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
C.T.: Artık iyice oturmuş bir kemik kitlemiz var. Ve bu kitle sağ olsun nasıl bir yöne gidersem gideyim, ne tarz müzik yaparsam yapayım aynı tutkuyla ve emekle yaptığım sürece hep yanımda oluyor. Bu EP daha önceki şarkılara göre biraz daha sade, net ve daha duygusal bir tarafta kalıyor ve buna da bugüne kadar ki en güzel tepkileri aldım. Çok memnunum o açıdan.
U.H.H.: Aslında kağıda dökülen her üretimin bir de gözlem süreci vardır. Günlük yaşantınızda “Göğün Sonu Yerin Dibinde” çalışmanıza katkı sağlamış gözleme dayalı olgular var mı?
C.T.: Aslında yukarıda zıtlıklarla ilgili konuştuklarımız bunun da biraz cevabı olmuş gibi :)
U.H.H.: Gözlem hususunda bir de sosyal medya ayağı var… Günümüzde insanların kendilerini gözlemleme, gelişimlerini görebilme noktasında ellerinde önemli bir alan olarak sosyal medya var. Üstelik profesyonelleşme ya da yeni olanakların açılabilmesi adına da birçok fırsatı içerisinde barındırıyor. Bu bağlamda sosyal medyayı müzisyenler adına artı değer olarak değerlendirebilir miyiz?
C.T.: Yani artı değer olarak göremem çünkü aslında şu an bir zorunluluk sosyal medya. Ben kariyerim için zorunlu olmasa kullanır mıydım, ya da en azından paylaşım yapar mıydım emin değilim.
U.H.H.: Geleceğe dair projelerinizden bahsetmek gerekirse… Yakın zamanda gerçekleşecek yeni projeleriniz var mı?
C.T.: Şimdilik Yeni EP’mizi albüme götürecek yolculuk için ve bu albümü de konserlerde paylaşmak için heyecanlıyız ve tamamen ona odaklanmış durumdayız.
U.H.H.: Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?
C.T.: Ben bu güzel röportaj ve kendimi ifade etme fırsatı için teşekkür ediyorum.