Müzik yapısal formu itibarıyla yer aldığı toplumun duygusal ve düşünsel özelliklerini temsil eden ve bu temsil görevinin yanında da o toplumun karakterine dair izler taşıyan bir olgudur. Müziğin bu bağlamda temsil ettiği toplumsal yapıdan, ülkeden ve kültürden ayrı olarak değerlendirilmesi düşünülemez. Her toplumun olaylara yaklaşımı farklı olduğu gibi müzikal kültürü de folklorik öğeleri, duygusal yapısı ve geleneksel davranış kültürü de özgün olup birbiriyle doğru orantılıdır.
Propaganda kültürünün ortaya çıkışı ve imaj kavramının derinlik kazanması sonrasında müzik, edebiyat, spor gibi birçok farklı disiplinin yıllar içinde politikadan bağımsız incelenemeyeceği de ortaya çıkmıştır. Müzikal üretim kültürü, eğitim politikaları, spora yaklaşım, edebiyat dünyasının üretim faaliyetleri gibi birbirinden bağımsız birçok alan siyasi hareketliliklere göre şekillenen ve üç aşamalı olarak derinleştirilecek bir faaliyet alanında hareket alanına sahiptir. Bu bağlamda gelişme, duraksama ve gerileme olmak üzere üç temel başlıkta bu meselenin derinleştirilebileceğini söyleyebiliriz.
Her siyasal organizasyon kültür, sanat, spor ve müzik gibi birçok alanda kendi politik çizgisine uygun bir tasarı hazırlayıp bunu hayata geçirebilme ve toplumu da buna kanalize ederek onunla birlikte hareket edebilmesini sağlama uğraşındadır. Sinema ve dizi sektöründe uygulanan propaganda faaliyetleri gibi bu alanda da gerçekleştirilen uygulamalarla yeni inşa edilecek toplumsal tepkimelerin temelleri atılmaktadır. Her toplumun duygusal dürtülerinin değiştirilmesinde bu disiplinlerin son derece önemli rolü vardır.
Eurovision, Türkiye’nin son yıllarda puan politikası sebebiyle protesto hakkını kullanarak çekildiği bir organizasyon… Bu organizasyonda Türkiye’nin olmamış olması bu ülkenin bir ferdi olarak beni derinden üzmektedir. Çünkü Eurovision sadece sıralama başarısı olarak çıkılacak bir yolculuk olarak görülmemelidir. Eurovision’un içinde ülke tanıtımı ve imaj alanında önemli adımlar atılabileceği gibi toplumsal olarak da ülkenin moral - motivasyon çizgisinde topluma pozitif etkileri bulunan bir organizasyondur.
Organizasyonların itibar, tanıtım ve imaj noktasındaki katkılarının yanında en önemli noktalardan biri de toplumlara kazandırdığı zafer olgunluğudur. Olgunluğun belki de en zor kazanılan fakat en kıymetli olanlarından biri de zafer olgunluğudur. Organizasyonlarda zafer kazanan toplumlar bununla yetinirse yerinde saymaya hatta gerilemeye başlar. Fakat kendini geliştirmeye devam ederse de zaferlerini yeni zaferlerle taçlandırmaya devam etme fırsatını yakalar.
Eurovision bu yıl yaşanan savaş şartları nedeniyle geçen yılın kazanan ülkesi Ukrayna yerine İngiltere’de gerçekleşti. Yarışmayı İsveç’i temsil eden Loreen “Tattoo” isimli şarkısıyla kazandı. 2012 yılında Bakü’de zafer kazanan Loreen böylelikle İrlandalı müzisyen Johnny Logan’dan sonra yarışmada iki kez galip gelen ikinci isim oldu.
Loreen hazırlamış olduğu sahne performansıyla adeta bir organizasyon uzmanı olduğunu bizlere gösterdi. Gerek sahne performansı gerek de şarkıdaki elektronik altyapı ile seyircinin coşkusunu yakalarken şarkı sözleriyle de duygusal bağlamda seyirci ile ihtiyacı olan bağı kurmayı başardı. Yıllar bize gösteriyor ki Eurovision’da duygu derinliği yüksek parçalar seyirci tarafından daha çok benimseniyor.
Finlandiya’yı temsil eden Kaarija, “Cha Cha Cha” isimli şarkıyla ikinci, İsrail’i temsil eden Noa Kirel, “Unicorn” isimli şarkıyla üçüncü, İtalya’yı temsil eden Marco Mengoni, “Due Vite” isimli şarkıyla dördüncü, Norveç’i temsil eden Alessandra Mele, “Queen of Kings” isimli şarkıyla beşinci oldu.
Bu yıl İsrail’in gerçekleştirdiği çıkış, Almanya’nın sonuncu olması, Güney Kıbrıs ile Yunanistan arasındaki puan gerginliği sıralamanın ötesinde yarışmada dikkatimi çeken gelişmelerdi. Yarışma yine gösterdi ki siyasal alandaki her faaliyetin, gelişmenin ve imajın Eurovision’da bir karşılığı bulunmaktadır. Fakat her ne olursa olsun yarışmanın katılımcılarına sunduğu prestij ve imaj imkanıyla global manada katılımın son derece elzem olduğunu düşünüyorum.
Yarışmanın bu yıl dikkat çeken noktalarından biri de ilk beş içinde yer alan üç ülkenin Kuzey Avrupa ülkesi olması. Kuzey Avrupa yaşam şartları, eğitim kalitesi ve refah seviyesiyle öne çıkan bir coğrafya olmasının yanında gerektiğinde kendini yenileyebilen, değişime açık olan ve yüzleşme kültürüne sahip bir bölge olduğunu bizlere gösteriyor. Grigory Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı aslında bölgenin eğitime gösterdiği önemi ve hassasiyeti bizlere gösteriyor.
Eğitime, müziğe ve sanata dair yapılan her yatırım ve gelişim faaliyetinin meyve verdiği dünya genelinde çeşitli örneklerle kendini belli ediyor. Yeter ki toplumumuzda filizlenen umuda yeşerme fırsatı verelim…
Müzik yapısal formu itibarıyla yer aldığı toplumun duygusal ve düşünsel özelliklerini temsil eden ve bu temsil görevinin yanında da o toplumun karakterine dair izler taşıyan bir olgudur. Müziğin bu bağlamda temsil ettiği toplumsal yapıdan, ülkeden ve kültürden ayrı olarak değerlendirilmesi düşünülemez. Her toplumun olaylara yaklaşımı farklı olduğu gibi müzikal kültürü de folklorik öğeleri, duygusal yapısı ve geleneksel davranış kültürü de özgün olup birbiriyle doğru orantılıdır.
Propaganda kültürünün ortaya çıkışı ve imaj kavramının derinlik kazanması sonrasında müzik, edebiyat, spor gibi birçok farklı disiplinin yıllar içinde politikadan bağımsız incelenemeyeceği de ortaya çıkmıştır. Müzikal üretim kültürü, eğitim politikaları, spora yaklaşım, edebiyat dünyasının üretim faaliyetleri gibi birbirinden bağımsız birçok alan siyasi hareketliliklere göre şekillenen ve üç aşamalı olarak derinleştirilecek bir faaliyet alanında hareket alanına sahiptir. Bu bağlamda gelişme, duraksama ve gerileme olmak üzere üç temel başlıkta bu meselenin derinleştirilebileceğini söyleyebiliriz.
Her siyasal organizasyon kültür, sanat, spor ve müzik gibi birçok alanda kendi politik çizgisine uygun bir tasarı hazırlayıp bunu hayata geçirebilme ve toplumu da buna kanalize ederek onunla birlikte hareket edebilmesini sağlama uğraşındadır. Sinema ve dizi sektöründe uygulanan propaganda faaliyetleri gibi bu alanda da gerçekleştirilen uygulamalarla yeni inşa edilecek toplumsal tepkimelerin temelleri atılmaktadır. Her toplumun duygusal dürtülerinin değiştirilmesinde bu disiplinlerin son derece önemli rolü vardır.
Eurovision, Türkiye’nin son yıllarda puan politikası sebebiyle protesto hakkını kullanarak çekildiği bir organizasyon… Bu organizasyonda Türkiye’nin olmamış olması bu ülkenin bir ferdi olarak beni derinden üzmektedir. Çünkü Eurovision sadece sıralama başarısı olarak çıkılacak bir yolculuk olarak görülmemelidir. Eurovision’un içinde ülke tanıtımı ve imaj alanında önemli adımlar atılabileceği gibi toplumsal olarak da ülkenin moral - motivasyon çizgisinde topluma pozitif etkileri bulunan bir organizasyondur.
Organizasyonların itibar, tanıtım ve imaj noktasındaki katkılarının yanında en önemli noktalardan biri de toplumlara kazandırdığı zafer olgunluğudur. Olgunluğun belki de en zor kazanılan fakat en kıymetli olanlarından biri de zafer olgunluğudur. Organizasyonlarda zafer kazanan toplumlar bununla yetinirse yerinde saymaya hatta gerilemeye başlar. Fakat kendini geliştirmeye devam ederse de zaferlerini yeni zaferlerle taçlandırmaya devam etme fırsatını yakalar.
Eurovision bu yıl yaşanan savaş şartları nedeniyle geçen yılın kazanan ülkesi Ukrayna yerine İngiltere’de gerçekleşti. Yarışmayı İsveç’i temsil eden Loreen “Tattoo” isimli şarkısıyla kazandı. 2012 yılında Bakü’de zafer kazanan Loreen böylelikle İrlandalı müzisyen Johnny Logan’dan sonra yarışmada iki kez galip gelen ikinci isim oldu.
Loreen hazırlamış olduğu sahne performansıyla adeta bir organizasyon uzmanı olduğunu bizlere gösterdi. Gerek sahne performansı gerek de şarkıdaki elektronik altyapı ile seyircinin coşkusunu yakalarken şarkı sözleriyle de duygusal bağlamda seyirci ile ihtiyacı olan bağı kurmayı başardı. Yıllar bize gösteriyor ki Eurovision’da duygu derinliği yüksek parçalar seyirci tarafından daha çok benimseniyor.
Finlandiya’yı temsil eden Kaarija, “Cha Cha Cha” isimli şarkıyla ikinci, İsrail’i temsil eden Noa Kirel, “Unicorn” isimli şarkıyla üçüncü, İtalya’yı temsil eden Marco Mengoni, “Due Vite” isimli şarkıyla dördüncü, Norveç’i temsil eden Alessandra Mele, “Queen of Kings” isimli şarkıyla beşinci oldu.
Bu yıl İsrail’in gerçekleştirdiği çıkış, Almanya’nın sonuncu olması, Güney Kıbrıs ile Yunanistan arasındaki puan gerginliği sıralamanın ötesinde yarışmada dikkatimi çeken gelişmelerdi. Yarışma yine gösterdi ki siyasal alandaki her faaliyetin, gelişmenin ve imajın Eurovision’da bir karşılığı bulunmaktadır. Fakat her ne olursa olsun yarışmanın katılımcılarına sunduğu prestij ve imaj imkanıyla global manada katılımın son derece elzem olduğunu düşünüyorum.
Yarışmanın bu yıl dikkat çeken noktalarından biri de ilk beş içinde yer alan üç ülkenin Kuzey Avrupa ülkesi olması. Kuzey Avrupa yaşam şartları, eğitim kalitesi ve refah seviyesiyle öne çıkan bir coğrafya olmasının yanında gerektiğinde kendini yenileyebilen, değişime açık olan ve yüzleşme kültürüne sahip bir bölge olduğunu bizlere gösteriyor. Grigory Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabı aslında bölgenin eğitime gösterdiği önemi ve hassasiyeti bizlere gösteriyor.
Eğitime, müziğe ve sanata dair yapılan her yatırım ve gelişim faaliyetinin meyve verdiği dünya genelinde çeşitli örneklerle kendini belli ediyor. Yeter ki toplumumuzda filizlenen umuda yeşerme fırsatı verelim…