İran ve Suudi Arabistan arasındaki bu ezeli rekabet ve düşmanlık sır olmadı hiçbir zaman. Ama bu kadar medya önünde açık açık da yaşanmadı bugünkü kadar. Şii din adamı Şeyh Nimr çok üst düzey bir din adamı profilinde değildi. Önemi nüfuzlu olduğu bölgeden kaynaklanıyor tamamen. El Nimr'in destek tabanı Suudi Arabistan'da Şiilerin yoğun olarak yaşadığı doğu bölgelerden bir tanesi olan El Avamiye köyü. Arap isyanları döneminde 2011 yılında ateş Bahreyn'e sıçramış ve sırada Suudi Arabistan var denilmişti. Riyad bin askerle müdahale etti Bahreyn'e, isyanı bastırdı hemen. Şii damarın patlamaması önemliydi Suudiler için.
O hassasiyet kendini bu müdahaleden 4 yıl sonra El Nimr vakasında kendini gösterdi. Suudi Arabistan El Nimr'i idam etmeyebilir ve pazarlık aracı olarak kullanabilirdi. İdam edilmesi onu Şiilerin gözünde daha da kahraman kılabilirdi. Ama işin bir de öbür tarafı var. İdam etmese bu sefer yine kahraman olarak görülebilirdi. Çünkü o zaman da İran karşısında sinmiş izlenimi yaratacaktı Suudi Arabistan. Bir teori daha var ama. Suudi Arabistan'ın El Nimr ile birlikte idam ettiği listede ağırlıklı olarak Sünni militanlar var. Riyad'ın da özellikle IŞİD gibi örgütler ya da genel olarak İran karşıtı politikaya sempati duyanların desteğini almak ve o cephenin çok da tepkisini çekmemek için idam listesine Şii birkaç ismi de eklediği konuşuluyor. Yani bir anlamda "Bakın Şiileri de Sünnileri de idam ediyoruz, ayrım yapmıyoruz" mesajı vermek için."
Mezhep çatışması riski ve ötesi
İngilizce bir laf vardır. "Between the devil and the deep blue sea". Türkçesi şu: "Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal."
Durum öyle olunca da Riyad idamdan yana yaptı tercihini. İstihbaratı, elindeki petrol kozu ve her türlü enstrümanıyla her iki hamlenin de artısını eksisini ölçmüştür elbet. Ama 2 milyon Şii nüfusu bulunan Suudi Arabistan'ın idam kararı riskten de muaf değil. Suudilerin idam hamlesi tam da Suriye konusunda Viyana'da üzerinde uzlaşı sağlanan yol haritası uygulamaya konulacağı döneme denk geliyor. Bu tablo karşısında da Suriye'de barış yine başka bahara mı kaldı diye soruyoruz doğal olarak. Zira, iki ülke de Suriye krizinde birbirini sürekli hata yapmaya zorlayan ve birbiriyle köşe kapmaca oynayan ülkeler. Suriye oyununda dengeleri değiştiren Rusya'dan da krizde arabuluculuk teklifini atlamamak lazım tabii.
Üstelik meselenin bir de daha korkutucu boyutu var. Olay Şii-Sünni çatışmasına kadar giderse İslam dünyasını yine büyük bir acı bekler. Bu yazı yazılırken Bağdat'tan iki Sünni camiiye saldırı haberi geldi bile.
Krizlerin ekonomi boyutunu göz ardı ediyoruz bazen ama ona da değinmek gerek. Suudi petrolünün önemli bir kısmı Krallığın doğusundaki bölgeden geliyor. Yani yazının ilk bölümünde söz ettiğimiz Bahreyn ve Kuveyt sınırındaki bölgeden. Buralarda Şii nüfus yoğun. Şii din adamının idam edilmesine kadar aslında bu bölgede sükunet hakimdi. İdamdan sonra buranın istikrarsızlaşması petrol üretimini de uzun vadede riske atabilir.
İran ve Suudi Arabistan arasındaki bu ezeli rekabet ve düşmanlık sır olmadı hiçbir zaman. Ama bu kadar medya önünde açık açık da yaşanmadı bugünkü kadar. Şii din adamı Şeyh Nimr çok üst düzey bir din adamı profilinde değildi. Önemi nüfuzlu olduğu bölgeden kaynaklanıyor tamamen. El Nimr'in destek tabanı Suudi Arabistan'da Şiilerin yoğun olarak yaşadığı doğu bölgelerden bir tanesi olan El Avamiye köyü. Arap isyanları döneminde 2011 yılında ateş Bahreyn'e sıçramış ve sırada Suudi Arabistan var denilmişti. Riyad bin askerle müdahale etti Bahreyn'e, isyanı bastırdı hemen. Şii damarın patlamaması önemliydi Suudiler için.
O hassasiyet kendini bu müdahaleden 4 yıl sonra El Nimr vakasında kendini gösterdi. Suudi Arabistan El Nimr'i idam etmeyebilir ve pazarlık aracı olarak kullanabilirdi. İdam edilmesi onu Şiilerin gözünde daha da kahraman kılabilirdi. Ama işin bir de öbür tarafı var. İdam etmese bu sefer yine kahraman olarak görülebilirdi. Çünkü o zaman da İran karşısında sinmiş izlenimi yaratacaktı Suudi Arabistan. Bir teori daha var ama. Suudi Arabistan'ın El Nimr ile birlikte idam ettiği listede ağırlıklı olarak Sünni militanlar var. Riyad'ın da özellikle IŞİD gibi örgütler ya da genel olarak İran karşıtı politikaya sempati duyanların desteğini almak ve o cephenin çok da tepkisini çekmemek için idam listesine Şii birkaç ismi de eklediği konuşuluyor. Yani bir anlamda "Bakın Şiileri de Sünnileri de idam ediyoruz, ayrım yapmıyoruz" mesajı vermek için."
Mezhep çatışması riski ve ötesi
İngilizce bir laf vardır. "Between the devil and the deep blue sea". Türkçesi şu: "Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal."
Durum öyle olunca da Riyad idamdan yana yaptı tercihini. İstihbaratı, elindeki petrol kozu ve her türlü enstrümanıyla her iki hamlenin de artısını eksisini ölçmüştür elbet. Ama 2 milyon Şii nüfusu bulunan Suudi Arabistan'ın idam kararı riskten de muaf değil. Suudilerin idam hamlesi tam da Suriye konusunda Viyana'da üzerinde uzlaşı sağlanan yol haritası uygulamaya konulacağı döneme denk geliyor. Bu tablo karşısında da Suriye'de barış yine başka bahara mı kaldı diye soruyoruz doğal olarak. Zira, iki ülke de Suriye krizinde birbirini sürekli hata yapmaya zorlayan ve birbiriyle köşe kapmaca oynayan ülkeler. Suriye oyununda dengeleri değiştiren Rusya'dan da krizde arabuluculuk teklifini atlamamak lazım tabii.
Üstelik meselenin bir de daha korkutucu boyutu var. Olay Şii-Sünni çatışmasına kadar giderse İslam dünyasını yine büyük bir acı bekler. Bu yazı yazılırken Bağdat'tan iki Sünni camiiye saldırı haberi geldi bile.
Krizlerin ekonomi boyutunu göz ardı ediyoruz bazen ama ona da değinmek gerek. Suudi petrolünün önemli bir kısmı Krallığın doğusundaki bölgeden geliyor. Yani yazının ilk bölümünde söz ettiğimiz Bahreyn ve Kuveyt sınırındaki bölgeden. Buralarda Şii nüfus yoğun. Şii din adamının idam edilmesine kadar aslında bu bölgede sükunet hakimdi. İdamdan sonra buranın istikrarsızlaşması petrol üretimini de uzun vadede riske atabilir.