hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Chamberlin: “Batıda da namus cinayetleri var”

    Chamberlin: “Batıda da namus cinayetleri var”
    expand

    Türk okurunun Safiye Sultan üçlemesiyle tanıdığı Amerikalı feminist yazar Ann Chamberlin İnkılap Kitabevi’nce yayımlanan son kitabı Aynadaki Peçe’nin tanıtımı için geçen hafta Türkiye’deydi. Solmaz Kamuran’ın Türkçeye kazandırdığı kitapta yazar Ortadoğu’da örtünmenin İslam öncesine dayanan geçmişini inceliyor. Chamberlin kitabını CNN TÜRK program editörlerinden Reyhan Yıldız’a anlattı.

    - Amerikalı bir kadın yazarın “Ortadoğu’da örtünmenin tarihi”ni incelemesinin bir çok nedeni olabilir elbette. Sizi bu konuda araştırma yapmaya iten neydi?
    Meselenin özünü anlamak istedim. Bu geleneğin köklerini merak ediyordum ve merakımı gidermek istedim. Araştırma sonunda da bunun söylendiği ya da sanıldığı kadar olumsuz bir olgu olmadığını fark ettim.

    - Türk okuru sizi Safiye Sultan üçlemesiyle tanıyor. Genel olarak Doğu uygarlığına ilgi duyduğunuzu söyleyebilir miyiz?

    Amerika’da, üniversitede Ortadoğu antropolojisi üzerine eğitim aldım. Ortadoğu’da dinler tarihine olan ilgimin nedeni geçmişte aldığım bu eğitim ve ayrıca kişisel merakım. Din ve kadın ilişkisini anlamak için uzun zamandır çaba gösteriyorum.

    - Aynadaki Peçe için nasıl bir araştırma süreci söz konusu oldu?
    Aslında bu araştırma benim üniversiteyi bitirmemden hemen sonra başladı diyebiliriz. Eğitim süresince temin ettiğim birçok kaynak vardı. O zamanın koşulları itibariyle erişilebilecek birçok önemli kitabı ve araştırmayı okuma fırsatım oldu. Bu çalışmada onlardan faydalandım. Bir keresinde de bölgedeki arkeolojik bir kazıya katılmıştım. Bunun da çalışmama katkısı oldu. Utah’da yaşıyorum, oradaki üniversitede Ortadoğu üzerine çok geniş bir kütüphane var. Ekonomik açıdan çok destek gören bir kütüphane, bu nedenle de zengin bir içeriği var. Bu da benim için bir şans oldu diyebiliriz.

    - Antropoloji, arkeoloji, ilahiyat, felsefe, sosyoloji gibi disiplinlerin verilerini değerlendirerek;  Ortadoğu’da örtünmenin İslam dininden çok önce de var olduğu sonucuna varıyorsunuz. Bu sonuç sizi şaşırttı mı?
    Yazmaya başlamadan önce bu sonuca varmıştım aslında. Araştırmalarım sonunda bu ortaya çıkmıştı. Ancak çevremdeki pek çok insan, bilim insanı örtünmenin İslam’la birlikte başladığını düşünüyordu. Bu iddiadaydılar. Ben de bunun böyle olmadığını anlatıyordum. Ve bu konuyu daha da irdeleyerek ayrıntılı bilgiye sahip olmak istedim. Bu ibadetin köklerini, örtünmenin tarihte ilk olarak ne zaman, nerede başladığını öğrenmek adına geniş bir kaynak taraması yaptım.

    - Yanlış anlamadıysam; kadınların erken kapitalist dönemde ataerkil düzenin tehdidinden korunmak için örtündüklerini savunuyorsunuz. Bu, Ortadoğu’ya has bir durum mu, yoksa diğer coğrafyalarda da kadınlar ataerkil düzene karşı bu şekilde mi korunmuşlar?
    Bu konuda bir çalışma yapmadım ama sanırım Çin’de de benzer bir durum söz konusu. Tabi biliyorsunuz medeniyetin kaynağı, her şeyin başı Ortadoğu. İlk şehirler orada kuruldu ve bu sistem daha sonra dünyaya yayıldı. Doğrusu dünyanın başka yerlerinde de Ortadoğu’daki bu davranış kalıbının geçerli olup olmadığını bilmiyorum. Toplumların cinsiyete yaklaşımı hep birbirinden farklı olmuştur. Kitapta verdiğim örneklerden bir tanesi bugünün Ortadoğusundaki gibi modern değil, daha ilkel bir toplumla ilgili. Bir kadınla bir erkek evlendiğinde evin yiyecek, kıyafet gibi belli ihtiyaçlarıyla kadın ilgilenir; avcılık malzemeleri gibi belli ihtiyaçları ise erkek temin eder. Bazen taraflardan bir tanesi baskın çıkar. Böyle bir durumda, baskın olmayan taraf toplumsal hayatta kendine yer bulmakta güçlük çeker… Ancak bu konu çok ciddi bir konu çünkü çok eski zamanlardan itibaren Ortadoğu’da kentleşmenin özel bir önemi vardı. Ve bu mesele de kentleşmeyle yakından ilgili. Aslında, galiba sorunuzun cevabını derinlemesine araştırmam gerekiyor.

    - Şahsen ben kitabınızın antikapitalist bir manifesto olabileceğini düşünüyorum. Siz, kitabınızın aynı zamanda feminist bir tavrı içerdiğini düşünüyor musunuz?
    Evet kitapta farklı bir feminizm anlayışı var. Belki de tespitiniz doğrudur. Çalışmamın epey antikapitalist olduğu da doğru. Aslında kendilerine feminist diyenlerin birçoğu feminist değil, “feminist değilim” diyen birçok feminist de var. Ve sandıklarının aksine feministler de her zaman kadınlara faydalı işler yapmıyorlar.

    - Kitapta, günümüz Batı toplumunun kadına bakışını eleştirirken, Batılı kadının Ortadoğu’daki hemcinslerine nazaran daha çok istismara uğradığını savunuyorsunuz. Ortadoğulu erkeklerin kadınların onurunu, kendi onurlarının bir parçası olarak görmelerinin kadına bir anlamda “koruma” sağladığını iddia ediyorsunuz. Ama eminim bu coğrafyada, en azından bu ülkede  kadınların onurunu kendi onurlarının ayrılmaz bir parçası olarak erkekler yüzünden her yıl binlerce kadının öldürüldüğünü de biliyorsunuz. Ne dersiniz?
    Doğru. Bu çok üzücü bir olay. Bu problemi Batıda da tam olarak çözdüğümüzü söyleyemem. Batıda da sözde onur meselesi yüzünden kadınlar öldürülüyor. Bu yüzden bu meseleyi çözmek için biraraya gelip ortak fikirler geliştirmeliyiz.

    - Türkçe basım için yazdığınız önsözde “Karşı çıktığımız düşmanların arasında büyük ve varlıklı moda endüstrisi kuruluşlarının olduğunu ileri sürüyorum. Bunlar bir kadının nasıl giyinmesi gerektiğinin kendi görev ve işleri olduğuna inanırlar” diyorsunuz. Bu kapsamda düşünürsek dini kurum ve otoriteleri de bu kategoriye koyuyor musunuz, ne de olsa; kadınların nasıl giyinmeyeceklerini bazen de onlar belirliyor?

    Güzel bir noktaya değindiniz. Böylesi bir durumu benim Amerika’da kabul etmem daha zor. Çünkü Amerika’da insanlara ne giymeleri gerektiğini söyleyen tek bir dini otorite bile yok. Bir otorite varsa da bu, bence güncel moda akımından başka bir şey değildir. Amerika’ya dair benim fikrim bu. Zaten tek bir dinin içinde de farklı uygulamalar olabilir.

    - Kitabın önsözünü Türkiye’de T.A.Z. (The Temporary Autonomous Zone - Geçici Otonom Bölgeler-) adlı kitabıyla tanınan Peter Lamborn Wilson yazmış. Belki de beklenen, önsözü feminist bir araştırmacı - yazarın yazmasıydı. Wilson’un “anarşist bir sufi” olduğunu düşünürsek bu tercih politik açıdan sizin durduğunuz yeri de belirliyor belki de.

    Ben kendimi feminist bir yazar olarak tanımlayabilirim. Çalışmam bittiğinde yayınevine gönderdiğim. Orada benim kitabımla ilgilenen editör Peter’di. Beni cesaretlendirecek çok güzel eleştiriler yaptı. Ne demek istediğimi anlayan biriydi. Bu nedenle önsözü onun yazmasını istedim.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow