hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Başbuğ'dan her kesime önemli mesajlar

    Başbuğdan her kesime önemli mesajlar
    expand

    Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, bugün İstanbul Harp Akademileri Komutanlığı'nda 28 Şubat sürecinden bu yana Genelkurmay toplantılarına davet edilmeyenler de dahil olmak üzere gazetecilerin karşısına çıktı ve tüm kesimlere önemli mesajlar verdi. Başbuğ'un mesajları özetle şöyle: "Milletin tüm bireyleri hiçbir fark gözetmeksizin çok değerlidir. TSK milli ordudur. Yeni üst kimlik yaratılmasına izin vermeyiz. TSK asla dine karşı olmamıştır." Başbuğ, Atatürk'ün "Türkiye halkı" tanımının da altını çizdi.

    Başbuğ TSK'ya yönelik demokrasi, din karşıtlığı, ayrımcılık gibi eleştirilere yanıt verdi, "PKK terörü etnik kökenli mi?", "Cumhuriyet'in ilk yıllarında Kürtler asimile edildi mi?" gibi soruları sordu ve yanıtladı, TSK'nın ulus devlet tavrını yineledi; "Bu konuda tarafız" dedi, yeni üst kimliklere karşı olduklarının altını çizdi ve azınlıkların milletvekili olma hakkına kadar birçok farklı konuda görüşlerini ifade etti.

    Haftaya güncel konuları yorumlayacak

    Konuşmasının başında sivil-asker ilişkileri, terörle mücadele, demokrasi ve laiklik gibi konulara akademik pencereden bakmaya çalışacağını söyleyen Org. Başbuğ, "Güncel konulara ve değinemeyeceğim konulara ilişkin görüşlerimi önümüzdeki hafta yapmayı planladığım basın toplantısında sizlerle paylaşmayı düşünüyorum" dedi.

    Konuşmasında sık sık önemli düşünürlerden alıntı yapan Org. Başbuğ'un öne çıkan mesajları şöyle:

    ASKERE DUYULAN GÜVEN
    Asker-sivil işkilerinin özü günümüzde hala anlaşılamıyor. Asker-sivil ilişkisini daha sağlıklı değerlendirmek için askerlik mesleğinin ne olduğunu anlamak gerekir.

    Askerlik meslekten çok bir yaşam biçimidir. TSK'da etik ve ahlaki değerler çok önemlidir. Askerlikte güven ve itimat çok önemlidir. En önemlisi askerliğin toplumun güveni ve itimadı üzerine inşa edilmesidir. Bu hayatidir. TSK yapılan anketlerde her zaman en güvenilir kurumdur. Modernleşmede TSK daima öncü olmuştur. TSK, toplumun güven arayışına da cevap verir. TSK, millete hizmet etmek için vardır.

    TSK'YA DEMOKRASİ ELEŞTİRİSİ
    TSK'yı yıpratmaya dönük sistematik muhalefet yapılıyor. Demokratlık kisvesiyle TSK eleştiriliyor. TSK'yı demokrasinin gelişmesini, çoğulculuğun toplumsal bir boyut kazanmasını engelleyici bir kurum olarak göstermek yanlıştır.

    Askerlik mesleğinin, bir profesyonel meslek olarak, mesleğin temel etik/ahlaki değerlerini korurken, yeni ihtiyaçlara ve farklı koşullara uyabilme niteliğine de sahip olma zorunluluğuna dikkati çeken Orgeneral Başbuğ, dün olduğu gibi bugün de TSK'nın vazifesini anayasada ifade edilen Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olarak yürütmeye devam edeceğini, demokrasi, laiklik, sosyal ve hukuk devleti olmanın vazgeçilmez unsurlar olduğunu söyledi.

    TSK'YA DİN KARŞITLIĞI ELEŞTİRİSİ
    TSK'yı yıpratmak amacıyla sistematik muhalefet yapılması demokrasiyi geliştirmez. Demokratlık kisvesiyle TSK eleştirilmemeli. TSK'yı din karşıtı olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyalarına toplumun mütedeyyin (dini bütün) kesimleri itibar etmemektedir. Ordusunu sevmekte ve güvenmektedir. Çünkü asker Türk milletinin bizatihi kendisidir. Aynı hassasiyetlere sahiptir. Kim ne derse desin Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindendir.

    TSK, hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus siyasi ve kişisel, amaç ve çıkarlar için dinin ve din duygularının alet edilmesidir, araç olarak kullanılmasıdır. Bazı din eksenli cemaatler, TSK'yı kendilerine karşı en önemli engel olarak görüyor, aleyhimizde faaliyette bulunuyorlar. TSK'nın etkisiz kalacağını düşünmek büyük yanılgıdır.

    Yanlış olan dinin toplumsal davranışı belirleyen sistem olarak kabul edilmesi. Gerçek mütedeyyin kişilerle kimsenin bir sorunu olmamalıdır. Atatürk, "Din gerekli bir durumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Ancak din Allah ile kul arasındadır. Biz din ve devlet işlerini birbirine karıştırmamaya çalışıyoruz" demiştir.

    MİLLİ GÜVENLİK KURULU'NUN GEREKLİLİĞİ
    Genelkurmay Başkanı, sivil-asker ilişkisinin yürütülmesinde tek yetkili makamdır. Diğer anayasal platform ise MGK'dır. Güvenlik konularında karar siyasi makamlara aittir ve bunda en ufak tereddüt yoktur. Ancak samimi, gerçekçi, profesyonel tavsiyelerin dikkate alınması durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların sorumluluğu büyük ölçüde karar verici durumundaki siyasi makamlara aittir.

    MGK'nın asker üyeleri kurul üyesi olarak, ki MGK'da her üye eşittir, görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler. Anayasal bir kurum olan MGK'nın gerekliliğini, yetki ve sorumluluklarını sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumalarını öneririm.

    ASKERİN GÖRÜŞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
    "Askerler samimi olarak profesyonel tavsiyesini yaparken yaptıkları tavsiyeler, teklifler dinlenecek ve değer verilecektir" alıntısını yapan Başbuğ, şöyle devam etti: Sivil-asker ilişkilerinde bu husus sanırım ilişkilerin sağlıklı yürütülmesi için çok önemlidir. Askerin güvenlikle ilgili öneri ve kaygılarının dikkate alınmamasının zararları Irak'ta ortaya çıktı. Asker öneride bulunur, son kararı siyasi merci verir. Sorumluluk, karar verici makamlara aittir.

    PKK TERÖRÜ ETNİK KÖKENLİ Mİ?
    PKK nihai amacı için terörü etnik bir çatışmaya dönüştürmeye çalışıyor. PKK eylemlerini etnik çatışma gibi göstermeye çalışmış ama başaramamıştır. Bugün Türkiye'de yaşananlar bir etnik çatışma olarak tanımlanabilir mi? Kavramların karmaşıklığı terörle mücadeleyi güçleştiriyor. 30 yıldır mücadele etmememiz rağmen bazı kavramları oturtamadık.

    Örgüt kurulduğunda ilk olarak sınıf temelli, ikinci olarak etnik referanslı Marksist, Leninist bir ideolojiye sahip. Örgüt '94'ten sonra Marksist Leninisti geri plana iterken etnik kimlliği öne çıkarmaya başladı. İdeoloji geçerliliğini yitirince örgüt vurgusunu etnik kökenden yapmaya başladı. Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde sosyal kontrol sağlamayı amaçladı. Strateji değişikliğine rağmen uyguladığı terör ve şiddetle sorunu etnik bir çatışmaya dönüştüremedi.

    Günümüzdeki sorunların yalnız, tek başına askeri güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını anlamalısınız. Yaklaşık 30 yıldır bölücü terör örgütü ulus devlet ve üniter devlet yapımızı, demokrasimizi tehdit etmektedir.

    TSK'DA AYRIMCILIK, KÜRT KÖKENLİ ŞEHİTLER
    TSK ayrımcılık uygulanmaması konusunda emsalsiz bir örnektir. Şehitlik mertebesine ulaşmış insanlar arasında çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli insan var. Nereye koyacaksınız bunları? TSK'da Edirne'den Hakkari'ye kadar vatanın her köşesinden gelen askerleri sivil memurları görebilirsiniz.

    Milletimizin bütün bireyleri hiçbir fark gözetmeksizin çok değerlidir. Bizim milli ordu oluşumuzun temel nedeni budur. Biz TSK personelinin bırakın sorgulanmasını, etnik kökeni, mezhebi konusunda kafalarda soru işareti oluşmasını bile en büyük tehdit olarak görüyoruz. Bu ordu milli ordudur.

    Yapılanmalar ve kuruluşlarda ayrışma yaşandığını öne sürmek de büyük bir haksızlık. Ne Osmanlı döneminde ne Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. Keşke bunu iddia edenler örnek gösterse.

    Türkiye'de etnik ayrışmadan söz etmek mümkün değildir. Türkiye'de farklı vatandaşların homojen yaşamı oluşmamıştır. Kürtler batıya gelmiştir bu da kanıttır. Etnik çatışma olsaydı Kürtler batıya gelemezdi. Türkiye'de farklı etnik kökenliler birbirinden ayrı yaşamıyorlar.

    AZINLIKLARIN MİLLETVEKİLİ OLAMAMASI
    Azınlıklardan milletvekili olamıyor deniliyor. Haklı bir sual. Ama bunu bize değil, siyasi iradeye sormak lazım.

    SİSTEMATİK ASİMİLASYON İDDİALARI
    Gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır.

    Devlet, Cumhuriyet'in ilk yıllarında meydana gelen isyanlar nedeniyle ağır ikincil kültürel kimliklerin üst ortak birinci kimliğin önüne geçmesi ihtimaline karşı elbette bazı tedbirler almıştır. Bu bir gerçektir. Alınan tedbirleri bir asimilasyon politikası olarak değerlendiremeyiz. Bu tedbirler ulus devlet inşası sürecinde gerekli görülen birtakım uygulamalardır. Fakat bu yapılanmalarda homojen, etnik bir yapı inşa etmek amaçlanmamıştır.

    Ben de soruyorum 1928 yılında Meclisin çıkardığı bir yasa ile batıya göç ettirilen birçok kişinin, ki aralarında isyancı liderler de vardı geri dönmelerine izin verilmesi... Bunu nasıl izah edersiniz? Dönmediler mi? Bu uygulamalar sistematik asimilasyon amacı güden göç politikaları değildir.

    Cumhuriyetin kuruluşunda laiklik dini yerel liderlerin tepkisine neden oldu. Bazı bölgelerde ciddi yerel tedbirler olması doğaldır. Bu bölgelerdeki şeyhlerin de tepki göstermesi beklenir. Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki ayaklanmalar da temel anlamda etnik temele dayanmıyor.

    Türkiye bazılarının görmek istediği gibi etnik farklılıklar nedeniyle ayrışmış bir ülke değildir. Ülkenin ana ulusal konulara bakışında da büyük farklılıklar yok. Türkiye'de hiçbir zaman etnik çatışma yaşanmamıştır ve yaşanmayacaktır.

    Başbuğ, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkı..." sözüne atıfta bulundu ve bu sözün öneminin yeterince anlaşılmamış olduğunu söyledi. Başbuğ, "Türkiye halkı" ifadesi ile Atatürk'ün etnik bir köken olarak "Türk"lüğü değil, "sınırları çizilen bir coğrafyada yaşaşan insanlar"ı işaret ettiğini vurguladı.

    "Bu tanımda da görüleceği gibi, 'Türk milleti' tanımlamasındaki 'Türk' sözcüğü bir sıfat olarak değil, değişik unsurların hepsine verilen ortak bir isim olarak kullanılmıştır. Aynı şekilde kullanımı, diğer ülkelerde de görmek mümkündür.

    Bütün bunlara rağmen bu bütünleyici tanıma ve kavrama, özellikle etnik yüklemeler yapmak, bu kavrama sanal anlamlar vermekten başka bir şey değildir. Şimdi yeri gelmişken kendimize şu soruları sormamız uygun olur: 'Bu ulus devlet yapısının ortak değeri ne olacaktır?' '21'inci yüzyılda ulus devlet yapısı hangi temel esasa dayanmalıdır?'

    Ulus devlet yapısının ortak değerleri aslında Anayasa'nın 5'inci maddesinde açıkça yer almaktadır. Yine hatırlamamız gerekirse bu değerler: Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamaktır.

    'Ulus devlet yapısı hangi temel esasa dayanmalıdır?' sorusunun cevabı çok açıktır: Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik anlayışıyla.

    ULUS DEVLET-ÜST KİMLİK
    - Aydınlarımız ulus devletin ortak değerlerini niçin daha fazla vurgulamıyorlar.
    - Yeni üst kimlikler yaratılmasına izin veremeyiz.
    - Doğu ve Güneydoğu'daki vatandaşlarımıza fırsat eşitliği sağlamalıyız. Bu devletin asli görevidir. Doğu ve Güneydoğu'daki vatandaşlarımızın mağduriyet duygusunu tamir etmeliyiz.
    - TSK, Atatürk'ün bize emanet ettiği ulus devlet, üniter devlet yapısını korunmasında elbette taraftır, taraf olmaya devem edecektir. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın.
    - Üst ortak kimliği kenara atıp, sadece bireysel ikincil kültürel kimliği öne çıkarmak doğru değildir. Entegrasyonu sadece kimlikler üzerine dayandırmak da çok yanlıştır.
    - İkincil kimliklerin anayasa ya da yasalarda tanınması, Türkiye'nin üniter devlet yapısı içinde mümkün değildir.
    - Vatandaşa düşen görev sadakatle ülkesini sevmektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkına daha rahat bir yaşam sunmak da devletin görevidir.

    LAİKLİK VE DEMOKRASİ
    Dün olduğu gibi bugün de TSK vazifesini, Anayasa'da ifade edilen Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olarak yürütmeye devam edecektir. Demokrasi, laiklik, sosyal ve hukuk devleti olmak vazgeçilmez unsurlardır. Günümüzün şartları ve ihtiyaçları silahlı kuvvetlerin önemini azaltmamaktadır. Aksine milli gücün diğer unsurlarıyla koordineli ve işbirliği içinde kapsamlı strateji çerçevesinde kullanılması konseptinin önemini giderek artırmaktadır. Günümüzdeki sorunların yalnız tek başına askeri güçle çözümlenmesi beklenemez.

    ABD Başkanı Barack Obama, Meclis'te yaptığı konuşmada, 'Bu sabah Atatürk'ün anıtkabrini ziyaret ettim, çok etkilendim. Onun için en büyük anıt, taştan ya da mermerden inşa edilemez. En büyük miras Türkiye'nin gücü ve laik demokrasisidir. Sempatiklikten ziyade ABD'nin uluslararası sorunlarına çözüm arayışının bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Türkiye'yi bölgesinde farklı ve güçlü konuma getiren unsur laik ve demokratik olmasıdır. Lider bir ülkeyiz, küçümsememiz lazım. Türkiye 20. yüzyılın en büyük devrimlerindendir.

    TSK, Cumhuriyete ve demokrasi rejimine bağlıdır ve saygılıdır. Demokrasi ile laiklik arasında ilişki vardır. Çatışma içinde olduklarını söylemek sağlam temele dayanmaz. Laiklik Türkiye'de sadece din ve devleti ayırmamıştır; egemenlik sorununu da çözmüştür. Tüm bunlara rağmen geçmişten bugüne kadar laiklik karşıtları olmuştur. Laiklik karşıtı hareketlere demokrasi ve yasalar çerçevesinde daha etkin cevaplar verilmeli. Bunun için bu hareketlerin doğru şekilde analiz edilmesi gerekir.

    Anayasanın 24. maddesi doğru uygulansa hiçbir sorun kalmaz. Din eksenli cemaatleri buna göre nereye koyacaksınız? Dinin araçsal hale getirilmesi dine yapılan en büyük kötülük değil mi? Modern toplumda insan birey olarak yer alıyor, cemaat üyesi olarak değil. Dindar olanla olmayan, inananla inanmayan ayrımını yaparken insanlarının iman ve dini anançlarını siz nasıl değerlendirebiliyorsunuz? Bu dine yapılan en büyük saldırıdır. Gruplaşmalar kutuplaşmalarla neredeye gideceğiz?

    TERÖRİSTLER
    Terörist de insandır. Bu kişilerin örgüte neden katıldıklarının tespit edilmesi çok önemlidir. Yapılan bir araştırmada çocukluğun sevgisiz bir ortamda geçmesi, şiddetin yaygın olduğu ortamlar, yoksulluk, dışlanma duygusu, haksızlıklardan kaçış, eğitimde istenen imkanların bulunmaması, toplumda yer edinme duygusu ve etnik propagandaya inanmak örgüte katılma nedenleri.

    Örgüte katılanların yaklaşık yüzde 70'i 14-20 yaş arası katılıyor. Yüzde 80'nin örgütte bulunuş süresi 10 yıl.

    Terörle bir yere varılamaz. PKK'nın etkinlği tam olarak kırılmalıdır. Terörle mücadele farklı boyutlu, uzun soluklu, karmaşık bir süreçtir. Toplumsal sabır olmalı. Bu mücadelede ana prensip bu mücadelenin insan odaklı olmasının anlaşılmasıdır. Terörsitin kalbine ve beynine müdahale etmektir. Toplumun bütününü potansiyel terörist olarak görmek en büyük hatadır.

    Halkı tanımak değerlerini iyi değerlendirerek halkla ilişkiyi sağlam zemine oturtmak zorundayız. İşte TSK bunu yapıyor. Terörist de neticede bir insandır. Örgüte neden katıldıkları incelenmeli. Bakın bu şekilde '84'ten beri 40 bin terörist etkisiz hale getirildi. Bunları istismar edenler aslında onları ölüme gönderiyorlar. Çeşitli nedenlerle evlatlarını kaptıran ana ve babaların duydukları acıları ve onların durumlarını da düşünmek ve anlamak zorundayız.

    Terörist kriminal bir suçludur. Belki bunu söylemediğimiz için kavram karmaşası oluyor. Mücadele kırsal alanda çatışmaya dönüşüyor. Keşke çatışmadan yargı karşısına çıkarabilsek. Bizim için en önemlisi terörsiti sağ yakalamak. Ama maalesef ölümle neticeleniyor.

    Terörle mücadele dışarıda da anlaşılamıyor. Tehdidin boyutu ve niteliklerini anlamadan başarı sağlamak mümkün değil. Şehit sayımız 4970. Örgüt savunma aşamasında kaldı. Dağ kadrosunu denge aşamasına getiremedi. 40 bin kişi kaybetti.

    Ulus olarak hafızamız zayıf yaşadıklarımızı unutuyoruz. 1993 ile 2008'i karşılaştıralım: 1993'te 5717olay; 538 şehit; 1479 sivil ölüm. 2008'de 1602 olay; 138 şehit; 51 sivil ölüm. 1990'lı yılları hatırlayın: Akşam dışarı çıkılıyor muydu? Bugün bu sorunlar yok, nasıl ortadan kalktı? 4970 vatan evladının canı pahasına kalktı. Boşuna şehit olmadılar ve bugünlere geldik.

    Ülkenin namus borcundan biri de şehitlerini unutmaması, onlara sahip çıkmasıdır. Bugün bazılarının saldırı oklarına hedef olan köy korucuları 1335 şehit verdi. Korucuları şehit olması, PKK'nın etnik çatışma kavramını boşa çıkarıyor. Geçici köy korucularının devletin yanında yer alması etnik çatışmanın olmadığının bir göstergesidir.

    PKK şimdi nerede bi bakalım: Kan kaybediyor. Çünkü Kuzey Irak artık emniyetli değil. Küçük gruplar halindeler kontrolsüzler. Haberleşme ağları çöktü. Lider kadrosunda sorun var. Kaçışlar artıyor, katılım düşüyor. Finansal kaynakları zayıfladı. Türkiye-ABD-Irak görüşmeleri önümüzdeki dönemde etkin sonuçlar verecektir.

    TSK, jandarma ve emniyetimizin kararlılığı karşısında, bu mücadelede, karşı tarafın arzu ettiklerine ulaşması mümkün değildir. Kanlı ve uzun bir süreçtir. Dayanıklılık ve sabır ister. TSK, bazı çevrelerin; mücadele kapsamında vatanına ve milletine hizmet etmekten başka amacı olmayan, PKK'ya karşı kahramanca mücadele edenlerin şerefiyle, onuruyla, moraliyle oynanmasına duyarsız kalmaz. Bu konuda yetkililerin de aynı duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.

    KONDA ARAŞTIRMASINDAN ALINTI

    2006 yılında yapılan KONDA Toplumsal Yapı Araştırmasında: 'Vatandaşlıktan ne anlıyorsunuz? Vatandaş olmak için sizce en önemli olan husus nedir?' sorusuna, araştırmaya katılanların yüzde 82'sinin cevabı şu olmuştur: 'Türkiye'yi seviyor olmak.' 'Kimliklerinizi özgür bir şekilde ve huzur duyarak yaşayabiliyor musunuz?' sorusuna ise katılanların yine yüzde 82'sinin cevabı 'Evet' olmuştur. Bu araştırmaya ilaveten, 2008 yılında yapılan ancak sonuçları henüz kamuoyuna açıklanmayan bir başka araştırma da bu sonuçları teyit etmiştir.

    Ana dili Kürtçe/Zazaca olan vatandaşlarımıza yöneltilen: 'İmkanınız olsa hangi ülkede yaşamak istersiniz?' sorusuna, katılanların yüzde 88'i cevap olarak: 'Türkiye'de' cevabını vermiştir. Anadili Kürtçe/Zazaca olan vatandaşlarımıza yöneltilen: 'Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünün ulusal simgeleri olan İstiklal Marşı ve bayrak ile ilgili' sorulan sorulara, katılanlardan yüzde 90'ının üzerinde olumlu yanıtlar alınmıştır.

    Bütün bu değerlendirmeler, Türkiye'de etnik bir çatışmanın hiçbir zaman yaşanmadığını ve yaşanmayacağını da göstermektedir. Bir ülkenin etnik çatışmaya sürüklenmesi, ülke sathında kardeş kavgasına sürüklenmesi demektir.

    Çeşitli iç ve dış çevrelerin, mevcut duruma uluslararası bir boyut da kazandırarak, Türkiye'ye yönelik böyle düşünceleri olabilir. Bu çerçevede, herkes bu tip oyunlara karşı çok dikkatli ve sorumlu davranmak zorundadır.

    TEDBİRLER

    Orgeneral Başbuğ, terörle mücadele sürecinin kısaltılması için bugün alınabilecek bazı tedbirlerin, düne nazaran daha etkili sonuçlar doğurabileceğine inanıldığına işaret ederek, bu tedbirleri şöyle sıraladı:

    - Devlet, örgüte katılımların nedenlerini iyi inceleyerek, alacağı tedbirlerle, örgüte katılımları kontrol altına almalıdır.
    - Devlet, dağ kadrosunun örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır.
    - Terörle mücadele, sadece terörist odaklı olarak görülmemelidir. Terörle mücadele, devlet tarafından topyekün şekilde, milli gücün bütün unsurları (güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel (eğitim ve sağlık dahil), propaganda ve uluslararası) kullanılarak, koordineli ve etkin bir şekilde yürütülmelidir.
    - Bölücü terör örgütüne uluslararası verilen destek ve örgütün finans alanındaki serbestliği tam olarak engellenmelidir.
    - Irak'ın kuzeyindeki bölücü terör örgütünün varlığı -ki bu varlık örgüt için hayatidir- mutlaka etkisiz hale getirilmelidir.

    Dikkat çekici isimler toplantıdaydı

    Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasını 28 Şubat sürecinden bu yana davet edilmeyen gazeteciler de izledi.

    Sabah gazetesinden Nazlı Ilıcak, Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, aynı gazetenin başyazarı Mehmet Altan, Yeni Şafak gazetesinden Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu ve Kürşat Bumin toplantıya davet edildi. Ayrıca 27 Nisan e-bildirisine en sert tepkiyi koyan Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Radikal gazetesi yazarı Akif Beki de davetliler arasında bulunuyor. Taraf, Zaman ve Vakit ise davetliler arasında yer almadı.

    NOTLAR

    Orgeneral Başbuğ'un konuşmasını, eski Genelkurmay Başkanlarından emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda emekli general dinledi.

    Programa, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, çok sayıda gazeteci ve yazar katıldı.

    Konuşmayı, Harp Akademileri öğretim elemanları, müdavimleri, öğrenci subay ve çalışanları da izledi. Orgeneral Başbuğ, konuşmasına "Toplantıya katılan büyük saygı duyduğum sayın komutanlarım" diyerek başladı.

    Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ'un yaklaşık 2 saat süren konuşmasına ait 56 sayfalık metin, konuşmanın ardından katılımcılara dağıtıldı. Orgeneral Başbuğ, konuşmasının ardından davetlilere Harp Akademileri Komutanlığı'nda öğle yemeği verdi.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow