hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ertosun iddiaları tek tek yanıtladı

    Ertosun iddiaları tek tek yanıtladı
    expand

    Yargıda günlerce süren atama kriziyle ismi gündeme gelen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi Ali Suat Ertosun, bugün kameraların karşısına geçti ve uzun bir basın toplantısıyla, günlerdir bazı gazetelerde hakkında çıkan iddiaları tek tek yanıtladı. HSYK'nın yargının dışına itilmek istendiğini söyleyen Ertosun, "Yargı yönetiminin içinde yokuz" sözleriyle mevcut sisteme de ağır bir eleştiride bulundu.

    Adalet Bakanlığı Ek Binası Konferans Salonu'ndaki basın toplantısı sırasında Vakit gazetesi muhabirinin de dahil olduğu bir gerilim yaşandı.

    Toplantı sırasında Vakit gazetesi muhabiri, Ertosun'a bir soru yöneltti. Ertosun, "maksatlı" bulduğunu belirttiği soruyu sakince cevaplamaya başladı, ancak bir anda ortalık karıştı ve Vakit muhabiri dışarı çıkarılmak istendi. Ancak Ertosun'un da bu uygulamaya tepki göstermesiyle muhabir salona tekrar geri alındı ve basın toplantısı devam etti. (Olay anının hemen öncesi ve olay anı... İzlemek için tıklayın)

     Toplantıyı, HSYK'nın seçilmiş üyeleri de izledi.

    "İstifama gerek yok"

    Basın toplantısında hakkındaki suçlamaları reddeden Ertosun, "Hukuk hepimiz için gerekli. Hakkımda yapılacak her türlü inceleme ve soruşturmaya hazırım. Geçmişte kendim de talepte bulundum. Kendi kendimi ihbar ettim. Ama basın gerekli duyuruları yaptı, zannediyorum ilgili merciler de bu konularda gerekli işlemlere geçecektir. Bu konularda gelen dilekçeler olduğunu da tahmin ediyorum. Bunlar incelenecektir. İstifa etmem isteniyor. Ortada istifa etmemi gerektiren bir neden bulunmamaktadır" dedi.

    Ertosun iddiaları yanıtladı

    Ertosun hakkında son dönemde ortaya atılan iddialar ve verdiği cevaplar şöyle:

    İŞTE TÜM İDDİALAR VE CEVAPLARI

    İDDİA 1: BAKAN'IN DA KATILDIĞI VE GÜNLER SÜREN HSYK'DA BAZI ERGENEKON SAVCI VE HAKİMLERİNİN YERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNİ İSTEDİ.
    - Hiçbir soruşturmayı engelleme niyetim olmadı
    - Bizim bakanlıktan çeşitli taleplerimiz oldu. Orada yapılan, insan haklarını ihlal eden bazı davranışlar nedeniyle yargı yoluna başvurulmasını istedik.
    - Şüphelilerin ve sanıklarını zabıta ve cumhuriyet savcılığındaki ifadelerine ilişkin tutanaklarının kendilerine ve müdafilerine verilmesini tartıştık. Farklı görüşler oldu. Biz dedik ki, bu konulara kim karar verecek? Türkiye'deki yargı birliğini kim sağlayacak? Yüksek Yargıtay. Yüksek Yargıtay'a konuyu götürün dedik. Bunda ne var?
    - Biz moda tabiriyle açılım yapıyoruz. Hukuku açmaya çalışıyoruz. İnsan haklarının üst noktaya çıkarılmasını istiyoruz.
    - Arama ve yakalama kararı isteniyor. Sadece arama kararı veriliyor, insanlar yakalanıp götürülüyor. 'Bunlar yasal mı değil mi?', 'Cumhuriyet savcıları kendi alanları dışına gidip ifade alabilir mi?' dedik. Bunlar birer açılım değil mi, bakın bizim açılımlarımızın içi dolu. Boş değil.
    - 'Yapılan soruşturmayla ilgili hukuki ve fiili bağlantısı olmayan kişi ve olaylarla ilgili suçlamaların aynı kapsamda değerlendirilmesi yasal mı değil mi?' dedik. Bu ülkede yıllarca PKK ile ilgili, DHKP-C ile ilgili soruşturmalar yapıldı. Hepsi bir dosyada mı birleştirildi? İstanbul, İstanbuldakileri, Ankara, Ankaradakileri gördü. Bunların irdelenmesini istiyorsak, kurul olarak bunlarla biz ilgilenmeyeceğiz de kim ilgilenecek?
    -  Bunların dışında bir takım bilgilerin yayın organlarına verilmemesini, insanların peşinen suçlu ilan edilmemelerini, şüphelilere haklarındaki suçlamaların somut olarak bildirilmesini, şüphelilerin savunma hakkının kısıtlanmamasını istedik. Bunları istemişsek, bunların ardında ne aranabilir? Lütfen söyleyin. Bunlar açılımdır. Avrupa Birliği müktesebatında bizden istenen açılımlardır.
    - Türkiye'de yargı birliğini Yargıtay ve Danıştay sağlayacak.
    - Bizim sanıklarla, olaylarla, davalarla, suçlarla ilgimiz yoktur. Biz Türkiye'deki yargının yönetiminden sorumlu idari bir mekanizmayız. Bir yerde hata görmüşsek bu hataya değinmek, bu hatayı gidermek bizim görevimizdir. Ama, Türkiye'de maalesef yargı yönetiminin içinde biz yokuz veya dışarı itilmeye çalışılıyoruz. Biz bunun mücadelesini, kurul içerisinde tüm hassasiyetimizle veriyoruz. Gelin bu konuları birlikte tartışalım.
    - Ortada terör örgütü olarak adlandırılan var, terör örgütü diye bir şey yok. Bu mahkeme kararıyla ortaya çıkacaktır. Bugünden lütfen insanları mahkum etmeyelim. Yargı hepimize lazım, hukuk hepimize lazım. Önfikirli olmayalım. Bunlar mahkeme kararıyla sabit olur ondan sonra konuşuruz.
    - Adalet müfettişlerinin talepleri üzerine dinleme kararları verildiği. Bunun yasal olup olmadığının irdelenmesini istiyoruz.
    - Bu konudaki görüşmeler kurulda kalmıştır. Adalet Bakanlığı açıklaması bence doğru değildir. Biz açıklamadık. Bizim açıklamamız sadece orada görev yapan hakimlere yöneliktir. Hakimlerle ilgili herhangi bir tasarruf olmadığını vurgulamaktır. Böyle bir niyet ve istek olmadığını vurgulamaktır. Onlara güvence vermek için yapılmıştır. Aynı kefeye koymayalım lütfen. Yargılama makamlarını etkilemek kimsenin haddine düşen bir olay değildir. Buna biz de dahiliz.

    İDDİA 2: KENT OTEL ÖNÜNDE TUTUKSUZ ERGENEKON SANIĞI ENGİN AYDIN İLE GİZLİCE ÇEKİLEN FOTOĞRAF
    -
    Adalet Bakanlığı'nda Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olduğum dönemde tanıştığım bakan müşaviri Engin Aydın ile gizlice çekilmiş bir fotoğrafın, bir kısım basın organlarına servis edilerek yayınlanması ahlaki eğildir. Cezai sorumluluk gerektirir.

    - Engin Aydın ile bakanlıkta 2.5 yıl birlikte çalıştık. Ailevi ilişkilerimiz vardır. Buluştuğumuz yer gizli bir mekan değil, Kızılay'ın tam ortası. Yanımızdaki kişiler herkesin tanıdığı insanlar, biri eski hakim, şu an avukat. 10 yıldır tanırım. Diğeri, Danıştay'da daire başkanı. 4 arkadaş bir araya gelmişsek ve orada davalarla ilgili birşey konuşulmamışsa... Üzerinde durulması gereken bu fotoğrafın neden ve kim tarafından çekildiği, çektirildiği. Devlet tarafından çekilmişse daha vahim bir durum. Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na şikayetcçi olacağım.

    - Bu arkadaşımla görüşmemde tarafsızlığımı bozan birşey yok. Onun yargılandıgğı dava ile ilgili görüşmedik. Ben Kent Otel'de bazı toplantılara katıldım ama bunlar örgüt toplantısı değildir. Açıktır. Polisle beraber gittiğimiz, Ankara'nın ortasında bir yer. Nasıl bir niyet, gayretle örgüt toplantısı deniliyor anlamıyorum.

    - Engin Aydın ile ilgili bir dava gelirse bakmam. Çünkü mutahap olduk. Yargının herşeyden azade olması gerekir.

    İDDİA 3: CAN DÜNDAR'IN SABANCI SUİKASTI TETİKÇİSİ MUSTAFA DUYAR İLE GÖRÜŞMESİNE ENGEL OLDUĞU
    Gazeteci Can Dündar 6 Ocak 1999'da dönemin Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu'na dilekçe vererek, Afyon Cezaevinde tutuklu bulunan Duyar ile Sabancı suikastının yıl dönümü dolayısıyla söyleşi yapmak için izin istediğini söyleyen Ertosun, Duyar'ın tutuklu olması ve yargılamayı etkileyebileceği düşüncesiyle bu talebi uygun bulmadığını belirtti.

    Ertosun, buna rağmen, Duyar'ın rızasının alınması koşuluyla görüşmeye Bakan Denizkurdu tarafından izin verildiğini, durumun Duyar'a iletildiğini, ancak Duyar'ın Genel Müdürlüğe gönderdiği 8 Ocak 1999 tarihli dilekçesinde görüşmeyi para karşılığında kabul etmesi nedeniyle görüşme talebinin reddedildiğini, konunun aynı gün Can Dündar'a bildirildiğini anlattı.

    Ertosun, "Mustafa Duyar ile görüşme isteminde bulunan Can Dündar'a izin verilmemesinin nedeni Duyar'ın para talep etmesidir. Kaldı ki bu hususu da hakkımda yapılan soruşturma sırasında Dündar bizzat belirtmiştir. İlgili belgeler burada, isteyenlere başvurdukları takdirde verebilirim. Dündar'ın ifadesi alınmıştır, ifadesinde de şahsıma herhangi bir suçlayıcı beyanı olmamıştır. Ancak nedense aradan 10 yıl geçtikten sonra bu konular tekrar gündeme getirilmiştir. Gerçek durumun bu şekilde cereyan etmesine karşın Can Dündar'ın, Sabah gazetesinde 'Duyar konuşacaktı' başlıklı bir yazı kaleme alması ve olayda Susurluk boyutu olduğunu da vurgulaması üzerine adı geçene karşı açtığım manevi tazminat davasını kazandım. Olay, davanın seyri sırasında tüm boyutlarıyla incelenmiş ve irdelenmiştir. Davayı kazandım. Bunu Can Dündar da bilmektedir. Kendisine yöneltilen bir takım sorulara yazıyla cevap vermiş ama maalesef bu söylediklerimi tam olarak sizlere aktarmamıştır" dedi.

    Ertosun, "Sayın basın mensupları kendilerini bu kişilerin yerine koyup açıklama alamazlar, ifade alır gibi bir takım tutumlara girişemezler. Bunun geçmişte çok büyük mahzurlarını görmedik mi? Basına konuştuktan sonra Savcı ifadeye çağırdığında, aynı beyanların geçmediğini görmedik mi? Yargılama makamları dururken basın organlarına, özellikle sanıkların ve şüphelilerin ifade vermeleri katiyen doğru değildir. Bu bana göre mevzuatımıza aykırıdır" diye konuştu.

    Ertosun iddiaları yanıtladı

    Ertosun, "Bu olaylarla, Sabancı'nın öldürülmesiyle, Mustafa Duyar'ın öldürülmesiyle, benim aramda bağlantı kurulmasını ben şahsen anlayamıyorum. 'Bu konu araştırıldı' diyorum. Tekrar ihbarda bulunun, tekrar araştırılsın. 'Bu konu yargı kararına bağlandı' diyorum, daha fazla ne söyleyebilirim. Faturayı bana çıkartıyorsunuz ama altındaki amaç ne? Altındaki amaç HSYK'yı yıpratmak. Ben bunu da söylüyorum. Acaba bugün o F tipi cezaevleri olmasaydı Türkiye'nin hali nice olurdu? Niye bunun üzerinde durmuyorsunuz?" diye konuştu.

    İDDİA 4: MUSTAFA DUYAR'IN ÖLDÜRÜLMESİ
    Ertosun, Mustafa Duyar'ın öldürülmesine ilişkin olarak da kendisine yönelik iddialar olduğunu ifade ederek, Duyar'ın cezaevinde öldürülmesinden sonra şahsına yönelik yapılan yayınlar üzerine bizzat dilekçe vererek, kendisi hakkında inceleme ve gerekirse soruşturma yapılmasını istediğini hatırlattı.

    Ertosun, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu müfettişlerinin yaptığı incelemede, "soruşturmaya geçilmesine gerek olmadığına" karar verildiğini anlattı.

    Aynı incelemenin Afyon Cezaevi'ndeki görevliler hakkında da yapıldığını belirten Ertosun, "Oraya giren tabancanın ikinci müdür tarafından sokulduğu belirlenmiştir. Bu kişi ve birinci müdür hakkında gereken tedbirler uygulanmış, gereken davalar açılmıştır. Bir diğer iddia da Mustafa Duyar'ı öldürenlerin benim tarafımdan nakillerinin Afyon Cezaevi'ne yapıldığıdır. Duyar, kendi isteğiyle adı geçenin öldürülmesine karışan asıl failler ise Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın istemi üzerine Afyon E Tipi Kapalı Cezaevi'ne 1997 yılında, yani benim Genel Müdür olmamdan önce nakledilmişlerdir. Ben, 16 Kasım 1998 tarihinde Genel Müdürlük görevine başladım. Bu nakiller benden önce gerçekleştirilmiştir" dedi.

    İDDİA 5: HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU VE ÖLÜMLER
    Ertosun, 16 Kasım 1998 tarihinde Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'ne atandığını, o dönemde cezaevlerinin ülkenin en önemli sorunlarından birini oluşturduğunu söyledi.

    Devletin uzun yıllar bazı cezaevlerin hakim olamadığını, buraların terör ve çıkar amaçlı suç örgütleri için okul vazifesi gördüğünü söyleyen Ertosun, cezaevlerinin adeta devlete meydan okunun yerler haline gelmesinin temel nedeninin koğuş sistemi olduğunu savundu.

    F tipi cezaevlerine geçiş sürecini anlatan Ertosun, bu sistemin çok ucuz bir maliyetle gerçekleştirildiğini, 11 F tipi cezaevinin yaklaşık 40 trilyon liraya mal edildiğini söyledi.

    Ertosun, cezaevlerinde reforma karşı çıkan ve koğuş sistemini kendi amaçları için uygun bulan terör örgütlerinin F tipi cezaevleri açılmadan aleyhte propaganda, eylemler, açlık grevleri ve ölüm oruçlarına başladıklarını belirterek, ancak bunların marjinal çevreler dışında kamuoyunda destek bulamadığını bildirdi.

    F tipi cezaevlerinin fiziki yapı, güvenlik, personel ve hizmet servisleri bakımından uluslararası standartlara ve insan hakları standartlarına uygun olduğunu kaydeden Ertosun, çağdaş ve modern yerler olduğunu hizmete girmeleri ile cezaevlerine ilişkin bir çok sorunun ortadan kalktığını anlattı. Ertosun, F tipi cezaevleriyle getirilen yenilikler ve bunların sonuçlarını anlattı.

    "Hayata Dönüş Operasyonu" hakkında da bilgi veren Ertosun, "Özellikle ve önemle belirtmek gerekir ki Hayata Dönüş Operasyonu cezaevleri sorunu had safhaya ulaştığı dönemde Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu tarafından da değerlendirilerek alınan kararlar doğrultusunda uygulamaya konulmuştur. Bu karar salt benim kararım değildir. Hükümetin kararıdır, Milli Güvenlik Kurulu'nun kararıdır, öz olarak devletin kararıdır" dedi.

    Ertosun, "Hayata Dönüş Operasyonu sonrasında, cezaevlerinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 399. maddesi uyarınca infaza ara verme ve Anayasamızın 104/2. maddesi gereğince Cumhurbaşkanımız tarafından affedilenlerle ilgili olarak, Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporlarla aramda bağlantı kurulması, hiçbir insaf ölçüsüyle bağdaşmamaktadır. İnfaza ara verme yetkisi, ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına, af yetkisiyle doğrudan Cumhurbaşkanımıza ait olup, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün bu süreçte rolü bulunmamaktadır. Adalet Bakanlığı'na bağlı olan Adli Tıp Kurumu'nu da benim Genel Müdür olarak etkilemem, yönlendirmem mümkün değildir" dedi.

    Operasyonun ölümsüz olması için gerekli her türlü çabanın gösterildiğini söyleyen Ertosun, "Keşke ölümsüz olsaydı. Gerekli her türlü çaba gösterildi. Dönemin bakanı Hikmet Sami Türk bunu çok açık olarak anlattı. 60. gün operasyona karar verildi. Ölümlerin başadığı gün. Şiddetle direnildi. Başka çare kalmadığı için... Eğer bu olmasaydı, dışarıda çok daha fazla sayıda insan ölürdü" dedi.

    "Bazı insanlar tanrıyı yanlarında zannediyor ve herkese tepeden bakıyor" diyen Ertosun, "Allah herkesin Allahı. Bunu bir romandan aldım. Sadece kendi düşündüğünüzün doğru olduğunu sanmayın, karşı fikre de değer verin. Bugün bu sorun çözüldüyse, geçmişteki icraatların etkisi olmuştur. O zaman böyle devlet mi olur diyordunuz, şimdi devlet hakim oldu, niye böyle diyorsunuz?" dedi.

    İDDİA 6: FAİLİ MEÇHUL CİNAYET SUÇLAMASIYLA TUTUKLANAN ALBAY TEMİZÖZ'Ü KURTARMAK İSTEDİĞİ
    Ertosun'un, faili meçhul cinayetlerden tutuklu Albay Temizöz'ün komutanı Tuğgeneral Ali Aydın ile Kayseri Tavas'taki bir bağ evinde buluştuğu da öne sürülmüştü. Bağ evinde iki gün süren toplantıların Temizöz'ün tutuklanmasından iki hafta önce gerçekleştiği iddia edildi. Ertosun'un hazırladığı kararnamede, görevden alınması istenenler arasında faili meçhul soruşturmalarına bakan savcılar da olduğu iddia edilmişti.

    Ertosun bu iddialar için de, "Kayseri'de adliyeleri ziyaret ettikten sonra 6-7 Mart'ta Jandarma Bölge Komutanı Ali Aydın'ın misafiri olarak kaldım. Ali Aydın'ı, ben Tevkifevleri Genel Müdürlüğü yaparken, Jandarma Genel Komutanlığı Asayiş Dairesi Başkanı iken tanıdım. Hayata Dönüş'te görevliydik. Kayseri'de bulunduğu sırada Cemal Temizöz ile tanışmadım, kendisiyle hiç karşılaşmadım. Zaten tutuklanmıştı. Benim soruşturma hakkında bilgim yoktu. Bir kısım basın organlarında yayınlanınca, Temizöz'ün o dönem izin kullandığını öğrendim. Can güvenliği nedeniyle jandarma tesislerinde kaldım" dedi.

    İDDİA 7: HSYK'YA YÖNELİK SUÇLAMALAR
    Ali Suat Ertosun, HSYK'nın yargı reformuna karşı olduğu yönünde izlenim verilmek istendiğini vurgulayarak, hiçbir zaman yargı reformuna ve HSYK'nın yeniden yapılandırılmasına karşı olmadığını, bazı Kurul üyelerinin de düşüncelerine katıldığını, ancak bunların HSYK'nın resmi görüşü olmadığını anlattı.

    "HSYK ile ilgili Anayasa'daki maddelerin değiştirilmesi gerektiğine, HSYK'nın ayrı bütçe, sekretarya ve binaya sahip olması gerektiğine" işaret eden Ertosun, HSYK'nın yapısının değiştirilmesine yönelik görüşlerini dile getirdi.

    Ertosun, "Yaptığım hizmetler ve icraatlarla terör ve çıkar amaçlı suç örgütlerinin hedefi olmuş bir kişi olarak, şahsıma yöneltilen suçlamaları hak etmediğini düşünüyorum. Gerek benim, gerekse HSYK'nın hiçbir soruşturmayı önleme niyeti ve gayreti olmamıştır ve olmayacaktır. Bazı soruşturmaları önlemek istediğinizi, bazı soruşturmaları kapatmak istediğimiz öne sürülmektedir. Bunlar hangi delillere dayanılarak ileri sürülmektedir. Komplo teorileriyle uğraşmayalım. Yargı çok büyük yaralar alıyor, bu yaraları onarmak, tamir etmek lazım" dedi.

    "Yüksek Kurul, Adalet Bakanlığından gelen atama kararlarını olduğu gibi onaylayan noterlik makamı değildir" diyen Ertosun, "Kurul üyelerinin değişiklik önerileri ve yeni teklifler getirerek, ekleme ve çıkarma yapabileceklerini, bunu yaparken de belli verilere, inandırıcı gerekçelere ve nesnel ölçütlere dayanarak, mahkemelerin bağımsızlığı, hakim teminatı ve yargının kurumsal kimliğini esas aldıklarını" söyledi.

    HİKMET SAMİ TÜRK VE CAN DÜNDAR, CNN TÜRK'E YORUMLADI. İZLEYİN
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow