Öyle midir gerçekten, reklamın iyisi, kötüsü yok mudur?- Yoktur. Konuşulmak en önemli şeydir. Siz, starlığın elkitabını okumadınız demek ki Ayşe Hanımcığım! Bir şekilde, sizi izleyenlerin beyin kıvrımlarını meşgul etmeniz gerekiyor. Kafaları sizinle meşgul olsun ki, hakkınızda konuşsunlar. O konuşma bittiği vakit, kimse sizinle ilgilenmiyor demektir, o zaman, siz de bitmişsinizdir! Ama bak, bu, büyük starlığa oynuyorsanız... Yok oynamıyorsanız, gidin yazlığınızda şilebezi elbisenizi giyin, oh püfür, püfür...Peki “Hakkımda olumsuz konuşacaklarına hiç konuşmasınlar!” diye bir şey yok mu?- Hayır, öyle şey olmaz. Ne dedim? Sıfır hata, sadece en büyük yönetmen, yukarıdaki Allahüteala’ya ait. Tabii ki hata yapacağız. Ve o hatanın da konuşulması gerekiyor. Bir masada yemek mi yeniyor? Biri, “Ben Bülent Ersoy’un programını tutmadım!” desin. Diğeri, “Aman canım, kadın da kendini çok ciddiye alıyor!” desin. Öbürü, “Zaten onun her şeyi öyle” desin. Biri “40 küsur bavulla ne götürmüş” desin, öbürü “Yılan sokmuş!” desin. Yeter ki desin!Belediye otobüsüne bindiniz değil mi?- Bindik efendim. Bitleniyorduk az kalsın. Tabii hafif dalgasını da geçiyoruz. Tavuk, keçi, ne ararsan var. Maşallah hepsiyle akraba olduk. Trene de bindik. Pek meşhurmuş Hindistan’ın trenleri. Sokakta uyuyanlarla takıldık. Varenasi’ye de gittik, ölü yakılma törenleri izledik, Ganga maceramız da var, Ganj Nehri’ne Ganga diyorlar, Tac Mahal’e de gittik, hepsini izleyeceksiniz...