hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Kılıçdaroğlu CHP grup toplantısını 'Adalet Yürüyüşü'nde yaptı

    { title }

    SONRAKİ VİDEO

    "Adalet Yürüyüşü"ndeki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis grubuyla toplantısını güzergahı üzerindeki Çamlıdere'de yaptı. Kılıçdaroğlu buradaki konuşmasında eleştirilere yanıt verdi, "İki ayrı 15 Temmuz var. Halkın 15 Temmuz'u, bir de sarayın 15 Temmuz'u. Sarayın 15 Temmuz'u şudur, halkın 15 Temmuz'u aydınlanmasın diye özel mücadele ettiler" dedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ankara'dan İstanbul'a başlattığı "Adalet Yürüyüşü"nün 6. gününde olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısını da güzergahı üzerindeki Çamlıdere'de yaptı. Yürüyüşünün gerekçelerini anlatan ve kendilerine yönelik eleştirilere yanıt veren CHP lideri Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

    "Ben kendim için yürümüyorum, adalet arayan bütün mazlumlar için yürüyorum. Kim adalet beklentisi içindeyse onun yanındayım, bu benim insanlık görevimdir. 

    Kılıçdaroğlu CHP grup toplantısını 'Adalet Yürüyüşü'nde yaptı

    Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt verdi

    Bize doğuştan gelen haklarımızı, anayasal haklarımızı lütuf olarak sunmaya çalışanlar var. 'Efendim yürüyorsunuz, bunu size biz lütfediyoruz'. Bunu tarihte firavunlar, günümüzde de diktatörler söylüyor. Doğuştan gelen, insan olmaktan gelen haklarımız var. Birisi bana bunları lütuf olarak hatırlatıyorsa, ben de ona diktatörlüğünü hatırlatıyorum, 'Sen diktatörsün' diyorum.

    'Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmayın'

    Adalet için yürüdüğüm bu yolda tek başıma yürümeye karar vermiştim. Elimde bir pankart ve üzerinde adalet olacaktı. Güvenpark'tan İstanbul'a yürüyeceğim demiştim. Beni bu yolda yalnız bırakmayan tüm vatandaşlarıma içtenlikle saygılarımı, muhabbetimi, teşekkürümü sunuyorum. Burada olmayan ama bizi savunan tüm yurttaşlarıma muhabbetlerimi gönderiyorum. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmayın, nerede tüten bir baca varsa, orada adaleti savunan vardır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Deniz Baykal hükümeti uyardı: Yürüyecek milyonlarca insan var

    'Memlekette adalet var da biz onun için mi yürüyoruz'

    Diyorlar ki, 'Niye adaleti yürüyerek savunuyorsunuz?' Ama şunu söyleyemiyorlar, 'Memlekette adalet var da biz onun için mi yürüyoruz'. Adalet olsa niye yürüyelim, yüzümüz güler, adaletsizlikten şikayet etmeyiz. Adaletin olmadığı bir yerde ne yapacağız? Yürüyoruz, haklarımızı savunuyoruz. 'Sivil itaatsizlik' diyorlar, 'Neden izin almadılar?' Adaleti savunmak için kimseden izin alınmaz. Adalet Allah'ın emridir.

    'Adalet ne zaman çöktü?'

    Adalet ne zaman çöktü? Adaletin doğru dürüst işlemediğini hepimiz biliyoruz. Aksaklıklar vardı ama çökmemişti. Yine birileri bir yerde 'adalet, adalet, adalet' diyordu. 15 temmuz hain darbe girişiminden sonra yüzbinlerce insan sokağa indi. Kimse 'Niçin sokağa indiniz?' diye sormadı. Çünkü onlar demokrasiyi, bayrağı, birlikte yaşamayı savunuyorlardı. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Halkın 15 Temmuz'u, sarayın 15 Temmuz'u'

    Ama bir de ikinci bir 15 Temmuz var. İki ayrı 15 Temmuz var. Halkın 15 Temmuz'u, bir de sarayın 15 Temmuz'u. İki 15 Temmuz'u unutmayın. Halkın 15 Temmuz'unu gayet iyi biliyoruz. Halk sokağa indi, demokrasiye, bayrağına sahip çıktı, 249 şehidimiz, 2301 gazimiz var. Halkın 15 Temmuz'u budur. Yine bizim tarihimizde bir ilk daha gerçekleşeti. Parlamentoda olsun olmasın bütün siyasi partiler, bütün STÖ'ler, meslek kurluşları, bütün medya onuruyla darbeye karşı durdu. Ama geldik 20 Temmuz'a. Sarayın 15 Temmuz'u... Sarayın 15 Temmuz'u nedir? Sarayın 15 Temmuz'u şudur, halkın 15 Temmuz'u aydınlanmasın diye özel mücadele ettiler.

    'İki bürokrat darbenin olduğu gün ne yaptı?'

    Meclis'te komisyonlar kuruldu, 'Darbeyi kim yaptı, aktörleri kimlerdir, bunları yakalayalım, darbeyi ortaya çıkaralım' diye. Eski Genelkurmay Başkanları, MİT Müsteşarları, eski bürokratlar, yeni çalışanlar geldi ama en temel iki aktör hiçbir zaman gelmedi. Niye gelmedi? Çünkü sarayın 15 Temmuz'unu gerçekleştirenler buna izin vermediler, 'Gitmeyeceksiniz oraya' dediler. Hani yeri ve zamanı gelir ya, 'Gazi Meclis, yüce Meclis, şöyle Meclis'... Niye senin iki bürokratın bu Meclis'e gelmiyor? Senin iki bürokratın darbenin olduğu gün ne yaptılar, neden gelip bilgi vermiyor. İzin verilmedi ve bilgi de verilmedi. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ve 20 Temmuz'da bir darbe yaptılar, hiç unutmayın. OHAL kararname çıkarma yetkisinin hükümete verildiği tarihtir 20 Temmuz darbesi. Ne yaptılar. Geldiler, bu kanuna parlamentoda CHP karşı çıktı. Sayın Başbakan beni aradı, dedi ki, 'OHAL'le ilgili kanun getireceğiz ve kararname çıkarma yetkisini hükümete vereceğiz'. Kendisine aynen şunu söyledim: 'Bu parlamentoda demokrasiyi savunacak bir partiye ihtiyaç var, o da en çok CHP'ye yakışır. Kusura bakmayın biz buna izin veremeyiz.' Kendisi hayatta. Geldiler, kararnameler arka arkaya çıktı. 105 bin 836 kamu görevlisinin işine son verdiler. Bunlar mı darbayi yaptı? Sorgusuz, sualsiz... Kimse sormadı, 'Ya arkadaş bunları hangi gerekçeyle devlet görevinden atıyorsun?' Binlerce işçinin işine son verildi. Kolektif suç icadettiler, oluşturdular, tezgahladılar. Aileden bir kişiyi suçlu ilan ediyor, bütün aileyi suçluyorlar. 13-14 yaşındaki çocuklar açlığa mahkum edildi, çalışacak yer bulamadılar, hepsini fişlediler. Bu mudur darbeyle mücadele etmek, yoksa bu mudur 20 Temmuz darbesini güçlü hale getirmek... Bütün muhalifleri susturmak... Bu mudur! Bunu yapmaya çalıştılar ve adaleti çökerttiler.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'Diktatörler vicdanlarını yitirmişlerdir'

    İş verenler korkularından konuşamıyor. Kazaen biri hukuk diyor, en şiddetli şekilde eleştiriliyor. Bundan sonra iş verenler adaletten söz edecek mi, ondan da şüpheliyim. Bunları yapanlar dikta yönetiminde görev başında olanlardır. Yani diktatörlerdir. Diktatörler insan değildir, çünkü bütün vicdanlarını yitirmişlerdir. Çolukmuş, çocukmuş bunlara bakmazlar herkesi ölüme mahkum etmekten özel bir zevk duyarlar.

    '3 asker linç edildi, dava bile açılmadı'

    Bana bir söz verilmişti, kendileriyle görüşürken dedim ki, '249 şehidimiz var, doğrudur, linç edilen 3 de askerimiz var. Onların da hakkını savunmamız lazım. Onlar darbe yapamaz ki, rütbesi yok askerin'. Onların faillerini de yargı önüne çıkarmamız lazım. Söz verdiler, 'Haklısın Kemal bey, linç olmaz, demokrasilerde linç olmaz' dediler. 3 askerimiz linç edildi, daha dava bile açılmamış. Diktatörlerin temel bir özelliği daha var; çok rahat ve kolaylıkla yalan söyleyebilirler, at işkembeden gitsin. Hava Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin linç edildi. Bir öğrenci niye linç edilir, failleri niye bulunmaz? Peki bunun hakkını kim arayacak, adaleti savunan biz arayacağız? Bu çocuk belki bir siyasi partiye oy da vermedi belki ama onun hakkını adaleti savunan bizler arayacağız.

    Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nu örnek verdi

    Binlerce akademisyenin işine son verildi. Üniversiteden sorgusuz sualsiz atıldılar. Hep darbe dönemlerinde bu olur. 71, 80 ve şimdi de 20 Temmuz darbesinde de bu oldu. Bunların hakkını kim arayacak? Hep beraber bizler arayacağız. Bu yürüyüşü adalet için ve bunlar için yapıyoruz. İbrahim Kaboğlu'nu hepiniz bilirsiniz, dünyanın bütün anayasa hukukçuları tanırlar. Pasaportuna el koydular, 'yurt dışına çıkamazsın' dediler, Fransa'ya üniversitedeye ders vermeye gidecekti, izin vermediler. Bunu vicdan kabul etmez. Bu doğru bir olay değildir. Onun da hakkını, hukukunu ve adaletini biz arayacağız. Bu bizim insanlık görevimizdir.

    Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya selam gönderdi

    5 günlük er Ömer Kara, 290 gün mahpusta yattı, 3 günlük asker, eline silah bile almamış, hala hapiste İsmail Sade... Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın da işine son verildi. Öğretmen, çocuklarımızı yetiştiriyorlar, bir yanlışları varsa söyleyin. Ellerine silah aldılar, camı pencereyi kırdılar, bir insan öldürdülerse söyleyin biz de bilelim. Ne istiyorlar, ellerine bir kağıt almışlar, İnsan Hakları Anıtı önünde bekliyorlar, 'İşimizi istiyoruz' diyorlar. Hangi gerekçeyle işlerine son verildiğini kimse bilmiyor. Dediler ki, 'Sesimizi duyurmamız lazım, kimse bilmiyor, en iyisi açlık grevi yapalım. Belki bir Allah'ın kulu duyar bizim haklarımıza sahip çıkar'. Açlık grevi yaptılar, 'vay sen misin açlık grevi yapan', biber gazından tutun, tekme tokata kadar her şeyi yaptılar. Baktılar yine başa çıkamıyorlar, 'en iyisi bunları terörist diye alalım'... Bugün ikisi de mahpus damlarında yatıyorlar. İkisine de buradan selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz. 

    Tutuklu gazetecilere değindi: 'Ülkede adalet, demokrasi yok'

    Sadece darbe dönemlerinin özelliği, 20 Temmuz'a da aynen yansıdı; gazetecilere de düşmandır bunlar. Nerede bir özgür, hükümeti eleştiren gazeteci varsa, tahammül edemez bunlar, alırlar doğru hapse atarlar. Kadri Gürsel, Murat Aksoy, Ahmet Şık, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç, Gökmen Ulu, Mediha Olgun niye hapiste, 156 gazeteci niye hapiste? Çünkü Türkiye bir darbe süreci yaşıyor. Darbenin olduğu yerde 156 gazeteci hapiste olur. TBMM Başkanına söyledim, aynen şu cümleleri kurdum; 'Eğer bir ülkede 150'den fazla gazeteci hapisteyse, siz o ülkede demokrasi vardır sözünü anlatamaz, kimseye de dinletemezsiniz'. Evet ülkede adalet yok, demokrasi yok.

    'Yargıya müdahale' eleştirilerine böyle yanıt verdi

    Adaletten söz ediyorlar Murat Aksoy ve Atilla Taş, iki değerli insan. Duruşmaya çıktılar savcı, 'Bunların tutuksuz yargılanmaları gerekir'. Güzel. Hakim de katıldı, o da aynı kararı verdi. Siz misiniz savcı ve hakim olarak bunların tutuksuz yargılanmalarını istiyorsunuz! Hem hakimi hem savcıyı açığa aldılar. Kim? Hakimler Savcılar Kurulu (HSK). Eskiden 'yüksekti' tahammül edemediler, onu da aşağı indirdiler (Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu HSYK'yı kastediyor). İkisini de açığa aldılar. Diyorlar ki 'adalet var, kimse yargıya talimat veremez'. Yargı adalet varsa, bir hakim savcı 'bunların serbest kalarak yargılanmaları gerekir' diyorsa, bu karara herkes uymak zorunda değil midir? Ama kim uymuyor? Diktatörler, darbeciler uymazlar. Bu kararı verdiler diye hakim ve savcının burnundan getirdiler. 

    Anayasa Mahkemesi'ne seslendi

    Bu arada bir konuya daha değinmek isterim; Anayasa Mahkemesi'ne... Anayasa Mahkemesi 20 Temmuz darbesinden sonra iyi bir sınav vermemiştir ve sınıfta kalmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin saygıdeğer üyelerine seslenmek isterim; neden karar vermiyorsunuz, eski kararlarınıza neden sahip çıkmıyorsunuz, eski kararlarınızın arkasında neden dik ve onurlu durmuyorsunuz? Milletvekilleri hapisteyken neden sessiz kalıyorsunuz? 'Milli irade, milli irade' diye bağıranlara karşı neden 'milli iradeyi hapsedemezsiniz' demiyorsunuz? Anayasa Mahkemesi'nin değerli üyeleri buna uymak, verdiği karara sahip çıkmak, arkasında durmak zorundadır. Eğer diğer hakimlerin yaptığı gibi siz de çay toplamaya meyilliyseniz söyleyeceğim bir şey yok. Ama yok 'Biz yargıcız, hukuk okuduk, onurluyuz, adalet dağıtacağız' diyorsanız, saraya bakmayın, saraydan gelecek talimata göre karar vermeyin, onurunuzla ilkenizle durun, biz de size saygı gösterelim. Biz size bu saygıyı göstereceğiz, siz de bir an önce kararınızı verin. 

    138. madde yanıtı verdi: İspat edersem, istifa edecek misin?

    Darbecilerin bir özelliği daha var, darbeciler yalan söylediklerine inanmazlar, çünkü her söylediklerinin doğru olduğuna inanırlar. Geçenlerde birisi demiş ki, 'Anayasanın 138. maddesi var', bana hatırlatıyor. Evet var Anayasanın 138. maddesi, ne diyor, 'Hiçbir organ, hiçbir makam, hiçbir mercii veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, telkin ve tavsiyede bulunamaz. Doğru mu, doğru. Ben buna uyuyorum, zaten böyle bir yetkim de yok. Bu madde, iktidar sahipleri için getirilmiştir, sıradan vatandaş hakime nasıl talimat verecek. Ben buradan net ve açık çağrı yapıyorum, bana 138. maddeyi hatırlatan beyefendiye net ve açık çağrı yapıyorum; senin, senin hükümetinin mahkemelere talimat verdiği, genelge gönderdiğini ispat edersem, görevinden onurlu, namuslu bir insan gibi istifa edecek misin? Ben de şu sözü veriyorum; ispat edemezsem siyaseti bırakacağım. Çünkü ben namuslu ve onurlu bir insanım. 

    'Cesaretin varsa gel karşıma'

    Bir şey daha ifade edeyim, siyasal partiler arasında zaman zaman tartışmalar olur, bunu hepimiz saygıyla karşılaşırız, demokrasilerde böyle olur. Vatandaşa gider oy isterler, oyunu alır iktidara gelirler. Vatandaştan oy alarak, demokrasi içinde, adalet içinde, hak hukuku gözeten kimseye bir sözümüz olmadı, neden geldin iktidara diye bir şey demedik. Biz Adalet Yürüyüşüne başladık, bir sürü hakaret... Sözde cumhurbaşkanı, sözde koltukta oturuyor, bir sürü laf ediyor. Ben kendisiyle muhatap olmak istemiyorum, doğru da bulmuyorum. Kendisinin bulunduğu konum farklı bir konum. Gel o zaman karşıma geç, gücün, yetkin, cesaretin varsa, namustan, onurdan, haysiyetten söz ediyorsan gel karşıma, senin televizyonunda oturup tartışalım. Medeni iki insan gibi konuşalım, sen de ben de adaletten, demokrasiden, taşeron işçiden, üniversiteden atılan hocalardan, askeri öğrencilerden, linç edilen askerlerden konuşalım. Niye korkuyorsun? Benim bildiğim diktatörler korkmaz ama iç dünyalarında büyük bir korku vardır. Vallahi ben adam dövmem, hakaret etmem. Otururum iki medeni insan gibi, kim olursa olsun oturur tartışır, konuşurum. Niye gelmiyorsun? Efendim, 'Sen benim dengim değilsin' diyor bazen. Bakın bu konuda onu iddia edecek kişi benim ama olsun, onun gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için tartışmaya katlanıyorum ben. Madem öyle diyorsan, sabah öğle akşam bana sataşıyorsun. Öyle diyorsan gel otur karşıma vatandaşa ders nasıl verilirmiş ona göstereceğim. Bunlar niye oluyor? Bir sır vereyim, kimseye söylemeyin. Bütün bunlar 2019'un korkusu nedeniyle oluyor. Korkuyor, 'ya koltuk giderse'... Koltuk kimseye baki değildir, koltuğun hakkını vereceksin, kul hakkı yemeyeceksin. Sen kul hakkı yiyorsun, koltuğun hakkını vermiyorsun. O nedenle biz bugün meydanlarda, sokaklarda, caddelerdeyiz ve hep beraber adalet için yürüyoruz. Sanıyor ki, 2019'u da yine bir mühürsüz seçim ayarlarım, buna izin vermeyeceğiz. Sanıyor ki, yine 2019'da bir YSK ayarlarız, oraya yine bir çeteyi oluştururuz, buna da izin vermeyeceğiz. 2019 Türkiye'de demokrasinin şaha kalktığı bir tarih olacaktır. Geçenlerde söylemiştim yine söyleyeyim, 'Her firavunun bir Musa'sı vardır, Musa burada. Artık günümüzde her firavunun bir Musa'sı değil, birden fazla Musa'sı vardır. Biz zulme karşı direneceğiz, adaleti savunacağız. Biz inaçlı kişileriz. Şunu çok iyi biliriz: Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır, asla dilsiz olmayacağız. Bütün haksızlıklara karşı mücadelemizi insanca, kararlılıkla, insanca, onurumuzla savunacağız."

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow