hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    TÜSİAD Başkanı: 'OHAL ve KHK'lı yönetimin bir an önce sonuna gelinmesini bekliyoruz'

    TÜSİAD Başkanı: OHAL ve KHKlı yönetimin bir an önce sonuna gelinmesini bekliyoruz
    expand
    KAYNAKCnnturk.com

    TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, Yüksek İstişare Kurulu'nda konuştu, "yapıcı eleştiriler görevimiz" hatırlatması yaptı ve "Bu durumun ilanihaye sürmesi hayli güç" dedi. Tıkanan büyüme, işsizlik, faiz oranlarının artan baskısı ve kurdaki hızlı yükseliş gibi ekonomideki sorunlara değinen Başaran Symes, hak ve özgürlüklerdeki sorunları ve yargı bağımsızlığı meselesini sayarak, OHAL ve KHK'lı yönetimin son bulmasını istedi; AB ile ilişkilerin dilinin sorunlu olduğuna işaret etti; "Terörle mücadele Kürt meselesinden ayrılmalı" mesajı verdi. TÜSİAD Başkanının bir diğer uyarısı da laiklikle ilgiliydi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Başbakan Yıldırım: Ekonomide dalgalanma 1- 1.5 ay sürecek

    TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı, Başbakan Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin de katılımıyla açıldı.

    Açılışta konuşan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, "risk alıyoruz, vergilerin önemli bir bölümünü ödüyoruz, sigortalı çalışanların yarısını istihdam ediyoruz, markalarımızla Türkiye'yi dışarıda temsil ediyoruz, yapıcı eleştiriler görevimiz" diyerek uyarılarda bulundu.

    Tıkanan büyüme, işsizlik, eksilen güven, faiz oranlarının artan baskısı, kurdaki hızlı yükseliş gibi ekonomik sorunlara işaret eden ve "zaman daralıyor" diyen Başaran Symes, "Bu durumun ilanihaye sürmesi hayli güç" tespitinde bulundu.

    Maliye Bakanı Ağbal: Herkes çatır çatır parasını alacak

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hukukun üstünlüğü, mülkiyet ve birey hak ve özgürlüklerindeki sorunlara, yargı bağımsızlığına değindi, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası sürece işaret etti. "Türkiye'nin bir an önce normalleşmeye ihtiyacı var deyip: OHAL bir an önce kaldırılmalı, KHK'lı yönetimin sonu gelmeli" mesajını verdi.

    Hem Türkiye'de hem dünyadaki koşulları "olağanüstü şartlar" diye niteleyen Başaran Symes, "öfkeli popülizmin" tehlikelerine işaret etti, idam cezası tartışmalarını sıkıntılı bulduklarını söyledi ve "AB ile ilişkilerin bu dille sürdürülmesi Türkiye'nin çıkarına değil" uyarısı yaptı. Avrupa Parlamentosu'nun tavsiye kararını da eleştirdi.

    TÜSİAD Başkanı konuşmasında, "Panzehir laikliktir, üzerine titrememiz lazım", "Terörle mücadeleyi Kürt meselesinden ayırmalıyız", "Terörle mücadelenin ötesine giden tutuklamalar normalleşmeye engel" uyarılarını sıraladı.

    TÜSİAD Başkanı Symes: Endişe duyuyoruz

    TÜSİAD BAŞKANININ KONUŞMASI

    TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes'in konuşması şöyle:

    'Demokratikleşme ve AB normlarına yoğunlaştık'

    "TÜSİAD piyasa ekonomisinin gelişmesine yönelik çalışmalarını, AB projesinin kurumsallaşmasına yönelik çalışmalarını, daha sonra demokratikleşmenin hızlanması ve AB normlarının benimsenmesi konusunda yoğunlaştırdı.

    TÜSİAD: İş güvenliği hep gündemde olmalı

    'Bu TÜSİAD'ın görevi'

    Bu gelişim süreci ve mücadelemizde bağımsız ve gönüllü bir iş dünyası örgütü olmamız, küresel gelişmeleri yakından takip etmemiz, sorunları tespit ederken ve çözümlerimizi geliştirirken somut bilimsel çalışmalara, raporlara dayanmamız, kalkınma sürecini eğitimden kadına, teknolojiden bölgesel kalkınmaya, kapsayıcı büyümeye kadar pek çok farklı yönleriyle ele almamız ve tüm bu konuları ilk başlarda bazen tepkiyle karşılansa da ülke gündemine çok erkenden yerleştirmenin önemli bir etkisi var. TÜSİAD olarak görevimizi böyle tanımlıyoruz ve bu şekilde çalışmaya devam ediyoruz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    TÜSİAD'dan Cumhuriyet Gazetesi açıklaması

    'Gerçekten olağanüstü şartlar içinde yaşıyoruz'

    Son ayına girdiğimiz bu yıl hem ülkemiz hem de dünya açısından alışılmışın dışında gelişmelerle geçti. Bildiğimiz alıştığımız dünyanın hızla ve bilinmeyen bir yöne doğru gittiğine tanıklık ediyoruz. Türkiye'nin de yılın ilk yarısındaki çalkantıların ardından 15 Temmuz'daki meşum darbe teşebbüsünün yarattığı derin travma hepimizi derinden sarstı. Bunun akabinde yaklaşık 4 aydır olağanüstü hal düzeninde ve gerçekten olağanüstü şartlar ve gelişmeler içinde yaşıyoruz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    TÜSİAD Şemdinli'deki terör saldırısını lanetledi

    'Öfkeli bir popülizm demokratik ülkeleri etkisi altına alıyor'

    Bir yandan günün işlerini yapmaya çalışırken bir yandan da belirsizliklerle dolu bir gelecekte ülkemizin girdaba kapılmaması, kalkınma ve uygarlık yarışında neler gerektiğini düşünüyoruz. Çevremizdeki tanıdık işaretler, kurumlar, normlar, beklentiler, yapılar hızla değişiyor, dönüşüyor ve anlaşılmayı bekliyor. Bu denli köklü bir değişikliğin ardında elbette ekonomide 2008'den beri dünyayı sarsan krizin şekillendirdiği bir ortam bulunuyor. 20. yüzyıl dünyasına damgasını vurmuş liberal düzen hem gelişmiş ülkeler için hem de uluslararası sistem bağlamında ciddi bir sarsıntıya uğruyor. Hak ve özgürlükleri pek benimsemeyen, kuralları ve kurumları hiçe sayan öfkeli bir popülizm demokratik ülkeleri etkisi altına alıyor.

    TÜSİAD'dan yabancı basına "demokrasi" ilanı

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    'AB üyelik müzakereleri fiilen durmuş vaziyette'

    Ülkemizde ise son 11 yıl önce büyük heyecanlarla başlayan AB üyelik müzakereleri fiilen durmuş vaziyette. Bu durum 200 yıllık modernleşme tarihimizin sorgulanmasına hatta bu yoldan dönülmesine yol açıyor. Batının krizinin, insanlığın büyük mücadeleler sonucunda elde ettiği evrensel değerler krizi diye tanımlandığına tanık oluyoruz.

    'Bu kriz asla bir gerekçe olamaz'

    Evrensel kabul görmüş yani Batıda vücut bulan şekliyle hukukun üstünlüğü, mülkiyet ve birey hak ve özgürlüklerinin koruma altında olması gibi ilkelerin reddi ya da küçümsenmesi için bu kriz asla bir gerekçe olamaz.

    Burada iş dünyasının temsilcileri olarak toplanıyoruz. Sıkıntılarımızı sizinle tüm açıklığıyla paylaşmak isterim.

    TÜSİAD'dan dış basına 'darbe girişimi' ilanı

    'Tıkanan büyüme, işsizlik, eksilen güven...'

    Tıkanmakta olan büyüme hızından, artan işsizlikten, eksilen güvenden, dünyadaki gelişmelerin ülkemiz üzerindeki etkilerinden ve elbette dolar karşısında son 2 ayda yüzde 15 civarında değer kaybına uğrayan paramızdan ve yol açacağı gelişmelerden bahsetmek zorundayım.

    'Yapıcı eleştirilerle devlete yardımcı olmak istiyoruz'

    Milletimizin refahı ve ülkemizin çağdaş dünyada ön sıralarda yer alması için çalışan kişilerin ve şirketlerin temsil edildiği bir kurum olmamızın bize bu sorumluluğu yüklediğine inanıyoruz. Sonuçta hepimiz ülkemizin potansiyeline ve geleceğine inanarak risk alıyoruz, vergilerin önemli bir bölümünü ödüyoruz, kayıtlı yani sigortalı çalışanların yarısını istihdam ediyoruz. Markalarımızla yani dünya piyasasındaki varlığımızla ülkemizi dışarıda da temsil ediyoruz. Çıkarlarımız ülkemizin gelişmesiyle bire bir örtüşmesinden yapıcı eleştirilerimizle devletimize yardımcı olmak istiyoruz.

    'Zaman giderek daha kısıtlı hale geliyor'

    Hükümetimizin ekonomideki sıkıntıların üzerine eğildiğini biliyoruz. İş dünyasıyla yürütülen istişare, diyalog ve paylaşım ortamını faydalı ve önemli buluyoruz. Sayın Başbakanım ekonomi konusundaki yatıştırıcı mesajlarınızı ve konuların üzerine ciddiyetle gidildiğini vurgulayan beyanlarınızı elbette dikkatle ve memnuniyetle izliyoruz. Ancak zamanın giderek daha kısıtlı hale geldiğini de görmemiz gerekiyor.

    'Faiz oranlarının baskısını daha fazla hissediyoruz'

    Son 4 yıldır ekonomimiz potansiyelinin çok altında bir büyümeyle seyrediyor ve yatırımlar artmıyordu. Bu yıl veriler üçüncü çeyrekten itibaren ekonomide bir daralmayı işaret etmeye başladı. İşsizlik oranında son 6 aylık hızlı yükseliş de sıkıntının büyüklüğünü gösteriyor. Sanayi üretimi gerilerken dünyada ABD'den esen rüzgarların etkisiyle yükselişe geçen faiz oranlarının baskısını daha fazla hissediyoruz.

    'Kurdaki hızlı yükseliş'

    Kurdaki hızlı yükseliş elbette yalnızca Türkiye'deki koşullardan kaynaklanmıyor. Dünyadaki akışla uyum içindeyiz. Ancak dünyada parası en fazla değer kaybeden ülkelerden biri olmamızın üzerinde durmalıyız.

    'Bu durumun ilanihaye sürmesi hayli güç'

    Özel sektörün döviz borcunu halen döndürebildiğini biliyoruz. Ancak bu durum ilanihaye devam edebilmesi bize hayli güç görülüyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin de bu gelişmelerden büyük zarar gördüğünü biliyoruz. Vatandaş ortak hafızasında dövizdeki dalgalanmaların hep derin krizlerle özdeşleştiriyor. Bunun ötesindeyse ekonomideki sarsıntıların giderek daha yavaş büyüyecek bir dünyada giderek yatırımların azalabileceği ve daha yavaş büyüyecek bir Türkiye'nin haberdarı olduğunu da görmeliyiz.

    'Hukuk, yargı bağımsızlığı, mülkiyet hakkına saygı, eriyen güven'

    Eğer ekonominin işlemesini sağlayan koşulları, hukuk sistemi, yargı bağımsızlığı, mülkiyet hakkına saygıyı, eriyen güveni iyileştiremezsek korkarım yalnızca ekonomiye odaklı teknik çözümler yetersiz kalacaktır.

    'OHAL bir an önce kaldırılmalı, KHK'lı yönetimin sonu gelmeli'

    Yaşadığımız sıradışı günler ve darbe girişimi akabinde gerçekleştirilen temizlik operasyonları ülke genelinde ve ekonomik aktörler arasında ciddi ve derin bir güven bunalımı yaratıyor. Terörle mücadele ve darbeciliğe son verme bağlamında güvenlik kaygılarımız anlaşılır nedenlerle son derece arttı. Ancak bu güvenlik kaygılarından kaynaklanan bazı OHAL uygulamaları özellikle Anadolu'da ticari hayatı olumsuz etkiliyor, ekonomide güven kaybına neden oluyor. OHAL'in bir an önce kaldırılmasını, ülkenin Meclisi'nin yeniden görevini yapmaya odaklanmasını ve Kanun Hükmünde Kararnameli yönetimin sonuna gelinmesini bekliyoruz.

    'Türkiye'nin bir an önce normalleşmeye ihtiyacı var'

    Zira Türkiye'nin bir an önce normalleşmeye ihtiyacı var. Bunun da ancak toplumsal mutabakat zemininin yeniden oluşturulması, gerginlikleri azaltacak adımların atılması ve birleştirici bir söylemin egemen olması ile mümkün olacağını düşünüyoruz. Unutmamalıyız ki normalden ne kadar uzaklaşırsak, normalleşme de o kadar uzun ve zorlu olacaktır.

    'Yargı bağımsızlığının üzerine titrenmeli, liyakat bazında bir istihdam'

    Konsensüs ya da mutabakata dayalı bir düzene geçmenin en önemli adımlardan bir tanesi yargının bağımsızlığının üzerine titrenmesidir. Yargıda ve tüm kamu kurumlarda liyakat  bazında ayrımcılık gözetmeyen bir istihdam politikası uygulanması gerektiğini tekrarlamak isterim. Ülkemizde yargıya güvensizliğin son derece yüksek düzeyde seyretmesi de bu bağlamda ivedilikle ve çok köklü bir şekilde üzerine gidilmesi gerektiğine işaret ediyor. Güçlü ve adil bir hukuk sistemi olmadan hukukun sağladığı hak, özgürlük ve mülkiyet güvenceleri sağlanmadan, adil bir vergi düzeni kurulmadan, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmeden, piyasa e konomisini hakkıyla işletmek mümkün değildir.

    'Acilen bir büyüme hikayesi, eğitim reformu ve teknoloji tercihleri'

    Acilen toplumun tüm kesimlerini içine katacak, heyecanlandıracak ve harekete geçirecek bir büyüme hikayesi yaratmamız, bunu destekleyecek eğitim reformlarını ve teknoloji tercihlerini, kurumsal düzenlemeleri hep beraber yapmamız gerekiyor. 

    'Anti küreselleşmeci popülist dalgaya rağmen küreselleşme devam edecek'

    Her ne kadar dünyada esen popülist dalga siyasette anti küreselleşme döneminin başladığını işaret ediyorsa da küreselleşme durmayacak. Bugünkü krizden çıkarılması gereken dersler bir an önce çıkarılabilirse treni yerinden rayına oturtmak zor olsa da mümkündür.

     

    ABD'de Donald Trump'ın başkan seçilmesi

    Kısaca şunu söylemekle yetinmek istiyorum: Demokratik talepleri ve demokrasinin kurumlarını bugüne kadar olduğundan daha ciddiye almayan, ekonomi politikalarının toplumsal maliyetlerini azaltmak için tedbirler öngörmeyen bir küreselleşme anlayışı artık hem küreselleşmeye hem de demokrasiye zarar verecektir. ABD seçimleri bu bakımdan da tüm dünyada hem ciddi bir şok yarattı hem de bu bakımdan da üzerinde düşünülmesi gerektiğini gösterdi. ABD'nin liberal siyasi değerleri sorgulayan bir başkanı göreve getirmesinin sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Bizim açımızdan bu seçimin sonuçlarını doğrudan hissettiğimiz ilk alan doların dünyada yükselen değeri. Ticaret anlaşmalarının iptali halinde dünyada patlayabilecek korumacılık savaşlarından da çekinmemiz gerekir. Bunun yanı sıra ABD'nin dünya ile  özellikle Avrupa ve Ortadoğu ile ilişkilerini nasıl kurgulayacağı dünyanın en kritik coğrafyasının merkezinde olan Türkiye açısından da son derece önemli.

    'AB ile ilişkilerin bu dille sürdürülmesi Türkiye'nin çıkarına değil'

    Batı ittifakının bir tarafı ABD ise diğer tarafı da ciddi bir kimlik krizi yaşadığımız AB'dir. AB'nin ciddi bir kimlik krizi yaşaması, karar vermekte zorluk çekmesi, dünya siyasetinde ciddi bir varlık gösterememesi, içindeki dayanışmanın kırılması, AB'nin dünya ekonomisi ve siyasetinde silinip atılacak bir unsur olması haline gelmez. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin, müzakere sürecinin diğer hiçbir aday olan ülke için olmadığı kadar olağanüstü uzun sürmesinin yıpratıcı olduğu bir gerçektir. Diğer yandan Türkiye'nin AB ilişkilerinin kamuoyunu dalgalandıracak, muhataplarımızı da duygusal tepkilere itecek bir dille sürdürülmesinin ülkemizin çıkarlarına uygun olmadığını düşünüyoruz.

    'Bir kenara atılacağı anlamına gelmez'

    AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler çok boyutludur. AB ekonomi çerçevesi dışında kalan bir Türkiye'nin kalkınma hedefleri sekteye uğrayabilir. AB yalnızca ekonomik açıdan önemli bir referans noktası da değildir. Batıdan kaynaklanana ancak hemen tüm toplumlarda ideal veye gerekli değer olarak kabul edilen hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakkının kutsallığı, güvence altına alınması, erkler arasında güç dengesi, yargının bireysel hakları koruması, yargılamanın insan onuruna uygun şekilde yapılması AB'nin ortak paydalarıdır. AB üyeleri içinde de bunları sorgulayan, siyasi akımların varlığı derin acılar sonucunda şekillenmiş, bu ilkesel çerçevenin bir kenara atılacağı anlamına gelmez.

    'İdam cezası tartışmalarını sakıncalı buluyoruz'

    Türkiye'nin de bu konularda yıllar önce verdiği doğru karardan dönmemesi gerekir. İdam cezası tartışmalarını özellikle bu bakımdan sakıncalı buluyoruz. AB ile terörle mücadelede ortak bir dilin bulunmaması, toplumumuzun çok uzun zamandır beklediği vizesiz seyahatin askıya alınmasına yol açtı.

    'AP kararı amacının tersine sonuç verecek bir tutumdur'

    Türkiye AB ilişkileri bu nedenle bir güvensizlik eşiğinden daha geçiyor. Avrupa Parlamentosu (AP) tavsiye kararı toplumumuzda sert bir tepkiyle karşılandı. Bizce de AP'nin kararı yapıcı olmayan ve amacının tersine sonuçlar verecek bir tutumdur. İlişkilerin onarılamaz bir noktaya gelmesinin yol açacağı olumsuzlukların bir kez daha düşünülmesi gerekir. Bu söylediklerimizin ışığında 2 hafta sonra toplanacak olan Avrupa Konseyi'nde ilişkilerdeki krizi aşmamızı sağlayacak yönde adımlar atması çağrısında bulunuyoruz. Sonuçta henüz AB siyaset sınıfı ve biz farkında olmasak da Türkiye Avrupa'nın yeniden inşasına katkıda bulunmak zorundadır. 

    'Panzehir laikliktir, üzerine titrememiz lazım'

    Türkiye 2011 yılındaki Arap başkaldırısına büyük destek verdi. Bölge halklarının demokratik taleplerinin gerçekleşmesi tutum benimsedi. Daha sonra özellikle Suriye'de olay başka boyutlara eriştiğinde bölgede kontrolsüz bir sarmal oluştu. Bugün Ortadoğu bölgesi uzun zaman kendine gelemeyecek, düzen kuramayacak, yaraları saramayacak durumda. Jeopolitik çatışmaların ideolojik dili olan mezhep çatışmaları belli ki daha bir süre bölgeyi kasıp kavuracak. Bunun panzehiri aslında bizde mevcuttur, o panzehir laikliktir. Ortadoğudaki kan ve şiddet sarmalı bize laikliğin önemini bir kez daha gösterdi. Bunu görmek istemeyenler, ideolojik nedenlerle bu gerçeği reddetmek isteyenler olabilir. Ancak önümüzdeki yeni dönem bu ülkenin giderek daha öne çıkacağı bir dönem olacaktır. 90 yıl önce kazandığımız bu önemli avantajımızı yitirmememiz, tersine üzerine titrememiz gerektiğine inanıyorum.

    'Terörle mücadeleyi Kürt meselesinden ayırmalıyız'

    Son olarak Türkiye'de patlayan terörizm, bir dönem tüm toplumumuzda ciddi umutlar yeşerten sürecin askıya alınmasına yol açtı. Terörle mücadeleyi, toplumsal bütünlüğümüzü ve ülkemizin dirliğini yakından ilgilendiren Kürt meselesinden ayırmalıyız. Toplumsal barışı yeniden kuracak ve son dönemdeki çatışmalarda oluşan trajediler sonucu oluşan yaraları sarmalı, teröre başvuranları, şiddeti kutsayanları tecrit edici bütünleştirici bir söylem ve siyaset geliştirmeliyiz. 

    'Terörle mücadelenin ötesine giden tutuklamalar normalleşmeye engel'

    15 Temmuz'daki hain darbe teşebbüsünün ardından çok kısa bir süre de olsa varlığını gösteren bu kapsayıcı siyaset anlayışını canlandırmak gerekir. Kapalı bir modelle örgütlenen ve mensuplarından kendi hiyerarşisinden biat talep eden FETÖ gibi sekter yapıların devlete sızmasının bedelini neredeyse çok ağır bir şekilde ödüyorduk. Böyle bir yanlışa bir daha düşmemeliyiz. Buna karşılık terör örgütleriyle mücadelenin çok ötesine giden tutuklama dalgalarının da ülkemizin normalleşmesinin önünde bir engel teşkil ettiğini düşünüyoruz. 

    'Çoğulculuk içinde barışma çağrısı'

    2016 dünya ve Türkiye için karamsarlığın arttığı bir yıl oldu. Geçmişe baktığımızda toplum olarak belli ilkeler üzerinde hedeflere doğru mutabakat sağlayarak ilerlediğimizde ciddi başarılar elde ettiğimizi gördük. Bugünkü sıkıntılarımızın temelinde bu işbirliği ruhunu yitirmenin, siyaseti sıfır toplamlı bir oyun haline getirmenin, rejimin kurucu ilkelerinin sorgulanmasının yüksek olduğunu düşünüyoruz. Güvenlik önlemlerinin de toplumsal güveni zedeleyici bir  düzeye ulaşmamasını arzu ediyoruz. Kendi çoğulculuğumuzla barışıp ortak hedeflere doğru birbirimizin alanına, yaşam tarzına, düşüncesine saygı duyarak işbirliği yapmayı yeniden başardığımız takdirde bugünkü karamsarlığı tarihe gömebiliriz."

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow