hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Emine Munyar Emine Munyar

    Peşpeşe üç seçim çimentoya yarayacak

    21.02.2014 Cuma | 14:54Son Güncelleme:

    İnşaat ekonominin dinamosu...Temelinde de çimento var.Ve seçim demek; çimento, inşaat demek.Türkiye peş peşe 3 seçim yaşayacak.O yüzden Türkiye'deki çimento devlerinin önünde seçim bereketi var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Zaman zaman kentlerimizin betonlaştığından yakınsak da, "çimento" hayatın bir parçası. Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği'nin geleneksel basın buluşmasında, sektörün temsilcilerinden dinlediklerimiz "beton deyip geçmeyin" denilecek türdendi...

    Beton... betonlaşma sevimsiz çağrışımlar yapıyor ama işin gerçeği devasa bir ekonomi...
    Çimento Müstahsilleri Birliği Başkanı Mustafa Güçlü, bu yıl Türkiye ekonomisinde yüzde 4, hatta yüzde 3 büyüme beklenirken, çimento sektörünün yüzde 6 büyüyeceğini söylüyor. "Türkiye'de daralma endişesi var ama bizi etkilemedi, ocak ayında büyüme tempomuz devam etti" diyor. Neden mi? İşte Başkan Güçlü'den yanıt;

    "Önemli altyapı projeleri, mega projelerin yanısıra, başta kentsel dönüşüm olmak üzere yaşam alanlarına dönük projelerin devam edeceğini öngörüyoruz. Art arda yaşanacak üç seçim sürecinin bu tempoya katkısı olacak."

    Ancak, makro ekonomide hassas noktalar ve özellikle cari açık konusundaki kırılgan tablonun bu tempoyu olumsuz etkileyebileceğini de vurguluyor Mustafa Güçlü. Kuşkusuz yüzde 6 büyüme hedefini yakalamada ihracat da önemli. Ancak, çimentocular 2013 yılını yüzde 12 gibi hayli parlak bir büyüme ile kapatmalarına rağmen, ihracatta yüzde 9 gerileme yaşamış. Acaba bu kayıpta Rusya pazarında yaşadıkları sıkıntıların payı mı var?

    Rus limanlarında çimento oyunu

    Rusya bu alanda Türkiye'nin 3. büyük pazarı... Geçen yıl hayli maceralı geçmiş çimento sanayicilerinin Rus pazarıyla ilişkileri. Soçi Olimpiyatlarının yarattığı inşaat potansiyeli ve Türk müteahhitlik firmalarının üstlendiği bazı projeler, başlangıçta onları hayli heyecanlandırmış. Ama evdeki hesap çarşıya uymamış. Mustafa Güçlü, Rus çimento üreticilerinin liman engelinden yakınıyor;

    "6 aydır Rusya'ya ihracatta sıkıntı var. Rus çimento üreticileri limanları kiralayarak ihracatımızı engellemeye çalışıyor. Rusya'ya 2013 ihracatımız 1.1 milyon tondu. İhracat daha da artardı ama tarife dışı engellerle karşılaştık. Bunu Ankara'da, Rusya'da her platformda dile getirdik. Soçi Olimpiyatları büyük umut doğurmuştu. Bu iş, bölgenin kalkınması olarak görülüyordu. Ancak karşımıza engeller çıktı. Rus üreticiler liman idaresi ile anlaşıyor, indirme bindirme rıhtımlarını kiralayıp kapatıyor. Pazara girişimiz fiilen engelleniyor."

    Şimdi, gerek Türk müteahhitlik şirketlerinin gerekse çimento sanayicilerinin gözü yine Rusya pazarında.
    Soçi Kış Olimpiyatlarına 50 milyar doları bulan rekor yatırımla hazırlanan ve  "tarihin en pahalı kış oyunlarını" organize ettiği söylenen Rusya, futbolda da  2018 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak. Soçi'de Rus müteahhitlerin tamamlayamadığı olimpiyat tesislerini kısa sürede Kış Olimpiyat Oyunları'na yetiştiren Türk firmaları, Dünya Kupası'na hazırlık projelerinden de pay almayı umuyor. Tabii Türk çimentocuları da...

    Türk malı çimentonun Rusya'ya giriş kapısı limanlarda karşılaştığı "tarife dışı engel"lere rağmen, çimentocular bu kapıyı zorlamakta ısrarlı. Bunda da en büyük silahları, ulaştıkları teknoloji ve kalite standartları. Mustafa Güçlü, bunu "biz artık skor değil kalite peşindeyiz" sözleriyle açıklıyor.

    "Skor değil kalite peşindeyiz"

    İşte bir örnek; "C-35" standardı... Yani 1 santimetrekaresi 350 kilogram yüke dayanabilen beton. Hatta özellikle İstanbul'da bazı büyük projelerde bu standardın da üzerine çıkılabildiği söyleniyor. "Eğer binanız C-35 ya da daha yaygın kullanılan C-30 kalitesinde betonla yapılmışsa, (tabii diğer yapı standartlarına da uygunsa) depremden korkmayın" diyor bu işin uzmanları. 15 yıl önceki averaj "C-20" imiş, oradan bu düzeye gelinmiş.
    Bu noktada son Van depreminden şu örneği veriyor çimentocular; "Deprem sonrası çok dramatik tespitler yapıldı,
    C-10 hatta C-6 seviyesinde beton örnekleri bulundu."

    Eskiden memleketim Tekirdağ'dan İstanbul'a gelirken, Büyükçekmece yakınlarındaki bir fabrikanın çevreye yaydığı çimento tozu dikkatimi çekerdi. Beyaz tozdan çatılardaki kiremitlerin rengi, ağaçların yeşili görünmezdi. Yakınında çimento fabrikası olan her yerleşim bölgesinde durum böyleydi. Artık bu görüntüler yok. Kuşkusuz çevreci yasal düzenlemelerin de etkisiyle, sektör bu sorunu aşmış durumda.

    Tesislerin, fırın başına 6-7 milyon dolar yatırımla bacada sıfır emisyona ulaştığını vurguluyor TÇMB Başkanı Güçlü...
    "Kirleten çimento imajı geride kaldı, dumansız hava sahasına büyük katkımız var" diyor. Ve atık ısıdan elektrik üretimine yönelik yatırımları da artırdıklarını anlatıyor; "1 ton çimento üretirken kullandığımız elektriği 100 kilovatsaatten 90'a çekmeye çalışıyoruz. Türkiye'de üretilen elektriğin yüzde 3'ünü bizim fabrikalar tüketiyor, 10 yılda bu tüketimimizin yüzde 20-25'ini atık ısıdan karşılar hale geleceğiz, bu çok önemli bir tasarruf."

    Çimentocular kentlerin çöpüne talip

    İşte bu noktada belediyelere bir mesajı var çimento üreticilerinin. Büyük kentlerinin atıklarını enerjiye dönüştürmek  istiyorlar. Ancak, her fırsatta "belediyeler atık bertarafı için yatırım yapacaklarına o atıkları çimento fabrikalarına versin" çağrısı yapmalarına rağmen, bu girişimlerine hala bir sonuç alamamış durumdalar. TMÇB Başkan Yardımcısı Celal Çağlar da, Avrupa'da çimento tesislerinin yakıt ihtiyacının yüzde 40'ını atıklardan karşıladığına dikkat çekiyor. Türkiye'de ise bu oran henüz yüzde 3 seviyesinde...

    Acaba belediyeler neden bu işe yanaşmıyor? Neden atıklar için kendileri yatırımı tercih ediyor? Hangisi daha avantajlı? Çevre Bakanlığı'nın bu noktada otorite olarak bir düzenleyici rolü olabilir mi? Bu sorular kuşkusuz ayrı bir tartışma konusu. Ancak, çöpü enerjiye, yani paraya çevirmeye talip koskoca bir sektör var karşılarında...

    Sudan ucuz beton merdiven-altı mı?

    Ve noktalamadan önce önemli bir ayrıntı;
    Satış hacmi, üretim kapasitesiyle Türk çimento sektörü Avrupa'da birinci, dünyada beşinci konumda. Kalitede, teknolojide önemli mesafe alınmış. Ama bu durum, piyasada satılan her çimentonun kaliteli, her hazır betonun sağlam olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü, beton üretiminin üçte biri kontrolsüz, yani merdiven-altı…
    İnternette bu noktada yaptığım küçük bir arşiv taramasında, yine Van depremi örneği çıktı karşıma; Depremin ardından, sektör temsilcileri bölgedeki hazır beton üreticilerini araştırmış. Orada faaliyette olan hazır  betoncuların hiçbiri "Türkiye Hazır Beton Birliği"ne üye değilmiş. (Bu birlik, üyeleri arasında düzenli 'özdenetim' mekanizması işletiyor). Çoğunlukla merdiven-altı üretimi beton kullanıldığı tespit edilmiş Van'da yıkılan binalarda. Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık'ın basına yansıyan şu sözleri dikkat çekici; "Türkiye, hazır betonun dünyada en ucuz olduğu ülke. Bir anlamda hazır betonun fiyatı bir şişe sudan bile daha ucuz. Avrupa'da 1 metreküp hazır betonun fiyatı 80 euro iken, bizde 35 euro düzeyinde. Çin'den bile daha ucuza, maliyetin bile altında hazır beton satılıyor. Sektörde büyük rekabet var."

    Sayıları bine yaklaşan hazır beton şirketleri arasında denetim dışı kalan yüzlerce şirket var anlaşılan.
    "Aman inşaat furyasının tozu dumanı arasında kalitesiz betonlar başa dert olmasın" diyoruz...

    Güçlü'nün vedası

    Ve Mustafa Güçlü'nün vedasıyla noktalıyoruz;
    Rahmetli Adnan Kahveci'nin Maliye Bakanlığı döneminde Tekel Genel Müdürlüğü'ne getirdiği ve ekonomi habercileri olarak o yıllardan tanıdığımız Güçlü, 1.5 yıldır yürüttüğü Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Başkanlığını, kendi istediği 2 dönem şartını yerine getirerek, bırakıyor. İzmir merkezli Çimentaş'ın Genel Koordinatörlüğü'nden de ayrılıp, bu şirkette yönetim kurulu üyesi olarak göreve devam edecek. "Çeşme'de balık avlamaya daha fazla vakit ayıracağım" dese de, aktif çalışma hayatından uzak kalabilecek mi, orası şüpheli...