hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    Eski sorunlar ve yeni açılımlar..

    14.04.2024 Pazar | 16:18Son Güncelleme:

    Nisan ayının ilk gününde İran’ın Şam’ daki temsilciliğine yönelik saldırı ile başlayan gergin süreçte, İsrail’e karşı girişilen hava operasyonu, gelişmeleri, kritik bir düzeye taşımış oldu. Ekonomik gelişme ve okumalar bakımından “Jeo-Politik Faktörü” nün ağırlığı kadar, “Eko-Politik Disiplini” temelinde vaziyet almanın önemini yeniden vurgulama zamanıdır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çin ve Rusya’nın anlamlı sessizliği kadar, Amerika’nın tam desteği ve G-7 Ülkelerini hemen bir zirvede bir araya toparlaması dikkatle not edilmelidir. An itibarıyla, yeni bir küresel savaş ihtimali düşük; bölgesel gerilim ve/veya savaş olasılıklarının gündemde kalma ihtimali ise yüksek düzeyde değerlendirilmektedir. Senenin ikinci çeyreklik dönemi, artan bir küresel risk tablosu ile açılmıştır. Türkiye açısından yapılan ilk değerlendirmede; “artan jeo-politik risk düzeyi” manşete çıkmaktadır.

    Geride bıraktığımız günlerin en belirleyici ekonomik gelişme verisi, hiç şüphesiz, ABD’deki Mart ayı enflasyon rakamları olarak kayıtlara geçmiştir. Manşet ve çekirdek endekslerde beklenilen düzeylerin üzerinde kalan rakamlara bakılarak, FED’ in bazılarınca beklenilen faiz indirimlerine gidiş takviminin en iyimser tahminle, Haziran sonrasına ötelendiği düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Üstelik, faiz indirimi başlangıç tarihini daha ileri toplantılara (Eylül ve sonrası), hatta, sonraki yıla erteleyen kimi görüşler, kuvvetli destek kazanmaya başlamıştır. O halde, Güçlü Dolar Sendromu, gündemde kalmaya ve eko-politik dinamiklerinin ana belirleyici faktörü olmaya devam edecektir.

    Kimilerinin, “3.Dünya Savaşı” hezeyanlarını tekrarladıkları bir ortamda, Altın’ın; bir türlü istikrarlı çıkış yakalayamamasının nedeni, işte burada aranmalıdır. Piyasalar, “güvenli liman” algısını; altından ziyade, Amerikan Doları enstrümanına bağlamaktadır ve on yıllık ABD tahvillerinin getirisi artık 4.55 düzeyine ulaşmıştır. Tırmandığı 2300’leri aşkın dolar seviyelerinden, ABD enflasyon açıklaması sonrası, kısa sürede 70 dolara yakın değer kaybeden altından ziyade, yolu 5.00 seviyelerine açık olan Güçlü Dolar için; “güvenli liman” yakıştırmasının dayanakları açık ve sağlam görülmektedir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu aşamada, beklentiler dahilinde son PPK toplantısında üç temel politika faizini sabit bırakan/pas geçen Avrupa Merkez Bankası da analizlere dahil edilmelidir. ECB Başkanı Lagarde’ ın açıklamaları, ABD ekonomik performans ve dayanıklılığının gerisinde olan Avrupa ekonomisi için faiz indirimlerinin yakın radara alındığını; Haziran ayının kuvvetli bir olasılık dahiline çekildiğine işaret etmektedir. Avrupa’nın, “%2 enflasyon hedefine ulaşma hedefi” cephesinde sabır ve cephanesi hızla tükenmekte ve faiz indirimine FED’ den daha önce start vereceği görülmektedir. Bu durumun gerçekleşmesi, Dolar Endeksini güçlendirecek, hatta, şu anda 1.07 düzeyinde seyreden Avro/Dolar paritesi, sene sonunda, 1.00 seviyesine gerileyerek, Güçlü Dolar sendromunu destekleyici açılımları devreye sokacaktır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Jeo-Politik gerginlik ve gelişmelerin andacında ortaya çıkan eko-politik dinamikler, petrol fiyatlarını son beş ayın en yüksek seviyelerine taşımıştır. Varil başına doksan doları aşan yeni seviyelerde ibre; yükseliş yönünü göstermektedir. ABD stokları (üç milyon varili aşkın) ve Amerika’nın ilgili petrol politikaları, bu kulvar bakımından da belirleyici bir faktör olacaktır.

    Burada değinilen, Güçlü Dolar sendromunun varlığını kuvvetlendirerek sürdürmesi; petrol fiyatlarında yukarı yönlü ibre gibi eko-politik dinamiklerin, tüm ekonomiler bakımından risk ve maliyet arttırıcı bir dizi etkiyi gündeme getireceği açıktır. Cari Dengesi bakımından Enerji-Altın kalemlerinin ağırlığı ortada olan ve iç borçlanmasında yabancı para payının oranı; geçen Şubat ayından bu yana, sadece bir yılda % 30.5 oranına (sabit faizli: 22.5 ve değişken faizli: 8 olmak üzere) çıkan Türkiye ekonomisi özelinde, gelişmeler daha kritik açılımları gündeme getirecektir. Üstelik, önümüzdeki hafta yayınlanması beklenen IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporunun önceden açıklanan analitik bölümlerine göre; “aralarında Türkiye’ nin bulunduğu G20 gelişmekte olan ülkelerdeki yurt içi ekonomik sıkıntı ve açmaz karakterli gelişmelerin, giderek daha fazla oranda, küresel büyüme üzerinde etkili olduğu” açıkça ve önemle ifade edilmektedir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dünya Bankası, ülkemizin dahil edildiği ve henüz yayınlanan Avrupa ve Orta Asya Ekonomileri başlıklı raporunda; Türkiye’ nin bu seneye ait büyüme oranını, sene başına göre aşağı yönlü bir güncelleme ile, 3.1’ den; 3.0’ e çekmiştir. İlgili Bakan’ ın ifadesiyle üç yıllık enflasyon-karşıtı politikaların ikinci yılına gireceği 2025 yılı için ise, büyüme öngörüsünün; 3.9 düzeyinden, 3.6 oranına düşürüldüğü görülüyor. Aynı raporda, enflasyonun, Mayıs ayında zirve yapacağı görüşüne de yer veriliyor. Bir kere daha, Türkiye’ nin üstesinden gelmesi gereken ana problemin; “enflasyon karşıtı-sıkılaştırıcı politikalar ile sürdürülebilir-kalkınma ile terbiye edilmiş büyüme dinamiklerinin birlikte yürütülmesi/ hemhal edilebilmesi” ifadesinde en veciz anlamını bulduğu ortaya çıkıyor.