hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Aydın Doğan'dan 28 Şubat ifadesi

    Aydın Doğandan 28 Şubat ifadesi
    expand

    Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu medya patronlarını dinledi. Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, "kamudan tek bir kuruş almadığını" söyledi. Doğan, '411 el kaosa kalktı manşeti' haberi için ise "bana göre yanlıştır, hatadır, bunu da her zaman söyledim" dedi.

    Aydın Doğan'a Meclis'te AKP Parti Gümüşhane Milletvekilleri Feramuz Üstün ile Kemalettin Aydın eşlik etti.

    Aydın Doğan, 28 Şubat'ta hiç ihale almadığını söyledi.

    "Künyeden neden çıktım?"

    Çocuklarım istedi. 'Sen artık çekil, biz yapacağız' dediler. Zaten bu bir iki aylık değil, bir kaç yıl önce verilmiş bir karardı. Halen benim Doğan şirketlerimin hiçbir tanesinde imza yetkim, söz hakkım yoktur, sadece hissedarımdır. O dönemde ailemiz arasında bir iş bölümü yaptık. Kızlarımın isimlerini künyeye koyduk. Künyeden ismimin çıkarılmasında en ufak bir siyasi baskı, neden yoktur. Nasıl olabilir ki? 'Gruptan çık, gazeteleri sat, işi bırak' ayrı bir şey, 'ismini oradan çıkar' ayrı bir şey. Burada bir siyasi neden aranmamalı.

    "Kimseyi baskıyla atmadım"

    Bir baskıyla kimseyi atmadım. Ne bir siyasi iktidar ne de askerler 'bunları işten atacaksın' dediler. Sadece telkinde bulundukları olmuştur.

    "28 Şubat'ta ihale almadım"

    28 Şubat'ı 1996-2000 dönemi diyorsanız, ben o dönemde hiçbir ihale almadım. POAŞ televizyonda açık arttırmaya çıkarıldı. (Komisyon Başkanı Nimet Baş'ın 'biz 1994'den başlatıyoruz 28 Şubat incelemesini' sözleri üzerine) Peki efendim, farketmez. Ben POAŞ'ı ihale ile aldım. 10 grup girdi sonunda iki grup kaldı, bu televizyonda halkın gözü önünde oldu. 1 milyar 260 milyon dolar biz verdik. 1 milyar 255 milyon dolara kadar da Rahmi Koç ve Ayhan Şahenk çıktı. Hatta sonradan da bana espiri yaptılar. 'Sana 180 milyon dolar kazık attık' diye. 'Alacağınız olsun' dedim. 'Devlet kazandı' dediler. 'Peki devlet kazansın.' Orada büyük bir yanlış var, ben ihalesiz almadım.

    "Kamudan para kullanmadım"

    İki, kamu bankalarından ben hiç para kullanmadım, tek kör kuruş almadım. Hep de bunlardan uzak durdum. Nereden çıkarılıyor bilmiyorum. Bir tek rahmetli babam Ziraat Bankası ile çalışırdı, çünkü bizim Kelkit'te bir tek Ziraat Bankası vardı. Onun dışında ben kamu bankalarının kapısından geçmem. Bu kredi dediğiniz şey hibe değildir ki. Gelip benim holdingimin kapısına Deutsche Bank'ından, Mary Lynch'ine kadar hepsi avans ve kredi verelim diye uğraşıyorlar. Burada iki büyük yanlış var, bir ben kamu bankalarından kredi kullanmadım, iki POAŞ'ı ihalesiz almadım. POAŞ'taki kamu hissesini ise başkasına satamadıkları için onların kendi fiyatından aldım.

    "Bunlar şehir efsanesi"

    İstanbul'da 1. Ordu komutanlarıyla mesleğim dolayısıyla resepsiyonlarda tanışırdım. Onlar da genellikle Kara Kuvvetleri'nden, Genelkurmay'dan geldikleri için, Genelkurmay'dakilerle de tanışırım. Özkök Paşayla da, Karadayı'yla da Çevik Bir'le de Başbuğ Paşayla da görüşürdüm. Ama bu görüşmemin bir suç olduğu veya gazete sahibinin askerlerle görüşemez diye birşey olduğunu kabul etmiyorum. 'Böyle beraber oturdunuz karar verdiniz' bunlar şehir efsanesi böyle şeyler olmaz. Tansu Hanım'ın Amerika'daki mal varlığını yayınlamıştık. Tansu Hanıma karşı olduğumuz için değil, biz gazetecilik yaptık. O haberden sonra Tansu Hanım'la hep limoni bir gerilim oldu.

    "Haber doğruysa babam olsa korumam"

    Mesut Beyle dostluğum vardı, aram iyiydi. Ama aram iyi diye... Mesut Beyin hükümetinin devrilmesinde en büyük etkenlerden bir tanesi Ticaret Bankası olayıydı. Türk Ticaret Bankası'nı benim gazetecilerim çıkardı. Onunla arkadaşız diye... Bizim haber doğruysa babam olsa korumam. Ben siyaseti dizayn etmiyorum. O dönemin siyasetçileri beni kendi yönetimleri altına almadıkları için hep beni yıpratmaya kalktılar ve devamlı da yıprattılar. Bir Komisyon üyemiz bile 'Sen POAŞ'ı ihalesiz aldın' diyor. Yok arkadaşlar.

    "Askerin olduğu rejim demokrasi olmaz"

    Siyaseti ben niye dizayn edeyim. Siyaset kendisini dizayn edemedi. 28 Şubat döneminde hiçbir zaman 'askerler yönetime el koysun, askerlerden yana olalım' demedik, nasıl diyelim. 1980 ihtilalinde Recep Ergun Paşa, Bülent Ecevit'in Arayış Dergisini çıkarıyorum diye beni çağırıp, 'Seni hapse atarım' dedi. 'Ben basıp yayınlıyorum siz yasaklayın' dedim. Askerin olduğu rejimde demokrasi olmaz, demokrasinin olmadığı bir rejimde de yayın olmaz.

    "Bütün işim yayıncılık"

    Başka işlerim de var ama ana işim yayıncılık arkadaşlar. Büyük işim kalmadı. Bankamı, Petrol Ofisini sattım. Sigorta Şirketim vardı sattım. Bütün işim yayıncılık ve yayıncılık da hakkıyla yapılırsa doğru bir iştir. Para da kazandırır ama yayıncılığı yaparken 'devletten, bankadan birşey götüreyim' derseniz uzun ömürlü olmaz. Türk basınında 33-34 yıl kesintisiz gazete sahipliği yapan tek adam benim. Mezar taşımdan son kuruşuna kadar hesabını vermeye hazırım. Babamdan başlayarak.

    "Sabah'a yardım ettim"

    Zor zamanlarında Dinç Bilgin'e hem kağıt, hem maaşlarına yardımım oldu, bu meslek dayanışmasıydı, ama verdiğim 4 milyon doları hala alamadım.

    "Manşetlere askerin dahli olmadı"

    Hiçbir manşetimize askerlerin dahli olmamıştır. O dönem en ağır manşetlerden birini ben attım, ABD Dışişleri Bakanı Albright'ın, 'Türkiye'de demokrasi dışı yönetimlere karşıyız' sözünü manşet yaptık, askerlerin hoşuna gitmedi. Bizim gazetenin görevi resim çekip halkın önüne koymaktır.

    "Siyasetçi dik durursa darbe olmaz"

    Eğer siyasiler muktedir olur, demokrasi dışı güçlere karşı dik durursa bunlar olmaz. 27 Nisan'da hükümet dik durduğu için bir daha darbe tehlikesi olmadı.

    "Köküne kadar Anadoluluyum"

    Ben köküne kadar Anadoluluyum. Anadolu sermayesine karşı olmam. (O dönem manşetlerinden verilen örnekler üzerine) Benim gazetemde uydurma haber olmaz. Kaynağı doğruysa bugün de o manşeti atarım. Yeterki doğru, tetkik edilmiş kaynaktan gelsin.

    "O manşet hataydı"

    (411 el kaosa kalktı manşeti anımsatılınca) Ben Bodrum'daydım, (Ertuğrul Özkök) o kendine göre açıklıyor, ama bana göre yanlıştır, hatadır, bunu da her zaman söyledim. (Gerekirse silah kullanırız manşeti anımsatılınca da) Eğer bunu söyleyen Abuzittin efendi ise yanlıştır ama söyleyen önemli fonksiyonlar icra eden biriyse yapılır. O söz bugün de söylense yine yaparım. Benim işim askerin de söylediğini halka anlatmak, bunun cevabını biz değil halk verecek. (Ahmet Kaya'ya yönelik 'vah şerefsiz' manşeti için) O manşeti savunan arkadaşlarım onun da Türkiye için kötü şeyler söylediğini söylüyor, ben yine de doğru bulmam, keşke bu kadar keskin ve sert bir manşet atılmasaydı.

    "Devletle uzlaştım, barıştım"

    Bana, 'vergi cezası haklı yazılmıştır' dedirtemezsiniz. Dünyada bu kadar büyük bir vergi cezası örneği yok. Ben bu davaların hiçbirini de kaybetmedim. Ben bu davalrda devletle uzlaştım. Bir af değildi, maliye ve devletle barıştım. Allah için hatalı değildim, ama geldi başıma. Kan davasına da dönüşsün istemedim.

    "Günah keçisi yapmayın"

    Bizi şeytanın avukatı görmeyin, günah keçisi yapmayın. Gazeteciler diğer insanlardan dah az ahlaklı insanlar değildir. Dinç Bilgin ile Beyti lokantasında yemek yerdik, ama ortak manşetler olur mu? Genel Yayın Yönetmenleri birbirinden gizli konuşurdu haberleri. Konuştuğumuz tek şey promosyonlar bizi batıracak, nakliyeyi birleştirelim olurdu. (Muhsin Yazıcıoğlu'ndan RTÜK yasasına destek karşılığı Türk dünyasının lideri yapma iddiası anımsatılınca) Kendisi değerli bir vatan evladıdır, iki-üç kez de görüştük, ama buna ne diyeyim? Bende ne güç varmış da Türk dünyasının lideri yapacakmışım. Şehir efsanesi.

    "28 Şubat olağanüstü dönem"

    28 Şubat olağanüstü bir dönemdir. Siyasiler yönetemediği için askerler öne çıktı. Siyaset halk tarafından dizayn edilmelidir.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow