hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    TÜSİAD Başkanı Başaran Symes: "Boydak'ın eksikliğini hissediyoruz"

    TÜSİAD Başkanı Başaran Symes: Boydakın eksikliğini hissediyoruz
    expand
    KAYNAKCnnturk.com

    TÜSİAD, 2015 yılının ilk Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısını bugün düzenledi. Açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, "Kazanımlarımız tehdit altında" dedi. Özilhan'ın ardından söz alan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes da, "Bugün burada sayın Boydak'ın eksikliğini gerçekten hissediyoruz" sözleri ile konuşmasına başladı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Toplantıda açılış konuşmasını TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan yaptı.

    Özilhan, ülke içinde yaşananlara ve sığınmacıların sorununa dikkati çekerek, tüm bunların ülkenin küresel anlamda istikrar çizgisini zedelediğini söyledi.

    Türkiye'nin son 15 yılda azımsanmayacak bir dönüşüm yaşadığına işaret eden Özilhan, bu dönüşümün birlikte yaşama kültürünü güçlendirdiğini ve herkese daha fazla demokrasi getirdiğini aktardı.

    Ancak bugün bu kazanımların tehdit altında bulunduğunu vurgulayan Özilhan, şöyle devam etti:



    TÜSİAD'dan Boydak açıklaması


    "Toplumumuzun renkleri arasındaki ciddi güvensizlik, beraber yaşama ortamımızı zedeleme noktasında. Güneydoğu ve Doğu'da bazı il ve ilçelerimizde demokratik özerklik adı altında açıkça anayasa ve yasalara aykırı bir emrivakiyle karşılaşıyoruz. Artık buralarda olağan yönetim uygulanamıyor, sokağa çıkma yasakları ve olağanüstü güvenlik bölgeleri sivil yaşamı ve sivil yönetimi sınırlıyor. Bu kadar çok sorunla baş edebilmek kolay değil. Biz bu toplumsal patlamaları yaşarken, bir de erken seçime doğru yol alıyoruz. Dünya ekonomisindeki gelişmeler ve komşularımızda devam eden çatışmalar bu tabloyu daha da zorlaştırıyor."

    Siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin birbiriyle sıkı ilişki içinde bulunduğunu belirten Özilhan, birini ihmal ederek diğerlerini çözmenin kesinlikle mümkün olmadığını söyledi.

    Özilhan, bunlardan biri kötü giderse diğerinin de kötüleştiğini ifade ederek, "Bu sarmal 2000'li yıllarda tam tersine çalışmıştı. Ekonomi düzeldikçe siyaset de buna ayak uydurdu. Daha fazla demokrasi sayesinde kardeş kavgasını engelleyebileceğimiz gibi büyüme ve kalkınma dönemine girmiştik. Bu olumlu sarmalda hiç şüphesiz Türkiye'nin AB üyeliği süreci ve küresel ekonomik koşulların elverişli olması önemli rol oynamıştı" şeklinde konuştu.

    Bugün maalesef küresel koşulların hiç elverişli olmadığının altını çizen Özilhan, AB'nin kendi gündemini çözmeye çalışırken, Türkiye'nin ise AB üyelik sürecinde mesafe almayı bıraktığını söyledi.

    Dünya ekonomisine bakıldığında 2008'de patlak veren küresel krizde üçüncü faza girildiğini belirten Özilhan, şunları kaydetti:

    "Gelişmiş ülkeler durgunluktan çıkmaya uğraşırken, 2000'li yıllarda küresel üretim ve ticaretin lokomotifi olan yükselen piyasa ekonomileri hızla yavaşlıyor. IMF bu yıl da büyüme tahminlerini aşağı çekti. IMF, Türkiye'de
    yapılan son G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankaları Başkanları toplantısı için hazırladığı dokümanda, dünya ekonomisindeki kırılganlıklara ve finansal piyasadaki oynaklıklara dikkat çekmiş ve Fed'i faiz kararı konusunda tedbirli davranmaya davet etmiştir. Bugün yapılacak toplantıda, Fed'in ne kadar vereceği diğer gelişmekte olan ülkeler kadar Türkiye için de önemlidir."

    Tuncay Özilhan, Türkiye'de en önemli ekonomik değişkenin kur olduğunu belirterek, herkesin kurdaki değişiklikleri sürekli takip ettiği günlere dönüldüğünü ifade etti.

    1990'lı yıllarda TL'deki oynaklığın insanları nasıl etkilediğini anlatan Özilhan, uzun vadeli düşünmeyi imkansızlaştıran, yatırım kararı alma koşullarını ortadan kaldıran kurdaki oynaklığın, zayıf olan yatırım performansını daha da zedelemesi ve tüketim talebini zayıflatması riskiyle karşı karşıya olduklarını savundu.

    Özilhan, TL'nin değer kaybetmesinin ihracat artışına yol açmadığını,çünkü bütün ülkelerin benzer bir süreç yaşadığını belirterek, "Buna karşılık ithalat daha pahalı hale geliyor ve enflasyon tırmanıyor. Maalesef
    ihracattaki düşüş hız kazanırken ithalattaki azalma yavaşlıyor. Cari açık sorunu varlığını koruyor. Bir çok işletme TL değil yabancı para cinsinden borçlanıyor. Bu yüzden TL'nin değer kaybının reel kesimde sıkıntıya yol açabileceği gayet açık. Ancak şirketler döviz riski karşısında 2001 krizi öncesindeki kadar korumasız değil. Bu nedenle üretim ve yatırım boyutunun daha önemli olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.

    Dünyada gelişmiş bir sanayi alt yapısına sahip olmadan büyümesini sürdürebilmiş büyük ülkenin bulunmadığını dile getiren Özilhan, Türkiye'nin sanayisini geliştirme dışında bir büyüme alternatifi olmadığının altını çizdi.

    Özilhan, inşaat sektörünün çok önemli olduğunu ve tüm ekonomiyi harekete geçirebilme potansiyeli bulunduğunu belirterek, üretim yoksa ekonominin çarklarının durduğunu kaydetti.

    Ürünleri Türkiye'de üretmek yerine ithal etmeye dayalı bir ekonomi modelinin 77 milyonluk bir ekonomi için çok gerçekçi olmadığını vurgulayan Özilhan, şöyle devam etti:

    "Üretimi, üretkenliği nasıl teşvik edeceğimiz konusunda daha fazla kafa yormamız gerekiyor. 'Yeni bir teşvik sistemi lazım' demiyorum. Osmanlı dönemindeki Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndan bu yana bir çok teşvik sistemi denendi.

    Bunlar belki istihdam oluşturmada işe yaradı, ama ne sanayi yatırımlarını geliştirmede ne de bölgesel kalkınmayı sağlamakta etkili oldu.

    Düşük reel faizler de üretim ve yatırımlar için tek başına yeterli olamıyor. Merkez Bankası Başkanı'nın da vurguladığı gibi düşük faiz oranları, güçlü ve kalıcı bir yatırım artışına yol açmıyor. Bize düşük faiz oranları ve
    parasal teşviklerden farklı bir şey gerekiyor.

    Sadece mevcut teknolojileri kullanan, geçmişte Türkiye'nin ekonomik gelişmesinin de üzerine bina edilmiş olduğu montaj sanayi ve ithal ikamesiyle sağlanan büyüme sürecini çoktan tamamladık. Yeniliğe ve teknolojik değişime dayalı bir büyüme süreci için piyasa ekonomisinin dengeli biçimde işlemesi gerek. Bunun için de teknolojik ilerlemeye dayalı sürdürülebilir bir büyüme iyi işleyen bir demokrasi içinde sağlanabilir."

    "Ülkemizin geleceği için çok umutluyum"

    Tuncay Özilhan, daha gelişmiş bir demokrasiye sahip olmanın, Türkiye ekonomisinin de içinde bulunduğu kısır döngüden çıkmasını sağlayacağını belirterek, 2008'den bu yana hüküm süren olumsuz küresel ortamın Türkiye ekonomisine de yansıdığını aktardı.

    Düşük performansın tek sorumlusunun küresel ortam olmadığının altını çizen Özilhan, ne boyutta olursa olsun içeriden kaynaklanan sorunların da çözülmesi gerektiğini söyledi.

    Var olan sorunların üzerine bir yenisini eklemeye tahammül etme güçlerinin kalmadığını dile getiren Özilhan, şunları kaydetti:

    "Türkiye, 2010-2011 döneminde çok ciddi bir fırsat yakalamıştır. Bu fırsatı iyi kullanıp enflasyon ve faiz oranlarındaki düşüşü kalıcı hale getirip, aynı anda üretim alt yapımızı güçlendirebilmiş olsaydık, bugün rekabet gücümüz daha yüksek, dış açığımız daha düşük ve küresel şoklara karşı daha dayanıklı olurduk. Maalesef bu altın fırsatı iyi kullanıp kendimizi geleceğe, büyük bir heyecan uyandıran 2023 hedeflerini yakalamaya hazırlayamadık.

    Oysa ki motive edici hedeflere hepimizin ihtiyacı var. 2023 hedefleri ve AB vizyonu bizi yeniden bir araya getirebilecek, ortak bir gelecek hayaliyle beraberlik ruhunu harekete geçirebilecek hedeflerdir. Bugün bu beraberlik ruhuna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. İçinden geçtiğimiz bu süreçte tarihe tanıklık yapmak değil tarih karşısındaki sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekiyor. Bu kabaran dalga karşısında başta siyasetçilerimiz olmak üzere hepimizin yan yana durması, birbirini anlayabilmek için de dinlemesi gerekiyor. Siyasetin önünü açalım. Kendi doğrularımızda ısrar etmek yerine empati kuralım."

    Özilhan, eğer Türkiye AB üyelik sürecinde kararlı olsaydı bugün dile getirilen sorunların, kamuoyunun taleplerinin bir arada karşılandığı daha geniş bir çerçevede çözümlenmiş olabileceğini ifade etti.

    AB'de bazı ekonomik sıkıntılar yaşansa da toplumsal değerler ve demokrasi konusunda geri gidilmediğine işaret eden Özilhan, sözlerini şöyle tamamladı:

    "Bu nedenle seçimlere giderken tüm partilerden beklentimiz AB standartlarında demokrasi hedefinin seçim bildirgelerinde yer alması. Tüm partilerin demokrasiye bağlılığını ve yaşadığımız sorunları demokratikleşerek aşma kararını güçlü şekilde deklare etmesi, bugün yaşadığımız tansiyonu düşürecektir.

    İçinde bulunduğumuz tüm zorluklara rağmen ülkemizin geleceği için çok umutluyum. Toplumdaki kamplaşmayı giderecek daha demokratik bir anayasayı hazırlamak ve demokratikleşmeyi kaldığı yerden ileri götürmek üzere de parlamenter siyasetin önünü açmaya ihtiyacımız var. Bunun için de kasımda oyumuzu
    kullanalım. Sorunlarımızı tek tek ve derhal ele alabilecek bir iktidarın oluşmasının önünü açalım."

    "Boydak'ın eksikliğini hissediyoruz"

    Özilhan'dan sonra TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes söz aldı.

    Başaran-Symes, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nda (YİK), yönetim kurulunun YİK toplantısında tam kadro olarak bulunmadığını, üyeleri Memduh Boydak'ı bir an önce aralarında görmeyi ümit ettiklerini belirterek, "Gerçekten eksikliğini bugün bu salonda hepimiz hissediyoruz" dedi.

    Terörü şiddetle kınadıklarını belirten Başaran-Symes, PKK terör örgütünün saldırılarına bir an önce son vermesini, sivil siyaseti zayıflatan son yıllardaki kazanımları tehlikeye atan terör dalgasının derhal sona erdirilmesini istediklerini dile getirdi.

    Başaran-Symes, toplumun tüm kesimlerini ve kurumlarını sağduyulu, sorumlu bir tutum ve söylem içinde olmaya davet ettiklerini vurgulayarak, bu toplantıdan sonra bir grup üyeleri ile birlikte Ankara'da gerçekleştirilecek olan "Teröre hayır, kardeşliğe evet" buluşmasına katılacaklarını anımsattı.

    Sosyal özgürlüğün en büyük teminatı olan medya kuruluşlarının saldırıya uğradığını ve bu olaylara gereken tepkinin verilmediğini savunan Başaran-Symes, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "Genel bir güvensizlik, tahammülsüzlük ve şiddet hali ülke sathına yayılmış, tüm toplumu geriyor, bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Bunu hak etmiyoruz. Bunların süratle geride kalması gerektiğine inanıyoruz. Amasız ve fakatsız bir şekilde terörü ve şiddet unsurlarını kınıyoruz.

    Meclisin böyle bir temsil düzeyine kavuştuğu, tüm zorluklara rağmen demokratik siyaset imkanlarının var olduğu bir ortamda hunharca işlenen cinayetlerin, mayınlarla uzaktan kumandalı patlayıcılarla tüm bölgeyi ve toplumu terörize edecek eylemlere girişmenin ve şiddette ısrar etmenin hiç bir kabul edilebilir gerekçesi olamaz.

    Kürt meselesi adına yapılanların en çok bu meselenin demokratik çözümü için uğraşanlara yönelik bir saldırı olduğuna inanıyoruz. Böyle bir mücadeleyi sürdürürken, terörün kalıcı olarak bu coğrafyadan temizlenmesi için demokrasi alanındaki açılımlara ısrarla devam etmek, bölgenin kalkınması yönündeki politikalara sahip çıkmak ve bölgeler arası kalkınmışlık farkını azaltmak gerekir."

    Başaran-Symes, toplumun müreffeh, huzurlu ve demokratik bir geleceğe kavuşması için gerekli adımların ancak demokratik bir ortamda gerçekleştirilebileceğine inandıklarına işaret ederek, daha gelişmiş bir
    demokratik yapının toplumsal uzlaşmayı tesis ederek, siyasal ve ekonomik istikrarı kalıcı hale getireceğini dile getirdi.

    TÜSİAD olarak tüm reform önerilerine demokratikleşme ile başlamalarının AB sürecini zaman zaman fazla vurguladıklarını düşündürecek sıklıkta dile getirmelerinin nedeninin bu olduğunu belirteren Başaran-Symes,
    "AB'nin Türkiye'ye çifte standart uygulaması bizim doğru bildiğimiz yolda ilerlememizi engellememeli" dedi.

    "En öncelikli beklentimiz seçimin güvenli bir ortamda yapılması"

    TÜSİAD Başkanı Başaran-Symes, sağlıklı demokrasilerde halkın iradesinin sadece sandık aracılığı ile göstermesinin yeterli olmadığını; kontrol denge mekanizmaları, ifade özgürlüğü, bağımsız bir yargı, güçlü bir sivil toplum ile özgür basın örgütlenmesinin de demokrasinin asla vazgeçilmez unsurları olduğunu söyledi.

    Güçlü bir koalisyon konusunda iş dünyasının beklentilerini daha önce siyasi partilere ilettiklerini anımsatan Başaran-Symes, "Eğer bir koalisyon kurulabilseydi, ihtiyaç duyulan bir uzlaşma örneği toplumun önünde sergilenmiş olacaktı. Seçimlerden önce olağanüstü artmış olan, hatta toplumu sağlıksız bir noktaya götüren kutuplaşma ortamı yumuşayacaktı. Bugün yaşadığımız toplumsal gerginlikler kayda değer ölçüde bertaraf edilmiş olabilirdi. Kurulabilseydi güçlü bir koalisyon hükumeti, herhalde bugün karşı karşıya kaldığımız siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara daha kapsamlı ve daha tatmin edici çözümler üretebilirdi" şeklinde konuştu.

    Başaran-Symes, ekonomik göstergeler kötüleşirken bir de siyasi belirsizliklerin ortaya çıktığını iddia ederek, ekonomideki bozulmanın siyasal ve toplumsal boyutları etkilememesinin düşünülemeyeceğini savundu.

    Mali disiplinin bugüne kadar hep başarıyla yürütüldüğünü belirten Başaran-Symes, "Bu, büyümenin istikrarın temelini oluşturdu, bunu takdirle karşılıyoruz. Ancak gittikçe uzayan belirsizlik ortamında kamu maliyesinin
    bozulmadan aynı şekilde devam etmesi için ek çaba sarf edilmesi gerekiyor. Bu seçimden her ne sonuç çıkarsa çıksın, kurulacak tek parti veya koalisyon hükumetinin önceliği, bu sorunlarla uğraşmak, piyasalara güven vermek, iç güvenliği sağlamak ve hukukun üstünlüğünü mutlak şekilde geçerli kılmaktır" dedi.

    Bu yüksek gerilim ve tırmanan terör ve iç ve dış koşulların giderek daha zorlu hale geldiği bu ortamda 6 hafta içinde seçime gidileceğini anımsatan Başaran-Symes, hükumetten en öncelikli beklentilerinin seçimin güvenli bir ortamda yapılmasının sağlanması olduğunu söyledi.

    Hukuk güvenliğinin sağlanamadığı ve adalet mekanizmasına güvenin düşük olduğu bir ülkenin ise sürdürülebilir ve sağlıklı büyümesinin, yüksek katma değer üretecek uzun dönemli yatırımları çekmesinin beklenemeyeceğini iddia eden Başaran-Symes, her şeye rağmen umutsuzluğa kapılma lükslerinin olmadığını belirtti.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow