hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Belgesel korku haline getirildi"

    Belgesel korku haline getirildi
    expand

    Türkiye tarihine iz bırakan insanlara saygı duruşu niteliğindeki belgeselleriyle bilinen Nebil Özgentürk, CNN Türk’te yayınlanan yeni belgeseli Sanatımızın Hatıra Defteri ile bu kez sanat tarihinin insan hikâyelerini ekrana getiriyor. Özgentürk yeni programının detaylarını ve son dönemde Türkiye’de belgesele bakışı MediaCat’in Mayıs sayısına anlattı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Röportajdan bazı başlıklar şöyle:

    Kariyeriniz boyunca anlattığınız hikâyeleri görsel olarak mı, yoksa yazarak anlatmak mı daha çok keyif verdi?

    Görsel olarak anlatmak. Çünkü fotoğraftan öte orada bir sinema tadı, müzikle beraber kurgunun müthiş gücü var. Öte yandan az kitap okuyan bir toplumuz ve televizyonun gücü çok yüksek. Güçlü bir alanda insanlara güzel bir hikâye anlattığımda mutlu oluyorum. Bir yandan da yazının sesli hali gibi bizim yaptığımız belgeseller. Hem yazıdan kaçmıyorsun hem de televizyonun görsel gücünü kullanıyorsun. Müziğin de girmesiyle duygusal bir atmosfere giriyor seyirci. Şimdiye kadar 1000’e yakın belgesel yaptık. Bunun yanında yazı yazmaya da devam ettim tabii, yıllarca hem köşe yazıları hem portre yazıları sürdü. Bana bu hayatta portre kitaplar, portre belgeseller düştü. Portre dendiği zaman ismimin akla geldiğini biliyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Belgesellerin televizyon kültürümüzde pek önem arz etmediği dönemlerde bu belgeselleri ana akım kanallarda yayınlatmayı nasıl başardınız? Yapımlarınız içerik havuzunda nasıl yer buldu?

    Burada iki şey söylemek lazım. Birincisi, biz yıllarca resmi devlet kanallarında çok kötü belgeseller izledik. 70’lerde, 80’lerde yeryüzünün yapılabilecek en kötü belgesellerini yaptılar. Bu durum 90’ların ortasına kadar sürdü. Ağır aksak ilerleyen, bir fotoğraf üzerine 10 dakika konuşulan belgeseller... Bu yüzden belgesel Türkiye’de korku haline getirildi. İkincisi, Mehmet Ali Birand ve ekibi muhteşem bir belgeselle çıktılar 90’ların başında: Demirkırat. Bize belgesel nasıl yapılır onu gösterdi Mehmet Ali abi, Can Dündar, Mithat Bereket ve Rıdvan Akar. Ben de Bir Yudum İnsan belgesellerini Demirkırat’tan etkilenerek formatladığımı söyleyebilirim. Anlatımın ağırlıkta olduğu, seyirciyi sıkmayan, müziğe değer verilen, tiyatrocu insanların oyun okur gibi okuduğu dış sese sahip, birdenbire görsel bir efektle sinema tadı veren belgeseller serisi başladı. Onların da benim de yoğurt yiyişim farklıydı ama benim bir avantajım daha vardı; ben kültürel hikâyeler anlatıyordum, daha renkli olayları konu alıyorduk böylece. Seks filmlerinin hikâyesini anlattım mesela Arzu Okay üzerinden. O gün reyting rekorları kırdı belgesel, ben hayatımda reyting birinciliğini o gün gördüm. İnsanlar erotik görüntü bekledi, ben 50 dakikalık belgeselde 1 dakika kadar yer vermişim. Çok beklenti yarattığımız için çok izlendi belgesellerimiz. Projelerde renkli insanlar olunca ana akım kanallar da sevdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dizilerin prime time’ı ele geçirdiği, kanallar için reklam pastasının önem arz ettiği bir sistemde kendi yapımlarınızı nerede görüyorsunuz?

    Hâlâ dizilerin, yarışma programlarının karşısında gücü yoktur belgeselin ama ‘belgesel seyredilmiyor’ düşüncesine katılmıyorum ben. Belgesel iyi yapılırsa çok izleniyor. CNN Türk’ün Sanatımızın Hatıra Defteri yayınıyla çok izlendiğini hissediyorum. Türkiye’nin dörtte biri artık yarışmadan nefret ediyor, dizilerden kaçıyor ve CNN’deki bir tartışma programına geçtiği gibi belgesele de geçiyor. Toplumumuzu bu anlamda küçümsemek istemiyorum. Belgesel izleniyor.
    Belgesel ve haber programlarının prestijli bir yanı olduğu için de güçlü finans kurumları bu alana yatırım yapıyorlar. Bir klasik müzik festivali, bir sergi için milyonlarca dolar harcıyor büyük kurumlar. Fatih Ürek’in bir gecesi için yana yakıla seferber olacaklarını sanmıyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sanatımızın Hatıra Defteri projesi nereden düştü aklınıza?

    Belgesellerimdeki insanlarla haşır neşir olurken, aynı zamanda kültür sanat sohbetleri içeren Yaşamdan Dakikalar gibi bir program da yapmışken, yeni bir projeye niyetlendim. Bizim gibi adamların cebinde hep bir proje vardır. CNN Türk’te daha önce Türkiye’nin Hatıra Defteri’ni yapmıştık. 1923’ten günümüze siyasetin ve ülkenin değişik dönemlerinin ilginç öykülerinden oluşuyordu. Çok ilgi gördü o program. Ona benzer bir şey daha yapmaktı amacım ama o projede eksik olan nokta sanattı. Özellikle siyasetin sertliğinden sonra sanata dair bir şey yapmaktı niyetim. Önceki projede hep yaşayan insanları anlatmıştım, bir de yaşamayan ama hayatı hem rengârenk de hem acılarla dolu olan, Orhan Veli, Rıfat Ilgaz gibi isimleri anlatmak istedim. O isimler şimdi yaşasalardı günümüzün Tarkan’ı, Cem Yılmaz’ları olurlardı. Maalesef şimdi isimleri hatırlanmıyor bile.

    Söyleşinin tamamını MediaCat dergisinde okuyabilirsiniz. 

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow