hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    O fotoğrafın hikayesi anlattı

    O fotoğrafın hikayesi anlattı
    expand

    Reuters Foto Muhabiri Ümit Bektaş, kendisine "Yılın Basın Fotoğrafı" ödülünü kazandıran o fotoğrafın hikayesini anlattı. Bektaş, "Yunus'un gözlerini sizin de unutmamanızı ve bakarken hissettiğiniz acıdan kendi adınıza bir sorumluluk çıkarmanızı bekliyorum. O acı ancak yenilerini engelledikçe azalacaktır" dedi.

    Türkiye Foto Muhabirleri Derneği tarafından gerçekleştirilen ve Türkiye'nin basın fotoğrafçılığı dalındaki en prestijli yarışması olan Vakıfbank-TFMD Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması'nda ödül kazanan fotoğraflar belirlendi.

    Haber, Serbest, Spor, Çevre, Siyaset ve Foto Röportaj dallarında gerçekleştirilen yarışmada, 20 fotoğraf ve 12 fotoğraftan oluşan 3 portfolyo ödüle layık görüldü.

    2 bin 224 fotoğraf arasından yapılan değerlendirme sonunda, Reuters Foto Muhabiri Ümit Bektaş'ın Van depreminde çektiği Yunus isimli çocuğun enkaz arasındaki karesini 'Yılın Basın Fotoğrafı' seçildi.

    Yunus'la bir saat

    Bektaş, "Yılın Basın Fotoğrafı"nın hikayesini şu sözlerle anlattı:

    "Erciş'e vardığımızda saat gece yarısını henüz geçmişti. Karanlıkta olan bitenin boyutunu kestirmek, nereye bakacağını bilmek zordu. Dolaşmaya başladım.



    Rastladığım enkazlar üzerinde var gücüyle çabalayan görevlileri, insanları çekiyor ama genel bir fikir edinmek için hiçbirinde iki-üç dakikadan fazla kalmıyordum. İlk fotoğrafları çekip geçmeye başlamak için kendime 45 dakika vermiştim. Ta ki o enkaza gidene kadar.

    Çok kalabalıktı küçük sokaktaki büyük enkazın çevresi. Etrafında görevliler, Ercişliler ve yükselen uğultu. Yola denk gelen bir noktada hummalı bir çalışma yürüyordu. Baktım, 'Biri var. Canlı' dediler. Saçları siyah birini çıkarmaya çalışıyorlardı. Fotoğraf çekmeye başladım. Diğer tarafta Zaman Gazetesi'nden Kürşat Bayhan da aynı çalışmayı fotoğraflıyordu. 'Acaba oradan yüzünü görebilir miyim?' diyerek o tarafa geçtim. İşte o zaman gördüm Yunus'u.

    Kafasını kaldırıp benden tarafa baktığında ben de ona bakıyordum zoom objetifimle. O beni farketmedi tabi ama benim onunla aramda kimse yoktu fotoğraf makinem sayesinde. Başbaşa gibiydik. Kafa kafaya sohbet eden iki dost gibi. Kocaman açmıştı gözlerini ve sanki dışarıdaki hepimizden daha sakindi. Omuzundaki eli  fark edip fark etmediğini bilmiyorum ama ben en çok o tarafa döndüğünde eli görüp korkar diye üzülüyordum. 11 yaşındaki oğlum Kuzey'in geceleri kabus görüp, 'baba çok korkunç bir rüya gördüm' diye koridordan seslenmesi geldi aklıma. İşte o el de Yunus'un rüyalarına girer diye üzüldüm. 'Ölür' diye üzülmedim hiç çünkü öleceği hiç aklıma gelmemişti.  

    Yastığı vardı. Arada kafasını koysun diye sıkıştırmışlardı araya arama-kurtarma görevlileri. Kafasını yastığa koydukça rahat ettiği kesindi ama ben tedirgin oluyordum. Etrafına bakması hayata tutunmakta olduğu anlamına geliyordu, belki ondan. Kazdılar, kazdılar. Ben elin sahibini düşündüm, Yunus'u tanıyan var mı diye etrafıma bakındım. Sık sık da Yunus'a baktım. Sadece adını ve yaşını öğrenebildim.

    Bir saat geçirdik birlikte. Ben onun fena halde farkında, o benden habersiz. Hengame içinde başbaşa kaldık fotoğraf makinesinin yardımıyla. Gözleri kazındı kafama. Gözümün önünden gitmeyen gözleri... Sonra çıkardılar Yunus'u dışarı, hafifledim. Kurtulmuştu. Fotoğrafın farkındaydım. Bu kadarını tahmin etmesem de gazetelerde yayınlanacağını biliyordum. Daha hastanedeyken bir gönüllü çıkacak, Yunus'a kol kanat gerecekti. Talihi dönmüştü Yunus'un. Ya da ben öyle sanmışım.

    Çok yorulmuştum. Erciş'ten Van'a dönünce beşik gibi sallanan otelde hemen uyudum. Sabah kalkıp telefonu elime alınca öğrendim olan biteni. Arkadaşlarım mesaj, mail atmış bana Yunus'tan haber veriyordu. Sanki fotoğrafa bakıp anlamışlardı Yunus'la tanışıklığımızı. Belki de Yunus'u onlar da sahiplenmişti benim gibi. Mesajlardan, telefonlardan anlaşılıyordu bu çünkü hepsi üzülerek, sıkılarak veriyordu ölüm haberini Yunus'un.

    Yunus öldü. Hiç kabus görmedi omzundaki el yüzünden. Hiç ağlamadı enkaz altındayken ama güldüğünü de göremedik talihi dönmediğinden. Foto muhabiri dostum Alper Yurtsever, 'O fotoğrafı çekerken sen, dönüp dönüp bakarken ben sanki Yunus'un sorumluluğunu da üzerimizde hissediyoruz' dedi. Gerçekten öyle. Yunus'un sorumluluğunu hissediyorum kaç gündür. Gözleri gözümün önünden gitmiyor. Keşke deprem olmasaydı, keşke binalar çökmeseydi, keşke insanlar ölmeseydi, keşke Yunus enkaz altında kalmasaydı, en azından keşke Yunus ölmeseydi diyorum.

    Artık çürük bir binanın enkazına yarı beline kadar sıkışmış bir çocuk, bir kadın, bir bebek, bir erkek, Yunus gibi kafasını kaldırıp ne bana ne de size baksın istiyorum. Yunus'un gözlerini sizin de unutmamanızı ve bakarken hissettiğiniz acıdan kendi adınıza bir sorumluluk çıkarmanızı bekliyorum. O acı ancak yenilerini engelledikçe azalacaktır."
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow