hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Eski zamanlarda yazılmış bir hikaye hazinesi: Yüzbir Gece Masalları

    Eski zamanlarda yazılmış bir hikaye hazinesi: Yüzbir Gece Masalları
    expand
    KAYNAKCnnturk.com

    30'uncu yılını kutlayan Ayrıntı Yayınları'nın 1001'inci kitabı olarak özel hazırlanan "Yüzbir Gece Masalları", belki de daha eski zamanlara uzanan mazisiyle "Binbir Gece Masalları"ndan tamamıyla farklı. Alman araştırmacı Claudia Ott tarafından 2010'da keşfedilen eser, çok eski zamanlarda yazılmış büyüleyici, görkemli bir hikâye hazinesi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ayrıntı Yayınları'nın 30 yıllık yayın hayatının 1001 kitabı olarak yayımlanan "Yüzbir Gece Masalları" kitabı hiç şüphe yok ki herkesin aklına "Binbir Gece Masalları"nı getirecektir. Hatta bu kitabın "Binbir Gece Masalları"ndan seçilmiş masallardan ibaret sanılması da muhtemeldir. Oysa "Yüzbir Gece Masalları" belki de daha eski zamanlara uzanan mazisiyle "Binbir Gece Masalları"ndan tamamiyle farklı bir kitap. Ancak keşfedilmesi çok yeni.

    Keşif sürecinin kısa özeti şöyle: 2010 yılında Berlin'deki "Ağa Han Müzesi Hazineleri - İslam Sanatı Şaheserleri" sergisinde, Endülüs hat tarzıyla yazılmış bir metin Alman araştırmacı Claudia Ott'un ilgisini çekmiş. 1234 yılına ait "Yüzbir Gece Hikâyesi Kitabı" (Kitab Fihi Hadith Mi'at Layla va Layla) adlı bu eser, Endülüslü yazar Muhammed İbn Abi Bakr az-Zuhri'nin "Coğrafya Kitabı"yla birlikte ciltlenmiş, iki eseri kağıda döken yazıcı, imzasını Abdullah bin Abdul-Mavla an-Naccum diye atmış.

    Ayrıntı Yayınları'ndan 30. yılında bir dizi etkinlik

    Araştırmalarını derinleştiren Claudio Ott, "Yüzbir Gece Masalları"nın 18. ve 19. yüzyıllara ait altı değişik elyazmasını bulmakla birlikte 9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar "Binbir Gece"yle ilgili onun geçmişi üzerine kesin bilgiler veren Arap kaynaklarında "Yüzbir Gece"ye dair değiniye rastlamamış. Kitabın adından Kâtip Çelebi'nin (1609-1657) bir Osmanlı-Arap bibliyografyası olan "Keşfü'z-Zünûn" adlı eserinde şu şekilde söz edilmiş; "Filozof Şeyh Fahdas'ın (ya da Fahras) Yüz Gecesi, bunlar yüz hikâyedir."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Olaylar 900'lerde geçiyor

    Claudia Ott'a göre; "Yüzbir Gece"nin kaynağıyla ilgili veriler aydınlanmamıştır. Bu çeviriye temel olan Ağa Han Müzesi'ndeki elyazması, yapıtın elde edilen en eski metnidir. Birlikte ciltlendiği diğer bir elyazması üzerinden 1234 yılına tarihlenmektedir. Ancak metin, açıkça daha eski yazılı rivayet izleri taşımakta. Yani, bu yazmanın, eserin ilk elyazması olduğu söylenemez. Elimizdeki bu elyazması daha önceki bir yazmadan kopya edilmiş olmalıdır ve muhtemelen kopya edilen yazmanın da bir öncülü vardı. Bu öncül nüshanın ya da onun da öncüllerinin ne zaman, nerede ve kimler tarafından yazıldıkları hakkında bugüne kadar elde edilen hiçbir belge yok." Ancak metinlerde yer alan tarihsel kişi ve olaylar göz önüne alındığında yapıtın geç 9. ya da erken 10. yüzyılda, kabaca 900'lerde meydana gelmiş olması daha akla yakın.

    Son bir not: Ağa Han Müzesi'ndeki elyazmasında 85. geceden sonraki kısım kayıp olduğu için Claudia Ott metni Almancaya çevirirken, eksik geceleri diğer elyazmalarıyla karşılaştırmalı okumalar yaparak tamamlamış.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ayrıntı Yayınları 30. yılını Kitabın Yazgısı sergisi ile kutluyor

    Doğu'nun Doğu'su

    Tarihsel köken olarak Ortaçağ'a, o çağın Arap kültürüne uzanan "Yüzbir Gece Masalları" yazıldığı çağda bilinen dünya coğrafyasına yayılan mekansal genişliği ile heyecan verici. Bu hayali coğrafyaya bakıldığında Arap kültürünün Batı yakasının, Endülüs medeniyetinin bir ürünü olduğu söylenebilir. Ancak Hint kültüründen etkilenmişliği de açıkça görülmektedir. "Yüzbir Gece"nin çerçeve hikâyesi Hindistan'da, çoktan unutulmuş zamanlarda geçer. Ne var ki "Hindistan sahnesi coğrafi ya da tarihsel bir mekândan çok klişeleşmiş bir sahne dekoruna" benzemektedir. Batı'nın oryantal bakışının nesnesi olan Arap kültürünün kendi doğusuna bakışı da 'oryantaldir'. Yani Hindistan uzağı, yabancıyı, egzotizmi simgeleyen Doğu diyarının temsilidir.
    "Binbir Gece Masalları" ile "Yüzbir Gece Masalları" arasındaki bir diğer fark zaman sürecinde çıkıyor ortaya. İlkinde yaklaşık üç yıllık süreye yayılan ve Şehrazat'ın padişahtan birkaç çocuk doğurmasına izin veren süreç, ikincisinde -'Yüzbir Gece'de- bir yıla iniyor ve Şehrazat'ın hamileliği ile -mutlu sonla- noktalanıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Burhan Sönmez Uluslararası PEN'in yönetim kurulunda

    Çok eski zamanlardan kalma bu kadim kitaptaki masallar "rengârenk pırıltılı konuları, birbirinden son derece farklı motifleri, kahramanları ve mekânları" ile büyüleyici, görkemli bir hikâye hazinesi. Kitabın 'Önsöz' ve 'Sonsöz' bölümlerinde 'Yüzbir Gece Masalları' hakkında kapsamlı ve doyurucu bilgiler de bulacaksınız.

    Öyleyse sözü daha fazla uzatmayalım ve "Yüzbir Gece" içinden bir gecenin masalı ile bitirelim;

    Sekizinci Gece

    Şöyle anlatır Filozof Faharâyis:

    Ertesi gece padişah gelmiş, mührü kırmış ve kızla bilinen zamana kadar yatmış.

    O zaman Şehrazat'ın kız kardeşi Danizad ona seslenmiş:

    Ah Şehrazat, sevgili kız kardeşim! Padişah Efendimize güzel hikâyelerini anlatsana!

    Amenna, diye karşılık vermiş Şehrazat. Hikâye şöyle devam eder, Efendimiz:

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hediye Cidâr el-Iz'e ulaşınca hükümdar elçileri konaklayacakları yerlere yerleştirmiş ve onları son derece iyi ağırlamış. Sonra hediyeyi kabul etmiş. Halk bir ay boyunca konuklarla ilgilenmiş, bir ay tamam olunca kral evlilik akdinin hazırlanmasını ve evliliğin onanmasını emretmiş. Ardından da kızının, hükümdar oğlu Necmüzziya'ya yolculuğu için her türlü hazırlığı yapmış.

    Necmüzziya kızı karşılamak için kentin dışında "Çiçek Çayırı" olarak bilinen bir çayırda kamp kurdurmuş. Benekli brokardan kurulan yuvarlak, büyük çadırın tepesine, içine bir yakut yerleştirilmiş altın bir hilal konmuş. Her bakanın neredeyse gözünü kör edecek kadar parlak bir yakutmuş bu. Çayıra daha birçok küçük çadır kurulduktan sonra babasının kadınlarının bu çadırlara yerleştirilmesini emretmiş. Sonra hükümdar, oğlunun onuruna büyük bir şölen hazırlatmış. Bedeviler olsun, yerleşikler olsun, herkes katılabilecekmiş bu şöle-ne. Hükümdar en yiğitlerinden bin atlısına güvenlik amacıyla çayırın çevresin-de konuşlanmalarını emretmiş. Sonra hükümdarın oğlu çayırın ortasındaki çadıra, kızın yanına gitmiş. Ama daha önce de yirmi kızı çadırın çevresine nöbetçi olarak dizdirtmiş.

    Hükümdarın oğlu kızla birlikte oturup yemiş, içmiş, sonunda daha kızla birleşmeden sarhoş olup uyuyakalmış. Sabahın ışınları çadırı aydınlatana kadar esrikliğinden ayılamamış. Uyanır uyanmaz kızı aramış ama bulamamış. Yok olmuş kız.

    Çadırdan dışarı çıkınca bir de görmüş ki, yirmi kızın hepsi kılıçtan geçirilmiş. Bu manzara karşısında korkunç bir çığlık atmış. Çayırın çevresinde nöbet tutan atlılar hemen koşarak başına toplanmışlar. "Ne oldu, ne geldi başınıza, Efen-dimiz?" diye sormuşlar. O da olup biteni anlatmış ve kimseyi görüp görmedik-lerini sormuş.

    "Vallahi kimseyi görmedik" demişler. "Hiçbirimiz eyerimizden bile inmedik."

    Haber hükümdara ulaşmış. O da olayı aydınlatmak için ordusuyla, adamlarıyla, yiğit atlılarıyla, belki bunu yapanın izini bulurum diye yollara koyulmuş. Atlılar dört bir yöne dağılmışlar. Kızı bulmak, olayla ilgili yeni bir şey öğrenmek için ülkenin en ücra köşelerini arayıp taramışlar. Günler sonra kız hakkında hiçbir şey öğrenemeden geri dönmüşler. Hükümdarın oğlu ise kızı kaybetmekten dolayı derin bir üzüntü içindeymiş, duyduğu azaptan ruhu daralıyormuş. Ondan ayrı kalmaya katlanamıyormuş bir türlü; şu beyitleri okumuş:

    [Tavîl]

    Bana yârdan ayrılık çok zor geldi,
    Sel olup aksın gözyaşım dilediği gibi.
    Aşktan öleceksem de hemen şimdi, baksana,
    Benden önce de aşktan ölmüştü Cemil ile Urva.
    Uyanık yatıyorum, hiçbir sabah ağartmıyor gecemi.
    Uzun olur, hem de sessiz, âşıkların gecesi.

    Anlatılır ki:

    Hükümdar kendi işlerine dalmış, gözü oğlunun üstünde olmadığı bir an, oğlan babasına fark ettirmeden kılıcını kuşanmış, mızrağını ve yanına yeterince de yolluk alıp ülkeyi köşe bucak taramak üzere atına atlamış.
    Ortasından ırmak akan, ağaçtan, meyveden yana zengin bir vadiyi görene kadar at sürmüş. Irmağın öte kıyısında büyük, yuvarlak bir çadır kuruluymuş.

    Oraya gitmiş.

    "Siz, çadırdakiler, selamet üzerinize olsun!" diye selamlamak için seslenmiş ki, daha sözünü bitirmeden çadırın örtüsü kalkmış ve güzel yüzlü, hoş yapılı bir delikanlı çıkmış dışarı. Selama karşılık vermiş vermesine ama gözlerinde yaş varmış, yüreği yaralıymış. Istırabının izleri açıkça görülüyormuş.
    Tanyeri ağardığından burada kesmiş Şehrazat. Onun bu heyecanlı hikâyesine hayran olan padişah kalkıp kapıyı kilitlemiş, mührüyle mühürlemiş ve hükümet işlerini yürüttüğü dairelere geçmiş.

    Yüzbir Gece Masalları (Ciltli)
    Çeviren: Hüseyin Tüzün
    Ayrıntı Yayınları, 2017
    320 sayfa, 70 TL..

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow