hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız?”

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    “Eşleri kırılmış fincanlar, kenarları çatlamış kristal kadehler, açık kalmış bir televizyon, akıp giden görüntüler, unuttuğumuz duygular ve anlatamadığımız hikâyeler bir müzede seyirci karşısına çıkıyor. Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı, bir hikâye anlatmanın imkânsızlığına dair canlı bir tablo” diye tarifliyor oyunun yazarı Ferdi Çetin ve yönetmeni Kayhan Berkin… Oyunun bir diğer özelliği ise; mekâna özgü tasarlanmış olması! Ve tabii ki mekân da tarihi Metrohan olunca oyun baştan rengini ortaya koyuyor…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “… sürekli tıkınmak peşinde koşan bir açgözlülük vardı; kiminin yüzüne adeta keskiyle kazınmış, kiminin yüzünün çamuruyla birlikte yoğrulmuş, sert veya yumuşak çizgiler taşıyan, daha bir kötücül veya iyicil izlenimi uyandırabilen, yüzlere kurdu, tilkiyi, kediyi, papağanı ve köpekbalığını çağrıştıran ifadeler veren, fakat şu ya da bu biçimde hep kendine dönük, iğrenç bir hazza dönük açgözlülük; doyuma ulaşması imkansız bir “Daha da, daha da olsun!” tutkusu; mal, para, mevki ve itibar kazanma tutkusu; zenginliğin o başlı başına bir uğraş olan tembelliğine kavuşabilme tutkusu. Her yerde bir şeyler atıştıranlar vardı; için için yanan bir hırs ve açgözlülük ateşi, köksüz her şeyi yakmaya hazır, her yeri ve her şeyi kaplayarak yayılmaktaydı; bu ateşten yükselen pis kokular bütün güverteyi sarıyor, kaçınılması ve engellenmesi imkânsız bir biçimde küreklerin temposuyla taşınıp götürülüyordu; bu tutkunun alevleri bütün güverteyi sarmıştı.”

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    “Uyurgezerler”, “Büyülenme” ve “Bilinmeyen Değer” kitaplarından bildiğimiz Avusturyalı yazar Hermann Broch’un on sekiz yılda yazdığı (meşhur Romalı şair Vergilius’un Brundisium limanındaki son 18 saatini anlatan ama ne müthiş anlatımdır o) “Vergilius’un Ölümü”yle bu yazının fonunu sarkıtalım istedim. Ana dilinin özgün kelimeleriyle bezenmiş olması nedeniyle başka bir dile çevrilemezliğiyle ünlü ve çevirmeni Ahmet Cemal’in 1972’de başladığı çevirisini kırk yılda tamam ettiği 473 sayfalık esere (İthaki Yayınları basımlı) bilahare yeniden göz gezdirmenizi salık veririm. Bir ömürde 18 saat nedir ki diyenlere gelsin! O vakit, “İnsanın elinden çıkma her şey alacakaranlıktan ve körlükten doğmak zorunda,” diyen Vergilius’un sesinden günümüze / bugüne denk düşen sese kulak verelim!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugünün röportaj öznesine geçmeden evvel belirtmeliyim ki sevdiğim oyunlardan biri oldu: Ferdi Çetin’in yazdığı ve Kayhan Berkin’in yönettiği, mekâna özgü bir hikâye olarak tasarlanan -uzun adıyla da manidar- “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı”…

    Güzergâhımız: Boğaziçi Köprüsü’nden başlayarak Üsküdar, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Tarihi Yarımada, Haliç ve Beyoğlu’nu izleyebileceğimiz en hakim noktalardan biri üzerine inşa edilen Metrohan. Tünel Meydanı’na damgasını vuran ve Beyoğlu’nun en gösterişli yapıları arasında gösterilen Metrohan, bugünkü halini 1971’de alıyor. Zemin katında, Londra’dan sonra dünyanın en eski ikinci metrosu Tünel bulunan Metrohan’ın ikinci katında dikize yatıyoruz ba-tiyatro ve H6 Act’in ortak yapımcılığında hazırlanan oyunu… İlk kez 27. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sanatseverlerle buluşan, gerçek ve rüya arasında uzanan ilişkiler, kayıplar ve yas duygusunun altını çizerek bugünün canlı bir tablosunu ortaya

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    çıkaran oyunda; Ayşe Lebriz Berkem, Kayhan Berkin, Nergis Öztürk ve Okan Urun rol alıyor. Vokal performansıyla Anıl Aslan’ın eşlik ettiği oyunun dramaturgisi Noyan Ayturan, dekor tasarımı Merve Yörük, kostüm tasarımı Gül Geçer, ışık tasarımı ise Ayşe Sedef Ayter’e emanet. Biz de sadece içerik olarak değil biçimsel ve anlatım olarak da farklılıklar yaratan, tiyatro ve sinema kadrajında da; geçmiş, bugün ve gelecek arasında gezintide tiyatroseverlere başka bir perspektif sunan oyunun yazarı ve yönetmeni ile tadında bir röportaj gerçekleştirdik…

    (Es notu: Oyunun fotoğrafları: Salih Üstündağ; Ferdi Çetin fotoğrafı Noyan Ayturan; Kayhan Berkin fotoğrafı ise Aydan Çınar imzalı.) Oyunu; 15 -16 Şubat, saat 18.30 ve 21.00’de Metrohan’da dikize yatabilirsiniz. Ama öncesinde gelin, fona incesinden neva makamından şarkıları salıp, Çetin ve Berkin ile gerçekleştirdiğimiz röportaja bir göz atın…

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Daha önce deneyimlemediğimiz bir yok oluş senaryosu”

    · İzninizle sondan başlamak isterim… “Gerçek tarihin dejenere olup sahte bir bilgi birikimine dönüştüğünü duymaktan usandım. Diğeri de var mıdır acaba? ‘Sahte’nin ‘sahici’ye, kopyanın orijinale dönüştüğü süreç?” diyor üstat Günther Anders ve ekliyor: “Dünya, yolu olmayan bir dünyaya dönüşüyor… Güvenilir bir dünyanın yokluğunda, buna rağmen gündelik işler peşinde normal yaşamaya kalkışmak, insanın kendi yıkımını getiren bir provokasyondur.” Üstadın bu kelamının yamacında, bugün yaşadığımız dünya gidişatına bakınca; “2023 Z Raporu”ndan ne çıkar? Ve Türkiye tiyatrosuna dair 2024 yılı (kısa ve uzun vadede) öngörünüz ne olur?

    Kayhan Berkin: Hayatla bağı kuvvetli biri değilim. Tiyatro provaları beni hayata bağlayan önemli motivasyonlardan biri. Bu sebeple sürekli yeni türlerde oyunlar çalışıyorum teklif geldikçe. İlişki temalı oyunlarda derinleşmiş biriydim bu sezona kadar. Dönüp şöyle bir bakınca, bu sezon yönettiğim oyunlarda ölüm temasının da üzerine gitmişim gibi görünüyor ve nedenlerini düşünüyorum, fakat henüz tam kavrayabilmiş değilim. Ama ne yapıp ne yapmayacağıma ne tür içerikleri ne tür biçimde sahneleyeceğime daha çok ikna olduğum, tiyatroyu daha iyi kavradığım bir yıl oldu benim için diyebilirim. Türkiye tiyatrosu için bir şeyler söylemem yanlış olur ama İstanbul’a bakınca tiyatro üretiminin arttığını görüyorum, artmalı da her türden prodüksiyona ihtiyaç var. Tiyatro endüstri haline geldiğinde hem yeni mezunlar için daha çok iş alanı açılır hem de endüstri kendi standardını oluşturacağından belli bir seviyenin altında kalan işler devam edemez, seyirci için de belli bir seçme şansı oluşur.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    · Gelelim adıyla da aslında seyirciye bir nevi harita sunan ve zaman - mekân denkleminde geçmiş ve gelecek gölgesini iyi harmanlayan “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı”ya… Hikâyenin doğuşunu ve sizi yazdırmaya heves ettiren ve sonrası sahnede hayat bulmasını istediğiniz hemhali; ezcümle fitili ateşleyen mevzunun arka planını anlatır mısınız?

    Kayhan Berkin: Ferdi ve Noyan (Ayturan) ile bir yıldır tiyatro üzerine konuşuyorduk. Sonra hem Ferdi hem bana ayrı ayrı “Metrohan’da bir şey yapar mısınız?” önerisi geldi. Ferdi’nin dert edindiği anne/kız çatışmasını, benim sahnede eksikliğini duyduğum şeylerle bir araya getirip Noyan’ın da katılımıyla ortaya bir şey çıkarttık, sonra çıkan şey ile Metrohan bir araya geldi.

    Ferdi Çetin: Aslında önce oyunun adı vardı sanıyorum. Bir imgeydi gözümün önüne gelen, sonra pandemiyle birlikte yaşadığım kayıp, özel hayatımda yaşadıklarım, bir noktada o meseleler üzerine farklı bir düzlemde düşünmeye sevk etti beni sanırım. Bu oyunun ardındaki kayıp da öyle oldu. Uzunca bir süre, o kaybı nasıl anlatabilirim diye düşündükten sonra Metrohan’ın dünyası girdi hayatımıza ve Kayhan’ın da bahsettiği fikir mesaisi başladı. O süreç benim için çok önemliydi, çünkü mekân üzerinden hayal kurarken bir öykü de kurmaya başladım, o noktada Kayhan ve Noyan ile yazım sürecinden başlayan masa başı çalışmaları çok önemliydi.

    · Yazım sürecince ve sahnelerken hangi tür enstrümanları kullandınız? Anlatım güzergâhınızı ne şekillendirdi ve nasıl evrildi / dönüştü?

    Kayhan Berkin: Açıkçası provalar başlamadan önce oyunun dramaturgu Noyan ile birlikte Ferdi’nin metnini aklımıza gelebilecek her yandan ele alıp tartıştık. Bir çeşit yaylım ateşine tuttuk, her kelimenin ifadesini aldık. Ferdi hem tartışmaya açık biri hem de dünya tiyatrosunu da yakından takip eden bir yazar. Çeşitli draftlar sonrası metin son halini aldı, sonra oyuncularla provalar başladı; Nergis, Okan ve Ayşe’nin sürece etkin katılımları, ben de geçmişle hesaplaşma fikri üzerinden bir tür hayalet fikrini geliştirdi, Anıl’ın ses tasarımını canlı yapması ve Elçin’in asistan rolü ile oyuna katılımı da provalardan sonra ortaya çıktı.

    Ferdi Çetin: Bir süredir yazar olarak en çok ilgimi çeken mesele, sanırım yeni gerçeklikler konusu idi. Hayatımıza giren daha önce deneyimlemediğimiz türden bir yok oluş senaryosu diyebilirim buna. Dünyanın geldiği noktayı yazar olarak anlamlandırmaya çalışma süreci oyun metnine de dahil oldu. Öyle başlıyor oyun ve öyle bitiyor… Kişisel felaketler ile kesişme noktası bulmaya çalıştık diyorum sonrasına.

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    “Her insanın bir sesi var, bir ritmi...”

    · Anne - kız ilişkisi yazmak hem de bir erkeğin dilinden, böylesi metinlerde çoğunlukla aşırılık veya eksik bir cephe olur ama siz hem yazarken hem de yönetirken bu his ve düşünce atmosferinin tam fotoğrafını çekmişsiniz diyebilirim rahatlıkla! Bunun alamet-i farikası nedir? Ve bu hikâyeyi havalandıran oyuncularla yolunuz nasıl kesişti?

    Kayhan Berkin: Ferdi’yi diyalog yazması konusunda zorladığım aralıkta anne / kız sahneleri ortaya çıktı. Tamamen Ferdi’nin buluşu, ben de okuyunca çok şaşırdım, ona sormak lazım nasıl yazabildiğini. Oyuncu konusuna gelirsek, Nergis zaten daha önce de çalıştığım ve çok yetenekli, çok güvendiğim bir oyuncu. Ressam karakterini inandırıcı bir biçimde oynamak bence çok zor, bu sebeple sadece yeteneğine değil, entelektüel birikimine de güvendiğimiz biri olsun istedik, Okan da ne mutlu ki kabul etti. Anne rolünde de hem çalışkan hem kendini kanıtlamış hem de anne rolünün karizmasını üstlenebilecek türden bir oyuncuya ihtiyacımız vardı, Ayşe ile yollarımız kesişti. Yazar rolünde ise hem tek kişilik oyun oynama tecrübemin olması hem de oyunun yazılış sürecinde de Ferdi ile bulunmam sebebiyle işimizi kolaylaştırmak adına başka bir oyuncu ile uğraşmaktansa benim oynamam gündeme geldi yaptığımız toplantılarda.

    Ferdi Çetin: Toplumsal cinsiyetlerden azade, sanıyorum her insanın bir sesi var, bir ritmi. Öncelikle o ritmi bulmaya çalışıyorum, sonrasında insanları çokça izlemek, dinlemek ve gözlemlemek… Bazen bir cümle bir insan hakkında çok şey söyleyebiliyor, o cümleler çoğaldıkça o insan hakkında yazabileceğime ikna olmaya başlıyorum. Öncesinde yazdığım metinlerde daha anlatı ağırlıklı formlar üzerinden ilerliyordum. Bu oyunda Kayhan ve Noyan’ın beni diyalog yazımı konusunda cesaretlendirmesiyle başladı aslında her şey. Sonrasında nasılsa, bir şekilde, kaçınılmaz olarak geldi devamı.

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    · Hikâyedeki karakterleri yaratırken ve sahnede şekil verirken öncelikleriniz nelerdi? Mesela, metin / oyun boyunca zorlandığınız, kolayladığınız ve aslında size tiyatral manada etkisi neydi, nasıldı? Zira farklı disiplinleri görüyoruz sahnede ve açıkçası tiyatro seyircisinin de çok sık rastlamadığı anlatım ve sahneleme biçimlerinden söz ediyoruz?

    Ferdi Çetin: Karakterlerin hikâyelerini biliyordum sanırım, üzerinde fazlasıyla mesai harcadığım/ız nokta aralarındaki ilişkileri kurmakla ilgiliydi. Çeşitli düzlemlerde olsun istedim aralarındaki ilişkiler, Yalnızca anne-kız-arkadaş bağlamında kalmasın, bu sınırları oyunda sanıyorum en iyi ressam karakteri yıkıyor, kelimenin tam anlamıyla yıkıyor. Ben yazar olarak biraz da ona benzetiyorum kendimi, form üzerine düşünmeye çalışıyorum ziyadesiyle. Sanki o forma yeterince odaklanabilirsek başka bir şey söylemek zorunda kalmayacakmışız gibi hissediyorum. Bu benim de yeni yeni yeni deneyimlediğim bir şey.

    Kayhan Berkin: Metin üzerinden provalara başlayan türden bir yönetmenim, benim için önce metin gelir.Provalar başladığında ise oyuncuları izlerim, onların birbirleriyle ilişki kurma biçimi bana hayal kurdurmaya başlar. Bu hayal kurma aşamasında alan / dekor kendini belli eder ya da illa ki şöyle olacak diye kendini dayatır. Bu belli oluş anlarında dekor, kostüm ve ışık tasarımcısını sürece dahil edip, aklımdaki soruları ya da fikirlerimi ortaya atarım, genellikle beni anlayan ya da anladığını zannettiğim türden aynı tasarımcılarla çalışırım. Onlarla konuşup metni de hesaba katarak birbirimizi ikna etmeye çabalarız, en sonunda en iyi fikir kazanır, ya da en azından öyle olduğunu zannederim. Bu haritayı uyguladığım her metin farklı bir biçimde kendini gösterir sahnede, bazen bu oyunda olduğu gibi farklı disiplinler işin içine dahil olur, bir tür ilginçlik ya da farklılık için böyle yapmam, en doğru iletişimi arıyorumdur süreç boyunca.

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    · Ve tabii mekân… Hikâyenin fonu olurken, aslında bir bakıma meramı da daha genişletip atmosferine katıyor, başka bir referans aralığı daha yaratıyor gibi; sizin, Metrohan ve metin arasında kurduğunuz diyalog ve hissiyat nasıldı?

    Ferdi Çetin: Metrohan ile renovasyonu tamamlanıp bir sanat mekânı olarak yeniden kimliklendirilme sürecinde tanıştım ve aslında en başından itibaren orada bir oyun yapma fikri vardı. Yani mekân ve oyun birlikte şekillendi. Metrohan oyun mekânı olarak değil de bir galeri gibi boş mekân olarak şekillendirildiği için oyunun böyle bir müze / galeri mekânında olması fikri heyecan verici bir başlangıç idi. Bu süreçte Kayhan ile mekânda daha yoğun mesai harcamaya başladık ve oyun metni Noyan’ın da aktif katılımıyla burada sahnelenmek üzere son halini aldı.

    Kayhan Berkin: Öncelikle Metrohan’daki alışılmış sahne / seyirci yerleşimini ters yüz ettim. Çünkü hem yerleşik sahne çok çirkin bir görüntü yaratıyordu hem de pencereleri etkin bir biçimde kullanmak istiyordum. Sonra seyircileri yerleştirme meselesi gündeme geldi. Çünkü sahne yer değiştirince seyirci sandalyelerini manuel tek tek yerleştirmemiz gerekiyor. Bu konuda da evin içinde geçen oyun alanını ortalayıp, seyirci tarafından hapsedilmiş duygusu uyandıran bir biçim bulmaya gayret ettim. Dekor tasarımını planlarken de hem mekânın hâlihazırdaki baskın atmosferini kullanan onunla organik bir biçimde iç içe geçebilen hem de gerektiğinde hareket edebilip başka türden formlara da bürünebilen hayatiyeti olan bir tasarım yapma peşine düştük.

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

     “Bazen yaşamadığımız zamanlara özenip”

    · Oyun çıkışı us’umda dolanan; feminist sosyolog ve psikanalist Nancy Julia Chodorow’un, “Psikolojik anlam çocukluktan itibaren içsel ve dışsal algıların ve deneyimlerin kurucu öğesi olduğu için geçmiş her zaman şimdinin içine çekilir. Ama bu çekilme her zaman karmaşıktır ve belirlenemezliğini korur, belki her an yeniden icat edilmez ama sürekli olarak inşa edilir, yeniden yapılandırılır ve değiştirilir. Geçmiş şimdiye neden olmaz ama şimdi geçmişi içerir ve onu kendine dahil eder” der ve ekler: “Şüpheye düştüğünde kozunu oyna: Çocukluğuna uğra… Geçmiş yaratılacak bir kavrayış değil, keşfedilecek sabit bir nokta ya da dayanaktır.” Chodorow’un bu kelamını fener yaparsak, oyundan hareketle “geçmiş, gelecek, şimdi, çocukluk, anne - kız ilişkisi, aile, birey olabilme, hatırladıklarımız, sandıklarımız veya hatırlamadıklarımız ve gölgeler”… siz ne söylemek istersiniz?

    Kayhan Berkin: Kendi geçmişimiz ile kurduğumuz ilişki şimdi ile yeteri kadar mutlu olamadığımız zamanlarda daha çok ilgilendiğimiz ve her an o anki ruhsal ve fiziksel durumumuz doğrultusunda uydurup inşa ettiğimiz muğlak bir şey bence. Bu sebeple bunu daha da ileri götürüp bazen yaşamadığımız zamanlara bile özenip bir tür nostalji duygusuna da kapıldığımız oluyor. Geçmişin, şimdiden bile daha çok hayatımızı etkilediğine inanırım.

    Ferdi Çetin: Geçmiş ve geçmişin anıtlaşmış anısı / belleği üzerinde düşünmeyi sevdiğim meseleler oluyor genelde. “Hafızasını Kaybeden Müzeden Bir Traktöre Mektuplar”, “Terk Edilmiş Kıyılar // Negatif Fotoğraflar” hep bu izlekte düşündüğüm oyunlar oldu. Bu oyunda da diğerlerinden farklı olarak şimdi üzerinde hiç olmadığı kadar düşünmeye çalıştım diyebilirim. O sebeple de sanıyorum birbirinin içine geçti bunlar, geçmiş hep şimdinin içinde kendini gösterdi. Bu şekilde bir izlek üzerinde şimdinin daima parçalara ayrılması fikri biçim olarak da beni heyecanlandırıyor. Biz her ne kadar bütünlüklü olarak algılamaya ve ifade etmeye çalışsak da şimdi paramparça zihnimizle kırıntılar halinde algıladığımız bir zamana dönüşüyor kaçınılmaz olarak. Şu anda bu satırları toparlamaya çalışırken daima hem anı hem de geçmişi yeniden yeniden kuruyorum. Bu bana oyuncaklı geliyor.

    · Oyunda anne ve kız arasında edebiyat-sosyoloji-felsefe girizgâhları var. Karakterin eleştirdiği annesi iken, bir bakıma kendisi de eleştirdiği döngüye düşüyor ve biz izlekleri de ortak ediyor. Bu anlatış, metinde yer alan yoğunluğu, derinliği ters yüz edip gösterme hali miydi, yoksa anlatımın başka bir yolu muydu?

    Ferdi Çetin: Aslında kızın zihninde gerçekliklerin iç içe geçmesiyle ya da yer değiştirmesi gibi de düşünülebilir bu “monologları”. Çünkü kızın bir yandan ders anlatmaya çalışırken, bir yandan kendisini annesine kanıtlamaya çalışması, öte yandan etrafını saran gerçekle başa çıkmakta zorlanması bana oldukça dürüst bir paylaşım gibi geliyor kızın gözünden. Akademik, soyut, felsefi ve düşünsel olan gündelik olanla iç içe geçtiğinde çıktı sanırım o uzun bölümler, fakat seyirciyle ilişkisi evet, sanırım biraz daha dikkat isteyen bölümler.

    Kayhan Berkin: Oyunda unutmamamız gereken şeylerden biri oyundaki bütün anne / kız ilişkilerini kızın gözünden görüyor olmamız. Anne duruma / ilişkiye nasıl bakıyordu kim bilir. Oyunun yazarının da kızı haklı bir pozisyon içinde gösterdiği kanısında değilim, tabii ki yazılan karakter kendisiyle de çelişiyor, yer yer başarısızlıklara uğruyor, doğru bildiği şeyler yanlış çıkıyor vs. zaten başka türlüsünü izlemek de zevksiz olurdu bence. Seyircinin oyunu sevmesi ya da anlaması benim bilemeyeceğim bir şey. Bu hem seyirci kitlesinin homojen bir yapıya sahip olmamasından hem kendimi hiyerarşik bir pozisyonda daha üstte konumlamamamdan hem de bir tür “seyirci bunu sever” tadında standart formüllerin geçerli olmayışından kaynaklanıyor diyebilirim. Biz seyirci ile en doğru iletişimi kurmaya çalıştık elimizden geldiğince, hesabını veremeyeceğim hiç bir seçim yok oyunda, ama gerisi belirsizlik ve macera.

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    · Oyunun provalar sürecinde ve seyirciyle buluştuğu ilk anda; sizin his dünyanızda neler oldu? Mesela, yaratım aşamasında ve sonrasında sahnedeyken sizin fonunuzda neler vardı? Yazar ve yönetmen olarak; kafanızda dolanan, aklınızdan çıkmayan ses, görüntü, müzik, replik veya buna benzer objeler nelerdi?

    Kayhan Berkin: Yaptığım oyunlarla radikal bir biçimde değişip dönüşen biri değilim, yoksa bu işi yapamam. Yaptığım oyunlar hayatı, hakikati anlama konusunda işi daha da karmaşıklaştıran yeni sorular üretiyor benim için, belki bir çeşit derinlik de sağlıyordur. Bu oyun özelinde oyundan sonra yapmak istediğim tiyatro biçimini daha iyi kavramaya başladığımı söyleyebilirim galiba, ya da en azından öyle bir his gelmiş olabilir.

    Ferdi Çetin: Ben prova seven bir yazar değilim, ama bu oyunun prova süreci benim için çok besleyici oldu. Metnin geçirdiği yolculuğu görmek bana iyi gelen bir süreçti. Her bir cümlenin, sözcüğün nasıl söylendiğine şahit olmak sözcüklerin ritmi olduğuna inanan bir yazar olarak bana çok şey öğretti. Sahne gerçekliğine dair de öyle…

    “Gerçekten çığlık atabilmiş mi acaba?”

    · Tekste sizi en çok etkileyen bölüm ya da sahne hangisi? Ve bu sizde nasıl bir durum yaratıyor?

    Ferdi Çetin: Benim için en etkileyici iki cümle var. İkisi de ressamın sözleri. “Dünyanın ışığı yetmiyor gibi geliyor bazen, karanlığı hissediyorum, ta içimde.” “Nasılda, bir şekilde, kaçınılmaz olarak.” Bu iki cümle üzerinden hayatla dolaysız bir ilişki kurulduğunu düşünüyorum oyunda.

    Kayhan Berkin: Nergis’in son tiradında geçen annesinden bahsettiği, “Sanıyor musun bu böyle sonsuza kadar devam edecek demişti bir gün, bir aile yemeğiydi, masada her şey olması gerektiği gibi, kesik kesik konuşmaya başladı yalnızca, çatal bıçak ve kaldırılan kadehlerin sesini uzunca bir süre dinleyip şimdi biz burada böyle sanki hiçbir şey sona ermeyecekmiş gibi oturuyoruz ama bu bana çok buruk geliyor artık, inanmıyorum, demişti” kısmı…

    “Metrohan’da bir şey yapar mısınız”

    · Diyelim ki oyunun karakterleriyle tesadüf bu ya denk düştünüz ve aynı masalarda kelamdasınız. Öncesinden de az-çok hayat hikâyelerini biliyorsunuz. Onlara bir sözünüz olsa, bu ne olurdu?

    Kayhan Berkin: Yazar karakteri ile aynı masadayım zaten, bol bol konuşuyoruz. Diğer karakterle çok iletişim içinde olmak istemem doğrusu.

    Ferdi Çetin: Ben, Ülker Hanım ile aynı masada oturmayı isterdim, sorardım hayatından hiç gerçekten çığlık atabilmiş mi acaba?

    · Oyunun bugüne düşen suretinde karakterlerin günümüzdeki yansımaları kimlerdir? Ve bu röportajı okuyanlara bir söz: Bu oyunu neden seyretmeli?

    Kayhan Berkin: Kariyerimin başından beri seyirciyi yönlendirmekten özellikle kaçınırım. Sadece yaptığımız işin İstanbul’da izlediğim herhangi bir şeye benzemediğini rahatlıkla söyleyebilirim, bu bir tür artı değerse...

    Ferdi Çetin: Aslında İstanbul’da yaşayan herkes biraz da oyundakiler, belki de yazar herkesi, tüm boğulmuşluğumuzu temsil ediyordur, kim bilir? “Bu şehirde varlığımız bir pazarlık konusu artık” sanıyorum bu mesele bu şehirde yaşayan herkesi ilgilendiriyor biraz olsun.

    · Son zamanlarda size iyi gelen neler var; kitap, müzik, tiyatro, albüm, sergi veyahut bir an veya bir fotoğraf karesi gibi, paylaşırsanız biz sanatseverler de nasiplenelim isterim?

    Ferdi Çetin: Ben olabildiğince roman okuyorum, şu sıralar Olga Tokarczuk’ın (Timaş Yayınları, Neşe Taluy Yüce çevirisi) “Kadim Zamanlar ve Diğer Vakitler” romanını okuyorum, bana çok iyi geliyor.

    Kayhan Berkin: Uğur Tanyeli ile yapılan nehir söyleşiyi okuyorum, kitabın tam ismi “Toplumsal Hafıza Mimarlık Tarih ve Kuram - Uğur Tanyeli ile Söyleşi” geçmiş üzerinden günümüzü, mimarlık üzerinden tiyatroyu düşünmek / daha iyi anlamak için bana yararlı oluyor. Sinematek’te film yakalamaya çalışıyorum fırsat buldukça, hiç karşılaşmayacağım türden filmleri belli bir kürasyon içinde vermesi ufkumu açıyor.

    · 2024 projelerinizden, kafanızda veya hayalinizde veyahut masanızda olan işlerinizden / projelerinizden bahseder misiniz?

    Kayhan Berkin: Ferdi ve Noyan ile “Lüküs Hayat”ı uyarlamaya çalışıyoruz. Provalara başladık. Sonrasında ne yapacağımıza dair bazı ipuçları var ama kesinleşmiş bir şey yok.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow