hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Onur Caymaz'ın yedi senede tamamladığı kitap ''Sıfır''

    Onur Caymazın yedi senede tamamladığı kitap Sıfır
    expand
    KAYNAKYasin Erçağlayan

    Devreviler, Evren Matbaası, kayıp giden camiler, İkinci Dünya Savaşı’nda Berlin, kiliseler, pasaj içleri, İskenderiye Kütüphanesi, şehrin karanlık tünelleri, Buchenwald Ölüm Kampı, hayalet gemiler, evrenler arası gidip gelen trenler, “küfre yaklaşırken artan iman” ve kendine dönerek kuyruğuna kavuşan yılan... Okur, bu kapkaranlık kitapta, okuyanın öldüğü El-Azif’e doğru sonsuz yolculuklara çıkarken “insanın yalnızlığı haykırdığında her zaman aşkı haykırdığını” bir daha, bir daha tekrarlayacak.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Onur Caymaz, yedi yılda tamamladığı Sıfır’da, dört adam üzerinden varlığın, yokluğun ve erkekliğin şiirini yazıyor.

    Kitap ne kadarlık bir yazım sürecinin ürünü, nasıl bir hayalden doğdu?

    Bu kitap nice uzun bir yazım sürecinin sonunda doğdu... Bakıyorum, otuz üç yaşında başlamışım, kırkımda bitti... Nasıl doğdu... Tam da kitabın ilk cümlesinde olduğu gibi, aslında karanlıktan doğdu: “Karanlık, siyahındır...” Büyük karanlıktan... Sıfır, mükemmel bir biçim olduğu için, bu kitabın her şeyidir... Kitabın her yerinde daireler, yokluklar, sıfırlar, var oluşlar kıpırdıyor. Bu kitapta bir yokluk geziniyor her yerde. Kahramanlarımdan birinin adı İlya. “İl y a” ifadesi Frenkçe “vardır” demek mesela... Arapça sfr mastarından doğuyor Sıfır, aynı zamanda şifre kelimesinin de kardeşi. Doğdu ve ben bunu şöyle özetliyorum, yedi yıl sonra elime kocaman bir 0 geçti. Kocaman diyorum, bilerek diyorum, 600 sayfa çünkü... 280 karakterin dünyasında 600 sayfa kitap olur mu! Neden olmasın! Anlatacağınız şey bir cevap kitabıysa, gerçek bir derdin peşinden gidiyorsanız bin sayfa da olur...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Niçin yedi yıl sürdü?

    Bir kere hayat şartlarından söz etmem gerekiyor. Her sabah yedi buçuk sekiz gibi işyerine gelip düzenli biçimde dokuz buçuğa kadar yazmaya çalıştım. Zamandan zaman çalabildiğim tüm araları yedi yıldır bu iş için kullandım. Bir de yazılması gerekenler dışında okunması gerekenlerin aldığı zamanı hesaba katalım. Editörüm, çok sevdiğim İlknur Özdemir olmasa daha da bitiremezdim bu kitabı. Bir kitabın insandan alabildikleri tüm bunlar... Ayrıyeten yazarken benim o bitmek bilmez mükemmeliyetçilik arayışım... Halen bakıyorum basılı sayfalara, şurası şöyle olsa mıydı acaba diyorum... Bazen bir sayfanın birkaç ayda yazıldığı oldu. Bazı bölümleri çok sevdiğim için oturup tekrar tekrar, kafiyeli yazdım. Süreç uzadıkça okuduğum kitaplarda gördüklerim, duyduklarım, anladıklarım beni yeni yerlere sürüklüyordu, bazen oldukça koptum kitaptan, kimi zaman da öyle şeyler buldum ki hiç durmadan kitapla uğraştım. Gururla derim ki bugün, bu kitap benim gözümün ışığıdır...

    Okuyucu nasıl bir ruh halinde olacak okuduğunda, hangi duyguları ve hisleri yaşayacak?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Okuyucu, ipler ve uçları arasında kalacak Sıfır’da ve tabii gizli bir birliğe işaret eden ipuçları... Sıfır’da da birlik vardır çünkü. Varlık, en çok yoklukta görünecektir diye düşünmeye başlayacak. Çok eski bir Latin atasözünden çıkacak yola, “insanlar, inanmak istediklerine inanırlar...” İnançlarını sorgulayacak. Çünkü Sıfır’da yoğun bir başkaldırı duygusu içerden içeri yoklayacak okuru. İnsanın, inandığına başkaldırması. Anlamak pahasına inancıyla kavga edişi...

    Nerelere götüreceksin okuyucuyu bu kitabı okuduklarında?

    “Karanlık, siyahındır...” Böyle başlayan bir kitap insana ister istemez karanlık vaat eder. İlginç olan her şey karanlıkta olur der Celine... Bu kitap o ilginç şeylerin ve karanlığın kitabı. Erkek olmak, yok olmak, sevgisizlik... Kadınlarda kaybolan erkekler, erkeklerde kaybolan kadınlar. Gizler bir de... İçinde yedi kitap barındırıyor Sıfır. Yedi kitabın tümünde de ilk sayfaya bakılırsa kâğıtların renginin gittikçe siyaha gömüldüğünü görecek okur. Kitabın kapağı da bu yüzden simsiyah. Kapakta, Sıfır’ın son harfine, R’ye bakacak olursanız, orta yerindeki kocaman bir sıfır görünür. R önemli. Kahramanlarımdan birinin adı Reşat çünkü; en sevdiği ressam Rembrandt, Reşat’ın. Mesleği reklam, art direktör... R’lere dikkat... Direktör R ile bitiyor. Reşat, aynı zamanda bir altın adı. Altın gibi ışıyan bir şeyin. Işığın...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Nasıl araştırmalar yaptın nelerden etkilendin bu çalışmayı ortaya çıkarırken?

    Neler yapmadım ki... İnsan bir yola çıktığı zaman ya bilmediği için kaybolur ya da kayboluşun içinde yer almaktadır zaten. Ben okuyanın kaybolmasını istediğim bu kitapta önce kendim kayboldum. Sonra da kendimi kaybettim. Mecazen söylemiyorum. Bir ara kahramanım olan dört adamdan hangisi olduğumu şaşırdım. Hepsine karıştım. Bir ara da hepsine bölündüm. Gel zaman git zaman hepsinden sıyrıldım. Zamanın içinde eridim. Bir kere uzun bir İkinci Dünya Savaşı inceleme sürecim oldu kitabı yazarken. Yahudilerin, Çingelerin, komünistlerin, eşcinsellerin yaşadıklarını, ölüm kamplarındaki yüzlerce fotoğrafı, belgeyi, belgeseli inceledim. Evde Nazi gazetelerinden pazıbentlerine, kırkların yemek kitaplarından müziklerine neler neler biriktirdim. Bazı kampları gezdim. Antik İskenderiye ve Efes’i uzun uzun araştırdım. Kendime dijital bir paralel evren kurup uzun zaman oralarda yatıp kalktım... Neredeyse çok zamandır 2000’lerde değildim... Yeni yeni ortaya çıkıyorum galiba. Kitabımın içindeki bir bölüm, derin nefes al, dibe ineceğiz diye başlıyordu... Ben çıktım şimdi dipten, sıra okurda...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sıfır’ı okurken sanki bir film hatta birkaç filmi bir arada seyrettiğim duygusuna kapıldım. Kitap okuyucuyu nerelere götürecek?

    MÖ 356 yılında, bir yaz akşamı Efes’e de götürecek, Ada Evren adlı Nazilerin hüküm sürdüğü bir paralel evrene de. Günümüz İstanbul’unda da dolaştıracak, darbe Ankara’sında Derin Araştırmalar Laboratuvarı’nda da. Hatta kahramanlarımızdan biri, yedi TİP’li gencin öldürüldüğü gece, kalkıp olayın faillerini kaçıracak, Eskişehir yolunda bir arabada hapsedecek, böylece bu cinayeti engelleyecek... Tarih çünkü durmadan, yeniden yazılmakta... Sıfır benim cevabım. Nasıl bir cevap, bunu okuyanlar daha iyi anlayacak. Buradan detay vermek istemem...

    Roman da yazdınız, şiir de, öykü de, deneme de... Birini tercih etmeniz gerekseydi cevabınız ne olurdu?

    Moda’da bir duvar yazısı görmüştüm, “Tuğçe güzel ama Melis’i de seviyorum” diye. Anlatabiliyor muyum acaba?

    Kahramanlar

    Herostratos: Tarihin ilk kundakçısı... İlya: Kızıl Ordu için üretilmiş yaratıklar mangası fikrinden arta kalan tek canlı... İlhami: Foto muhabiri; yedi tiplinin öldürüldüğü gece çektiği fotoğraflar var elinde. Reşat: Kitap kapağı tasarlamayı bırakmış, reklam ajansında çalışıyor. İki bin yıllık bir gizli örgütün üyesi bu dört adam, İstanbul’u Nazilerden kurtarabilmek için bir araya gelir.

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow