hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Chad Lawson ilk kez Türkiye’de

    Chad Lawson ilk kez Türkiye’de
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    “En çok heyecanlandığım nokta İstanbul’un Spotify’da bir numaralı dinleyici kitlem olduğu. Yani dünyanın bütün şehirleri arasında, en büyük dinleyici grubum İstanbul’da. Ne mutlak bir şeref ve ben ilk kez tutkumu Türkiye’ye getirme fırsatına sahibim” diyen ABD’li solo piyanisti Chad Lawson, 4-5 Nisan’da, Salon İKSV’de…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ürettiği müziğini; “klasik müziğin titreşimlerini caz doğaçlamalarıyla birleştiren meditatif bir seans” olarak tanımladıkları Chad Lawson; 4 ve 5 Nisan’da İstanbul, Salon İKSV’de müzikseverlerle buluşuyor. Konser öncesi ulaştığımız Lawson’ı biraz yakından tanıyalım: Beş yaşında müzik öğrenme tutkusunu keşfetti. Berklee College of Music’te eğitim aldı, burada klavyeyi de becerileri arasına kattı. Birkaç yıl boyunca kendi caz üçlüsü Dear Dorothy ile müzik yaptı. Bu üçlüyle yayımladığı albümden şarkılar ikinci dalga kahve dükkanlarının vazgeçilmezi oldu, Dawson’s Creek’te kullanıldı. Julio Iglesias’ın klavyecisi olarak İspanyol müzisyenle turnelere çıktı. Iglesias ile sahnedeyken artık kendi müziğini yapmak istediğine karar verdi. Windham Hill Records’un kurucusu William Ackerman tarafından keşfedildi ve ilk solo albümünü 2009’da yayımladı. 2015’te ‘The Chopin Variations’ albümü Billboard’dan itunes’a birçok klasik müzik listesinde bir numaraya yerleşti. Müzikleri ‘The Walking Dead’, ‘Vampire Diaries’ gibi dizilerde Microsoft, Delta Airlines gibi markaların reklamlarında kullanıldı. Sözü Lawson’a bırakmadan önce, arkanıza yaslanın ve fondaki Lawson’un Chopin yorumlarından birinin tadını çıkarın.

    “İsteğim kalplerin hiç duymadığı işler gerçekleştirmek”

    * “Sadelik sonuncusudur. Biri çok sayıda nota ve daha fazla not çaldıktan sonra sanatın taçlandıran ödülü olarak ortaya çıkan sadeliktir” diyor Frederic Chopin. Sizde durum nasıl şekilleniyor?

    Bu alıntıyı severim. Kariyerimde yol aldıkça, bu kelimeler bana daha uygun oldu. Hayatta en çok etkili ve anlamlı olan; ‘sade’ şeylerdir. İnanıyorum ki bu ‘sade’likte muazzam bir doğruluk var. Önemli olanlara bakarsanız da genellikle ‘sade’ şeylerdir; güzel bir gökyüzü, bir arkadaşın cesaretlendirici, umut veren bir kelimesi ve tabii ki çok güzel bir melodi ki zihnimizde günlerce kalır. Bence, Chopin’in düşündüğü şey; kalbimize neyin en çok dokunduğunu ve bağlı olduğunu bulmak! İnsan zihnini etkilemeye ve gözlerin hiçbir zaman görmediği büyük şeyler gerçekleştirmeye çalışan insanlar var. Chopin’e de aynı şekilde inandığım gibi, benim arzum; kalplerin hiç duymadığı işler gerçekleştirmek. Bana göre müziğin nasıl konuştuğudur; kalbimize...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    * Sizi tanıyanlar için değil ama tanımayanlara; müzik yolcuğunuzun nasıl başladığını anlatır mısınız?

    Müzisyen bir ailede büyümedim. Hiç bir zaman evimizde bir enstrüman olmadı ama anne - babam gerçekten müziği takdir eden ve seven insanlardı. Beş yaşındayken, birini piyano çalarken gördüm ve büyülendim. Ailem bir piyano kiraladı ve hikayem başlamış oldu. Geleneksel çalışmalara Bach, Mozart, Beethoven gibi isimlerle başladım. Çocukluğumun arkadaşları oldular. Her notanın bir diğer notayla ilişkisi, beni meraklandırırdı. Çözülmeyi bekleyen bir bulmaca gibi, kendimi çağırırken bulurdum. Klasik çalışmalarıma devam ettim ve bunu Berklee College of Music’teki tutkumla sürdürdüm. Berklee’deki tecrübemle ödüllendirilirken, bir grupta resmi müzik eğitimi benim için bağlanması zor bir  şeydi. İlgim bir stüdyo müzisyeni olmaya döndü. Beni büyüleyense; müziğin değişen şekliydi. Bir gün bir pop artisti, ertesi gün belki Latin. Burada sevdiğimse; her müzik türüyle ilgili kalmak zorunda olmamdı. Pop müzikte piyano nasıl bir rol oynar? Bundan dolayı, dinleyebildiğim kadar çok pop albümü dinledim. Dinlemek, öğrenmek yani yıllar önce bıraktığım şeyi geri almak. İyi ki hatırı sayılır derecede beğenim vardı ve her zaman stüdyodaydım. Maalesef ki, bununla birlikte, notlarım sınıf yerine stüdyoda olma istediğimi yansıtıyordu. Kendimi sınıf yerine, stüdyoda kayıt yaparken bulunca, iki yıl sonra Berklee’yi bırakmaya ve belki de bir kitapta yazılı olmayan bir yol sürmeye karar verdim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Hiçbirimiz doğru değiliz yanlış da”

    *Zor bir karar olsa gerek… Ve caz aşkı üstün gelmiş diyebilir miyiz? Bu bağlamda bakarsak cazın sizdeki karşılığı nedir?

    Zor bir karardı, evet ve herkes için olmayan bir şeydi. Ama benim için, zihnimde bir yöntem vardı ve o yöntemi belirlemeye karar verdim. Tüm bu zaman boyunca, cazla derin bir aşk içindeydim. Bir stüdyo müzisyenliğine ek olarak aynı zamanda bugün, beni etkileyen bazı caz müzisyenleri ile enstrüman da çalıyordum. Benim için caz; benden önceki bestecilerin bana bıraktığı bulmacaları çözmeye devam etmekti. Bence müzik hakkında harika olan şey; tamamen sanatçıya göre yorumlanmış olması! Doğal olarak Mozart’ı veya Duke Ellington’u duymam ve çalmam başka bir piyanistten tamamen farklı olacaktı. Hiçbirimiz doğru da değiliz, yanlış da. Bu ustalar tarafından bırakılmış ipuçlarına olan yaklaşımımız, yalnızca bize kalmış. Caz beraberinde boyamak için bana yeni bir palet getirdi; daha önce müzikte görmediğim renkler gibi. Bugün de New York City’de özel olarak iyi bilinen bir caz eğitmeni ile çalışmaya devam ediyorum. Müzik türünden bağımsız olarak bu durum çalışmalarıma yeni bir yaşam nefesi getiriyor. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    * Kişisel ve müzikal kariyerinizde geriye dönüp baktığınızda sizi etkileyen ‘olay, insan, albüm’ nedir?

    Öncelikle sorunuz için teşekkürler. Bende derin etki bırakan iki piyanist oldu. İkisi de daha çok caz; Oscar Peterson ve Keith Jarrett. Tamamen iki farklı piyanist ama ikisinin de klavyede kendilerine has yaklaşımları var. Oscar Peterson; 88 ses perdesini şereflendirmiş, şimdiye kadar ki en yumuşak dokunuşlardan birine sahip. Sanki perdeler üzerinde parmak uçlarında yürüyormuş gibi ses çıkarıyor. Ne kadar hızlı olduğu veya ne kadar çok nota çalındığı farketmez, onun çaba harcamadan yumuşak dokunuşu; benim 20 yıldan uzun süredir benzemeye çalıştığım bir şey gibi. Keith Jarrett ise tamamen farklı bir yaklaşıma, yönteme sahip; sabır. Keith’in, Jack DeJohnette ve Gary Peacock ile birlikte yaptığı trio’lardan herhangi birini dinleyin ve onlarla ortak bir yankıyla geçen temayı paylaşın, karşılığı; özenle bekleme yeteneği. Bir grup olarak bir tema bulurlar ve fikrin / tohumun sadece zaman ve boşlukla büyümesine izin verirler. Bu onları özgün kılandır. Keith’in melodi ustalığı ise beni şaşırtmaya devam ediyor. Albümleri kayıt yaparken, kendime tekrarladığım cümle: “Bunu neden acele yapıyorum? Sakin ol, nefes almasına izin ver!” 2013’te çıkan “The Space Between”da her notanın arasındaki her boşluk, notaların kendisinden önce geldiği yerdi. Ve böylelikle kendi sesimi, piyanist ve besteci olarak bulmaya başladım. Ve evet, bu iki sanatçı benim üzerimde kalıcı bir etki bırakmaya devam ediyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Chad Lawson ilk kez Türkiye’de

    “Kurtulmak için nefes almalı, nefes için durmalı”

    * Müziğin ‘dünyaya bir kafa tutma biçimi’ olduğunu düşünüyorum; yarattığınız melodilerde, siz nelere kafa tutuyorsunuz? Müzikte derdiniz nedir?

    Bana daha önce hiç sorulmayan bir soru. Müziği ‘başkaldırma’ anlamında kullanma bakışınız açınız ilginç! Ben ise müziği hep ‘içini rahatlatma’, ‘bir kaçış’ olarak gördüm. Her an tecrübe edindiğimiz kaoslardan ve sabit çekişlerden bir kaçış. Bundan sebep de müziğimdeki ‘boşluğun’ vurgusu ve kısa bir zaman diliminde de olsa ‘nefes almak’ gibi. Her gün buna benzer mesajlar alıyorum: “Hayatımın zor bir döneminden geçiyorum ve sadece senin müziğin, beni günlük yaşamı geçirmeme izin veriyor.” Bisiklet binicisi ve bir kaza sonucu, sekiz aydır hastanede yatmak zorunda olan bir dinleyicim yazmıştı: “Senin müziğin beni gece uyutan tek şey.” Bu mesaj tam olarak hayatımı değiştirdi.

    * Mozart, 35 yıllık kısa ömrüne 626 eser sığdırdı ve “Müzik notalarda değil, aralarındaki sessizliktedir” dedi. Siz ne diyorsunuz?

    Tam olarak; boşluk sihrin oluştuğu yerdir. Eğer sahnede yürür ve bir parçayı sadece üç nota ile çalarsam; o üç notanın -eğer içtenlik ve tutkuyla yapılmışsa- kabaran bir fırtınada yaratılmış öfkeli notalara karşı yankılanan bir etkiye sahip olma potansiyeli vardır.

    “Chopin’in müziğinin arkasındaki büyü bu”

    * Müziğiyle uzun mesailer harcadığınıza göre Chopin ile bir akrabalık ilişkisi hissediyor musunuz? Mesela; yaşasaydı, ona ne sormak isterdiniz?

    Benim için Chopin gerçekten piyanonun şairi. Onun melodi yaratmadaki titiz ustalığı, zekası çok iyi. Onun parçaları ile çalışırken büyüleyici bulduğumsa; harmonik yapısının sadeliğiydi. Her parçayı çalıştım ve her ölçünün akorunu yazdım. Beni dehşete düşürense; akorların nasıl o kadar basit-sade olduğuydu. İnanıyorum ki onun müziğinin arkasındaki büyü bu. Bakarsanız doğa da inanılmaz basitlikte, sadelikte. Fakat Chopin’in parçalarının basit olduğunu söyleyebilir miyim? Hayır. Ama parçaların birleşimindeki yapı, ona en zarif melodileri inşa etme imkanı tanıdı. Tek kelimeyle muhteşem. Chopin’e sorabileceğim bir soru olsaydı; hayatıyla ilgili olurdu. Memleketini çok özlediğini anlattığını duydum. Ailesini Polonya’dan ayrıldıktan sonra hiç görmemesi, çeşitli sağlık rahatsızlıkları gibi hepsinin hikayesinde payı vardı. Sadece karşılıklı oturmak ve hayatı hakkında bilgiler duymak, benim naçizane tek istediğim olurdu.

    * Enstrüman çalanların bir vakit sonra enstrümanlarını organları gibi hissettikleri söylenir, sizin için piyano ne anlama geliyor?

    Bir enstrümantalist, enstrümanının kontrolüne ustalaştığında, bence bir vücut olurlar. Piyanist olarak, çoğu kez, benim piyanoyu yönlendirmemden çok, piyanonun beni yönlendirdiğini hissediyorum. Bu da sadece enstrümanla yıllarca uğraşarak oluyor. Doğasını ne kadar çok öğrenirsem, o kadar çok bağlantı kurabiliyorum ki bu da yaratıcılık yolunda, beni daha çok kullanması olarak geri dönüyor.

    * Bir röportajınızda ‘rock, pop, country, Latin gibi her tarzın nasıl çalınacağını öğrenmek istedim’ diyorsunuz, müziğinizde etkileri nedir? Ve bugün yarattığınız müzik için; “Klasik müziğin titreşimlerini caz doğaçlamalarıyla birleştiren meditatif”olarak tanımlanıyor, sizce?

    Elinize geçebilecek her kitabı okuduğunuzu düşünün: Hiç hayal edemeyeceğiniz, diğerlerinin yaşamlarındaki görüşleri deneyimlemek, hiç bulunmadığınız yerler veya hiç düşünmediğiniz fikirler. Her tarzın nasıl mümkün olabileceğini böyle öğrendim. Ne olursa olsun, öğrendiklerimiz çalışma, yaşam, hoşgörü gibi düşüncelerimizi etkiliyor. Bu basit bir şekilde, tuvale daha parlak renkler eklemek gibi. Caz ve klasik müziğin dinamikleri aynı. Klasik müziğin doğası gereği doğaçlama yeteneğine -caz unsuruna- dayanmakta. Bence yapı ruha teslim eder, ruhaniyet de doğaçlamanın konuşmasıdır.

    Chad Lawson ilk kez Türkiye’de

    “Fırsatım olduğunda mavi gökyüzünü ararım”

    *“İnsan her zaman mutlu değildir ve bu dünyada sık sık kısa bir mutluluk periyodu verilir; Öyleyse neden uzun süre dayanamayacak olan bu rüyadan kaçmaya çalışıyorsun?” bu Chopin’in sözü. Sizce?

    Onunla farklılık gösterdiğim yer bu olabilir. Şüphesiz, o bu ifadeye tamamen uygun. Memleketini terk etmek, hiç geri dönmemek, sevdiklerinin kayıplarıyla yaşadığı tecrübeler ve sağlık sorunları gibi kolay bir yaşamı olmadığını söylemeye gerek yok. Yani, ‘neşelen, ahbap!’ demem oldukça saçma olurdu. Hayatta deneyimlerim olurken, hiç kimseyi yanımda istemem, fırsatım olduğunda mavi gökyüzünü aramaya eğimliyim. Benim için bu umut; önümde olandan daha büyük bir şeye inanmak! Müziği yarattığım bir zaman vardı, çünkü bana neşe getiren bir şeydi. Müziğimin diğerleri üzerindeki etkisini fark edene kadar ‘müzikten fazlası’ değildi. O umutsuzca aranan kaçıştı. Onların umudu, onların ‘mavi gökyüzü’.

    * Sahneye çıkmadan önce neler yapar veya yapmazsınız?

    Genellikle programdan bir saat önce sakin bir yer bulurum ve zihnimi boşaltırım. Çeşitli yöntemlerle ‘düşüncelerimi kapatırım’ ve sahneye duygu olmadan yaklaşmaya çalışırım. Zihnimdeki yöntem, her izleyiciye açıklıkla yaklaşmak ve keşfetmek! Her şehir, mekan, izleyici farklıdır ve yaklaşım buna göre uyarlanmalıdır. Eğer sahneye sorunlu bir düşünceyle çıkarsam, bu seyirciler için adil olmaz, çünkü onlar için hazırlanmamış bir şey sunuyor olurum.

    * Sırada proje ya da albüm var mı?

    Bugüne kadar bağımsız olarak 12 albüm çıkardım, en son “A Grave Mistake” ve bir EP “The Broad Sun” ve daha sonra iki caz albümünü “Summit Records” (2000 - 2002) ile yayınladım. 2018 - 2019 için piyasaya sürülmesi planlanan bir dizi projem var ama genel olarak detaylarını gizli tutmak isterim. Üzgünüm.

    * İstanbul konserinde dinleyenlerinizi ne gibi sürprizler bekliyor, biraz tüyo alabilir miyiz? Ve son olarak söylemek istediğiniz 

    Konserde kemancı Jeffrey Bruinsma ve çellist Alistair Sung bana eşlik edecek. Bu inanılmaz heyecan verici. Her ikisi de güzel bir topluluk olan Stargaze ile çalışmakta ve kendi zanaatlarının mutlak ustalarılar. Çoğu performans birkaç ek sürprizle birlikte Chopin Variations’dan olacak. Bu üçlüyü seviyorum, çünkü gerçekten çok etkileyici bir deneyim. En çok heyecanlandığım nokta İstanbul’un Spotify’da bir numaralı dinleyici kitlem olduğu. Yani dünyanın bütün şehirleri arasında, en büyük dinleyici grubum İstanbul’da. Ne mutlak bir şeref ve ben, ilk kez tutkumu Türkiye’ye getirme fırsatına sahibim

     

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow