hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    25 Ekim - 25 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek olan 27. İstanbul Tiyatro Festivali programı özellikle sahneleme türleri ve biçimlerinin çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. Festival, izleyicilerine belgesel tiyatrodan klasik sahnelemelere, çağdaş danstan mask tiyatrosuna, kukla sinemasından mekâna özgü eserlere ve performatif enstalasyonlara uzanan geniş yelpazede eserler sunuyor. 20 tiyatro, performans ve dans gösterisinin yer aldığı festival programında, Türkiye’den 11; Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam 9 yapım izleyiciyle buluşacak…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çağdaş tiyatro düşünürü Augusto Boal, seyircinin edilgenliğini vurgulamak için, (Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Necdet Hasgül çevirisi) “Ezilenlerin Tiyatrosu” adını verdiği kitabında, Aristotelesçi yapıyı şöyle tarif eder: “Tiyatro, insanların açık havada özgürce söyledikleri bir şarkıydı. Tiyatral gösteriler halk tarafından ve halk için yaratılmıştı. Ve bu Dithyrambos Şarkısı olarak adlandırıldı. Bu herkesin özgürce katıldığı bir kutlamaydı. Derken aristokrasi geldi ve ayrılıklar oluşturdu: Kimi kişiler sahneye çıkacak ve oyun oynayabilecek; gerisi ise oturmaktan, kabullenmekten ve edilgen olmaktan başka bir şey yapmayacaktı.”

    Kitap meramını ise günümüz riyakârlıklarının aksine direkt söylüyor: “Bu kitabın amacı, tiyatronun zorunlu olarak politik olduğunu göstermektir, çünkü insanın bütün faaliyetleri politiktir ve tiyatro da bu faaliyetlerden biridir. Tiyatroyu politikadan ayırmaya çalışanlar bizi yanıltmaya çalışmaktadırlar ve bu politik bir tutumdur.”

    Üstadın tarifinin aksine ortaya çıkan fotoğrafımıza hiç girmeyeyim, zira hepimizin yansımasıdır bu fotoğraf! Dünya ahvalinde yansımamız böyleyken filozof, yazar Gaston Bachelard’ın (İthaki Yayınları, Alp Tümertekin çevirisi) “Mekânın Poetikası” kitabındaki tanımıysa geçmişten bugüne bakınca manidar hemhaliyle bize tebessüm eder: “Geçmişin tiyatrosu olan belleğimizin dekoru, kişileri baskın rolleriyle korur. İnsan bazen zaman içinde kendini tanıdığını sanır, oysa tanıdığını sandığı şey, varlığın durağanlık kazandığı mekânlar içindeki bir dizi bağlanmalardır yalnızca; geçip gitmek istemeyen varlığın, geçmişte bile, yitirilen zamanın peşine düştüğünde, zamanın akışını ‘durdurmak’ isteyen varlığın. Mekân, peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar. Mekân bu işe yarar.”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Gündemin yoğunluğu ve yorgunluğundan az da olsa hâlâ takatimiz varsa, Boal ya da Bachelard’dan payımıza düşenleri alıp, gelelim sıradaki meramımıza… Her yıl Ekim ayının son haftası tiyatroseverlere görsel sanatlar arenasında farklı algılar yaratan İstanbul Tiyatro Festivali, 25 Ekim-25 Kasım tarihleri arasında meraklısıyla buluşmaya hazırlanıyor.

    Festival bu yıl 27. yaşını kutlayacak. Geçen yıl küratörlü bir yapıya geçen İstanbul Tiyatro Festivali, Türkiye tiyatrosunun son 40 yılındaki önemli ustalarından biri olan Işıl Kasapoğlu’nun küratörlüğünde gerçekleştirilmişti. Kasapoğlu’nun küratörlüğünün ikinci ve son yılında; 20 tiyatro, performans ve dans gösterisinin yer aldığı festival programında Türkiye’den 11; Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam 9 yapım sahnedeki yerini alacak.

    Gösteriler bir ay boyunca İstanbul’un iki yakasında; Alan Kadıköy, Atlas 1948 Sineması, Büyük Zarifi Apartmanı, Caddebostan Kültür Merkezi, DasDas, Fişekhane, Galatasaray Lisesi, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Hope Alkazar, İş Kuleleri Salonu, Metro Han, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Saint Benoit Fransız Lisesi, Süreyya Operası ve Zorlu PSM olmak üzere 15 farklı mekânda meraklısıyla buluşacak. Eczacıbaşı Genç Bilet projesi kapsamında, sınırlı sayıda öğrenci bileti 10 TL. Ayrıca festival kapsamında, halka açık ve ücretsiz etkinlikler de gerçekleştirilecek.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu yıl festivalin onur ödülü ise tiyatro oyuncusu, yönetmen ve akademisyen (1973 yılından günümüze tiyatro sahnesinde ve arkasında gerçekleştirdiği oyunlarla aklımıza kazınan) Mehmet Birkiye’ye verildi. Programın dikkat çekenlerine ve içeriklerine göz atacağız ama öncesinde izninizle festivalin basın toplantısında konuşan (ve aslında giriş taksimimizde yer alan Boal ve Bacherald’a selam olsun niyetine) Işık Kasapoğlu’nun kelamından sarkıtalım peşrevimizi… Hazırsanız, başlıyoruz!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “… Tiyatro yapmak da masal anlatmakla eşdeş. Tiyatro da masallar gibi dikte etmez, yoldaşlık eder. Ve hiçbir zaman gerçekleri söylemez, gerçekleri söylemediği için de insanı gerçekleri bulmaya zorlar, hiçbir karmaşayı düzeltmediği gibi provoke eder. Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir. O anı sükûnetle, heyecan ve merakla hep beraber paylaşmaktır. Ancak o sessizliğin mucizevi bir geri dönüşü vardır. Fark etmeden kişinin zihnine, ruhuna nüfuz eder. Tiyatro bugünde yaşar, yarını kapsar, geçmişe tutunur, durmaz. Sonsuzdur. Bizlerse sonlu hayatımızda akıllanmadan ihtiyarlamamalıyız. Önümüzde gürül gürül akıp giden hayatın türlü rengine bulanmalı, evvel zaman anlatılarına kulak vermeli ve geleceğe bu mirası aktarmalıyız. Geç kalmadan.”

    PROGRAMDAN SEÇKİLER…

    · “Café Müller” / 25-26 Ekim / Zorlu PSM / 45 dk.

    “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Festival açılışını herkesin heyecanla beklediği Pina Bausch’un başyapıtı “Café Müller” ile yapıyor. 20. yüzyılda devrimci bir yaklaşımla dansı yeniden tanımlayan ve dans tiyatrosunun yeni bir tür olarak kabul görmesini sağlayan “Café Müller”, sanatçının topluluğu Tanztheater Wuppertal’ın güncel kadrosu ve ilk günkü çarpıcılığıyla ilk kez Türkiye’de. Pedro Almodovar’dan Robert Wilson’a sayısız sanatçıya ve dünyanın dört bir yanında sanatseverlere ilham veren efsanevi koreograf Pina Bausch’un devrimci yaklaşımıyla insan ruhunu okumadaki ustalığını birleştirdiği bu başyapıt, arzunun ve yalnızlığın hikâyesini anlatan, sade olduğu kadar çarpıcı bir dans tiyatrosu. Bu arada Wim Wenders’ın “Pina” filmi temsiller öncesi Vestel Amfi’de ücretsiz gösterilecek.

    · “Büyük Patlama” / 28 Ekim / Caddebostan Kültür Merkezi / Sözsüz, 60 dk.

    “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Kuklalar, tiyatro, sinema; hepsi aynı sahnede. Tiyatro sahnesini film setine dönüştüren görsel bir dile sahip “Büyük Patlama”, küresel ısınma, aşırı tüketim gibi sürdürülebilirlikle ilgili günümüz meselelerine her yaştan izleyiciyi heyecanlandıracak yaratıcı ve eğlenceli bir yorum getiriyor. Kuklacılık, nesne tiyatrosu ve canlı yayın sinemanın yaratıcı bir bileşimi olan kukla sineması, Itim Ensemble’ın artistik direktörü Zvi Sahar’ın geliştirdiği özgün bir tür. Hayatın senfonik, eşzamanlı ve karmaşık deneyimini en iyi yansıtacak yeni teatral diller keşfetmek üzere tiyatronun farklı öğeleri (alan, zaman, izleyici, oyuncu, dil, hareket, tasarım ve sahne yapısının tamamı) arasındaki ilişkiyi tekrar inceleyen İsrailli topluluk Itim Ensemble her projesinde, kültürel söyleme hâkim olan sosyal, politik ve felsefi soruları mercek altına yatırıyor. Genç izleyiciler için en iyi eser seçilerek Litvanya Altın Sahne Nişanı ile ödüllendirilen “Büyük Patlama”da sahnedeki kuklacıların hayat verdiği elektronik parçaların arasında pürüzsüzce süzülen kamera aracılığıyla karakterlerin yolculuğunu sinematik açılardan takip ederken bir yandan da perdenin ‘gerisinde’ olanlara tanıklık edeceksiniz. Performansçılar: Zvi Sahar, Yinon Cohen, Chihiro Tazuro.

    · “Geçen Yaz Birdenbire” / 30-31 Ekim / Caddebostan Kültür Merkezi / 90 dk.

    “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Tennessee Williams’ın en şiirsel oyunlarından Geçen Yaz Birdenbire, Amerikalı yönetmen Jason Hale’in rejisiyle Sokhumi Devlet Tiyatrosu tarafından Tiflis’te sahnelendikten hemen sonra festivale konuk oluyor. Karadeniz sahillerindeki Abhazya’da 1885’te kurulan Sokhumi Devlet Tiyatrosu, 138 yıllık tarihinde sadece 1993’te Abhazya’daki savaş sırasında faaliyetlerine ara verdi. Gürcülerin bölgeden sürülmesi neticesinde Sokhumi tiyatro topluluğu da Tiflis’e geldi ve çalışmalarını burada sürdürdü. Yakın tarihinde savaşın dehşetini yaşayan Sokhumi Devlet Tiyatrosu’nun yaratıcı damarında barış, özgürlük, uzlaşma, vatanseverlik, sürgün, etnik ve dini çatışma gibi konular temel öneme sahip. Amerikalı aktör, yönetmen ve akademisyen Jason Hale ABD’de çeşitli tiyatro topluluklarıyla çalışmakla birlikte New York Üniversitesi, HB Stüdyoları, Şanghay Tiyatro Akademisi gibi kurumlarda eğitim verdi. 2013’ten bu yana Bilkent Üniversitesi’nde tiyatro bölümünün başında olan Hale, Tatbikat Sahnesi’nde Aşk Aptalı, Devlet Tiyatroları’nda Sırça Kümes, Fareler ve İnsanlar ile Toplu Hikâyeler’i yönetti. Bilkent Tiyatro Topluluğu ile ise American Blues, Böcek, Gizli Oturum, Lefty’yi Beklerken ve La Ronde dahil pek çok oyun sahneye koydu.

    · “Çirkin” / 2-3-4-5 Kasım / Hope Alkazar / 80 dk.

    “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Anadolu’nun gelenek ve masallarından ilham alan gerçeküstü bir ihanet hikâyesi. Firuze Engin’in kaleminden çıkan “Çirkin”in yönetmeni çalışmalarını özellikle fiziksel tiyatro, clown ve doğaçlama alanlarında yoğunlaştıran Güray Dinçol. “Sınırlar” ve “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” oyunlarından bildiğimiz 484 Urban Garden yapımı olan oyunda, Nihal Yalçın ve Onur Berk Arslanoğlu rol alıyor. Oyunun konusuna gelince, bin yıllardır yaşayan, çirkin bir mahlûk olan Şiva, kendisiyle birlikte lanetlenerek ölümsüzlük cezasına çarptırılan tavuk ile beraber geçmiş ve bugün arasında gezinmektedir. Zamanın dışına atılmış bu iki karakterin didişmeleri bir yandan sahnedeki anlatı evreninde gerçekleşirken bir yandan da duvarlardaki etkileşimli görüntü evreninde hikâyenin geçmişine ait parçalar canlanıyor.

    · “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı” / 3-4-5 Kasım / Metro Han / 60 dk.

     Oyun, geleneksel bir anlatıya odaklanmak yerine bir rüya atmosferinde anların, imgelerin ve duyguların peşinden gidiyor. Bir kadının parçalı anlatısı etrafında şekillenen oyunda, mekânsal deneyimin izleğini ise anne-kız ilişkisi üzerinden geçmişe açılan öykü oluşturuyor. Son yılların dikkat çeken iki ismi, yazar-çevirmen-dramaturg Ferdi Çetin ile yönetmen-oyuncu Kayhan Berkin’i ilk kez bir araya getiren bu proje Galata Perform işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. Oyuncular: Kayhan Berkin, Nergis Öztürk, Okan Urun. 

    · “Ayazmanın Yılanı” / 4-5 Kasım / Atlas 1948 Sineması / 75 dk.

    Ercan Kesal’ın yazıp, oynadığı ilk tiyatro eserinde yönetmen koltuğunda Berfin Zenderlioğlu var. Sanat Yönetmeni ise Nazan Kesal. “Anılar ayazmayı bekleyen yılanlar gibidir, kalbimizin çerini çöpünü temizlerler; suyu içilir hâle getiren yılanlar gibi gelecek günlerimizi de yaşanır kılar anılarımız. Anılar toplumsal belleğimizdir de aslında!” diyor Ercan Kesal ve bozkırın ortasına doğmuş bir esnaf çocuğunun, aklı karışık bir ergenin, mecburi hizmette yaşlanmış bir hekimin gözünden bir Anadolu masalı anlatıyor.

    · “Düğün” / 7-8 Kasım / Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi / Sözsüz, 95 dk.

     “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Mask tiyatrosunun dünya çapında yeniden keşfinin öncüsü kabul edilen Berlin merkezli Familie Flöz, alamet-i farikası olduğu üzere trajedi ile kara komediyi şairane bir şekilde birleştirdiği “Düğün” ile festival sahnesinde. Tüm dil engellerini aşan bu sözsüz oyun, bireysel mutluluk arayışı hakkında trajikomik bir öykü anlatırken, ardında sınıf çatışmasından ekolojik meselelere kadar uzanan son derece zekice bir toplumsal eleştiri barındırıyor. 2012 Leipzig, 2013 Avignon ve 2018 Almada Festivalleri’nden ödüllerle dönen Familie Flöz, 2015 Monica-Bleibtreu En İyi Komedi Ödülü’nün de sahibi. Bugüne kadar ürettiği 12 yapımla 43 ülkeye konuk olan topluluk, dünyanın dört bir yanında ayakta alkışlananlardan... Familie Flöz’ün Stuttgart Tiyatrosu, Duisburg Tiyatrosu ve Lessing Wolfenbüttel Tiyatrosu ile ortak yapımı. Yazan: Andres Angulo, Björn Leese, Johannes Stubenvoll, Thomas van Ouwerkerk, Michael Vogel; Yöneten: Michael Vogel; Oynayanlar: Andres Angulo, Johannes Stubenvoll, Thomas van Ouwerkerk.

    · “Sen Hamlet Değilsin” / 7-8 Kasım / Alan Kadıköy / 100 dk.

     “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Hamlet, Ophelia, Gertrude; Taylan, Lerzan, Leyla... Dört yüzyılda değişenler, aynı kalanlar… Usta tiyatrocu Nesrin Kazankaya “Sen Hamlet Değilsin”de Shakespeare’in ünlü trajedisindeki karakterler ve aralarındaki ilişkilerle paralellikler kurarak karavanda yaşayan bir anne, oğul ve kızının hikâyesi üzerinden günümüz sosyoekonomik koşullarının yarattığı bunalımlara eğiliyor. Müzik ve absürt güldürü öğeleriyle bezeli; Hamlet’ten tiratları da çağdaş bir perspektife yerleştiren oyun, yer yer izleyicilerin de katılacağı bir diyalog ortamı yaratıyor. Yazan, Yöneten: Nesrin Kazankaya; Dramaturji: Şafak Eruyar; Oynayanlar: Nesrin Kazankaya, Barış Yalçınsoy, Rana Büyükyılmaz.

    · “Hamiyet” / 10-11 Kasım / Fişekhane / 80 dk.

    Geçen yıl 25. yıldönümünü kutlayan, Türkiye’de indie müziğin önemli temsilcilerinden Peyk, ilk müzikalini festivalde izleyicilerin beğenisine sunuyor. İstanbul’un dışındaki bir işçi mahallesinde kocası ve iki kızıyla sakin bir hayat süren Hamiyet’in 1980 darbesiyle altüst olan hayatını anlatan müzikalin metnini, İrfan Alış’ın hikâyesini Deniz Madanoğlu yazıyor. Yönetmen koltuğunda ise Erol Babaoğlu bulunuyor. Oynayanlar: Aslı İnandık, Bilgesu Kural, Ece Yaşar, Erol Babaoğlu, Esra Kızıldoğan, Gizem Kaya, Sabahattin Yakut, Sermet Yeşil ve Peyk (Barış Tokgöz, Ertan Çalışkan, İrfan Alış, Özgür Ulusoy, Serdal Ersoy).

    · “Çifte Cinayet” / 14-15 Kasım / Zorlu PSM / 95 dk.

    Günümüzün en heyecan verici koreograflardan biri kabul edilen Hofesh Shechter, yerleşik sanatçısı da olduğu Sadler’s Wells’in ortak siparişi üzerine yarattığı “Çifte Cinayet” ile Avrupa ve Uzakdoğu turnelerinin hemen ardından festivalin konuğu olanlardan. Pina Bausch devrimci bir yaklaşımla dansı yeniden tanımlamıştı, Hofesh Shechter ise çağdaş dansı geniş izleyici kitlelerine açma konusunda bir öncü olarak kabul ediliyor. Son yılların yıldız koreograflarından Shechter, nefes kesici bu ikili programında günümüze ışık tutuyor. Eserin birinci bölümü “Palyaçolar”ı, 2016 yılında NDT1 için yarattı ve ikinci bölümü “Çözüm” ile eseri tamamladı. Şiddete karşı giderek artan duyarsızlığımıza iğneleyici bir biçimde yaklaşan “Palyaçolar”, eğlence adı altında ne kadar ileri gidebileceğimizi sorgularken, “Çözüm” ise ilk bölümün yıkıcı enerjisine deva niteliğindeki sevecenliğiyle sığınabileceğimiz bir şefkat alanı yaratıyor ve en kırılgan, en insani yanlarımızı görünür kılıyor. Shechter, halk danslarından rock müziğe, enstalasyondan filme çok farklı alanlardan ilham alarak, kendi bestelediği müzikler eşliğinde sürükleyici ve yüksek enerjili eserler yaratıyor.

    · “Terörizm” / 15-16 Kasım / Caddebostan Kültür Merkezi / 75 dk.

     “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    Presnyakov Kardeşlerin en bilinen ve sahnelenen oyunlarından “Terörizm”, toplumsal olaylara duyarsızlaştığı ölçüde kendi başına gelenlere hassaslaşan günümüz insanı üzerine karanlık bir komedi. Tülin Özen, Tansu Biçer ve Saim Güveloğlu tarafından 2020’de kurulan Bahçe Galata’nın “Nora 2” ve “Bizi Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat”tan sonra sahneye koyduğu üçüncü oyunu “Terörizm”de; Bilgesu Akın, Defne Koldaş, Derya Şahan, Fatih Sevdi, Semih Ali Aksoy, Sezer Arıçay, Tansu Biçer, Tolga Güneş, Tülin Özen ve Zeynep Çötellioğlu rol alıyor. Yönetmen is Saim Güveloğlu.

    · “Baklava Cumhuriyeti” / 17-18 Kasım / DasDas / 100 dk.

     “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    2019’da politik ve belgesel tiyatronun dikkat çekici örneklerinden “Temiz Şehir” ile konuk olduğu festivalde izleyicilerin büyük beğenisini kazanan Anestis Azas’ın son oyunu önyargılara meydan okuyan sürreal bir komedi. Her zamanki dinamik anlatısı ve yenilikçi sahnelemesiyle bu kez teatral bir sözde-belgesel yaratan Azas, eleştirmenlere göre bu

    oyunuyla sosyopolitik tiyatronun ve yeni nesil Yunan tiyatrosunun gideceği yönü gösteriyor. İnsanların bir arada yaşamalarını politize eden yapay çatışmaları ve mitleri sorgulayan “Baklava Cumhuriyeti”nde, Türkiye - Yunanistan’dan genç bir çift, çağdaş Yunan toplumunun çelişkileriyle, ulus kimliğinin sorunsallarıyla ve küresel ölçekte dijital tek bir ulustan oluşacak olası bir geleceğin ütopik gerçeğiyle yüzleşiyorlar. Yazan: Gerasimos Bekas, Michalis Pitidis, Anestis Azas; Tasarlayan ve Yöneten: Anestis Azas; Oyuncular: Cem Yigit Üzümoglu, Katerina Mavrogeorgi, Giorgos Katsis, Gary Salomon.

    · “Bankta” / 17-18 Kasım / Süreyya Operası / 45 dk.

     “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    “Ben duyguların, beden dilinin ve insanlar arasındaki etkileşimin hayranıyım ve işlerim de her zaman bu hayranlığımı yansıtır” diyen ödüllü koreograf Stephanie Thomasen’in tasarladığı gösteride dansçılar için, “müthiş bir müzikalite, fiziksellik ve etkileşimle izleyicileri de zapt edilemez enerjilerine ortak ediyorlar” tarifi yapılıyor. Çağdaş dans ile hip-hop kültürünü ve tiyatroyu birleştiren dinamik performanslarıyla Danimarka dans sahnesine tümüyle farklı bir boyut katan ve Londra, Seul, Moskova, Brüksel ve New York dâhil dünyanın dört bir yanında da izleyicilerle buluşan Uppercut Dans Tiyatrosu ilk kez Türkiye’de! Konsept, Koreografi: Stephanie Thomasen ve Dekor Tasarımı: Johan Kølkjær.

    · “Kız Kardeşler” / 21-22 Kasım / Zorlu PSM / 130 dk.

     “Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir”

    20 dile çevrilen oyunları ülkemizde de sıklıkla sahnelenen, 2017’de “Domestik” serisinin ilk oyunuyla festival izleyicilerinin gönlüne taht kuran Wajdi Mouawad, bu kez serinin ikinci oyunu “Kız Kardeşler” ile karşımızda. Biri Batı’nın güvenli Kanada’sından diğeri ise iç savaşla parçalanmış Lübnan’dan gelen iki kadının kız kardeşliğini ele alan tek kişilik oyunda usta oyuncu Annick Bergeron her iki kadına ve birkaç da yan karaktere tek başına hayat verirken, ünlü yönetmen çeşitli materyaller, imgeler, sesler ve nesnelerden çoksesli, evrensel bir anlatı yaratıyor. Özellikle siyasi içerikli oyunlarıyla tanınan Mouwad, Şövalyelik Nişanı ve Molière Ödülü dâhil sayısız ödülün sahibi. 1968 doğumlu yazar, yönetmen ve oyuncu, çocukluğunu Lübnan’da, gençliğini Fransa ve Kanada’da geçirdikten sonra tekrar Fransa’ya yerleşiyor. Mouawad 2016’dan bu yana La Colline Ulusal Tiyatrosu’nun direktörü.

    · “Ustalık Sınıfı” / 23-24 Kasım / İş Kuleleri Salonu / 60 dk.

    İrlandalı topluluk Brokentalkers ve New Yorklu sanatçı Adrienne Truscott’un birlikte yarattığı “Ustalık Sınıfı”, günümüz dünyasında cinsiyet ve güç yapılarını sorguluyor. Tanıdık öğelerle dolu bir parodi gibi başlayan oyun, giderek tüm klişeleri yıkıyor ve ataerkillik, imtiyaz ve yaratıcılığa dair çarpıcı, kışkırtıcı ve çok eğlenceli bir tahlil sunuyor. Çalışmalarının temelinde saha araştırmaları önemli yer tutan Brokentalkers, bu oyun için de gerçek hayattaki ünlü ama ayrımcı erkek yazarların videoları, yayımları ve röportajlarını örnek alarak bir ustalık sınıfı kurguluyor ve burada ilk bakışta masumane, hatta sevimli görünebilecek dalkavukça ilişkilerin, kendi kendini efsaneleştirme çabalarının ardında yatan,

    günümüz kültüründeki rahatsız edici gerçekleri açığa vuruyor. Topluluğun bu oyunda işbirliği yaptığı ödüllü sanatçı Adrienne Truscott ise koreograf, akrobat, dansçı, yazar, hikâye anlatıcısı ve komedyen olarak farklı çizgilere ve metodolojilere uzanan çalışmalara imza atıyor. Çeşitli üniversitelerde ders veren Truscott, uluslararası arenada yerleşik türleri ve söylemleri zorlayan gösterileriyle tanınıyor.

    · Çocuklar için ücretsiz atölyeler: “Masal Atölyesi: Masal Matitas”

     Çocuklara özel “Masal Atölyesi”: Masal Matitas etkinliğini düzenliyor. 3-5 ve 6-8 yaş gruplarına yönelik atölyelerde, masal anlatısıyla hayal güçlerini dışa vuracakları sanatsal çalışmalar gerçekleştiriliyor. Hikâye anlatıcısı Candan Çalışkan’ın yürüteceği atölyeler, 15-16 Kasım'da İKSV Alt Kat'ta gerçekleştirilecek. Festival programı hakkında ayrıntılı bilgi için: tiyatro.iksv.org

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow