hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “4 bin metreden atlayacak konuk bulmak çok zor”

    “4 bin metreden atlayacak konuk bulmak çok zor”
    expand

    Hayko Cepkin sıra dışı tarzını televizyona taşıdı. Doğa sporlarını konu alan “Extreme G” isimli programı bu hafta sonu yayına girdi. Halinden memnun; tek sorunu kendisine ayak uyduracak konuk bulmakta zorlanması..

    Hayko Cepkin’le yazın İzmir’de havaalanında karşılaşmıştık. “Hayrola, sen de mi Çeşmeci oldun, Aya Yorgi’den mi geliyorsun?” diye takılmıştım. Cevabı “Yok, ben uçaktan atladım da” olmuştu. Meğer Türk Hava Kurumu’nun Efes’teki atlayış merkezinde paraşüt eğitimi alıyormuş. Lisanslı olmuş. Bildiğin, uçaktan atlıyor yani. Ekstrem sporları konu alan, konukların da katılıp onunla dalmaya, paraşüte, motokrosa, kitesurfing’e, rafting’e gideceği “Extreme G” isimli bir program yapacağını duyunca hemen buluşup sormak farz oldu. Programın ilk bölümünün tekrarını bugün 20.45’te CNN Türk’te izleyebilirsiniz.

    Bir yıl önce Türk Hava Kurumu’nun Efes’teki atlayış merkezinde eğitim almaya başlayan Hayko Cepkin lisanslı bir paraşütçü. Programda ilk kez scuba dalış da denedi.

    * Nereden çıktı bu program?
    Bir dönem televizyon için çok teklifler gelmeye başladı. Jürilik gibi mesela. Televizyona bir şey yapılabilir miyim diye o zaman düşünmeye başladım.

    * Ne gibi teklifler geldi?
    Konukların alınıp konuşturulacağı bir program mesela. Ya da yarışma programı tarzında bir format. Bunun gibi şeyler.Ama ben o tip biri değilim. Rahat yapabileceğim işler değil. O yüzden geri çevirdim. Şimdi çok daha az popüler bir alanda bir programa kalkıştım. Ekstrem sporların tanıtılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Benim ve benim gibi insanların bu sporları rahatça yapabilecek imkan bulması için bu tip programlar faydalı. Ve tabii benim yapabileceğim bir şey.

    * Televizyonda nasıl olurum acaba, bana uyar mı diye korkmadın mı?
    Yer mi yemez mi düşündük. Yapabilir miyiz diye tarttık. Benim yazlarım sakin geçer. Turnelere kışın çıkıyorum. Yazın sadece festivallerde çalıyorum. Zamanım var. “Hem sevdiğim işi yaparım hem de program. Daha ne olsun” diye düşündüm...

    * Nasıl tepkiler bekliyorsun?
    Bu sporların yapıldığı ama hiç tanınmayan, sesini duyuramayan kulüpler, dernekler var. Desteğe ihtiyacı olan üniversite takımları var. Bunlar desteklenirse milli takımlar oluşabilir. Bu insanları tanımak ve tanıtmak istiyorum.

    * Kamerayla aran nasıl? Televizyona ısındın mı?
    Ben televizyoncu değilim. Benim yapacağım şeyi de bir televizyoncunun size hazırladığı sunduğu bir program olarak düşünmeyin. Bir müzisyenin kendi hayal gücüne göre çekmeye çalıştığı bir şey olarak görmek lazım. Montajımızı o şekilde yaptık.

    * Programda senin şarkıların olacak mı?
    Hayır. Ama müzikleri ben seçiyorum. Montaja, anlattığımız hikayeye ve tarzımıza uygun müzikler bulmaya çalışıyorum. Her bölümün biraz kısa film havasında geçmesi gibi bir fikrim var. Müzikler de ona göre.


    “Doğa sporunu duyan herkes ‘Abi mangala gitsek olmaz mı?’ diyor”

    * İlk programda Gripin’in solisti Birol Namoğlu konuğun oldu. Nasıldı?
    Valla paraşütle attık Birol’u. İstanbul’dan kalktık Efes’e gittik. 4000 metreden atladık.

    * Her hafta konuk bulabilecek misin 4000 metreden atacak?
    Çok zor çok... Kimse gelmek istemiyor. Arıyoruz, önce tamam diyor. Sonra “Birlikte bir doğa sporu yapacağız” deyince “Abi mangala gitsek olmaz mı” diyorlar.

    * Kışın devam edecek misiniz programa?
    Kısa zamanda bitirip çıkaracağız. İklim önemli. Kışın yoğunum. Doğayla yarışıyoruz (O anda inanılmaz bir gürültüyle bir yere yıldırım düştü.) Bu da bize ders, doğayla mücadele olmaz.

    “İlk solo atlayışımda öyle bir suratım vardı ki...”

    * Ne zamandır paraşütle atlıyorsun?
    Bir senedir düzenli atlıyorum. Lisanslı paraşütçüyüm. 10 sene önce Türk Hava Kurumu’nun Eskişehir İnönü Uçuş Eğitim Merkezi’nde bir kursa yazılıp başlamıştım. Albüm, konserler, turne falan derken ihmal ettim. Tam artık kaynadı derken hayranlarımdan biri, şimdiki hocamın oğlu Sezgin, bana ulaştı ve ısrarla bu işi tamamlamam için uğraştı. Üç sene boyunca resmen kovaladı. “Sen bu işi seviyorsun, gel İzmir’de de uçuş eğitim merkezi açıldı, yapalım” falan. Bir gün Foça’da konserim vardı. Oradan motoruma atladım, Efes’e geçtim. “Geldim” dedim. “Hadi atlayalım.” Sonra eğitimimi aldım, yavaş yavaş başladım. Şimdi her boş fırsatta gidiyorum.

    * Nasıl atlanıyor, ne yapıyorsunuz havada?
    Uçağa biniyoruz. 4 bin metreye çıkıyoruz. Kapıyı açıyoruz. Atlıyoruz. Ondan sonra serbest düşüş yapıyorsun 45 saniye kadar. Zaman gelince de ipini çekip paraşütünü açıyorsun.

    * İlk yaptığında ne hissettin?
    Tandem (bir uzmana bağlı olarak) atlarken çok eğlendim. Tam kapıdan çıkarken “Niye ki ya, benim ne işim var burda” diyorsun ama. Gerçi daha demeye kalmadan havada buldum kendimi. Eğitim alıp solo atlamaya başlayınca daha fazla korkmaya başladım. İlk solo atlayışımda öyle bir suratım var ki taş gibi, görmen lazım. Her uçakla havalanışta hala ağzım kurur, yalanmaya başlarım. O korku iyi ama zaten.

    * Korkuyorsan neden kendine bu eziyeti çektiriyorsun? Bilmeyen birine nasıl anlatırsın bu uçaktan atlama hissini?
    Anlatamam. Ama seni çeken şey ne dersen onu söyleyebilirim. Korktuğun bir şeyin içine atlıyorsun. Ve atladıktan birkaç salise sonra yaptığın şey bir “oh” çekmek. O korkunun üstesinden geliyorsun. Çok rahatlatıcı.

    * Başka hangi sporlarla haşır neşir oldun?
    Program için yamaç paraşütü, kiteboard ve scuba dalış çektik. Scuba ilk kez yaptım. Rafting daha önce yapmıştım, yapacağız. Planör yapacağız, o da ilk olacak. Mikrolight ve paramotor da öyle. Sırada balon da var. Ayrıca motokros çekeceğiz. Motor kullanıyorum ama arazide hiç kullanmamıştım. Bütün bu sporları yapmak benim için bulunmaz bir deneyim, en sevdiğim şey.

    “Havada klip de çekeceğim ama önce çalışmam lazım”

    * Müziğine ilham veren işler mi bunlar?
    Müziğe doğrudan yansımıyor belki ama çok kafa toplatan işler. Başka hiçbir şey düşünemiyorsun, beynin boşalıyor. Kafan boşalınca bastığın melodi, sesler hoşuna gidiyor. Huzuru, dinginliği paraşütçülükte buldum. Havada ne düşünebilirim ki? Sadece o anımı düşünmek zorundayım. Benim bütün albümlerimde yaptığım şey şudur. Konserler turneler biter, kapanırım ve beste yaparım. Onun dışındaki dönemlerde hiçbir şey yapamıyorum. Böyle bir kültürüm yok. Ama mesela şu an dokuz tane bestem var.

    * Paraşüt sayesinde mi?
    Evet. Çünkü kafam o kadar boş geliyorum ki eve. Piyano çalmayı, kayıt yapmayı özlüyorum.

    * Önceki albümlere göre yeni bestelerde bir farklılık var mı?
    Biraz daha elektronik oldu galiba. Daha sakin bir albüm olacak diyordum ama baktım gene sapıttı.

    * Havada çekilen bir klip düşünüyor musun?
    Düşünüyorum tabii ama akrobasisini daha düzgün bir şekilde yapabileyim, ancak o zaman. Çalışmam lazım. O zaman çok kral bir klip çekeriz. Daha fantastik işler de düşünüyorum. Mesela bir festivale ya da açık havadaki bir konsere paraşütle inmek gibi.

    “Hayko, artık öyle bağırma...”

    * Dinleyici profilinde bir farklılık oldu mu sence zaman içinde?

    Oluyor. Ben müziğe başladığımda küçüklerdi. Şimdi büyüdüler. Mücadele içerisine girdiler. Sorunları var. Ve şimdi şarkılarımı daha iyi anlamaya başladılar. En sadık hayranlarım arasında büyüyünce ‘brutal’ vokalleri kaldırmamaya başlayanlar var. “Abi artık öyle bağırmasan” diyorlar. Yeni gelenler de ‘bağır abi bağır abi’ diyor. Geçinip gidiyoruz işte.

    Röportaj: Milliyet / Mehmet Tez
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow