hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Selin Şekerci: ‘Benim için sevda hep mecburi istikamet aşksız yapamıyorum, hep olmak zorunda’

    Selin Şekerci: ‘Benim için sevda hep mecburi istikamet aşksız yapamıyorum, hep olmak zorunda’
    expand

    İri gözleri, manalı bakışları ve yeteneğiyle yıllardır hayatımızda. Ama o bu noktaya kolay ulaşmadı. Hayatındaki zorluklar doğumu esnasında başlıyor, 8 yaşında otobüsün altında kalıp bale hayaline veda ediyor. Defolarını, babasıyla ilişkisini, aldatıldığını, başarılarını bütün şeffaflığıyla anlatıyor. “Sahnede mutlaka bir şey yapacaktım, alkış bütün eksikleri tamamlıyormuş gibi geliyor; fark edilmek, sevilmek” diyen Selin Şekerci bu hafta vizyona giren Çağan Irmak imzalı ‘Sevda Mecburi İstikamet’ filminin başrol oyuncularından... Selin Şekerci, Hürriyet'ten Hakan Gence'ye konuştu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çekimde giyeceği kıyafetleri seçerken onu yakalıyorum. Dedikleri gibi gerçekten ilk bakışta Margaret Keane’in meşhur iri gözlü kız tablolarını andırıyor. Dışarıdan biraz soğuk biri gibi görünüyor. Ama onunla hayatını konuşup dünyasına girdikçe aslında pek göründüğü gibi olmadığını anlıyorsunuz. Selin Şekerci’yle başlıyoruz muhabbete...

    ◊ Bir röportajında “Hayatım hep pamuk ipliğindeydi” demişsin. Neden pamuk ipliğinde yaşadın hayatı?

    Daha doğarken başlamış zorluklar. Zor bir doğum gerçekleşmiş. Ama doktor anneme “Dünyaya gelmek için o kadar çaba sarf etti ki
    bu kıza hiçbir şey olmaz” demiş. Hiçbir şeye kolay yoldan ulaşamadım hayatta. Belki iyi de oldu.

    Selin Şekerci: ‘Benim için sevda hep mecburi istikamet aşksız yapamıyorum, hep olmak zorunda’

    ◊ Çok mu mücadele ettin?

    Nankörlük yapmak istemem. Mesleğimde iyi insanlarla çalıştım. Ama yolculuğum boyunca hep bir noktaya çıkıp düştüğüm ivmeler oldu. Bunun bana öğrettiklerinin yanında bende bıraktığı defolar da var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ◊ Hayatı bu iniş çıkışlarla yaşamak zor değil miydi?

    Zordu, başlarda çok isyan ediyordum ama sonra her kötü şeyin ardından iyi bir şey geleceğine inandım. Çok şükür, şimdiye kadar da mükâfatlandırıldım. Ama hep bir tırmalamak zorunda kaldım.

    Güven sorunum var

    ◊ Bir defasında “En büyük kâbusum aptal yerine konmak” demişsin. O kâbusu çok yaşadın mı?

    Tabii. . ‘Tokatlı aptal’ yerine konmuşluğum var. Aslında öncesinde öyle bir şey geleceğini algılıyorum ama karşımdakinin böyle bir şey yapabileceğini ona konduramıyorum, güvenmek istiyorum. Hayatım zaten güvenmek üzerine kurulu.

    ◊ Nasıl yani?

    Biraz güven problemim var, bu sebeple karşımdakilere güvenmeyi seçiyorum.

    ◊ Neden güven problemin var?

    Aslında çok klasik, babayla ilgili bir sıkıntı.

    ◊ Sen 5 yaşındayken anne-baban ayrılıyor. Babandan kopuyor, annenle yaşıyorsun diye biliyorum...

    Evet, öyle. Her ne kadar güçlü kadın olmaya çalışsak da baba şefkati ve güveni büyürken ihtiyaç duyulan şeylermiş. Babandan görmen gereken şeyleri göremeyince bir şeyler eksik kalıyor, karşındakinin gösterdiği şefkate de güvenemiyorsun. Bu, erkeklerle, arkadaşlarla, hatta patronlarınla ilişkilerine bile yansıyor. Bir sıkıntı çıkacak, gidecek, beni üzecek diye düşünüyorsun. Hep bir gardın oluyor. Bu da arızalara sebebiyet veriyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Vedalaşamadım...

    ◊ İki sene önce babanı kaybettin. Bununla ilgili hem sitem hem üzüntü içeren duygusal bir paylaşım yaptın. Aranızda duygusal bir bağ olmasa da bu kayıp üzdü mü seni?

    Yıllardır görmüyordum. Hastaymış. Bir gün annem aradı “Baban rahatsızmış” dedi. Yıllardır görmediğim için içimde büyük bir öfke vardı zaten. Görmemekle değil de babalık yapmasıyla ilgiliydi sıkıntı. Kötüleşince Haber verirler deyip telefonu kapadım, tatilime devam ettim. Bir gün sonra annem aradı “Baban ölüyormuş ve seni sayıklıyormuş” dedi.

    ◊ O an neler geçti içinden?

    Beni sayıklıyor olmasından dolayı önce tuhaf bir şekilde gururlandım, “Bak gördün mü giderken beni sayıklıyorsun” gibi. Bodrum’dan İzmir’e arabayla yola çıktım. O üç saatlik yolda o kadar çok şey yaşadım ki... Sinirlendim, sonra beni görmek istediği için mutlu oldum. 30 yıllık sevgi sanki içime aktı. Hastaneye yaklaşırken ölüm haberini aldım. Onunla yüzleşmek ve birbirimize olan sevgimizi gösterebilmemiz için hayatta bir şansım vardı. O şans elimden alındı. Vedalaşamadım. Sonra da bu çok büyük öfkeye döndü.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ◊ Neden?

    Çünkü hayatımdaki bütün kızgınlıklarımı, olmayışlarımı, çetrefillerimi babama bağlamıştım. Ve bir sebep alındı elimden. Boşluğa düştüm ‘ben şimdi kimi suçlayacağım’ diye...

    Kilo kompleksine girdim ve hâlâ düzeltemedim

    ◊ Hayalin balerin olmakmış. Ama bir kaza sonucu o hayalinle vedalaşmışsın…

    Evet, 8 yaşındayken karşıdan karşıya geçerken belediye otobüsünün altında kaldım. 6 ay hastanede yattım, 4 kez ameliyat oldum. Ayağımı kaybedecektim ama kurtardılar. Şimdi bakınca ‘iyi ki olmuş’ diyorum. Çünkü dans beni oyunculuk kadar tatmin etmezdi.

    ◊ Oyunculuk nasıl başladı?

    Sahnede illa bir şey yapacaktım. Alkış bütün eksikleri tamamlıyormuş gibi geliyor, fark edilmek, sevilmek… Dans edemeyeceğimi anlayınca tiyatro kursuna yazıldım. Sahneye çıkınca da hep bunu yapmak istediğimi anladım. Okul tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu derken hep sahnedeydim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ◊ Ekranda görününce sevilmek kadarsevilmeme ihtimali de var. Sevilmek için yola çıkan biri olarak tehlikeli bir meslek seçtiğini ne zaman anladın?

    Bu işe ilk başladığımda sosyal medya bu kadar yoktu. Ama ‘Kaçak Gelinler’le müthiş bir patlama oldu. Büyük bir sevgi ve yanında nefretle karşılaştım. Sonra şunu fark ettim; senden nefret edenlerle iletişim kurduğun an o nefretleri sönüyor. O dengeyi kurabildiğime inanıyorum.

    ◊ Hiç pişmanlık duydun mu bu mesleği seçtiğine?

    Her gün duyuyorum.

    ◊ Nedir sana böyle hissettiren?

    Öncelikle bu psikolojik olarak demir gibi olmanız gereken bir iş. Müthiş bir rekabet var. Bir de özellikle dizi sektöründe yetenekli olman çok da bir şey ifade etmiyor. Çok iyi insan ilişkileri gerekiyor. Sürekli bir yarış, hep bir sonraki adımını düşünmelisin. Düşünmeyi bıraktığın an ayağını kaydırabilirler.

    ◊ Yıllardır setlerdesin. Fiziksel ya da psikolojik şiddete şahit oldun mu?

    Çeşitli mobbing’ler yaşıyoruz setlerde. Ama güzellik algısı özellikle son zamanlarda arşa çıktı. Benpandemide kilo aldım, sonra da verdim. Sektörden birinin şöyle bir şey dediğini duydum: “Selin kilo almıştı, üçüncü sınıf oyuncu gibi görünüyordu, şimdi tekrar başrol olmuş.” Bunlarla ilgili kompleksi olmayan ben, her aynaya baktığımda bunu düşünmeye başladım. Kilo kompleksine girdim ve hâlâ düzeltemedim. Bunu da bana 33 yaşımdayken, birinin kurduğu bir cümle yaptı.

    ◊ ‘Sevda Mecburi İstikamet’ ne anlatıyor?

    Bir baba-kızın tanışma hikâyesi. Yıllar sonra bir araya gelip birbirlerini tanımaya çalışmalarını izleyeceğiz. Ama bu onlar için zor bir yolculuk olacak. Çünkü canlandırdığım Suna, otizm spektrumu olan bir kız. Babaysa (Selçuk Yöntem) eski Yeşilçam aktörü. Mesleğinden ötürü, bir şekilde Suna’yı ötelemek zorunda kalmış ve şimdi bir şekilde yoluna Suna’yla devam etmek zorunda.

    Selin Şekerci: ‘Benim için sevda hep mecburi istikamet aşksız yapamıyorum, hep olmak zorunda’

    ◊ Role nasıl hazırlandın?

    Bir diziyle anlaşmıştım, iptal oldu. Ardından filme 15 gün kala çalışmaya başladım. İzlenebilecek her şeyi izledim, otizmli insanların röportajlarını, konuşmalarını… Filmin senaryo ve yapım danışmanı Sedef Erken’in oğlu Ozan da otizm spektrumlu.
    15 günümü tamamen onunla geçirdim. Ozan hem yol arkadaşım, hem kardeşim hem oyuncu koçum oldu. Bazı zor sahnelerde gelip elimi tutuyordu. Onunla vakit geçirmek ve onun dünyasından bakıyor olmak çok şanslı bir durumdu.

    ◊ Karakteri çıkarmanın en zorlu yanı neydi?

    Bildiğin, bilebileceğin bir yer değil. Onun yerine koyamazsın kendini, empati kuramazsın… Özel bir insanı oynuyorsun çünkü; öyle ince bir çizgi ve aynı zamandaöyle bir sorumluluk ki. Sadece onun gözünden görmeye çalışabilirsin dünyayı; kendi cebimden tecrübemden bir şey çıkarmadığım, yeniden doğurmak zorunda olduğum bir roldü Suna. Bu hem çok korkuttu hem çok eğlendirdi.

    ◊ Sette unutulmaz bir anın oldu mu?

    En zor sahnemi çekerken Ozan setteydi. Sahne bittiğinde inanılmaz bir duygu patlaması yaşıyordum. Bana çok ağır gelmişti. Yanıma ilk gelen, bana sarılan Ozan oldu. Kulağıma ‘’İyi ol’’ diyordu. Sanki ‘Seni anlıyorum, ne yaşadığını biliyorum’ der gibiydi.

    ◊ Sence salondan nasıl duygularla ayrılacağız?

    Baba-kız hikâyesi olduğu için bir şekilde herkesin bir yerinden babasıyla ilişkisine dokunacak. Ayrılırken gözünüzde yaş olsa bile gülümseme de olacağını biliyorum.

    ◊ Çağan Irmak’la çalışmak nasıldı?

    Çok güzel. Bu ikinci işimizdi. Sette hep mutluluk, huzur ister. Onu sağlamak için de elinden geleni yapar.

    Aldatmadım, aldatıldım

    ◊ Sevda senin için gerçek hayatta da mecburi istikamet mi?

    Benim için sevda hep mecburi istikamet. Aşksız zaten olmuyor, yapamıyorum. Hep olmak zorunda. İlişki bana hep iyi gelir.

    ◊ Hiç aldattın mı ya da aldatıldın mı?

    Aldatmadım, aldatıldım. ‘Burada bir iş var’ dedim kendime, sonra ‘yok yok, değildir’ diye düşündüm. Önüme düştü. Affederim zannediyordum da, yok affedilmiyormuş.

    ◊ Şimdi var mı ilişkin?

    Evet, şimdi biri var hayatımda. 7-8 ay oldu ve çok mutluyum.

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow