hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Darbe Komisyonu Çelebi ve Yazıcıoğlu'nu dinledi

    Darbe Komisyonu Çelebi ve Yazıcıoğlunu dinledi
    expand

    TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 12 Eylül Darbesi Alt Komisyonu, dönemin DİSK Örgütlenme DaireBaşkanı, CHP İstanbul Milletvekili ve aynı zamanda komisyon üyesi Süleyman Çelebi'yi ve TBMM Eski Başbakanlık Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu'nu dinledi.

    Çelebi, 12 Eylül dönemindeki DİSK davasının, sanık sayısı itibariyle dünyanın en kapsamlı davalarından biri olduğunu söyledi. Çelebi, bu davada DİSK'in 'Anayasal düzeni yıkmakla' suçlandığını ve illegal bir örgüt olarak tanımlandığını ifade etti. DİSK'in devletten, sermayeden ve partilerden bağımsız bir rota izlediğini vurgulayan Çelebi, "DİSK, tercihini soldan yana yapmıştır. Ancak işçi aleyhine bir durum söz konusu olduğunda gerektiğinde sola karşı da tavır koymuştur" dedi.

    DİSK'in içinde Adalet Partisi kimliği taşıyan, Milli Selamet çizgisinde olan kişilerin de bulunduğunu anlatan Çelebi, onların bile söz konusu davada "marksist" olarak değerlendirildiğini söyledi.

    DİSK'in aslında, DGM'lere, olağanüstü mahkemelere karşı olduğu, 1 Mayıs'ı kutladığı, işçi haklarını savunduğu için yargılandığını savunan Çelebi, "O zaman 1 Mayıs'ı HAK-İŞ 'Yahudi bayramı', TÜRK-İŞ 'komünist bayramı' olarak görüyordu" ifadesini kullandı.

    Süleyman Çelebi, "12 Eylül darbesinin gerçekleşmesinde DİSK'in özeleştirisi nedir?" sorusuna, "DİSK olarak, tek bir özeleştirimiz, tek bir eksikliğimiz var. O da işçilere, darbelere karşı nasıl mücadele edecekleri konusunda, tankların üzerine nasıl çıkacakları konusunda eğitim vermemiştik. Tek eksiğimiz buydu" diye konuştu.

    Dava kapsamında DİSK'in özellikle parasal konuda adeta "didik didik' edildiğine ancak bir kuruşluk bir yolsuzluğa bile rastlanmadığına işaret eden Çelebi, aksi bir durumda zaten toplumun karşısına çıkacak yüzlerinin olamayacağını dile getirdi.

    Çelebi, DİSK'teki aramalarda bir çakı bıçağının bile bulunamadığını ifade etti.

    "Darbe tarihinin öne alındığını düşünüyorum"

    1 Mayıs 1977 olayına da değinen Çelebi, Taksim'de "sopalı militanlar" diye ifade edilen kişilerin kendi işçileri olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

    "Evet bu işçilere sopaları biz vermiştik. Sopaları, işçilerin geçeceği koridora provokatörlerin girmesini önlemeleri için vermiştik. Bunlar güvenlik önlemi alan gruplardı. Ben Taksim'deki ilk ateşin, bir parolayla gerçekleştiğine inanıyorum.

    Kemal Türkler'in konuşma metni, konuşma başlamadan önce ambargolu olarak gazetecilere dağıtılmıştı. Bu metin herkeste, MİT'in elinde de vardı. İlk ateş, Türkler'in, 'Burası 1 Mayıs meydanı olsun' cümlesinde açıldı. Bu bir parolaydı. Ve ilk ateşin otelden geldiğine inanıyorum."

    Çelebi, söz konusu olaylara ilişkin görüntülerin TRT'nin elinde bulunduğuna inandığını ileri sürdü.

    TÜRK-İŞ'e yönelik eleştirilerde de bulunan Çelebi, TÜRK-İŞ'in devletçi bir politikasının olduğunu, darbeye giden dönemde de bu politikayı izlediğini savunarak, "TÜRK-İŞ, iktidara kim gelirse gelsin, onlarla hareket etti. Biz böyle yapmadık" dedi.

    12 Eylül öncesinde, Kenan Evren ile görüşmek için randevu talep etiklerini, ancak taleplerinin kabul edilmediğini anlatan Çelebi, "Biz kendisine, olası bir müdahalenin ülkeyi karanlığa götüreceğini anlatmak istemiştik. O dönemde biz demokrasi mitingleri düzenlemeye karar vermiştik. Mitinglerimizden biri de 12 Eylül'de olacaktı, ancak darbe yapıldı. Ben, darbe tarihinin öne alındığını düşünüyorum. Belki de demokrasi mitingleri ile ilgili olarak, 'Ya bu dalga yayılırsa' diye düşünmüş olabilirler" diye konuştu.

    Çelebi, darbeden, en fazla ülkenin çalışan, yoksul kesiminin etkilendiğini sözlerine ekledi.

    Komisyon Eski Başbakanlık Müsteşarı Yazıcıoğlu'nu da dinledi

    Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, TBMM Eski Başbakanlık Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu'nu dinledi.

    Genel müdürlük, 3 müsteşarlık, son olarak da Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığını hatırlatan Yazıcıoğlu, 12 yıl da yurt dışında Türkiye'ye temsil ettiğini belirtti.

    Haziran 1997'de başladığı Başbakanlık Müsteşarlığı görevinden 1999 yılının başında da ayrıldığını dile getiren Yazıcıoğlu, "Darbeler konusu, siyasi ve askeri bir konudur. Bürokrasiyle ilgisi olan bir konu değildir. Bürokratlar teknik kişilerdir. Yasaların ve yönetmeliklerin verdiği yetkiler çerçevesinde görevlerini yürütürler" dedi.

    Yazıcıoğlu, daha sonra milletvekillerinin sorularını yanıtladı.

    AK Parti Çankırı Milletvekili İdris Şahin, 28 Şubat sürecinde ABD Dışişleri Bakanı'nın, dönemin Ankara Büyükelçisi Marc Grossman'a, Refahyol hükümetinin düşürülmesine yönelik gönderdiği iddia edilen kriptoyu sordu.

    Yazıcıoğlu, şunları söyledi:

    "ABD Dışişleri Bakanı'nın büyükelçiye böyle bir kriptosu vardır. Bu kriptoyu bana rahmetli Erbakan verdi. Kendisi verdikten sonra basında açıkladım. Merhum Erbakan'ın yürütmüş olduğu milli politikaların ABD çıkarlarına ters olduğu, dolayısıyla Erbakan hükümetinin bir şekliyle bertaraf edilmesini içeriyordu. Bunu zaman zaman Erbakan ile de konuştuk. Mahiyetinin ABD çıkarları doğrultusunda yeni bir hükümetin kurulması ve ABD çıkarlarına hizmet eden
    hükümetlerin işbaşına getirilmesiydi."

    "Hristiyanların, siyonist-Hristiyanların işi"

    28 Şubat'ın, siyonist, emperyalist güçler tarafından planlandığı ve Türkiye'nin inisiyatifinin olmadığına yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Yazıcıoğlu, aynı zamanda araştırmacı-yazar olduğunu ve 6 kitabı bulunduğunu dile getirdi.

    Yazıcıoğlu, tarihi süreç ele alındığında Hristiyan, Siyonist Hristiyanlar'ın, Osmanlı döneminden itibaren Müslüman Türk milletine yönelik hedefinin bulunduğunu, bunun, Müslüman Türk milletini ortadan kaldırmak olduğunu iddia etti.

    Yazıcıoğlu, bunu insan hakları, özgürlükler, demokrasi gibi değişik kılıflar altında yaptığını savundu.

    Türkiye'nin bulunduğu politik konumun, yeni dünya düzenini kurmada etkili bir dinamik olduğunu vurgulayan Yazıcıolu, "Türkiye'nin bir eksen değiştirmesi dünyanın yeni bir düzene girmesinde en önemli etkendir. Türkiye'de 28 Şubat süreci gibi olayların sadece kendi iç unsurlarından kaynaklanmadığını, mutlaka ve mutlaka Siyonist-Hristiyan emperyalizmin dolaylı veya bazen de doğrudan etkileriyle yeni politik oluşumların olduğunu görürüz" diye konuştu.

    28 Şubat'ın arka perde arkası olan ekonomik boyutunun önemli olduğunu, komisyonun bu konuda çalışma yapması gerektiğini ifade eden Yazıcıoğlu, olayın anayasal yapıda değerlendirilmesi durumunda istenen faydanın sağlanamayacağına dikkati çekti.

    "Kriptonun orijinalını gördüm"

    Yazıcıoğlu, Şahin'in, kriptonun Türkçe'ye çevrilmiş halini mi yoksa orijinal halini mi gördüğü yönündeki sorusuna da "Orijinal halini. Orijinal İngilizce" karşılığını verdi.

    28 Şubat kararlarının, Bakanlar Kurulu Kararı haline getirildiği yönünde basında çıkan haberlerine ilişkin soru üzerine de Yazıcıoğlu, şunları kaydetti:

    "Ben 4 veya 5 ay sonra müsteşarlığa geldim. Benden önce Müsteşarlığa vekalet eden merhum Kadir Keskin, sonra Mesut Kınalı, sonra da Atilla Koç vardı. Ben Atilla Bey'den devraldım. 28 Şubat sürecine Eylül, Ekim aylarında vakıf oldum. 28 Şubat kararlarının Başbakanlık'ta, Bakanlar Kurulu'nda görüşüldüğü ve buradan Bakanlar Kurulu Kararı şeklinde çıktığını zannetmiyorum. Ama orada görüşüldü. Fakat bunun arkasından merhum Başbakan Erbakan, bütün bakanlıklara
    irtica ile mücadele etmek için kısa, orta uzun vadeli diye bir genelge gönderiyor. Bunun acil olarak yerine getirilmesini istiyor. Benim elime Bakanlar Kurulu Kararı olarak geçmiş değil. Yalnız genelge var."

    İdris Şahin, Yazıcıoğlu'na, "Başbakanlık Takip Kurulu hadisesi var. Uzunca süre bu kurula başkanlık ettiniz. Burada dramatik sonuçların oldu. Özellikle vali, kaymakam ve üst düzey bürokratlar nezdinde çok farklı uygulamalar yapıldığını, bir nevi silahlı kuvvetlerce isimleri bildirilen veya belirli mihraklarca andıçlandığı ifade edilen isimlere normal hukuki usulün de
    dışına çıkılarak uygulamaların yapıldığı iddia edilmekte. Bu konuyla ilgili söyleyecekleriniz ne?" sorusunu yöneltti.

    Başbakanlık Takip Kurulu

    Türkiye'nin zor bir süreçten geçtiğini, olağanüstü durum yaşadığını ifade eden Yazıcıoğlu, kendisinden önce görevde bulunanların Başbakanlığın genelgesi doğrultusunda, Başbakanlık Takip Kurulu'nun kurulduğunu söyledi.

    Yazıcıoğlu, göreve başlaman önce bir uygulama programı belirlendiğini, bunla birlikte kurulun hangi görevleri ve takibi nasıl yapacağına dair bir çalışma yaptıklarını anımsattı.

    Bunun altında Atilla Koç'un da imzasının bulunduğunu ifade eden Yazıcıoğlu şöyle konuştu:

    "Başbakanlık Takip Kurulu, Adalet, İçişleri, Maliye, Diyanet İşleri Başkanı, MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü'nden oluşuyordu. Ayda bir toplanıyordu. Bu kurulda sizin ifade ettiğiniz hususların hiçbirisi ne görüşüldü, ne de yapıldı. Burada yapılan olay şudur; gelen imzalı ve imzasız şikayetler, hiçbirisi resmi kayda alınmadı. Gelen şikayetler burada görüşülerek doğrudan doğruya Başbakanlığı ilgilendiriyorsa Başbakanlık Teftiş Kurulu'na gönderildi, diğerleri ise kendi bakanlıklarına gönderilmiştir. O Bakanlıklar da disiplin ve teftiş kurullarında ne gerekiyorsa o yapılmıştır.

    Başbakanlık Takip Kurulu'nun hiçbir yaptırım gücü yoktu. Toplantıdan ibaretti. Burada yapılan mesele, bu arkadaşların hepsi müsteşar düzeyinde ve hepsinin belli tecrübeleri vardı. Amaç, bu olağanüstü durumu yumuşatarak, yayarak durumun değişmesine yönelik bir süreç kazanmaktı. Doğrudan doğruya aceleci, etkileyici bir durum sözkonusu olmamıştı. Nitekim Sayın Erbakan'da yürüttüğü politikada kendisi de zamana oynayarak olayı yumuşatarak, zaman kazanarak olağanüstü durumun değişmesine yönelik beklenti içerisinde olmuştur. Bunun dışındaki ifade ettiğiniz olaylar, Başbakanlık Takip Kurulu'nda ne görüşüldü ne de öyle bir karar alındı. Karar alsa da yaptırım gücü yoktu. O da olmadı."

    "Küresel sermayenin oyunu"

    Yazıcıoğlu, 28 Şubat sürecini "Küresel sermayenin bir oyunu" olarak nitelendirdi.

    Batı Çalışma Grubu ile hiçbir alakalarının olmadığını ifade eden Yazıcıoğlu, tahkim kurulunun da hiç bir konuda talimat almadığını söyledi.

    Yazıcıoğlu, bir soru üzerine ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından gönderilen kriptoya ilişkin belgelerinin eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu'nda bulunabileceğini kaydetti.

    Akın Birdal'a yönelik suikast girişiminde azmettirici olduğu iddia edilen Semih Tufan Gülaltay ile ilişkisi, bir görüşmesi olup olmadığını sorulması üzerine de Yazıcıoğlu, kendisinin Başbakanlık Müsteşarı olduğunu ve böyle bir soru karşısında üzüldüğünü belirtti.

    "Eğer böyle bir şey varsa Türkiye batsın daha iyi" diyen Yazıcıoğlu, Gülaltay ile müsteşarlığı sonrası siyasi parti kurma girişimleri sırasında İstanbul'da bir çay içme süresi kadar ısrar üzerine görüştüğünü anlattı.

    "İnsanlar Cuma namazına gitmeye korkuyordu"

    Dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ömer Kayır da 28 Şubat sürecine ilişkin bilgiler verdi.

    Görevden kendi isteğiyle 1999 Haziran ayında ayrıldığını hatırlatan Kayır, göreve geldiğinde Başbakanlık çalışanlarının ciddi sıkıntılar yaşadığını gördüğünü söyledi. Kayır, "Başbakanlık gibi bir kurumda insanlar Cuma namazına gitmeye korkuyordu" dedi.

    Kayır, 13 Mart 1997 tarihli Bakanlar Kurulu'nda irtica ile etkin mücadele edilmesine yönelik karar alındığını savundu.

    Komisyon üyelerinin, "Yazıcıoğlu'nun Başbakan'ın bir genelgesinden bahsettiğini" hatırlatması üzerine Kayır, bu genelgeyi kendisinin de gördüğünü ifade etti.

    Başbakan Necmettin Erbakan'ın, o dönemde takındığı tavrın önemine de işaret eden Kayır, "Eğer Başbakan direnç göstermeseydi bu ülkede kan gövdeyi götürürdü. Başbakan sivile zaman kazandırmıştır. 'Tankın üzerine çıksaydı' falan denmişti, Sayın Erbakan en doğrusunu yaptı. Milleti bir birine kırdırmadı" diye konuştu.

    Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulu'nun 406 sayılı kararların uygulamasını takiple ilgili oluşturulduğunu da anlatan Kayır, bu kurulun kişileri izlemediğini söyledi.

    Süreçte özellikle muhafazakar denilen kadroların hedef alındığını ileri süren Kayır, "Özellikle İçişleri'nde Galip Demirel'in, Başbakanlık'ta da Hasan Celal Güzel'in oluşturduğu kadrolar bu hedefteydi" ifadelerini kullandı.

    Kayır, dönemin İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu'nun da "dik duruşu" nedeniyle takdir edilmesi gerektiğini anlattı.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Tahrir Meydanı'ndaki konuşmasında "Laiklik" vurgusunun çok önemli olduğunu da vurgulayan Kayır, bu vurgunun Batı'ya ve Türkiye'deki bazı odaklara bir mesaj niteliği taşıdığını söyledi.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow