hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Yalçınkaya: "Laiklik gündemden düşürülüyor..."

    Yalçınkaya: Laiklik gündemden düşürülüyor...
    expand

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AKP'ye açtığı kapatma davasının ardından ilk kez kameraların karşısına geçti. Başsavcılığın Onur Günü etkinliğinde konuşan Yalçınkaya, "Muhafazakar partiler öne çıktıkça, ekonomik büyümeye daha çok vurgu yapılmak suretiyle laikliğin gündemden düşürüldüğü görülmektedir" dedi.

    İnsanları inançları ile kabul eden, bunu sorun yapmayan Avrupa sosyal demokrasi çizgisine yaklaşan muhafazakar partiler için yasaklamanın Siyasi Partiler Yasası'nda mevcut olmadığını belirten Yalçınkaya, sadece, dini kuralların devlet işlerinde etkili ve egemen kılınmasının, eğitim birliği ve hukuk birliği gözetilmeden bu yönde faaliyetlerde bulunulmasının yasaklandığını bildirdi.

    Yalçınkaya, hukuk yoluyla demokrasinin sağlanmasına her kesimin saygı göstermesinin, demokrasinin ve güçler ayrılığı ile hukukun üstünlüğü ilkesinin gereği olduğuna işaret ederek, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı nitelemesi, laik Türkiye Cumhuriyeti ile bütünleşmiş, birlikte kökleşmiş ve gelişmiştir" diye konuştu.

    Yalçınkaya siyasi partilerin eylemlerinin; devletin bağımsızlığına, insan haklarına, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağını söyledi.

    Başsavcı, "Bunlar herkesçe uyulması gereken kurallardır. Başsavcılığımız yetki çerçevesinde siyasi paritlerin eylemlerinin denetlenmesini hiçbir etki altında kalmadan büyük bir titizlikle yerine getirmektedir" dedi.

    Yalçınkaya, Türk ulusunun, Atatürk milliyetçiliği kapsamında, milli birlik ve bütünlük içinde, yargıya yapılan haksız ve mücadeleci davranışları sağduyu ile değerlendireceği ve Türkiye'de hukuk devleti ilkesine, saygının egemen olacağı inancını taşıdığını belirtti.

    AKP'ye kapatma davası


    AK Parti ve DTP hakkında açılan kapatma davalarına ilişkin de bilgi veren Yalçınkaya, Venedik Komisyonu kararlarında belirtilen ilkeler doğrultusunda, siyasi partilerin kapatılmasının özellikle şiddete göz yumma ve şiddete kışkırtma, ülkenin sivil barışını tehdit etme durumlarında, uygulanabilecek istisnai bir tedbir olduğunun vurgulandığını kaydetti.

    Abdurrahman Yalçınkaya, kapatma davası açılması için Meclis'ten ya da bir başka kuruldan onay alınması önerisine karşı çıktı; "Bu tür uygulamalar laiklik karşıtı beyan ve eylemlerin önünü açar. Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmadıkça bu düzenlemenin uygulama kabiliyeti yoktur" dedi.

    Başsavcı, DTP'ye yönelik kapatma davası sonuçlanmadan, Anayasa Mahkemesi'nin yapısında değişiklik yapılmaması gerektiğini de söyledi.

    Yalçınkaya, başsavcılığın AKP'ye açtığı kapatma davasında Venedik kriterlerini ve demokrasinin işleyişini gözettiğini belirtti.

    Anayasa'nın değiştirilemez maddelerindeki temel ilkelere aykırı davranmadıkça hiçbir partinin kapatma davası ile karşı karşıya kalmayacağını vurgulayan Yalçınkaya, "Anayasal ilkelere uymamayı temel hak ve özgürlük olarak tanımlayanlar yanılgı içindedirler, anayasal rejime, üniter devlete ve demokratik toplumsal düzene zarar vermektedirler" diye konuştu.

    DTP'ye kapatma davası


    DTP hakkında, devletin bağımsız ve bölünmez bütünlüğüne aykırılığın, parti üyelerince yoğun bir şekilde işlendiğinin ve açıkça benimsemdiğinin, bölücü eylemlerin kararlılıkla uygulandığının belirlenmesi üzerine 2007'de dava açıldığını hatırlattı.

    Yalçınkaya, "Başsavcılık bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma görevini yerine getiriyor" dedi.

    Anayasa değişiklik çalışmaları


    Başsavcı Yalçınkaya, parti kapatma davalarının açılmasıyla ilgili değişiklik tartışmalarına da tepki gösterdi; dava açılmasının zorlaştırılmasının "yargı denetimini etkisizleştireceğini" savundu.

    Başsavcı, hukukun üstünlüğü ilkesinin, dikta rejimini önlemenin teminatı olduğunun altını çizdi.

    Anayasa Mahkemesi'nin mevcut yapısının değiştirilmesi yönünde çalışmalar olduğunu da anımsatan Yalçınkaya, mevcut yapının değiştirilmesi için herhangi bir durum veya ihtiyacın ortaya çıkmadığını savundu.

    Yalçınkaya, "Sakıncaları görülerek terk edilen önceki düzenlemeye dönme çabaları ve hatta Meclis tarafından seçilecek üye sayısının sembolik rakamları aşar miktarda düzenlenmesi, yargı bağımsızlığına aykırıdır. Yargının bağımsızlığını tamamıyla ortadan kaldıracak yasalar ve işlemler niteliğindedir" dedi.

    Yargının siyasallaştığı iddialarının günümüzde arttığını belirten Yalçınkaya, "Yüce Divan sıfatıyla başbakan ve bakanları yargılama, Meclis'in yasama faaliyetleri ile bazı kararlarını Anayasa karşısında denetleme görev ve yetkisine sahip Anayasa Mahkemesine, görev alanına girebilecek ve hukuka aykırı işlemleri yapabilecek kişi ve kurumlar tarafından üye seçilmesinin, Mahkemeye siyasi kimlik kazandıracağını ve güçler ayrılığının ihlali sonucunu doğuracağını öne sürdü.

    Yasa dışı telefon dinlemeleri

    Başsavcının gündeminde "yasadışı dinlemeler" de vardı. Abdurrahman Yalçınkaya, "İletişimin denetlenmesinde yasa dışına çıkılmamalı. Bireyin özel hayatının gizliliği ve korunması hakkı ihlal edilmemeli" diye konuştu.

    Ceza yargılamasında düzenlenen, iletişimin denetlenmesi tedbirinin, ancak suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde edilmesi olanağının bulunmaması halinde başvurulabilecek bir tedbir olduğunu anlatan Yalçınkaya, "İstisnai nitelikteki bu tedbire, yasada belirtilen koşulların mevcut olmadığı durumlarda başvurulması, bu tedbirin istisnai olma özelliğini kaldırıp genel bir uygulama haline dönüşmesine, yasa ile korunmak istenen, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin zedelenmesine yol açar. Unutulmamalıdır ki ceza yargılamasının amacı her ne pahasına olursa olsun maddi gerçeği bulmak değildir" dedi.

    Yalçınkaya, "Temel amaç, maddi gerçeğe hukuk kurallarına uygun olarak yürütülen bir soruşturma ve yargılama sonucu varmaktır. Bu temel ilke, insanlığın tarihi içerisinde temel hak ve özgürlükler alanında yaşadığı acı deneyimlerin sonucu, çağdaş ceza yargılamasının kabul ettiği bir prensiptir" diye konuştu.

    Başsavcılığın görevi


    Yalçınkaya, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın fiili olarak 'Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı' işlevini yerine getirdiğini" ifade ederek, Türkiye genelinde faaliyet gösteren ve çoğu zaman uluslararası boyutları olan organize suç örgütlerinin mevcudiyeti karşısında, bu suçlarla etkili bir mücadele yürütmeye yetkili bir savcılık yapılanmasının bulunmadığını kaydetti.

    İrticai veya bölücü terör amaçlı suç örgütleri ile çıkar amaçlı suç örgütlerinin eylemleri, insanlar arasında panik yaratarak kamu düzenini bozmayı ve devlet otoritesini zayıflatmayı hedeflediğini anlatan Yalçınkaya, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan, devlete ve rejime yönelmiş olan diğer irticai terör örgütlerinin eylemleri ile bölücü terör örgütünün, ülkenin bölünmezliğine ve ulusun birliğine yönelik yoğun eylemlerinin uluslararası bağlantılarının mahkeme kararları ile tespit edildiğini hatırlattı.

    Yalçınkaya, "Gerçek ve tüzel kişilerin haklarının ve anayasal düzenin korunması, ülkenin egemenliğini ve güvenliğini tehlikeye sokan ve yasaları ihlal eden eylemlerin etkili bir şekilde soruşturulması zorunluluğu, bağımsız bir ülke başsavcılığının kurulmasını gerektirmektedir" diye konuştu.

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, yasalarla kendisine verilen görevleri etkin ve hızlı bir şekilde yerine getirebilmesi için anayasada bağımsız bir kuruluş olarak "Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı" ismi ile düzenlenme yapılması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın taslağını hazırladığı anlatan Yalçınkaya, düzenleme için anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulduğunu, anayasal bir kurum olarak da Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı'nın ayrı bir bütçe, kadro ve personel imkanına kavuşturulması gerektiğini söyledi.

    "HSYK, yargıyı siyasi gücün etkisi dışında tutma güvencesi"


    Yargının temel sorunlarına, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) görev ve yetkilerine ilişkin eleştirilerini de dile getiren Yalçınkaya, Adalet Bakanlığı'nın yargı üzerindeki fonksiyonlarının, yargıya gölge düşürmeyecek şekilde değiştirilmesi gerektiğini savundu. Hakim ve savcı adaylarının atanması, yargı mensuplarının işe alınmaları, terfi ve eğitimleri gibi konuların HSYK'ya verilmesi gerektiğini söyledi.

    Adalet Akademisi'ne özerklik verilerek, bağımsız bir bütçe oluşturulması, çalışanlarının işe alma ve çıkarma yetkilerinin kendi içinde oluşturulacak kurula verilmesi, HSYK'nın üyelerini, yüksek yargı mensuplarının kendi aralarından seçmesi ve Cumhurbaşkanlığının HSYK üyelerinin seçimi konusundaki katılımının kaldırılması gerektiğini ifade eden Yalçınkaya, "HSYK'nın, yargıyı siyasi gücün etkisi dışında tutabilmenin güvencesi olması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır" dedi.

    Yalçınkaya, yargıç ve savcıların, Yargı Bağımsızlığı Hakkında Birleşmiş Milletler Temel İlkelerinin 9. İlkesine ve Hakimlerin Bağımsızlığı Hakkında Avrupa Konseyi Tavsiyesi'nin 4. ilkesine uygun bir şekilde, meslek birliği olarak "Yargıç ve Savcılar Birliği" adı altında örgütlendiklerini anımsatarak, Yargıçlar ve Savcılar Birliği'nin, tüzüğünde de belirtildiği üzere, "siyaset üstü bir kuruluş olarak yargı bağımsızlığı, yargıç güvenceleri, hukukun üstünlüğü, yargının güvenilirliği ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi evrensel değerleri amaçladığını" anlattı.

    TCK'nın 301. maddesi


    Yalçınkaya, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesinde yapılan değişikle, bu maddede belirtilen suçtan dolayı soruşturma yapmanın Adalet Bakanı'nın iznine bağlandığını anımsatarak, maddeye "aşağılama" ibaresi getirilerek, maddenin uygulama alanının daraltıldığını ve eleştiri varsa suç oluşmayacağının öngörüldüğünü kaydetti.

    TCK 301. maddede geçen "aşağılamak" kavramı ile "eleştiri" kavramının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini anlatan Yalçınkaya, "Burada önemli olan husus, bir ifadenin ne zaman eleştiri, ne zaman aşağılama sayılacağının tespit edilmesidir. İfade, eleştiri kastı taşıyorsa, eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek ve cezai soruşturma söz konusu olamayacaktır. Ancak ifadenin, ifade özgürlüğünün ve eleştiri hakkının kapsamında değerlendirilmesi söz konusu değilse, cezai soruşturma yapılması gerekecektir" dedi.

    Demokratik bir toplumda, 301. maddede sayılan kurumların eleştirilemeyeceğini ileri sürmenin mümkün olamayacağını ifade eden Yalçınkaya, önemli olanın söz konusu kurumlar eleştirilirken, eleştirinin sınırının ne olacağı konusu olduğunu belirtti.

    Yalçınkaya'nın konuşmasının ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından emekli olan ve kendi isteğiyle ayrılan Cumhuriyet savcılarına plaketleri verildi.

    Onur günü törenine Onursal Yargıtay Cumhuriyet başsavcıları Nuri Ok, Vural Savaş, Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Danıştay Başsavcısı Yılmaz Çimen, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın, HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Yargıtay, Danıştay ve HSYK üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları katıldı.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow