Kanserde risk faktörleri
Kanser, önemi giderek artan bir sağlık sorunudur. Dünyada ve ülkemizde kalp ve damar hastalıklarının hemen ardından ölüm nedeni olarak 2. sırada kanser gelmektedir. Ülkemizde kansere yakalanma oranı Batı toplumlarına yakındır. Yurdumuzda en sık görülen 5 kanser; erkeklerde akciğer, prostat, kalın bağırsaklar (kolorektal), mesane (idrar torbası) ve mide, kadınlarda ise meme, tiroid, kalın bağırsaklar (kolorektal), akciğer ve rahim kanserleridir. Deri kanseri sıklığı her iki cinste de yüksek olmakla birlikte, habis melanom dışındaki deri kanserleri tedaviye iyi cevap verdiklerinden ölüm oranı çok düşüktür. Tıbbi onkoloji uzmanı Prof Dr Perran Fulden Yumuk önemli bilgiler verdi.
![Kanserde risk faktörleri](https://image.cnnturk.com/i/cnnturk/75/0x555/660e6c373c1695235c2de6a4.jpg)
Bir hastalığa yakalanma olasılığını artıran unsurlara “risk faktörü” diyoruz. Risk faktörü olması kanser olacağınız, risk faktörleri olmaması da kanser olmayacağınız anlamına gelmiyor.
Risk faktörlerinden bazılarını değiştirmek ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek bizim elimizdeyken, bazı faktörleri de maalesef değiştirememekteyiz.
Kanser riskini en çok artıran faktör, sigara ve diğer tütün ürünleri (nargile, puro, pipo, vb.) kullanımıdır. Sigara kanserlerin %68’inden ve kansere bağlı ölümlerin yarısından sorumludur. Akciğer kanserlerinde bu oran çok daha yüksektir ve cinsiyetten bağımsız olarak riski çok artırmaktadır.
Akciğer kanserine yakalanan 10 erkeğin 9’unda, 10 kadının 8’inde sigara içme öyküsü vardır. Düşük katranlı veya düşük nikotinli sigara içmenin akciğer kanseri riskini azaltmadığı da gösterilmiştir. Günlük içilen sigara sayısı ve içilen yıl sayısı arttıkça kanser riskinin arttığını da biliyoruz. Pasif içicilik dediğimiz sigara içilen ortamlarda bulunmak zorunda kalan, kendisi sigara içmeyen insanlarda da akciğer kanseri riski 1,5-2 kat artmaktadır.
Çocukluk çağında sigara dumanına maruz kalma ve ilk gençlikte sigara içilmesi de riski belirgin artırmaktadır. Sigara ve tütün ürünü kullanımı sadece akciğer kanserinde değil, hemen hemen bütün kanserlerde artık risk faktörü olarak kabul edilmektedir.
Baş-boyun, yemek borusu, mide, idrar torbası, böbrek, meme, pankreas, kolorektal ve serviks (rahim ağzı) kanserleri sigaranın daha net neden olduğu kanıtlanan kanser tipleridir. Bu risk faktöründen arınmak bizim elimizde ve bu riskten kurtulabiliriz.
Sigara ve tütün ürünlerini hiç kullanmamak, gençlerimizi bilgilendirerek onların başlamasını engellemek, eğer kullanıyorsak bırakmak, kendimizin ve ailemizin sağlığı için yapabileceğimiz en iyi önlemdir.
![Kanserde risk faktörleri](https://image.cnnturk.com/i/cnnturk/75/0x555/660e6c373c1695235c2de6a0.jpg)
Yaşlılık çoğu kanser için ana risk faktörlerinden biridir. Kansere yakalanma olasılığı yaşlandıkça artar. Genellikle 60 yaş üstünde çoğu kanser sıklığı artmaktadır (akciğer, böbrek, mesane, prostat, yumurtalık, rahim kanseri vb.). Meme kanseri ise 50’li yaşlardan sonra daha sık görülmektedir.
Bu değiştiremeyeceğimiz bir faktördür. Diğer değiştiremeyeceğimiz bir faktör de, kalıtsal olarak kansere yatkınlık genleri taşıma veya ailevi kanser öyküsünün yoğun olmasıdır. Son yıllarda ailevi risk daha net tanımlanmaya başlandı. Kalıtsal kansere yatkınlık gen değişiklikleri (mutasyonlar), tüm meme/yumurtalık kanserlerinin sadece %5-10’luk bir kısmından sorumludur. Ailevi meme/yumurtalık kanserine neden olduğu en iyi bilinenler, BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki patojenik olarak tanımlanan mutasyonlardır. BRCA gen mutasyonları olan bir kişinin hayat boyu meme kanserine yakalanma riski ise %40-80’dir. Yumurtalık kanserine yakalanma riskinin de, BRCA1 mutasyonu olan kadınlarda %35-70, BRCA2 mutasyonu olanlarda ise 70 yaşına gelindiğinde %10-30 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Ailelerinde özellikle meme, yumurtalık, rahim, kolon, pankreas ve prostat kanseri tanısı olan hastalarımızda kalıtsal yatkınlık gen mutasyonu olup olmadığına bakılmaktadır. Eğer hastamızda veya yakınlarında kansere yatkınlık gen mutasyonu varsa, yeni gelişebilecek bir kanser riskini azaltmak üzere planlama yapılması gerekmektedir.
• Von Hipel-Lindau mutasyonu en fazla böbrek kanseri oluşumuna yol açan bir genetik bozukluktur. Bu mutasyon kalıtsal olarak alt jenerasyonlara taşınır, ailenin birçok üyesinde görülebilir ve her iki böbrekte birden fazla kanser oluşmasıyla karakterize genetik bir hastalıktır.
• Xeroderma pigmentosum (XP), cilt hücrelerinin DNA'larındaki hasarı onarma yeteneğini etkileyen, nadir görülen kalıtsal bir durumdur. XP'li kişilerde gençken, özellikle ciltlerinin güneşe maruz kalan bölgelerinde melanom ve diğer cilt kanserlerini geliştirme riski yüksektir.
• Yine ailede belirli kanserlerin daha sık görülmesi aile üyelerinin yakından izlenmesi, sigarayı bırakma gibi önlemler almaları açısından önemlidir. Örneğin akciğer kanserine yakalanmış akrabası olan kişilerin ailesinde kanser olmayan kişilerden iki kat daha fazla akciğer kanserine yakalanma riskleri vardır. Özel genetik incelemeler uzman doktorlar tarafından gerekli görülürse yapılmalıdır.
![Kanserde risk faktörleri](https://image.cnnturk.com/i/cnnturk/75/0x555/660e6c373c1695235c2de6a2.jpg)
Çevresel faktörler (yaşanılan ortamda veya işyerindeki radon gazı, hava kirliliği, asbest, arsenik, krom, berilyum, nikel, kadmiyum, katran maruziyeti), radyasyon tedavisi, ultraviyole ışınları kanser gelişme riskini artırabilir. Ülkemizde bazı bölgelerde çevresel olarak bulunan veya su izolasyonu için eskiden kullanılan asbestle karşılaşmak özellikle plevral mezotelyoma denen akciğer zarı kanserlerini artırmaktadır. Melanom dediğimiz cilt kanseri riski çocukluk çağında uzun süre direkt güneş ışınlarına maruz kalan, güneş yanıkları olan ve açık ten rengine sahip kişilerde artabilir. Bazı viral hastalıklar da (Ebstein Barr, HPV-insan papilloma virüs, Hepatit, HIV vb.) kanser gelişme riskini artırabilir.
Cinsel ve kan yoluyla bulaşan hastalıklardan korunma ve aşılanmanın (Hepatit B ve HPV) karaciğer ve serviks (rahim ağzı) kanser riskini anlamlı derecede azalttığı bilinmektedir. Beslenme tarzımız (yüksek kalorili, yağlı, rafine şeker içeren, kızartma, tütsülenmiş, işlenmiş gıdaları sık tüketmek), aşırı alkol kullanımı ve aşırı kilolu olmak da kanser riskini artırır.
Düzensiz beslenme ve hareketsizliğin sonucunda gelişen obezite de hormonal dengeyi bozarak meme, rahim (endometriyum), mide vb. kanser riskini artırmaktadır. Özellikle menopoz sonrası sağlıklı kiloyu koruyabilmek ve obez olmamak meme, yumurtalık, rahim kanseri riskini azaltmak için çok önemlidir. Hormonal dengeyi bozan diğer bir faktör de, menopoz sonrası gerekli tetkikler yapılmadan hormon replasman tedavisi yapılmasıdır.
Herhangi bir östrojen içeren ilaç almadan gereken mamografi veya meme ultrasonu gibi tetkiklerin yapılması, sonrasında doktor kontrolü altında bu tedavilere başlanması gereklidir.
![Kanserde risk faktörleri](https://image.cnnturk.com/i/cnnturk/75/0x555/660e6c373c1695235c2de6a6.jpg)
Düzenli fiziksel aktivitenin, başta meme kanseri olmak üzere kanserden koruyucu olduğu pek çok çalışmada gösterilmiştir. Organ nakli (böbrek, karaciğer, kalp dahil) olan hastalarda doku reddini önlemek için kullanılan ilaçlar bağışıklık sistemini baskıladığı için böbrek, mesane gibi kanserlerin oluşma riskini artırır.
Sağlıklı yaşamak ve yaşlanmak için mutlaka;
; • Sigara ve aşırı alkol tüketiminden kaçınmalıyız,
• Sağlıklı beslenmeliyiz,
• İdeal kilomuzu koruyup düzenli egzersiz yapmalıyız,
• Yeterli miktarda su içmeli ve tuz tüketimini sınırlamalıyız,
• Önerilen tarama testlerini de zamanında yaptırmalıyız.