

İnsanlar neyi yaşarsa onu konuşur. Eskimolarda buzu anlatan 50 farklı sözcüğün, Türklerde akrabalık ilişkisini anlatan tonlarca sözcüğün olması gibi. Yazarken, okurken, sözlü ya da yazılı çeviri yaparken bazen keşke bizde de olsa dediğim pek çok sözcük var. Ya da en basit tabirle "Ya tam karşılamıyor" dediğim. Özellikle de simultane çeviri yaparken. Keşke bunu daha kısa ifade etmenin bir yolu olsa da 3 saniye kazansam diye diye düşündürten anlar var. İki tercih var önünüzde. Her ikisinin de avantajlar ve dezavantajları var. Hangisinin katsayısı sizin için daha yüksek, tartıp biçip karar veriyorsunuz. İşte bu durum "trade off" diye anlatılır İngilizce'de. İngilizce için bizzat bunu tecrübe ediyoruz. Ama ya diğer diller? İşte Norveçlinin ya da Filipinlinin bir çırpıda ifade ettiği ama bizim bir ton sözcükle anlatabildiğimiz "çevrilemez" sözcükler...
İşte o sözcüklerin görsel hali
Mudita (Sanskritçe)
Diğer insanların mutluluğundan mutla olabilme
Komarebi (Japonca)
Ağaçların arasından sızan güneş ışığı
Tsundoku (Japonca)
Sürekli kitap alıp okunmamış bir kitap yığını oluşturmak
Mamihlapinata (Yagon)
İki kişinin deli gibi isteyip de bir türlü harekete geçemediği o bakışma anı
Fernweh (Almanca)
Hiç gitmediğiniz bir yeri özleme hissi
Hanyauku (Namibia Dili )
Sımsıcak kumda ayak parmak ucunda yürümek
Culaccino (İtalyanca)
Yoğuşmanın en şiirsel hali.
Soğuk bir bardağı masanın üzerine koyduğunuzda geride bıraktığı iz
Gigil (Filipinler)
Tatlı bir şeyi sıkma, mıncıklama hissi
Utepils (Norveççe)
Dışarda güneşli bir havada bira içmek
Ubuntu (Güney Afrika)
Bizi diğer insanlara karşı gösterdiğimiz şefkat tanımlar anlayışı
Laotong (Mandarin-Çince)
İki kız arkadaş arasında sonsuza kadar süren dostluk bağı
Tidsoptimist (İsveççe)
Daha çok zamanı olduğu düşüncesiyle sürekli geç kalan insan
Sobremesa (İspanyolca)
Yemekten sonra size eşlik eden kişiyle sohbet keyfi
Goya (Urdu dili)
Güzel bir hikayenin iyice içine girip kurgu değil de gerçekmiş hissini yaşamak
Prozvonit ( Çekçe)
Çaldırıp kapatmak
İnsanlar neyi yaşarsa onu konuşur. Eskimolarda buzu anlatan 50 farklı sözcüğün, Türklerde akrabalık ilişkisini anlatan tonlarca sözcüğün olması gibi. Yazarken, okurken, sözlü ya da yazılı çeviri yaparken bazen keşke bizde de olsa dediğim pek çok sözcük var. Ya da en basit tabirle "Ya tam karşılamıyor" dediğim. Özellikle de simultane çeviri yaparken. Keşke bunu daha kısa ifade etmenin bir yolu olsa da 3 saniye kazansam diye diye düşündürten anlar var. İki tercih var önünüzde. Her ikisinin de avantajlar ve dezavantajları var. Hangisinin katsayısı sizin için daha yüksek, tartıp biçip karar veriyorsunuz. İşte bu durum "trade off" diye anlatılır İngilizce'de. İngilizce için bizzat bunu tecrübe ediyoruz. Ama ya diğer diller? İşte Norveçlinin ya da Filipinlinin bir çırpıda ifade ettiği ama bizim bir ton sözcükle anlatabildiğimiz "çevrilemez" sözcükler...
İşte o sözcüklerin görsel hali
Mudita (Sanskritçe)
Diğer insanların mutluluğundan mutla olabilme
Komarebi (Japonca)
Ağaçların arasından sızan güneş ışığı
Tsundoku (Japonca)
Sürekli kitap alıp okunmamış bir kitap yığını oluşturmak
Mamihlapinata (Yagon)
İki kişinin deli gibi isteyip de bir türlü harekete geçemediği o bakışma anı
Fernweh (Almanca)
Hiç gitmediğiniz bir yeri özleme hissi
Hanyauku (Namibia Dili )
Sımsıcak kumda ayak parmak ucunda yürümek
Culaccino (İtalyanca)
Yoğuşmanın en şiirsel hali.
Soğuk bir bardağı masanın üzerine koyduğunuzda geride bıraktığı iz
Gigil (Filipinler)
Tatlı bir şeyi sıkma, mıncıklama hissi
Utepils (Norveççe)
Dışarda güneşli bir havada bira içmek
Ubuntu (Güney Afrika)
Bizi diğer insanlara karşı gösterdiğimiz şefkat tanımlar anlayışı
Laotong (Mandarin-Çince)
İki kız arkadaş arasında sonsuza kadar süren dostluk bağı
Tidsoptimist (İsveççe)
Daha çok zamanı olduğu düşüncesiyle sürekli geç kalan insan
Sobremesa (İspanyolca)
Yemekten sonra size eşlik eden kişiyle sohbet keyfi
Goya (Urdu dili)
Güzel bir hikayenin iyice içine girip kurgu değil de gerçekmiş hissini yaşamak
Prozvonit ( Çekçe)
Çaldırıp kapatmak