Önce hikayesini dinledim, yolculuğunun hangi anında karşılaştık öğrenmek istedim.. Sonra da başta Londra Bienali'nde yüzbinlerce ziyaretçiyi kendine çeken, ziyaretçilerin oyları ile kazanılmış ‘Public Awards’ ödülüne layık görülen, ardından Londra Tasarım Festivali’ne davet edilen ve sonrasında da son 20 yılın en etkili 30 işi arasına seçilen, Londra’da sergilendiği süre zarfında ‘Turkey’s Pavilion’ olarak bilinen 34 tonluk ‘Açık Yapıt’ adlı eserini, bu sesli ve de hareketli alanı sanatçısı ile beraber deneyimlemek istedim.
Dinlediğim hikayenin ve de deneyimlediğim alanın ardından eve dönüş yolunda ise kendi kendime şöyle dedim;
Ne güçlü bir hikaye, ne imrenilecek bir başarı ama..
Her sanatçının, her tasarımcının, her mimarın, her yaratma peşinde koşan insanın ulaşmak isteyeceği bir yer..
Öyle sanıyorum ki Melek Zeynep inanılmaz ve de imkansız olan şeylerin oluşa geçtiği yerde yaşıyor. Çünkü başka türlü olamaz. Başka hiçbir şey o 7 ila 11 metrelik hexagonun içine girince kalbinizi bu kadar çarptıramaz.. O altıgenin tam ortasında durup eseri bir uçtan başlayıp öbür uca kadar izlemeye başladığınızda nefesiniz kesiliyor gibi olamaz..
Bunu hissetmek, böyle bir hissin içine girmek çok güzel bir deneyimdi ve bu hissin içinde çok eski, antik, çok tanıdık, çok iyi hissettiren bir şeyler vardı. Zamandan ve mekandan dışarı çıkartan, yaşamı yeni baştan sorgulatan, hızlıyı yavaşlatıp, yavaşı hızlandıran büyülü bir şey vardı. Güçlü, cesur ve bilge bir şey vardı. Naif, kibar ve güngörmüş bir şey vardı. Oluşun kendisi vardı. Yaşamın sonu ve başının kesiştiği bir yer vardı. Sürekli dönen, dönüşün kendisi vardı. Geçilen kapılar, ancak hazır olan gözlerin görebileceği sihirli bir dünya vardı.
Çok etkilendim bu kapılardan ve bu kapıların rüzgarla konuşmasından..
Metalin pasından..
Belirli aralıklarla sanatçısı tarafından enerjisinin temizlenip, yağı alınıp, tuzlu su ile her gün azar azar biraz daha paslandırılmasından..
Eseri 19 Kasım’a kadar AKM’nin önünde deneyimlemek isteyenlerin aklında bulunsun. Bu eser Türkiye’de ilk yapıldığı günden bu yana tam 3 kez kurup yeniden bozulmuş. Yani 34 tonluk bu eserin her parçası önce birleştirip sonra yeniden parçalarına ayrılmış. O nedenle şu an ilk düşlendiği, yaratıldığı, inşa edildiği yerde, yeniden Türkiye’de evinde olması çok değerli. Çünkü yüzbinlerce insanla buluşmuş, ödül almış, unutulmaması gereken işler arasına girmiş, Wallpaper, Dezeen ve Archdaily gibi yayınlara daha ilk günden kapak olmuş, İngiltere'yi kendine hayran bırakmış olarak evine geri dönmüş durumda. Dolayısıyla sizinle buluşmayı ve sizin bu yaşamdaki yolculuğunuza dair hissetmeniz gereken bazı şeyleri size fısıldamayı bekliyor olabilir.
Eserin yaratım hikayesi hakkında:
Eserin yaratıcısı sanatçı Melek Zeynep’e Londra Bienali’ne katılım sürecini sorduğumda bana şöyle bir yanıt verdi;
‘Londra Bienali geçtiğimiz yılın sonuna doğru bir açık çağrı açtı. Ve sanatçıları, tasarımcıları belirledikleri tema üzerinden öneriler sunmaya davet etti. Ben de bu açık çağrı’ya bir proposal / proje hazırladım ve gönderdim. Ardından hemen jüriye davet edildim. Jüri projemi çok sevdi ve o sunumdan tam not aldık, hemen ardından da bir davet mektubu iletti bana bienalin direktörü sevgili Victoria.
O mektubu hâlâ hatıra olarak saklıyorum. Bu diğer bienaller ve öğrenilmiş sistemler dışında kalan, özgür bir sanatçı girişimi. Ve Açık Yapıt’ı Londra Bienali ekibi öyle destekledi ki, Türkiye Pavilionu olması için Kültür Ateşesi ile kendileri görüşmeye gittiler. Biz bu sanatçı ve eserle çalışmak istiyoruz diye. Onların girişimi ile Kültür Bakanlığı çeşitli resmi onayları verdi. Bu da başlı başına gurur verici bir hikâye.
Süreç boyunca Royal Academy - ki bienalde onlar da vardı birlikte sergi yaptık -, Foster gibi çok iyi okullar, sanat eleştirmenleri ve sanatçılar işi görmeye geldi. Bienalin belirlediği oylama sistemi ile pavilionlar halk oylamasına açıldı ve Açık Yapıt ezici bir oy alarak birinci oldu, bize ödül de getirdi. Hemen ardından 3-4 yerden sergi teklifi aldık. Bunların 2’si çok bilindik önemli müzelerdi ancak biz Londra Tasarım Bienali’nin benzer niteliğinde olan Londra Tasarım Festivali’nin davetini öne aldık ve eserimizi bu kez ‘asılı bir anıt’ olarak Londra Silüeti’nde sergiledik. Bu sergileme zaten çok ikonik bir sergileme idi. Yüzbinlerce ziyaretçi ağırladı. Ve Kırmızı Kitap’a girdi.
Planımız diğer teklifleri de değerlendirerek Londra’da çeşitli müzelerde sergilemelere devam etmekti, bir de Miami’den bir davet almıştık ancak Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamaları kapsamında bu kadar başarılı olmuş bir işi sergilemek istediklerine dair bakanlıktan bir davet aldık, biz de seve seve ülkemize taşıdık bu özel gün için. Bunun Türkiye’nin kamusal sanat anlayışına da değerli bir katkı sağladığını düşünüyorum, zira sergimiz dolup taşıyor, inanılmaz bir ziyaretçi akını var. 19 Kasım’a dek sizlerle Atatürk Kültür Merkezi’nde buluşuyor olacak eserimiz, herkesi bekliyoruz.’
"Açık Yapıt" hakkında
Bu eser ilk olarak Haziran 2023’te London Design Biennale’de tarihi Somerset House’un avlusunda sergilenmiş. Ardından 47 ülke ve 22 üniversite arasından seçilerek Public Award’ı kazanmış. Bu sergilemenin hemen ardından ise London Design Festival'in 20. Yıl Özel Seçkisi’ne davet edilerek; tarihi Thames Nehri üzerinde, Londra siluetinde bu kez de “asılı bir anıt” olarak sergilenmiş.
Bu sergileme ile de Mayor of London, Victoria & Albert Müzesi gibi değerli oluşumların jüriliğinde hazırlanan "Son 20 Yılın En Etkili İşleri"nin listelendiği "The Red Book | Kırmızı Kitap"ta yer alan 30 eserden biri olmuş. Şimdi ise Cumhuriyet’in 100. yılına özel olarak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı özel daveti ile Türkiye'ye, evine yeniden dönmüş ve de Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde ziyarete açılmış durumda. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı resmi desteği ile sergilenen "Açık Yapıt"ın ana sponsoru HalkBank, taşıma sponsoru ise, Türk Hava Yolları.
Önce hikayesini dinledim, yolculuğunun hangi anında karşılaştık öğrenmek istedim.. Sonra da başta Londra Bienali'nde yüzbinlerce ziyaretçiyi kendine çeken, ziyaretçilerin oyları ile kazanılmış ‘Public Awards’ ödülüne layık görülen, ardından Londra Tasarım Festivali’ne davet edilen ve sonrasında da son 20 yılın en etkili 30 işi arasına seçilen, Londra’da sergilendiği süre zarfında ‘Turkey’s Pavilion’ olarak bilinen 34 tonluk ‘Açık Yapıt’ adlı eserini, bu sesli ve de hareketli alanı sanatçısı ile beraber deneyimlemek istedim.
Dinlediğim hikayenin ve de deneyimlediğim alanın ardından eve dönüş yolunda ise kendi kendime şöyle dedim;
Ne güçlü bir hikaye, ne imrenilecek bir başarı ama..
Her sanatçının, her tasarımcının, her mimarın, her yaratma peşinde koşan insanın ulaşmak isteyeceği bir yer..
Öyle sanıyorum ki Melek Zeynep inanılmaz ve de imkansız olan şeylerin oluşa geçtiği yerde yaşıyor. Çünkü başka türlü olamaz. Başka hiçbir şey o 7 ila 11 metrelik hexagonun içine girince kalbinizi bu kadar çarptıramaz.. O altıgenin tam ortasında durup eseri bir uçtan başlayıp öbür uca kadar izlemeye başladığınızda nefesiniz kesiliyor gibi olamaz..
Bunu hissetmek, böyle bir hissin içine girmek çok güzel bir deneyimdi ve bu hissin içinde çok eski, antik, çok tanıdık, çok iyi hissettiren bir şeyler vardı. Zamandan ve mekandan dışarı çıkartan, yaşamı yeni baştan sorgulatan, hızlıyı yavaşlatıp, yavaşı hızlandıran büyülü bir şey vardı. Güçlü, cesur ve bilge bir şey vardı. Naif, kibar ve güngörmüş bir şey vardı. Oluşun kendisi vardı. Yaşamın sonu ve başının kesiştiği bir yer vardı. Sürekli dönen, dönüşün kendisi vardı. Geçilen kapılar, ancak hazır olan gözlerin görebileceği sihirli bir dünya vardı.
Çok etkilendim bu kapılardan ve bu kapıların rüzgarla konuşmasından..
Metalin pasından..
Belirli aralıklarla sanatçısı tarafından enerjisinin temizlenip, yağı alınıp, tuzlu su ile her gün azar azar biraz daha paslandırılmasından..
Eseri 19 Kasım’a kadar AKM’nin önünde deneyimlemek isteyenlerin aklında bulunsun. Bu eser Türkiye’de ilk yapıldığı günden bu yana tam 3 kez kurup yeniden bozulmuş. Yani 34 tonluk bu eserin her parçası önce birleştirip sonra yeniden parçalarına ayrılmış. O nedenle şu an ilk düşlendiği, yaratıldığı, inşa edildiği yerde, yeniden Türkiye’de evinde olması çok değerli. Çünkü yüzbinlerce insanla buluşmuş, ödül almış, unutulmaması gereken işler arasına girmiş, Wallpaper, Dezeen ve Archdaily gibi yayınlara daha ilk günden kapak olmuş, İngiltere'yi kendine hayran bırakmış olarak evine geri dönmüş durumda. Dolayısıyla sizinle buluşmayı ve sizin bu yaşamdaki yolculuğunuza dair hissetmeniz gereken bazı şeyleri size fısıldamayı bekliyor olabilir.
Eserin yaratım hikayesi hakkında:
Eserin yaratıcısı sanatçı Melek Zeynep’e Londra Bienali’ne katılım sürecini sorduğumda bana şöyle bir yanıt verdi;
‘Londra Bienali geçtiğimiz yılın sonuna doğru bir açık çağrı açtı. Ve sanatçıları, tasarımcıları belirledikleri tema üzerinden öneriler sunmaya davet etti. Ben de bu açık çağrı’ya bir proposal / proje hazırladım ve gönderdim. Ardından hemen jüriye davet edildim. Jüri projemi çok sevdi ve o sunumdan tam not aldık, hemen ardından da bir davet mektubu iletti bana bienalin direktörü sevgili Victoria.
O mektubu hâlâ hatıra olarak saklıyorum. Bu diğer bienaller ve öğrenilmiş sistemler dışında kalan, özgür bir sanatçı girişimi. Ve Açık Yapıt’ı Londra Bienali ekibi öyle destekledi ki, Türkiye Pavilionu olması için Kültür Ateşesi ile kendileri görüşmeye gittiler. Biz bu sanatçı ve eserle çalışmak istiyoruz diye. Onların girişimi ile Kültür Bakanlığı çeşitli resmi onayları verdi. Bu da başlı başına gurur verici bir hikâye.
Süreç boyunca Royal Academy - ki bienalde onlar da vardı birlikte sergi yaptık -, Foster gibi çok iyi okullar, sanat eleştirmenleri ve sanatçılar işi görmeye geldi. Bienalin belirlediği oylama sistemi ile pavilionlar halk oylamasına açıldı ve Açık Yapıt ezici bir oy alarak birinci oldu, bize ödül de getirdi. Hemen ardından 3-4 yerden sergi teklifi aldık. Bunların 2’si çok bilindik önemli müzelerdi ancak biz Londra Tasarım Bienali’nin benzer niteliğinde olan Londra Tasarım Festivali’nin davetini öne aldık ve eserimizi bu kez ‘asılı bir anıt’ olarak Londra Silüeti’nde sergiledik. Bu sergileme zaten çok ikonik bir sergileme idi. Yüzbinlerce ziyaretçi ağırladı. Ve Kırmızı Kitap’a girdi.
Planımız diğer teklifleri de değerlendirerek Londra’da çeşitli müzelerde sergilemelere devam etmekti, bir de Miami’den bir davet almıştık ancak Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamaları kapsamında bu kadar başarılı olmuş bir işi sergilemek istediklerine dair bakanlıktan bir davet aldık, biz de seve seve ülkemize taşıdık bu özel gün için. Bunun Türkiye’nin kamusal sanat anlayışına da değerli bir katkı sağladığını düşünüyorum, zira sergimiz dolup taşıyor, inanılmaz bir ziyaretçi akını var. 19 Kasım’a dek sizlerle Atatürk Kültür Merkezi’nde buluşuyor olacak eserimiz, herkesi bekliyoruz.’
"Açık Yapıt" hakkında
Bu eser ilk olarak Haziran 2023’te London Design Biennale’de tarihi Somerset House’un avlusunda sergilenmiş. Ardından 47 ülke ve 22 üniversite arasından seçilerek Public Award’ı kazanmış. Bu sergilemenin hemen ardından ise London Design Festival'in 20. Yıl Özel Seçkisi’ne davet edilerek; tarihi Thames Nehri üzerinde, Londra siluetinde bu kez de “asılı bir anıt” olarak sergilenmiş.
Bu sergileme ile de Mayor of London, Victoria & Albert Müzesi gibi değerli oluşumların jüriliğinde hazırlanan "Son 20 Yılın En Etkili İşleri"nin listelendiği "The Red Book | Kırmızı Kitap"ta yer alan 30 eserden biri olmuş. Şimdi ise Cumhuriyet’in 100. yılına özel olarak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı özel daveti ile Türkiye'ye, evine yeniden dönmüş ve de Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde ziyarete açılmış durumda. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı resmi desteği ile sergilenen "Açık Yapıt"ın ana sponsoru HalkBank, taşıma sponsoru ise, Türk Hava Yolları.