Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

Pusulayı kaybedebilirsiniz ama yıldızları asla

25.08.2023 Cuma | 11:12Son Güncelleme:

O devirde Cambridge'den mezun olabilmiş parmakla gösterilen birkaç kişiden biri olan doktor Clemens, son seferini yapan ihtişamlı ‘Demeter’ gemisinin kaptanına sohbetleri sırasında ‘Bu dünyayı anlamak istiyorum.’ diyor, kaptan Eliot da ona kendinden son derece emin bir biçimde ‘Belki de dünyanın anlaşılmaması gerekiyordur, yalnızca kabul edip yaşanması gerekiyordur.’ diye cevap veriyor.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Transilvanya’dan Londra’ya doğru dalgaları yara yara giden bir geminin içindeler.
Bedenini geminin pruvasına dolamış, tek kolunu Süpermen gibi açmış dev bir Demeter heykeli ile okyanusta hızla yol almaktalar.
1 ay sürecek bu seferde dalgalara, zorlu mücadelelere alışkın tayfalar, deniz aşığı adamlar var yanlarında.
Kaptanın kaptanlığa pek meraklı, korkusuz olan avuç içi kadar torunu ise geminin maskotu olmuş, ‘Buralar bizim, gel sana gezdireyim..’ edasıyla ortalıkta dolaşıp duruyor..

Drakula ise derin bir uykuda o sıra.
Ne tayfalar biliyor drakulanın kendi sırtlarında taşıyarak gemiye yükledikleri dev sandıklardan birinin içinde, geçici uykularından birinde olduğunu ne de dev okyanus.
O yüzden de daha herkes kendi macerasının peşinde, başlarına geleceklerden bi haber şekilde..

Dedim ya daha seferin başı..
Ölenler ölmemiş, vazgeçenler vazgeçmemiş..
Hikayenin en keyifli yeri, kim aslında nasıl biriymiş anlama evresi.

Bu yüzden başta anlaşılmıyor Doktor Clemens’in neden gemiye binmek için sonuna kadar büyük bir mücadele verdiği. Daha vakti gelmediği için o da söylemiyor kimseye tabi. O güne kadar kabul edildiği her işten, ten rengi nedeni ile çıkarılmış olduğunu bilen tek kişi kendi. Yani aslında acı ama ırkçılık yüzünden dışlanmış, yalnız ve de istenmemiş biri. O yüzden söz ona gelince yaşamdaki varoluşunun verdiği yetkiye dayanarak ‘Dünyanın mantıklı olmasını isterim.’ diyor o kadar.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Siz de tabi ‘kim istemez ki?’ diyorsunuz içinizden hemen, doktor Clemens’i duyunca. ‘Ben de dünyayı anlamayı ve de dünyanın mantıklı bir yer olmasını isterim ama keşke iş istemekle olsaydı…’

Sonra bir gece yarısı Anna adında bir kadın, geminin içinden bir yerlerden bir anda çıkıyor. ‘Gizli bir yolcu, hem de kadın, kadın uğursuzluk demektir haydi onu Poseidon’a atalım !’ diyenlerin önüne tabiki de Clemens hemen atılıyor. ‘Hasta, bakımsız, kendinde değil’ diyor ve de ne marifeti varsa göstermeye başlıyor. Nihayetinde de zaten doktorluğunu konuşturup, drakulanın gerçekte kim olduğunu bilen bu esrarengiz kadını iyileştirebilen kişi oluyor.

İşte Drakula da tam o sıralarda kendini gizliden gizliye göstermeye başlıyor.
Kanını içebileceği kim varsa teker teker saldırıp yok ediyor.
Sonra da bildiğimiz hikaye başlıyor.
Gündüzleri içi toprak dolu bir tabutta uyuyan drakula geceleri bir anda hortluyor. Vampir gibi besleniyor, her gün biraz daha güçleniyor ve en nihayetinde de ejderha gibi bir şey oluyor.

Şimdi bu noktada biliyorsanız eğer hikayenin başını yani Bram Stoker’in 1897 tarihli klasikleşmiş romanında yer alan, drakulanın gizli bir yolcu olarak İngiltere’ye kaçtığı, Demeter gemisinin anlatıldığı Kaptanın seyir defteri bölümünü anımsamaya başlıyorsunuz.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Ama bir yandan da tabi içinizden ‘bu drakula daha çirkin bir yaratık gibi sanki. Dev bir yarasa gibi. İnsanın baktığı an kafasını hızlıca çevireceği iğrenç bir mahlukat gibi..’ demeyi de ihmal etmiyorsunuz.

Yani aynı Bram Stoker’in drakulasının ilhamını aldığı ejderin ya da şeytanın soyu anlamına gelen, Alman şövalyelerinin verdiği isimle Vlad Dracula’nın oğlu Vlad Tepeş nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda gibi.

Kazıklı Voyvoda’yı tarih kitaplarından hatırlarsınız.
Osmanlı İmparatorluğu’nun 7’nci Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in düşmanı olan kötü kalpli bir Eflak prensi. İnsanları kazığa oturttuktan sonra altına fıçı koyup, biriken kanları içmesi ile meşhur. Bu yüzden vampir olduğu söyleniyor. Bazı kaynaklara göreyse Osmanlı imparatoru tarafından başı kesilerek idam edildikten sonra asıl vampire dönüşmüş. 15’nci yy’dan bu yana Romanya’nın Transilvanya’nın da içinde olduğu bir bölgesi olan Eflak’taki şatosunda yaşamına devam etmiş. Çok güçlü bir büyücü, simyacı ve de şekil değiştirme ustası olup kara büyü bilirmiş. Bu nedenle ölümsüzmüş ve de bu filme konu olan İngiltere’ye gerçekleştirilen bu seferi gerçekte dört yüzyıldır beklemekteymiş. Bu yüzden 19’ncu yy’da Bram Stoker’ın kaleme aldığı romanda drakulayla cesur ve akıllı bir biçimde, farklı yöntemlerle savaşan Dr. Abraham Van Helsing drakulanın adını ‘Voyvoda Drakula’ olarak anarmış.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Şimdi bir de buradan bakınca ve de drakulanın Kazıklı Voyvoda’nın ta kendisi olduğu düşünülünce filmin mesajı drakuladan hareketle bende şöyle bir bilmeceye dönüşüyor:

İnsan kılığında aramızda geziniyor, bizimle besleniyor, ölmüyor. Yüzyıllardır bu dünyada, hiçbir yere gitmiyor. Güneşe, aydınlığa ve ışığa asla çıkmıyor. Onunla anlaşma yapanlar onu gizlice gölgelerde saklıyor. Kötülük ve korku onunla beraber yaşıyor.
Ejder midir şeytan mıdır, sürüngen midir kanatları mı vardır?
Bilin bakalım bu bilmece bize kimi hatırlatır?

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

***

Filme dair neler kaldı aklında derseniz..

- Demeter’in kaptanın torununa söylediği şu cümle: ‘Bir kaptan ancak dürbünü kadar iyidir.’ (Bu sırada kaptan rolünü Game of Thrones’da Davos Seaward rolünden hatırlayacağınız Liam Cunningham oynuyor.)

- Drakuladan, Demeter gemisini batırmaktan başka bir kurtuluş yolu olmadığını duyan kaptanın ‘gemim batarsa ben nereye gideceğim? Gemisini kaybetmiş bir kaptan nasıl iş bulur?’ dercesine çaresiz bakışı üzerine doktorun ‘Geminin yaşayan kısmı üzerindeki adamlardır, hikayelerdir. Gerisi çivi ve tahtadır.’ deyişi. (Bu arada doktoru The Walking Dead’ten hatırlayacağınız Corey Hawkins oynuyor.)

- Ve son olarak da Javier Botet’in canlandırdığı drakulaya filmin sonundaki karşılaşmalarında doktor Clemens’in söyledikleri.. Bana göre filmin en keyifli yerlerinden biri drakula için Clemens’in kurduğu bu cümlelerdi. (Unutmadan bu yazının başlığı da Clemens’in filmdeki repliklerinden biri.)

Uzun lafın kısası bu film Victor Hugo’nun meşhur sözü ‘Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.’ sözünün tersine çalıştığı, tamamen geminin kıyıya ulaşana kadar ki nefes kesen fırtınalı sürecini anlatan, Norveçli korku virtüözü André Øvreda’nın yönetmen koltuğunda oturduğu, korku filmi seven ve de izleyen biri olmamanıza rağmen tek başınıza bile izleyebileceğiniz bir film. TME Films’in Türkiye dağıtımını üstlendiği ‘Drakula: Son Yolculuk / The Last Voyage Of The Demeter’ filmini bugünden itibaren sinemalarda izleyebilirsiniz.