Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

Taşkonaklar ve “paha biçilemez” Kapadokya..

23.10.2023 Pazartesi | 15:06Son Güncelleme:

Taşkonaklar’ın çardağında oturuyoruz. Yağmur başladı başlayacak.. Güneş bulutların arasından kendini bir gösteriyor bir kayboluyor. Kahvemi yudumlarken hemen yanımızda oturan, garsonların neredeyse tümünü tanıyormuş gibi görünen beyefendiye bildiğini düşünerek soruyorum. ‘Buranın hikayesini biliyor musunuz?’ Gülümseyerek beni yanıtlıyor, ‘biraz biliyorum..’ diyor.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

2 gece 3 gün süren festival süresince kendini bir adım geri tutarak, herkes mutlu mu keyfi yerinde mi izleyen, Taşkonaklar’ın sahibi Tolga Akarcalı ile Kapadokya’dan ayrılmamıza bir kaç saat kala böyle tanışıyoruz.

Belki ben merak edip sormasam anlatmayacak, sessiz kalmayı, herkesin gördüğü kadarıyla yetinmesini daha doğru sayacak ancak ben sorunca beni kırmıyor, anlatmaya başlıyor..

2003'te ilk olarak annesi gelmiş Kapadokya’ya. Buranın girişinde bahçesinde asma olan evde kalmış ve çok sevmiş. Başlarda 6 ay kalır dönerim demiş. Ancak sonrasında baba oğul devreye girince burayı otele dönüştürmüşler. O asmalı evin ardından etraftaki evleri de almışlar. Böylece 6 oda ve de bed&breakfast (oda kahvaltı) olarak başlayan serüven yıllar içerisinde 25 odası olan lüks bir otele dönüşmüş. Bu yıl 15’nci yıllarına giriyorlarmış. Bana geldiğim ilk andan itibaren arada gözümün takıldığı, otelin restoranının hemen arkasında kalan yeşil panjurlu evi gösterdi Akarcalı. Onların eviymiş, aile evleriymiş..

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Taşkonaklar ve “paha biçilemez” Kapadokya..

15 yıl.. Dile kolay.. İlk günleri, Taşkonaklar’ın ilk zamanlarını, o zamanların Kapadokya’sını soruyorum..

2008'de açılmış Taşkonaklar ancak resmi bir açılış olmamış. Yabancı bir marka bir parti yapmak istemiş, yurt dışından özel uçaklarla misafirler gelmiş. Tüm hazırlıklar yapılmış. Görünürde her şey tamam görünüyormuş ama bir yandan da akıllarının bir köşesinde ‘kesin çok önemli bir şeyi unutacağız..’ diyorlarmış. Sonra bir bakmışlar sıcak su yok. Gerçekten dedikleri gibi olmuş, ama o da bir şekilde çözülmüş. ‘Otel adına vizyon veya misyon deyince akla gelen şeylerin ötesinde manifesto önemli..’ diyerek oturduğumuz çardağın arkasındaki otelin restoranına baktı Akarcalı. İlk geldiğimiz gün ne yiyeceğimizi şaşırmış, her şeyden biraz biraz yemeğe çalışmış sonra da hem gözümüz hem de midemiz epey tok kalkmıştık bu restorandan.

2010'larda burada ev yemeği çıkıyormuş, fiks menü varmış. Gelen misafirler yemek yok demesin diye o zamanlar böyle bir uygulama yapmışlar. Şimdi ise bu sene restoran istedikleri seviyeye gelmiş. Genç bir şefleri varmış. Onunla beraber bir yola çıkmışlar. Bir yandan bölge kadınlarına destek verip, güçlendirmek için de çaba sarf ediyorlarmış. Menüdeki acılı ezme, sarma, içli köfte, mantı gibi yemeklerin hepsi buradaki köydeki kadınlardan alınıyormuş. Yakın zamanda bu özel ürünleri yapan kadınların hikayeleri de menüde olacakmış.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Bu sırada restoranın ayrı bir kimliği olsun istedikleri için de adını Moniq koymuşlar. Kendi işletmeleriymiş ve de Monique, Tolga Akarcalı’nın annesinin adıymış. Burayı o bulduğu için onun adını koymayı uygun bulmuşlar.

Bizi İstanbul’dan kaldırıp Kapadokya’ya kadar getiren, bu yıl ikincisi düzenlenen MasterCard Projesi’nin nasıl başladığını soruyorum..

 

Taşkonaklar ve “paha biçilemez” Kapadokya..

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Küçük Oteller Derneği bir gün Kapadokya’daki otellere bir duyuruda bulunmuş. ‘Master Card, Kapadokya'da bir şey yapmak istiyor, ilgilenenler ulaşsın.’ demiş. Fakat Kapadokya’da yapılacak bu etkinlik balon ve at gibi bilindik konseptler ile oluşturmak istenmiyormuş.. Böylece Priceless (paha biçilemez) etkinliği devreye girmiş. Kimse nasıl bir etkinlik olduğunu başta bilmiyormuş. Fakat ilk yılın ardından görmüşler ki; bu etkinlik iki üç güne sığabilecek en zengin programa sahip. Katılanlar hem dinleniyor, hem iyi yemek yiyor, hem iyi konserlerde güzel zaman geçiriyor hem de Kapadokya'ya gelen herkese kolay kolay nasip olmayacak masalarda oturup, güzel ortamlarda güzel anılar biriktiriyor.

Mastercard’ın bu Priceless etkinliği iki senedir Eylül sonunda gerçekleşiyormuş. Akarcalı ise ayın bir hafta on gününü genelde burada geçiriyormuş. Eskiden daha uzun süre burada olurmuş fakat son 2 senedir otelin operasyonel tarafı artık oturduğu için daha farklı yaratıcı keyifli neler yapılabilir diye araştırmalar yapıyormuş.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Mesela A.R.C. adını verdikleri “artist residency / sanatçı misafirliği” programı başlamış geçen Ağustos'ta. 4 sanatçı gelmiş ve burada kalıp eser yaratmış. Bu programa bu sene de devam ediyorlarmış. Kasım ayı içinse bir galeri ile yolları kesişmiş. İsviçre merkezli, Cenevre, New York, Singapur ve Meksika’da faaliyet gösteren Galeri Philia. Bu galeri bir Design (Tasarım) galeriymiş. Collectable art, yani kullanılabilen sanat eserlerinin içerisinde olduğu bir galeri. Onlarla bir işbirliği planlıyorlarmış. Hatta 10-19 Kasım tarihlerinde, İsviçre’den gelecek 4 sanatçı olacakmış. Böylece 2023 yılında “artist residency / sanatçı misafirliği” programı kapsamında toplamda 14-15 sanatçı ağırlamış olacaklarmış ve 2024'te de bu programın bir sergisini yapacaklarmış. Yoga eğitmeninden, şamana, ressamdan, yazara bir çok disiplinden sanatçılarla işbirliği yapmak, bir anlamda bu yaratıcı insanlara “creative residence / yaratım alanı” şeklinde bir alan sağlamak istiyorlarmış. Bir haftadan 2 aya kadar, kişinin sunduğu projeye göre bir plan yapıyorlarmış. Bu kişilere “ne üretmek istiyorsun, neden burada, burası seni nasıl besleyecek?” gibi sorular soruyorlarmış. Sanatçı Ayda Demirci mesela, 10 resim yapmayı planlarken buranın dinginliği ve enerjisi sayesinde 32 resim yaparak geri dönmüş.

Bu sırada Erciyes buradan 1 saat mesafede olduğu için kayak tatili nedeniyle de buraya kalmaya gelenler oluyormuş. Bir ailede bir kişi kayıyorsa diğerleri de burada Kapadokya’da kalabiliyormuş. Bugüne kadar bu alternatifi düşünmemiş olanlar için güzel bir bilgi.

İlk kez katıldığım Kapadokya’daki “paha biçilemez” Etkinliği Üzerine

Açıkçası daha önce pek çok kez seyahat ettim Kapadokya'ya. Derinkuyu yeraltı şehrine de indim at üstünde de gezindim. Ancak bu etkinlik kapsamındaki gidişimde bugüne kadar deneyimlemediğim türde bir Kapadokya deneyimledim. Taşkonaklar zaten başlı başına sizi ulaşılması zor olan hislere ulaştıran büyülü bir alan. Size, bu toprağın eski sahipleri gibi bir mağarada yaşama deneyimi sunuyor. Bir film setinin içinde gibi bir kaç gün geçiriyorsunuz. Yağmur bastırdığında, beyaz masa örtülü şık bir masada, mum ışığında akşam yemeği yemek her zaman hoş bir deneyimdir ancak bu deneyimi loş bir mağarada tecrübe ettiğinizde haliyle bu an daha da unutulmaz oluyor.

Aynı şekilde normalde kendi başınıza olsanız kolay kolay giremeyeceğiniz Şahinefendi arkeolojik kazı alanı gibi alanlara, özel izinle ve de özel rehberler eşliğinde girip gezdiğinizde, kendinizi bu toprakların büyüsünün daha da içinde gibi hissediyorsunuz.

Benim basın davetlisi olarak katıldığım bu etkinliğin adı “Kapadokya Caz Akşamları”ydı belki ama içinde caz konserlerinin yanı sıra gastronomiye dair oldukça da fazla unutulmaz an vardı. Örneğin Levon Bağış önderliğinde gerçekleştirilen tadımda üzüme dair bilmediğim pek çok bilgi edindim. O tadımdan, Bağış’ın şu sözleri kaldı aklımda:

Taşkonaklar ve “paha biçilemez” Kapadokya..

“…Üzüm varsa bolluk bereket var, üzüm varsa şarap var. Üzüm arsızdır.. sulamamanız lazımdır. Su verirseniz su alırsınız. Kökleri yerin 15-20 metre altına kadar uzanır. Hem soğuk hem sıcak hava ihtiyacı olandır. Bu nedenle çok iyi şaraplık üzüm yetişir burada.. Kapadokya’da.. Avanos kıyıları mesela.. her şişede muazzam el işçiliği var.. Bu işten keyif almak için kurallarını bilmek lazım.. Aslında hep bir şeyleri eşleştirmeye çalışıyorsunuz…”

Olağanüstü bir sunum ve de deneyimdi.. Caz konserlerinde ise sahnede ilk gece Müjde Kızılkan, ikinci gece de Jehan Barbur vardı. Ertesi sabah ise vadide yapılan kahvaltı, size kendinizi bir dönem resminden fırlamışsınız gibi gerçek üstü ve de zamansız hissettiriyordu.

Taşkonaklar ve “paha biçilemez” Kapadokya..

Uzun lafın kısası, bu etkinlik sayesinde ben de öğrenmiş oldum ki “Paranın satın alamayacağı şeyler vardır, geri kalan her şey için Mastercard” sloganının arkasında yatan, 1990’ların sonlarında markanın uzun vadeli bir pazarlama fikrine ihtiyaç duyması ile yaratmış olduğu “paha biçilemez” programı gerçekten de denemeye değer, kaçırılmaması gereken bir program.

Çünkü bir reklam sloganıyla başlayan bu serüven, New York, Toronto, Londra ve Paris gibi şehirlerin ardından, birçok dünya şehrinden önce 2012 yılında İstanbul’da hayata geçirilmiş ve artık yalnızca şehirler değil tüm ülkenin odağında kullanıcılarıyla bir araya gelen bir konsept haline gelmiş. Buradaki tek amaçsa insanların ortak tutkularını bir araya getirmek. Bu nedenle MasterCard, müziği, sporu, sinemayı, kültür ve sanatı, seyahati seven insanları “passion points / tutku noktaları”nda buluşturmayı ve de burada unutulmaz deneyimler yaşatmayı hedefliyor. Bu nedenle adı “paha biçilemez”. Çünkü bu deneyimlerde ya herkesin erişim sağlayamadığı bir deneyimle karşılaşıyorsunuz ya da sıradan görünen bir deneyimin içerisinde paha biçilemez bir deneyimle daha karşılaşıyorsunuz.