Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

09.10.2023 Pazartesi | 10:15Son Güncelleme:

İnsan başta çekiniyor. "Nasıl olacak?" diyor. O yıkımın, ölümün, acının, ümitlerin tükendiği bilmem kaçıncı günde enkaz altından sağ salim çıkarılan çocukların görüntüleri gözlerinin önünden gitmiyor. Haftalar süren bağrış çağrışların sesi durmadan kulaklarında çınlıyor.. Hayvansal bir içgüdü, insani bir korku bir anda derinlerinden hızla gelip seni sinsice sarsıyor.. Kendinden çok emin zihin "sakın gitme" diyor. Kalp ise açık ve net bir biçimde "muhakkak gitmelisin" diyor.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Gitmek ile gitmemek arasında kalmış, düşünce ve hisler arasında bir yere sıkışmış bir şekilde..
İşte böyle gittim Adıyaman’a.

"Ya ben oradayken yine deprem olursa ne yaparım?" sorusunun yerini sakin, dingin bir güven almıştı uçağımız Urfa'ya iniş yaptığında. Bizi havaalanında karşılayan aracın camında turuncu dev bir akşam güneşi vardı. Sonra Adıyaman yolunda o ihtişamlı güneş, sessizce Urfa topraklarına battı.

Adıyaman yemekleri ile meşhur "Peri Hanımeli" adında bir yerde durdu araç. Adıyaman merkezde, kalabalık dar bir sokağın hemen girişinde. Upuzun bir masada sanatçılar, basın mensupları ve bu yılki bienale yardım eden hem Adıyaman çevresinden hem de başka illerden bazı kişiler vardı. Geçtiğimiz yıl hayali bir uygarlık kurma fikri ile yola çıkan Kommagene Bienal’in ardından bu yıl ilk defa düzenlenen Commagene Lar (Land and River), Arazi ve Nehir Sanatı Bienal ile Adıyaman'ı yeniden sanatla buluşturan, her iki bienalin de küratörü Nihat Özdal herkesi teker teker kapıda karşılıyor, geldiğimiz için mutlu olduğunu söylüyor, “nasıl gidiyor?" diye elini sıktığı herkesin gözlerinin içine bakarak soruyor ve sonra da Adıyaman yemekleri ile donatılmış o upuzun masaya buyur ediyordu..

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

O ana kadar esnafta, bize servis yapan garsonda, gördüğümüz kadarıyla, etrafta konuşulanlarla anlamaya çalışıyorduk Adıyaman’ı. Tam 1 yıl 1 ay sonra, yine bienal için gelmiştik bu topraklara. O nedenle de depremin ardından daha tam olarak ne oluyor ne bitiyor Adıyaman halkında bilemiyorduk.

Açılış gecesi Nihat Özdal yöre halkı için “..buradaki insanlar için yarın yok. Çünkü deprem sürecinde yarını kaybettiler. O nedenle sadece bugünü yaşıyorlar. Bu yılki Commagene Lar'ın nedeni bu. Beklememek. Kommagene Bienal’ini ikiye böldüm, bir yıl o olacak bir yıl diğeri. Her yıl olacak yani bienal. Adıyaman her yıl sanatla buluşacak..” derken bir yandan da bize bienalin merkezi olan tarihi Nevali Çori’nin sular altında kalan alanları karşısında bulunan 3 adanın sadece sanat odağında kullanılarak dünyada bir ilk olacak "Müze Ada" kurma hedefinden bahsediyordu.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Diğer bir yandan ise bu bienalin doğaya, kırlara, gerçek yeryüzüne dönmeyi yeniden hatırlatmaya çalıştığını anlatan Özdal, bu sayede ‘iklim krizi, pandemi, depremler, Ukrayna-Rusya savaşı, dünyada artan milliyetçi eğilimler, gelir ve adalet dağılımındaki bozukluklar ve de yapay zeka tehdidi’ gibi önemli gündem konuları ve de felaketlerin karşısında dünyada asıl değerli olanın ne olduğunu sormamıza yardımcı olmaya çalışacağını söylüyordu.

Depremin ilk anlarından beri yoğun çalışan Kahta Kaymakamı Selami Korkutata ise bu bienalin sanatın gücü sayesinde kültürün ve turizmin bölgedeki potansiyelini ortaya çıkaracağını, diğer bir yandan ise bölgede yaşanan depremin yaralarını sarmak için, yerel halkın ve ziyaretçilerin ilgisini çekerek toplumun bir araya gelmesine, ortak bir dil bulmasına ve de dayanışma ruhunu pekiştirmesine katkıda bulunması açısından kritik bir öneme sahip olduğunu söylüyordu.

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Commagene Lar’ın kalbe değen eserleri..

Bienal’in ilk günü sırasıyla bienal mekanlarını geziyoruz. Geçtiğimiz yıl Kommagene Bienali’ne dahil olan Kahta Kalesi, Arsemia Antik Kenti ve de Nemrut Dağı bu yılki Commagene Lar bienal mekanları arasında değil.

Dolayısıyla bu yılki bienalde olan 3 mekanı, Belören köyünden geçerek ulaştığımız Fırat nehrinin suları ile birleşen Atatürk Barajında yer alan Adalar Bölgesi ile gezmeye başlıyoruz. Ardından da Karakuş Tümülüsü ve de Cendere köprüsü’nde yer alan eserleri ziyaret ediyoruz. (Adalar Bölgesi’nde 6, Karakuş Tümülüsü’nde 3, Cendere Köprüsü’nde 2 eser var.)

Bienalde yer alan 12 sanatçıya ait 11 eserin hepsi de kalbe değen, derin hikayeleri olan önemli eserler. Çoğunluğu yabancı olan sanatçıların bir kısmı kendi anlatıyor eserlerini bir kısmını ise o gün orada olamayan sanatçıların adına Nihat Bey.

Her bölgeden bir eser ve bende iz bırakan hikayesi ise şöyle;

Haberin Devamıadv-arrow
Haberin Devamıadv-arrow

Adalar - Shirin Abedinirad, o gün orada açılışta olamayan sanatçılardan biri. Adalar bölgesinde, en yüksek adanın zirvesinde aynalar ve kapılardan oluşan bir eseri yer alıyor. "Bu eserdeki 3 beyaz kapı, deprem sonrası enkazın altından çıkarıldı." dediği an Nihat Bey bir an nefesim kesiliyor. Önce öksürüp sonra yutkunmaya çalışıyorum o kapıların yanlarında önlü arkalı duran aynaların çevresinde tam tur atarken. Tavaf eder gibi kabeyi, eteklerinden zirvesine yokuş yukarı tırmandığım bir adanın tepesini yavaş yavaş arşınlıyorum.

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

Shirin Abedinirad’ın aynaları yine gök ile yer arasına bir köprü kurmuş. Aynı o beyaz kapılar gibi aynaların yansıttığı gök de bembeyaz. Yansımalar öyle etkili ki.. O aynalarda insan kendini başka biri gibi görüyor. Arka fonda sonsuz gökyüzü, sanki kendisine varlığından bile emin olmadığı bir cennetten, cennetteki bir aynadan bakar gibi oluyor.

Yerin altından zirveye çıkarılmış, ardına kadar açık bırakılmış o 3 kapı için..
İster yaşam, doğum, ölüm deyin.. İster anne, baba, çocuk.. İster geçmiş, şimdi, gelecek deyin.. İster dün, bugün, yarın.. Hangi üçlemeyi isterseniz onu deyin ama deprem enkazından çıkarılmış bu 3 beyaz kapının sonsuzluğa açılan kapılar olduğunu, memleketini özleyen gökyüzü insanlarını memleketi ile buluşturduğunu sakın aklınızdan çıkarmayın. (Ben Shirin Abedinirad'ı ilk Trabzon kızlar manastırındaki eserleri ile tanıdım. Kendisini daha iyi tanımak için o eserleri yazdığım 8 Mart 2022 tarihli yazıma bir göz atabilirsiniz.)

Karakuş Tümülüsü - iki Türk sanatçı Meltem Şahin ile Mert Kocadayı’nın eseri. Dakikalarca ayrılamıyorum bu eserin yanından. Dönüp duruyorum çevresinde. Bir an geliyor dayanamıyor önüne oturuyor eseri izliyorum. Neredeyse yanına kıvrılıp usulca uyuyacağım. Öyle bir tanıdık, yuva, ev hissi var orada. Eserin içinden çıkan 12 dakikalık cennet müziği alıp götürüyor ruhu kaynağına. Her yer ışık ışık oluyor. İlham oluyor. Sevgi ve kutsallığa dair her ne varsa o oluyor. Sonra sanatçıları ile tanışıyorum. Soruyorum bu eserin içinde çalan parça ne anlatıyor. Dilini bilmediğim anlamadığım bu beste bana nasıl bu kadar çok şey söylüyor. Bu kadar yakın, samimi ve sıcak geliyor. Anlamak istiyorum. Bestesini yapan Mert anlatmaya başlıyor. Bestenin adı ‘Artemis’e Orpik ilahi’. Bestede 8 farklı ses, eserin yanlarında yer alan 4 hoparlörden dışarı veriliyor. Tüm sesler kendisine ait olmakla beraber "artificial intelligence / yapay zeka" yardımıyla bu hale getirilmiş.

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..


Commagene Lar’ın tanıtım müziği olması planlanan bu beste kısaca kutsal, eli meşaleli, her evin davetlisi, herkesin kraliçesi, kurtarıcı tanrıça olarak bilinen hastalıkları ve kederleri dağların zirvesine gönderen Zeus’un çok isimli kızı Artemis’i anlatıyor.

Cendere köprüsü - Birebir F-16 uçağı boyutlarında yapılmış bir eserin önünde toplanmışız. Bu eser bienalin son mekanının son eseri. 11’nci eser. Yatay bir F16, üç direk üzerinde duruyor, durduğu yerden Cendere köprüsünün altından akan baraj sularını izliyor.

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

Sanatçısı Vahap Avşar anlatmaya başlıyor. ‘Öğrenci olduğumuz bir dönemde, 1985 yılında bir aylık bir seyahat için gelmiştik bu topraklara. Son durak Nemrut’tu ancak bir türlü Nemrut’a ulaşamamıştık. Bu yollarda, topraklarda kaybolmuştuk. Doğru yolu bir türlü bulamamıştık. Sonra birden kurtulmuştuk. Bu eser Nemrut’a çıkacaktı aslında ama olmadı. O günlerin anısına bu eseri yaptım. Korunak olsun istedim. Altında köpekler, kediler, insanlar, kimin ihtiyacı var ise dinlensin, bu korunak ihtiyacı olanları korusun istedim..’

Güneşte, yağmurda, kimsesizlikte korunak olabilecek bir açıda duran demirden yapılmış Barınak adını taşıyan bu yatay F16’ya yeniden bakıyoruz. Bazılarımız gidip altına giriyor. Bazılarımız çevresini dolaşıp yeniden ilk başladığı noktada durup bir fotoğrafını çekiyor. Ben F-16’nın fotoğrafını çekerken kulağımda yankılanıyor Vahap Bey’in anlattıkları. Son gördüğümüz, hikayesini dinlediğimiz bu eseri ve de bu genç öğrenci grubunun "Nemrut’a giderken yolda başlarına gelenler.."i düşünüyorum.

Bir kaç saat geçiyor, aynı akşamın sabaha karşısında Nemrut'a giden aracın içindeyiz. O güne kadar Nemrut’a çıkma şansına erişememişler ile çıkma şansını ne zaman olsa reddetmeyeceklerle dolu bir aracın içinde ağır ağır Nemrut’a doğru gece karanlığında ilerliyoruz.

Sabah güneşi zirveye alacakaranlıkta çıktıktan hemen sonra Nemrut'un tam karşısındaki krater gölünün biraz üzerinden yine büyük bir ihtişamla doğuyor. Urfa'da batan o ilk güneş de aynı Adıyaman'ın zirvesinde doğan güneş gibi kocaman, turuncu ve de müthiş göz alıcı bir halde.. Bu olağanüstülük karşısında insan hiçliğinde kayboluyor yine.

Bienalin dönüş yolunda Nemrut ve Karahan Tepe

Bienal açılışını yapmış, Nemrut'un zirvesinde gün doğumuna varmış, geriye bir tek şey kalıyor. İstanbul'a geri dönmeden geçen sefer ziyaret ettiğimiz Göbekli Tepe’nin ardından bu kez de Karahan Tepe’yi ziyaret etmek.

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

Bir araç dolusu basın mensubu görülmemişi ilk kez görmeye gidiyoruz. Karahan Tepe açık alanını bütünüyle gezeceğiz. Bir yere kadar alanı geziyoruz, daha da ileri gitmek isteyince "ne yazık ki.." diyorlar, "şu an kazı devam ediyor.." O ana kadar gördüklerimiz bile inanılmaz heyecan verici ve de Göbekli Tepe’den daha bile etkiliyken, tüm alanı gezmenin ne denli güçlü olabileceğini tüm bedenimizde hissetmiş olarak yeniden yola koyuluyoruz. İstanbul'a döndükten 1 hafta sonra televizyonda haberler. Kazı başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, Karahan Tepe'de bulunan yeni heykelleri anlatıyor. İşte diyorum o günkü kazının nedeni muhakkak bu heykellerdi !

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

Yaz başı Dünyaca ünlü fotoğrafçı Isabel Munoz'la yaptığım röportaj sırasında kendisinden dinlediğim Karahan Tepe’ye ilişkin hikayeleri ve de Pera Müzesi’nde yaz boyu sergilenen, bu kadim topraklarda çekilmiş fotoğraflarını yeniden gözümün önüne getiriyorum. (Merak edenler İsabel Munoz’un sergisini anlatan 7 Eylül 2023 tarihli yazıma göz atabilir.)

İyi ki gitmişim diyorum bienale. İyi ki evet demişim bienal adı altında bu kutsal toprakların reddedilemez çağrısına. Bir de o bir anlık içgüdüye, gizli korkuya yenilip gitmeyecektim, kaçıracaktım bunca şeyi.. Ne iyi yapmışım da kalbi dinlemişim..

Ben Adıyaman’dayken sosyal medya üzerinden bir mesaj aldım. Adıyaman'da yaşayan bir takipçimden. Mesajda şöyle yazıyordu: "Duygu hanım, Adıyaman’ımız depremlerde yok oldu, bitti. Bu gelişiniz bize umut verdi, bir şekilde hayatın devam ettiğini gösterdiniz, teşekkür ederiz. Umarım daha çok insan gelir. Daha çok etkinlik yapılır. Hoşgeldiniz memleketime, iyi ki geldiniz."

Bu mesaj hepimize..

Yıkımın ardından yeni baştan Adıyaman..

Manchester Üniversitesi’nden Prof. İsmail Ertürk’ün yazdığı "bir metaforun değeri" metninden yola çıkarak, bu yazının başlığını bienalin teması olarak belirleyen ve de hem Türkiye hem de Dünyadan Shirin Abedinirad, Odmaa Uranchimeg, Zaid Saad, Mariko Hori, Ana Laura Cantera, Yalda Jamali, Kim Incheol, Meltem Şahin, Mert Kocadayı, Cengiz Tekin, Murat Cem Baytok, Vahap Avşar gibi önemli sanatçıların eserlerinin yer aldığı Bienali 23 Aralık’a kadar Adıyaman’da ziyaret edebilirsiniz.