hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Zeytin Ağacı’na alternatif son..

    03.08.2022 Çarşamba | 13:26Son Güncelleme:

    Bu son günlerin popüler seyrine ben de kapıldım ve bir oturuşta “Zeytin Ağacı”nı baştan sona izledim. Zamanında itiraf edilemeyen duygu ve düşüncelerin, zaman geçtikçe ağırlaşan sırların, yüzleşilemeyen korkuların insanı tanımsız bir alanda yaşamaya nasıl mahkum ettiğini ve gittikçe içinden çıkılamaz bir döngü içine sürüklediğini oradaki her hikayenin başrol oyuncusu gibi derinden hissettim.

     

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tabi bunda 2014-2015 yıllarında ömrümde ilk defa katıldığım şamanik aile dizimi açılımını yaşamış, o günden sonra da bu deneyimden kopamamış biri oluşumun katkısı büyük. Çünkü yıllardır benim bu deneyime olan yakınlığımı bilen, tanık olanlar “Duygu, Zeytin Ağacı dizisini izledin mi?” diyerek beni bir dolu mesaj ile bu dizinin başına oturtunca geriye dizinin bende çağrıştırdıklarını yazmak kaldı.

     Kalıplaşmış bir yapıyı kırıp parçalamak. “Burası sınırdır, burayı geçemezsin !” diyenlerin koyduğu sınırın ötesine geçmek. Özgürleşmek, yalnızca kendine ait olanları taşımayı seçmek ve bugün geldiğin yerin gizli anlamını öğrenmeyi istemek. 

    Dışardan nasıl görünmesini istiyorsak öyle göstermektense olanı olduğu gibi aktarmanın peşine düşmek. 

    Göze batmamak, çıkıntı olmamak, dikkati çekmemek için yaşadığımız duyguları gizli yaşamak veya yaşamaktan kaçmak yerine açık olmak. 

    Ne zor değil mi ama bu duyguları yaşamak.. Resmen kaygan bir zeminde son hız koşmak gibi bazen bu hayatta insan olmak.. 

    Hızlandığın an yere düşme ihtimalin artıyor eğer hala onca yolculuğun sonunda kendinle tutarlı, yakın ve olgun bir ilişki içine girememişsen.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Eleştirdiğin her şey, perdenin öbür tarafında hanene bir eksi puan daha yazıyor ve farkında olmuyorsun eleştirirken “Ben burayı anlamadım bana da aynı şekilde yaşat ki iyi öğreneyim.” dediğinin.

    Ne tuhaf değil mi? 

    İç yüzünü bir tek bizim bildiğimiz olaylar kadar gerçeğiz aslında bu hayatta ve hikayemiz, kendimize itiraf edebildiklerimiz kadar güçlü bir yer tutacak bizden sonra da bu dünyada.

    En çok eleştirenlerin en çok eleştirilenler olduğunu unutmadığımız sürece doğruda kalacağız ve karşılıksız verebildiğimiz kadar kazanacağız bu yolculukta.

    Sevgiyi, güveni, olanı olduğu gibi kabul etmeyi, ben seni her halinle severimleri, benim yanımda her hatayı özgürce yapabilirsinleri kabul ettiğimiz kadar sonsuz ve sınırsız yaşayacağız bu yaşamı.

    Zeytin Ağacı’na alternatif son..

     Ve bunların hepsi derin mesele.

    Ama artık hayatın ivmesini, zamanla bizi dönüştürdüğü kimseyi, merakların bizi ne denli yolculuklara çıkarabilmiş olduğunu görmek zorundayız.Buna fevkalade ihtiyacımız var çünkü aslında başımıza ne geldiyse bu yüzden geldi, ertelemekten geldi. Her şeyi erteledik, şimdi değil sonra dedik ve şimdi de ertelenen olma sırası bize geldi. Gardiyanı da mahkumu da kendimiz olan sıkışık, karanlık bir hücrenin yaratıcısının da ceza veren yargıcının da biz olduğunu unuttuk gitti. Zamanın geçmekte, hayatımızın bitmekte olduğundan ise bihaberiz şimdi. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     Çünkü inandığımız ve düşündüğümüz şeyler ile yaşadığımız şeyler birbirini tutsun isterken çok vakit kaybettik hayatta. Hala da ediyoruz. Kalp ile zihin arasında kaldıkça, içi, dışı birbirine uydurmaya çalıştıkça daha çok kalp kırdığımızı fark ediyoruz. En başta da kendi kalbimizi. Çünkü yavaş ve kolaylıkla yapmamız gereken çoğu şeyi büyük bir panik ve zorlama ile yapıyoruz. Sonra da “ben nasıl bu hale geldim?” diyoruz. 

    Daha, daha, daha, daha fazlasını istedik çünkü. Dahasına ihtiyacımız olmadığını göremedik. Asıl görmemiz gerekeni göremediğimizi kabul edemedik. Yanlışı farkettikten sonra yanlışa yanlış diyemedik, hiçbir zaman diyemeyecek olmaktan ötürü korktuk ve bir adım geri çekildik. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kim gibi? Tüm yanlışlar ile yaşayabilme başarısı gösterebilenler gibi, onu düzeltmek için çaba sarfetmemeye alışanlar gibi.

    O yüzden ağır geliyor bugün yüzleşmemiz gereken tüm hikayeler. O yüzden öfke doluyuz o acı veren aşığa, o yanlış yapan akrabaya, o arkadan vuran arkadaşa.. Hep vaktinde yüzleşme cesareti gösterememekten geldi bunlar başımıza..

    Yine de değiştirebiliriz. Yine de kendimizi artık bize hizmet etmeyen o döngülerden kurtarabiliriz. Ama bunun için önce değişime inanmak lazım. Değişimin başlamış olduğunu görmek, olmakta olan şeyleri iyi okumak lazım ve bu dizinin bize nasıl bir şifa dalgası getirmekte olduğunu anlamak lazım.

    Şimdi gelelim dizinin 8’nci ve son bölümünü izledikten sonra bende kendi sonunun dışında nasıl tamamlanmış olduğuna. Benim alternatif sonumda Ada ile Toprak kavuştular mesela. Toprak’ın kızı koşarak geldi Toprak’la Ada’nın yanına ve Toprak’ın kızının yanında o sırada sadece annesi değil, annesinin erkek arkadaşı da vardı. Ada ise Toprak’tan hamileydi ve aile geçmişinde yaşanamamış, yarım kalmış tüm aşklar adına Ada artık gerçek aşkı ile beraberdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sevgi’yi ise benim alternatif sonum, yeniden kanser yatağına düşürmedi. Ona Ayvalık’la, Fiko’nun aşkıyla gelen şifa böyle kolay elden gitmedi çünkü annesi tüm bu olanların ardından sır gibi sakladığı Sevgi’nin babası hakkındaki gerçeği kızının en mutlu gününde kızına bir mektup ile anlatmak yerine, dizide hikayesini izlediğimiz tüm karakterler gibi Zaman Bey’in güvenli alanında anlatmayı seçti. Sevgi de bu sayede bu acıyı tek başına yaşamadı çünkü ona bu anda destek olabilecek herkes yanı başındaydı. 

    Benim Leyla için olan alternatif sonum ise bizi bir akşam vakti Ayvalık’ın en güzel sahil kıyısında ince upuzun bir masada buluşturdu. Bu masada dizi boyunca gördüğümüz neredeyse herkes yan yana oturuyor, kahkaha atıyor ve onlara nesiller önesindeki atalarından ulaşan yaşam için kadeh kaldırıyordu. Masada Girit mezeleri vardı ve Eleni’nin Meyhanesi’ndeydik.

    Müzik, renkler, ışıklar, her şey çok güzeldi ama birden bu kalabalık masadaki ses kesiliyordu çünkü Leyla birilerinin meyhaneye doğru geldiğini görerek masadan kalkıyordu. Gelenin anne ve babası olduğunu görünce de mutlu oluyorduk. Çünkü kendi aşkının peşinden giderken, kocası ile evlenirken kendisine destek vermemiş, dışlamış, yalnız bırakmışlardı ancak şimdi artık kızlarına yeniden kavuşma zamanıydı. Torunlarını görecek, onu ondan uzak kaldıkları tüm yıllar adına daha çok sevecek ve kızları Leyla’yı artık uzaktan değil yakından sarılarak, dokunarak yeniden aileye dahil edeceklerdi. Çünkü o Eleni’yi, kendi Girit’li atasını unutmamıştı, onu onurlandırmış, hayatına almış ve ona yaşamında yer verip, yaşatmaya başlamıştı. Şimdi artık masada olması gereken herkes vardı ve geçmiş yeniden hizalanmıştı.

     Tüm bu olanlardan hemen önce Ada’nın Zaman Bey’in tıp Fakültesi diplomasını ve de kendisinin daha genç yaştayken, oğlu ile çekilmiş bir karesini gördüğü, Zaman Bey ile Ada’nın Zaman Bey’in odasında karşılaştığı son sahne ise benim alternatif sonumda şöyleydi; Zaman Bey aslında oğlunu uzun yıllardır görmüyor değildi. Aksine bu karşılaşma sayesinde öğreniyorduk ki Zaman Bey’in oğlu bir zamanlar kanser ya da tedavisi tıbben imkansız denilen bir hastalıkla mücadele etmiş, kendisinin eli kolu bağlanmış ve bu dönemde Zaman Bey oğlunu kurtarmak için bir çok farklı öğretinin peşine düşmüştü.

    Bir çok yolculuğun ardından da aynı "Lorenzo’nun Yağı" filmindeki gibi, henüz tıbben kanıtlanmamış teknikleri kullanarak oğlunu kurtarabilmişti. Çünkü, Zaman Bey aslında kendini doktor olarak sınırlandırmak yerine, şifanın bir insana eğer farklı yollardan gelecekse bu yola kendini kapatmayan yaklaşımı benimseyen bir kimseydi. O nedenle Ada, bu kutsal görevi, insanlık için kendi teknik donanımını bu öğreti ile birleştirip daha çok hastaya yardımcı olabileceğini, şifa dağıtabileceğini söylediğinde Zaman Bey senaryodaki gibi Ada’yı cevapsız bırakmak yerine, ona bu öğretiyi öğretmeyi seçecekti. Böylece de Zaman Bey’in bir vakit evvel aynı yoldan geçmiş olduğunu bilerek, Ada da kendi sınırlarının ötesine geçecek ve de daha fazla insana şifa dağıtabilecekti.

     Uzun lafın kısası, bu dizi sayesinde bizlere şu an çok önemli bir şey hatırlatılıyor. Bizi sıkıştıran döngülerden çıkabilelim, yeniden hayatlarımızın iplerini elimize alabilelim diye yollar gösteriliyor. Bir yerden başlamak, bu alanı biraz olsun anlamak isteyenlere bu alandaki en öğretici kitaplardan birinin (Seninle Başlamadı / Mark Wolynn) adı veriliyor.

    Anlamış olanlar anladıkları şeyleri en anlaşılır şekilde anlatmaya çalışıyor ki artık beraber ayağa kalkalım. Yaşamı anlamlı kılacak yer burası çünkü. İnsanı, kendi içindeki güce bağlayacak, ona bu ısrar olmasa yapmayacağı şeyler yaptıracak yer tam olarak burada saklanıyor. Bu bir uyanıştır, bilginin paylaşılarak insanı ayağa kaldırışıdır, o nedenle duyun bu çağrıyı ve bu defa kaçırmayın, çözün çözmeniz gerekenleri. Ertelemeden, görün çıkış yolunu ve peşinden gidin bu ışığın. Kendinizin hep olmak istediğiniz, bu dünyaya olmaya geldiğiniz asıl haliniz orada, bu yolun sonunda sizi bekliyor çünkü ve tüm bunları da yapan, size gösteren kişi o, yolu sizin için o açıyor bunu sakın unutmayın.