Üye olduğum spor salonunda bir hoca var. Her derste son derece güleryüzlü ve kibar bir şekilde, “Hanımefendiler bugün nasılsınız? Lütfen hazırlanın, ders başlıyor. Çok teşekkür ederim,” deyip duruyor. Abartmıyorum, her cümlesi ‘lütfen’le başlayıp ‘teşekkür ederim’le bitiyor. Ben de bir yandan alnımdan terler damlaya damlaya gösterdiği hareketleri yaparken, bir yandan da içimden, “Bu çocuk Amerika’da okumuş / büyümüş, kesin!” deyip duruyorum. Geçenlerde yine lütfenlerini, teşekkürlerini bize cömertçe sunarken, “Yahu!” dedim, “niye Amerika’da büyüdüğünü düşünüyorum ki! Amerikalılar Amerika’yı baştan keşfetti de ‘teşekkür’ü, ‘lütfen’i mi buldu?” Bulmadı tabii (bu konuda acayip bir hassasiyet içindeler o ayrı) ama bir gerçek var, bizde bu iki kelime bir nevi kış vakti çilek gibi. Çoğunlukla yok, nadiren var.
Deneylerimi yazmadan önce kamuoyu yoklaması misali yakın arkadaşlarıma bazı anket soruları soruyorum. Bu deneyde de onlara WhatsApp’tan, “Sizce milletimiz yeterince ‘lütfen’, ‘teşekkürler’ diyor mu?” başlıklı anket sorumu gönderdiğimde bir arkadaşım, “Nerdeee!” diye cevap verip şu anısını anlattı. 13 yaşında İngiltere’ye yaz okuluna gittiğinde bir hamburger zincirine girmiş, hamburgerini ısmarlamış ve ardından yaşının getirdiği çömezlikten de olsa gerek, “Ketchup!” demiş yavrucak. Sadece ketchup. Kadın da dolaptan dört-beş tane ketçap alıp yavaşça kasaya yaklaşmış ve çocuğun önüne fırlatarak, “Ketchup PLEASE!” diye bağırmış. “O günden beri ‘lütfen’siz cümle kurmadım. Yurtdışı, yurtiçi, şehir, köy, kasaba… Harika bir terbiye oldu bana,” dedi arkadaşım.
Bu konuya epey önem vermeye çalışan biri olarak sokaklarda hem anketler yaptım, hem de kendi ‘lütfen’ - ‘teşekkür’ performansımı artırmaya çalıştım. İşte olan biten…
Üye olduğum spor salonunda bir hoca var. Her derste son derece güleryüzlü ve kibar bir şekilde, “Hanımefendiler bugün nasılsınız? Lütfen hazırlanın, ders başlıyor. Çok teşekkür ederim,” deyip duruyor. Abartmıyorum, her cümlesi ‘lütfen’le başlayıp ‘teşekkür ederim’le bitiyor. Ben de bir yandan alnımdan terler damlaya damlaya gösterdiği hareketleri yaparken, bir yandan da içimden, “Bu çocuk Amerika’da okumuş / büyümüş, kesin!” deyip duruyorum. Geçenlerde yine lütfenlerini, teşekkürlerini bize cömertçe sunarken, “Yahu!” dedim, “niye Amerika’da büyüdüğünü düşünüyorum ki! Amerikalılar Amerika’yı baştan keşfetti de ‘teşekkür’ü, ‘lütfen’i mi buldu?” Bulmadı tabii (bu konuda acayip bir hassasiyet içindeler o ayrı) ama bir gerçek var, bizde bu iki kelime bir nevi kış vakti çilek gibi. Çoğunlukla yok, nadiren var.
Deneylerimi yazmadan önce kamuoyu yoklaması misali yakın arkadaşlarıma bazı anket soruları soruyorum. Bu deneyde de onlara WhatsApp’tan, “Sizce milletimiz yeterince ‘lütfen’, ‘teşekkürler’ diyor mu?” başlıklı anket sorumu gönderdiğimde bir arkadaşım, “Nerdeee!” diye cevap verip şu anısını anlattı. 13 yaşında İngiltere’ye yaz okuluna gittiğinde bir hamburger zincirine girmiş, hamburgerini ısmarlamış ve ardından yaşının getirdiği çömezlikten de olsa gerek, “Ketchup!” demiş yavrucak. Sadece ketchup. Kadın da dolaptan dört-beş tane ketçap alıp yavaşça kasaya yaklaşmış ve çocuğun önüne fırlatarak, “Ketchup PLEASE!” diye bağırmış. “O günden beri ‘lütfen’siz cümle kurmadım. Yurtdışı, yurtiçi, şehir, köy, kasaba… Harika bir terbiye oldu bana,” dedi arkadaşım.
Bu konuya epey önem vermeye çalışan biri olarak sokaklarda hem anketler yaptım, hem de kendi ‘lütfen’ - ‘teşekkür’ performansımı artırmaya çalıştım. İşte olan biten…