

Hazine ve Maliye Bakanı, henüz saatler önce yaptığı Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Genel Kurul konuşmasında; “Türk ekonomisinde yeniden dengelenme ihtiyacının çok açık olduğunu” bir kez daha ifade etmiştir. Merkez Bankası Başkanının da, kamuoyunun karşına çıktığı ilk ve tek fırsatta, “dinamik optimizasyon” başta olmak üzere denge kavramı çevresinde yapılandırılmış bir söylem kullandığı hatırlardadır.
Denge kavramı, temel olarak, “olumlu tınısı yüksek” bir yapıya işaret eder; rasyonalizasyon / uzlaşma / ahenk ve uyum / normale dönüş / huzur benzeri pozitif çağırışımları gündeme getirir; “Dengesizlik” karşısında, hemen daima tercih edilendir. Pekiyi, günümüz ekonomik gidişatında bu kavramın kullanılması nasıl yorumlanmalı; arka planı nasıl okunmalıdır?.
İlgili Bakan, görev devir-tesliminde; anımsanacağı üzere “yeniden rasyonele dönüş” ibaresini sarfetmişti. Aynı eksende, “yeniden dengelenme ihtiyacı” ifadesi de, rasyonelleşme/dengeye kavuşma bakımından bir değişime ihtiyaç olduğunun ve bu dinamiklerin ekonomide kaybedilmiş bulunduğunun, yetki sahibi tarafından yapılmış açık bir tespit ve teslimi hükmündedir.
Bu suretle, evvela, görece gerçekçi bir Durum Analiz sonucu paylaşılmakta; düzeltme/dengeleme yönlü değişimin önü açılmaktadır. Buradaki kritik konu, sözü edilen dengelemenin, hangi kulvar ile şartlarda ve hangi vadelerde gündeme geleceği; icabına bakılacağı noktalarında düğümlenmektedir.
Ekonomi yönetimi tarafından dile getirilen dengelenme gereğini, gelir/gider kulvarında ve bütçe bağlamında değerlendirirsek; yılbaşından bu yana 435 milyar lira açık veren merkezi bütçenin, birkaç gün içinde gerçekleştirilen rekor vergi-harç artışları ile Temmuz ayında birden bire 48 milyar fazla vermesi, herhalde bütçenin yeniden dengelenmiş olduğuna işaret edemez.
Üstelik, memur ve memur emeklilerini kapsayan toplu pazarlık görüşmelerinde, sendika istek paketinin ve kamunun Merkez Bankası eliyle ilan ettiği enflasyon beklenti oranlarının bile altında teklif yenileyerek, bütçenin en büyük gider kaleminde kısıntı yaparak da, anında bütçe dengesine ulaşılacağı beklenemez!
Belki de, toplu sözleşmedeki taraflar bakımından, son yıllarda hızla artan memur sayısının ve katlanan maaş yükünün geldiği kritik noktanın optimizasyonu/dengelenmesi işine birlikte çözüm arama zamanıdır. Bununla birlikte, an itibarıyla, toplumsal hayatta en büyük dengesizlik faktörü olan Yüksek Enflasyon karşısında ezilen memur ve/veya diğer statüdeki ücretlilerin emek haklarından kesilerek bütçe dengesi sağlanamaz. Ayrıca, cemiyetin ehliyetli ve marifetli kesimini teşkil eden ücretliler, her zaman korunmalı ve kollanmalıdırlar.
Toplumlarda “orta direk”, her zaman istikrar ve sürdürülebilirlik kulvarlarının önde koşanıdır ve büyük kesimini ücretlilerin oluşturduğu seçkin bir zümreyi temsil eder. Gabar petrol sahasını ziyaret eden bir milletvekilinin orada çalışan mühendislerimiz için sarfettiği; “Bu gençlerimiz, çıkardıkları petrolden daha değerlidir!” sözleri, bir önemli gerçeği ifade etmektedir.
Memur ve memur emeklisi maaş artışlarının; sadece aktif/emekli memur zümresini ilgilendirmediği, tüm ücretler için “temel referans düzeyi” rakamlarını ortaya çıkardığı bilinmektedir. Vergi salarak maaşları karşılama imkan ve yetkisi sadece kamuya/devlete mahsus olup, ücretlilerin çoğunlukta bulunduğu özel sektörün bu kabiliyet ile imtiyazı bulunmamaktadır. Bu durumda, ayrıcalıklı bir kesimi oluşturan memur zümresinin haklı talepleri karşılanırken, istihdam tablosunda genel denge nasıl korunacak; işsizlikte artma riski nasıl karşılanacaktır?
Enflasyonun, bütün dengeleri alt üst eden yakıcı ikliminde bunalan ücretliler için adeta Averaj (Ortalama) Ücret haline gelmiş bulunan “devlet tarafından belirlenen Asgari Ücret” te denge noktası nerede bulunacaktır? Vergi yapımızda yıllardır hakim olan dengesizlik (dolaylı vergilerin toplamdaki oranı 2/3 iken, dolaysız vergiler bakımından 1/3) nasıl ve hangi vadede giderilecektir; hep sözü edilen Vergi Reformunun hal ve şartları ne olmalıdır?
Son Credit Suisse Dünya Servet Raporu’na göre; ülkedeki 1.4 trilyon dolarlık servetin %40’ı; nüfusun sadece %1’ ine ait ve en üst %10’ luk kesim, toplam servetin % 70’ ine hakim iken, yapılacak denge durum değerlemeleri ne kadar objektif olabilir? Halihazırda, KKM geçici kaldıracı ile desteklenen “Liralaşma” doğrultusunda bir türlü kırılamayan “2/3 Yabancı Para; 1/3 Lira” dengesizliği nasıl; ne zaman ve hangi maliyetle giderilecektir?.. Bu ve benzeri “ekonomik denge temalı” soruları çoğaltmak elbette mümkündür.
Ekonomide sürdürülebilir iyileşmenin gerçekleştirilmesi bakımından gerekli üçlü sacayağının (Mali-Parasal-Yapısal Reform), Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlık düzeylerinde dile getirildiği izlenmektedir. Güncel gelişmelere bakıldığında, vergi/bütçe bazında öne çıkan Mali Politikalar bacağının aksine, Parasal Politikalar kısımı zayıf kalmakta, Reform meselesi de geri planda durmaktadır.
Enflasyonda kırılamayan yukarı yönlü direnç ve seçim ekonomisinin bertaraf edilemeyen etkileri, işi elbette zorlaştırmaktadır. Ekonomide dengeyi, işte bu en büyük dengesizlik kaynağı olan yüksek enflasyon ortamında ararken; söylem ve beklenti yönetimi kademesinden daha ileri ve kararlı duruş ile dokunuşlara ihtiyaç bulunduğu görülmektedir.
Hazine ve Maliye Bakanı, henüz saatler önce yaptığı Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Genel Kurul konuşmasında; “Türk ekonomisinde yeniden dengelenme ihtiyacının çok açık olduğunu” bir kez daha ifade etmiştir. Merkez Bankası Başkanının da, kamuoyunun karşına çıktığı ilk ve tek fırsatta, “dinamik optimizasyon” başta olmak üzere denge kavramı çevresinde yapılandırılmış bir söylem kullandığı hatırlardadır.
Denge kavramı, temel olarak, “olumlu tınısı yüksek” bir yapıya işaret eder; rasyonalizasyon / uzlaşma / ahenk ve uyum / normale dönüş / huzur benzeri pozitif çağırışımları gündeme getirir; “Dengesizlik” karşısında, hemen daima tercih edilendir. Pekiyi, günümüz ekonomik gidişatında bu kavramın kullanılması nasıl yorumlanmalı; arka planı nasıl okunmalıdır?.
İlgili Bakan, görev devir-tesliminde; anımsanacağı üzere “yeniden rasyonele dönüş” ibaresini sarfetmişti. Aynı eksende, “yeniden dengelenme ihtiyacı” ifadesi de, rasyonelleşme/dengeye kavuşma bakımından bir değişime ihtiyaç olduğunun ve bu dinamiklerin ekonomide kaybedilmiş bulunduğunun, yetki sahibi tarafından yapılmış açık bir tespit ve teslimi hükmündedir.
Bu suretle, evvela, görece gerçekçi bir Durum Analiz sonucu paylaşılmakta; düzeltme/dengeleme yönlü değişimin önü açılmaktadır. Buradaki kritik konu, sözü edilen dengelemenin, hangi kulvar ile şartlarda ve hangi vadelerde gündeme geleceği; icabına bakılacağı noktalarında düğümlenmektedir.
Ekonomi yönetimi tarafından dile getirilen dengelenme gereğini, gelir/gider kulvarında ve bütçe bağlamında değerlendirirsek; yılbaşından bu yana 435 milyar lira açık veren merkezi bütçenin, birkaç gün içinde gerçekleştirilen rekor vergi-harç artışları ile Temmuz ayında birden bire 48 milyar fazla vermesi, herhalde bütçenin yeniden dengelenmiş olduğuna işaret edemez.
Üstelik, memur ve memur emeklilerini kapsayan toplu pazarlık görüşmelerinde, sendika istek paketinin ve kamunun Merkez Bankası eliyle ilan ettiği enflasyon beklenti oranlarının bile altında teklif yenileyerek, bütçenin en büyük gider kaleminde kısıntı yaparak da, anında bütçe dengesine ulaşılacağı beklenemez!
Belki de, toplu sözleşmedeki taraflar bakımından, son yıllarda hızla artan memur sayısının ve katlanan maaş yükünün geldiği kritik noktanın optimizasyonu/dengelenmesi işine birlikte çözüm arama zamanıdır. Bununla birlikte, an itibarıyla, toplumsal hayatta en büyük dengesizlik faktörü olan Yüksek Enflasyon karşısında ezilen memur ve/veya diğer statüdeki ücretlilerin emek haklarından kesilerek bütçe dengesi sağlanamaz. Ayrıca, cemiyetin ehliyetli ve marifetli kesimini teşkil eden ücretliler, her zaman korunmalı ve kollanmalıdırlar.
Toplumlarda “orta direk”, her zaman istikrar ve sürdürülebilirlik kulvarlarının önde koşanıdır ve büyük kesimini ücretlilerin oluşturduğu seçkin bir zümreyi temsil eder. Gabar petrol sahasını ziyaret eden bir milletvekilinin orada çalışan mühendislerimiz için sarfettiği; “Bu gençlerimiz, çıkardıkları petrolden daha değerlidir!” sözleri, bir önemli gerçeği ifade etmektedir.
Memur ve memur emeklisi maaş artışlarının; sadece aktif/emekli memur zümresini ilgilendirmediği, tüm ücretler için “temel referans düzeyi” rakamlarını ortaya çıkardığı bilinmektedir. Vergi salarak maaşları karşılama imkan ve yetkisi sadece kamuya/devlete mahsus olup, ücretlilerin çoğunlukta bulunduğu özel sektörün bu kabiliyet ile imtiyazı bulunmamaktadır. Bu durumda, ayrıcalıklı bir kesimi oluşturan memur zümresinin haklı talepleri karşılanırken, istihdam tablosunda genel denge nasıl korunacak; işsizlikte artma riski nasıl karşılanacaktır?
Enflasyonun, bütün dengeleri alt üst eden yakıcı ikliminde bunalan ücretliler için adeta Averaj (Ortalama) Ücret haline gelmiş bulunan “devlet tarafından belirlenen Asgari Ücret” te denge noktası nerede bulunacaktır? Vergi yapımızda yıllardır hakim olan dengesizlik (dolaylı vergilerin toplamdaki oranı 2/3 iken, dolaysız vergiler bakımından 1/3) nasıl ve hangi vadede giderilecektir; hep sözü edilen Vergi Reformunun hal ve şartları ne olmalıdır?
Son Credit Suisse Dünya Servet Raporu’na göre; ülkedeki 1.4 trilyon dolarlık servetin %40’ı; nüfusun sadece %1’ ine ait ve en üst %10’ luk kesim, toplam servetin % 70’ ine hakim iken, yapılacak denge durum değerlemeleri ne kadar objektif olabilir? Halihazırda, KKM geçici kaldıracı ile desteklenen “Liralaşma” doğrultusunda bir türlü kırılamayan “2/3 Yabancı Para; 1/3 Lira” dengesizliği nasıl; ne zaman ve hangi maliyetle giderilecektir?.. Bu ve benzeri “ekonomik denge temalı” soruları çoğaltmak elbette mümkündür.
Ekonomide sürdürülebilir iyileşmenin gerçekleştirilmesi bakımından gerekli üçlü sacayağının (Mali-Parasal-Yapısal Reform), Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlık düzeylerinde dile getirildiği izlenmektedir. Güncel gelişmelere bakıldığında, vergi/bütçe bazında öne çıkan Mali Politikalar bacağının aksine, Parasal Politikalar kısımı zayıf kalmakta, Reform meselesi de geri planda durmaktadır.
Enflasyonda kırılamayan yukarı yönlü direnç ve seçim ekonomisinin bertaraf edilemeyen etkileri, işi elbette zorlaştırmaktadır. Ekonomide dengeyi, işte bu en büyük dengesizlik kaynağı olan yüksek enflasyon ortamında ararken; söylem ve beklenti yönetimi kademesinden daha ileri ve kararlı duruş ile dokunuşlara ihtiyaç bulunduğu görülmektedir.