hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    Ortak problemler; özgün çözümler..

    28.05.2023 Pazar | 14:43Son Güncelleme:

    “En iyi seçim, selametle sonlandırılmış; geride bırakılmış seçimdir!” Demokrasi tarihimizde bir ilki birlikte yaşıyor; ikinci tura kalan seçim süreci çerçevesinde iki hafta daha uzamış kritik belirsizlik dönemini sonlandırıyoruz. Böylece, dozu artmış vaatler ve hızla artan bütçe harcama kalemleri ile şekillenen Seçim Ekonomisi koşullarını, şimdilik, geride bırakıyoruz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Seçim sonuçlarından bağımsız olarak, artık, Geçim Ekonomisi’ nin iklimine dönme, zorlu ekonomik sorunlara; seçim/seçmen baskısı’ ndan uzaklaşmış bir gidişatta, yeniden eğilme zamanıdır. Bu süreçte, küresel planda gelişen dinamiklere eğilme ve orta-uzun vadeli sürdürülebilir çözümlere yoğunlaşma fırsatları elbette ön plana taşınmalıdır.

    Küresel planda hakim olan konjonktürün en kapsamlı ve gerçekçi tarifinin, “VUCA” kısaltması ile özetlenen başlık altında formüle edildiğini öngörüyoruz. Gerçekten, büyük dalga ve savrulmalar ile ilerleyen; belirsizliğin hakim olduğu; karmaşıklık ve muğlaklığın yaşandığı zorlu zamanlardan geçiyoruz! İşte, belirtilen bu VUCA arka planı ve temel yapılanması platformunda şekillenen güncel başlıklar arasında; “küresel büyümede gerileme ve resesyon ikliminin yaygınlık kazanması” kritik konusunun öne çıktığı görülüyor.

    Avrupa ekonomisi bakımından lokomotif rol üstlenen Almanya’ nın kesinlik kazanan ilk çeyrek büyüme rakamları ile teknik bakımdan (iki çeyrekte 0,5 ve 0,3 küçülme) Resesyon’ a girmiş olması büyük yankı uyandırdı. Almanya’ da; kamu harcamalarındaki düşüş paralelinde, disiplinli ve tedbirli tüketicinin de hanehalkı harcamalarını kıstığı izleniyor. Ülkenin en yüksek rekabetçi gücünü oluşturan imalat sektöründeki konjonktürel zayıflığın uzaması halinde hizmetler kulvarına sirayet riskinin artacağı ve resesyonda kalıcı/derinleştirici etki yaratacağı endişeleri dile getiriliyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bizim açımızdan, en büyük dış ticaret ortağımız konumundaki Almanya’ daki bu gelişmelerin ayrıcalıklı önem taşıdığı konusuna özellikle vurgu yapmalıyız.
    Almanya’ nın ağırlıklı konuma sahip olduğu Avrupa genelinde süregelen Resesyon ve hatta Stagflasyon riskleri üzerine tartışmaların devam ettiği ve Avrupa Merkez Bankası(ECB)’nin, enflasyonla mücadele için tavizsiz sürdürdüğü “faiz artışı” temelli sıkılaştırıcı politikaların bu açıdan mercek altında tutulduğu izleniyor. Temmuz 2022’ den bu yana aralıksız yedi kez ve toplamda 3,75 puanlık artış gerçekleştirmiş olan ECB’ nin, önümüzdeki toplantıda 0,25 ek bir artış ile toplam manşeti dört puana taşıması beklentileri ağırlık kazanıyor.

    Nitekim, bankanın yirmibeşinci kuruluş yıldönümü için kaleme aldığı yazıda, Başkan Lagarde; bu kulvardaki kararlı tutumlarını bir kez daha deklare ediyor. İlaveten, Katar Ekonomik Forumu’ na katılan IMF Başkanı Georgieva, belki de bu konuda en keskin tespiti ortaya koyuyor ve faiz arttırım zincirinin 2025 başlarına kadar devam edeceğini net olarak öngörüyor. Aynı platformda görüşlerini açıklayan “Kriz Kahini” Nouriel Roubini’ nin de bu konuda mutabık olduğu anlaşılıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Avrupa’ nın; “enflasyon ile büyüme yanılsaması” tuzağına karşı dikkatli olduğu; savunmasını yüksek tuttuğu görülüyor. Enflasyon tarafından dejenere edilmiş; “ içi boş (kof) bir irileşme” tuzağına düşmekten kurtulmanın akılcı yolu, elbette, hemen ve öncelikle, enflasyonu makul seviyeye çekmekten ibarettir. Avrupa ekonomisini yönlendiren otoritelerin, bu gerçeği kavramış ve resesyon-stagflasyon risklerine rağmen, enflasyondaki %2 hedefine kilitlenmiş sıkılaştırıcı politikalarını sürdürecekleri anlaşılmaktadır. Nitekim, İngiltere’ den gelen güncel sinyaller de aynı paraleldedir.

    Rezerv Para otoritesi FED, hiç şüphesiz, faiz arttırımı ile enflasyonla mücadele sürecini başlatan güç odağı olarak yakından izlenmektedir. Etkileyici istihdam performansı ve büyük potansiyeli ile ABD ekonomisinin “resesyon endişesi” bakımından kendini güvencede hissettiği ortadadır. Üstelik, faiz artırım sürecini başlattığı dönemde FED Başkanı Powell’ in; Amerikan ekonomisinin “derin bir suplekse sahip olduğu” değerlendirmesi ile daraltıcı/resesif riskleri, adeta baştan dışladığı da unutulmamalıdır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ben-merkezcil tutumu bilinen FED duruş ve politikaları bakımından, ortaya çıkan Güçlü Dolar Sendromu’ nun etki ve yansımalarının ağırlık taşımadığı; ilk planda dikkate alınmadığı görülmektedir. Küresel iklimin zorlayıcı koşullarında, “gemisini kurtaran kaptan” ben-merkezci yaklaşımı, maalesef, başta “rezerv paranın karar vericisi” tarafından ortaya konulmaktadır. Üstelik, geçmişi Birinci Dünya Savaşı yıllarına uzanan ve esasen “ Amerikan politikasında pazarlık aracı” kimliği ön plana çıkan “Borç Tavanı” problemi ile şu günlerde, tüm dünya ekonomisi bakımından sıkıntılı bir sürecin tetiklendiği de not edilmelidir.

    Şimdi, küresel dinamikleri ıskalamadan ve fakat ülke gerçekleri ile öncelikli ihtiyaçları önceliğinde hareket etme bakımından, artık “seçim süreci” gibi olağandışı dönemleri geride bırakarak, ekonomi kulvarında mesafe alma zamanıdır. Anlaşılıyor ki; küresel planda geçerli ortak sorunlar, ancak, özgün yaklaşımlar ile hemhal edilerek çözüme ulaştırılacaktır; deyim yerinde ise, “bizim işimizi, başkasına yaptırmak; dışarıdan medet ummak” gibi bir lüksümüz bulunmamaktadır.