

Lorel - Hardi bizim neslin belki öncelikle tanıştığı muhteşem siyah -beyaz ikilisiydi. “Laurel ile Hardy” veya erken Hollywood dünyasında “Stan&Ollie” adıyla tanınıyorlardı. Gerçek adları Stan Laurel ve Oliver Hardy idi. Stan katıksız bir İngilizdi. Oliver ise ABD'li...
Önce sessiz sinemaya egemen olmuşlar, teknoloji beyazperdeye sesi armağan edince ünlerine ün katmışlardı. Komiktiler ve sessiz sinemada bile hüznü beyaz perdeye aktaracak kadar yetenekliydiler. Öykülerinde şişman ve daha akıllı geçinen, arkadaşına zekasını her fırsatta kanıtlamaya çalışan Oliver Hardy; zayıf, çocuksu, beceriksiz, sakar Stan Laurel’e üstünlük taslayarak ağlatır, üzer ama sonunda iş tatlıya bağlanırdı.
Dilekolay tam 102 sessiz veya sesli filmde baş rolü paylaştılar. Birkaç yapıtta da konuk sanatçı oldular. Gerçi o devirde başka ünlü komedyenlerde vardı. Charles Chaplin, Marx Kardeşler, Buster Keaton, Harold Lloyd, Mack Sennett gibi... Ama onlar bambaşkaydı. Son filmlerini 1956’da çevirdiler. Ciddi rahatsızlıklar geçiren Oliver Hardy 1957’de ölünce Stan Laurel yalnız kaldı ve hayata adeta küstü.
Yönetmen Jon S. Baird muhteşem ikilinin hayatını beyaz perdeye aktardı ama başka bir boyutta. Filmin adı “Laurel&Hardy: İngiltere Turu” ikilinin kamera karşısından turne yaşamına geçmeleri ve yeni film projeleri oluşturma gayretleri ile ilgili bir dram türü. Sanat yaşamlarının son bölümü, yaşadıkları düş kırıklıkları, anlaşmazlıkları, simsarların ağına düşmeleri ve büyük hüsran...
Bu ikilinin birbirleri olmadan aslında bir hiçliği ortaya çıkıyor. Birbirlerini o kadar iyi tamamlıyorlar ki eşleri bile bu durumu kendi aralarında bir rekabete dönüştürebiliyorlar,.
“Laurel&Hardy: İngiltere Turu” sık sık ikonaların geçmiş sanat hayatına dönerken Stan Laurel’i canlandıran Steve Coogan ve Oliver Hardy rolünü üstlenen John C. Reilly’nin performansları muhteşem. Özellikle John C. Reilly bu rolü için kamera karşısına geçmeden günde dört saatini makyaj odasında geçirmesi ve aynı şişmanlığı yakalayabilmesi de olağanüstü bir çaba..
Filmi izlerken sağ koltuğa zaman zaman gözüm takıldı. “Anne beni 'Lorel – Hardi'ye götürsene yalvarışlarımı tekrar yaşar gibiydim.
Lorel - Hardi bizim neslin belki öncelikle tanıştığı muhteşem siyah -beyaz ikilisiydi. “Laurel ile Hardy” veya erken Hollywood dünyasında “Stan&Ollie” adıyla tanınıyorlardı. Gerçek adları Stan Laurel ve Oliver Hardy idi. Stan katıksız bir İngilizdi. Oliver ise ABD'li...
Önce sessiz sinemaya egemen olmuşlar, teknoloji beyazperdeye sesi armağan edince ünlerine ün katmışlardı. Komiktiler ve sessiz sinemada bile hüznü beyaz perdeye aktaracak kadar yetenekliydiler. Öykülerinde şişman ve daha akıllı geçinen, arkadaşına zekasını her fırsatta kanıtlamaya çalışan Oliver Hardy; zayıf, çocuksu, beceriksiz, sakar Stan Laurel’e üstünlük taslayarak ağlatır, üzer ama sonunda iş tatlıya bağlanırdı.
Dilekolay tam 102 sessiz veya sesli filmde baş rolü paylaştılar. Birkaç yapıtta da konuk sanatçı oldular. Gerçi o devirde başka ünlü komedyenlerde vardı. Charles Chaplin, Marx Kardeşler, Buster Keaton, Harold Lloyd, Mack Sennett gibi... Ama onlar bambaşkaydı. Son filmlerini 1956’da çevirdiler. Ciddi rahatsızlıklar geçiren Oliver Hardy 1957’de ölünce Stan Laurel yalnız kaldı ve hayata adeta küstü.
Yönetmen Jon S. Baird muhteşem ikilinin hayatını beyaz perdeye aktardı ama başka bir boyutta. Filmin adı “Laurel&Hardy: İngiltere Turu” ikilinin kamera karşısından turne yaşamına geçmeleri ve yeni film projeleri oluşturma gayretleri ile ilgili bir dram türü. Sanat yaşamlarının son bölümü, yaşadıkları düş kırıklıkları, anlaşmazlıkları, simsarların ağına düşmeleri ve büyük hüsran...
Bu ikilinin birbirleri olmadan aslında bir hiçliği ortaya çıkıyor. Birbirlerini o kadar iyi tamamlıyorlar ki eşleri bile bu durumu kendi aralarında bir rekabete dönüştürebiliyorlar,.
“Laurel&Hardy: İngiltere Turu” sık sık ikonaların geçmiş sanat hayatına dönerken Stan Laurel’i canlandıran Steve Coogan ve Oliver Hardy rolünü üstlenen John C. Reilly’nin performansları muhteşem. Özellikle John C. Reilly bu rolü için kamera karşısına geçmeden günde dört saatini makyaj odasında geçirmesi ve aynı şişmanlığı yakalayabilmesi de olağanüstü bir çaba..
Filmi izlerken sağ koltuğa zaman zaman gözüm takıldı. “Anne beni 'Lorel – Hardi'ye götürsene yalvarışlarımı tekrar yaşar gibiydim.