

Kaptan James Cook’un keşfi ile İngiliz sömürgesine dönüştürülmüş Polinezya yerlileri Maori’lerin kutsal toprakları... Nüfusu 500 bin Avustralyalının bu ülkede ikamet etmesine karşın henüz 5 milyona ulaşamazken 70 milyon Merinos cinsi koyunu beslemesi hayvancılıktaki önemini göstermekte.
Dünya coğrafyasında sakin bir ülke örneği bilinmesine karşın geçtiğimiz günlerde yaşanan terör olayı ile birden olumsuzluk hedefi haline geldi. Herkes şaşkın, Yeni Zelandalı hepten şaşkın ve şok halinde. Travmayı atlatmaları da zaman alacak eminim.
Yeni Zelanda’lıları anlamak için onları yakından ve yerinde tanımak gerek. Kendi öyküme başlamadan bir parantez açmak isterim. Özellikle Birleşmiş Milletler'in yaptığı araştırmalarda Yeni Zelanda adı listelerde ilk beşte olmasa bile ilk onda mutlaka yer alır. Uygarlık, refah, mutluluk, eğitim, yolsuzlukla mücadele, yaşam standardı, sekülerlik, din özgürlüğü, sosyal yardımlaşma, suç oranı en düşük ülkeler arasında ilk sıralarda keza güvenli yaşamda da Yeni Zelanda adı listelerin başındadır.
Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson’ıın ödüllü “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin üçüncü ve sonuncu filminin “Kralın Dönüşü” galası için başkent Wellington’a davet edilmiştim. Yıl 2004. 30 saatlik bir yolculuk sonrası Yeni Zelanda maceram öncelikle pasaport polisinde başladı. Genç kadın polis hayatında ilk kez Türk pasaportuna damga vurduğunu, bunun kendisi için büyük bir onur olduğunu ve evine gidince ilk iş ailesine bunu anlatacağını gülümseyerek söylerken “Anzak’lar ülkesine hoş geldiniz” dedi.
Beni otele götüren taksinin kravatlı şık giyimli şoförü Türk olduğumu öğrenince “Büyük dayım Gelibolu’da savaşmış. Hava kararınca siperlerden iki düşman askerleri birbirlerine yiyecek, sigara atarlarmış. Biz anlatılanlarla Türkleri hep sevdik ve saydık” hatırlatmasını coşkuyla yaptı.
Otelde yine sevgi seli ile karşılanmış, anı defterine bir şeyler yazmam istenmişti.
Gala yemeğinde dünyanın dört bir köşesinden gelen medya mensupları onar kişilik yuvarlak masalara dağıtılmışlardı. Her masada bir Bakan ve eşi ev sahipliği yapıyordu. Bizim masaya Ticaret ve Balıkçılık Bakanı düştü. Herkes kendini tanıttı. Türk olduğumu öğrenince Bakan “Başbakanımız Helen Clark bu gece galanın açılış konuşmasını yapacak. Sizinle tanışmayı mutlak isteyecektir. Ben basın danışmanına burada olduğunuzu söyleyeyim” diyerek uzaklaştı. Daha sonra Maoriler ünlü “Haka” dansı gösterisinde bulundular. Jet lag’dan sersem gibi önümdeki yemeği tatmaya çalışırken birden biri “Mr.Erus Yeni Zelanda’ya hoş geldiniz” diye adeta kulağıma fısıldadı. Arkamı döndüğümde kadın Başbakan Helen Clark ile karşılaştım. “Şimdi konuşmamı yapacağım. Ama yarın sizi Başbakanlıkta kahvaltıya bekliyorum. Danışmanım David sizi bilgilendirir ” diyerek kürsüye doğru gitti. İlginçtir Başbakan Helen Clark konuşmasının ilk bölümü çok saydıkları Maori yerlilerinin dili ile yaptı ve alkış topladı.
Ertesi gün bir Samoalı kadının kullandığı taksi ile Başbakanlığa gittim. Sıradan bir kamu dairesi gibiydi. Ne bir güvenlik önlemi, ne bir polis. Doğrudan resepsiyona gittim. Adımı verdim. Pasaportuma bakıp bir ziyaretçi kartını göğsüme yapıştırdılar. Sonra “İlerdeki asansöre binin 9. kat düğmesine basın Başbakan sizi karşılayacak” hatırlatması yaptılar. 9. katta asansörün kapısı açılınca karşımda dün gece masama kadar gelen Başbakan Helen Clark’ın güleç ifadesini gördüm. Yanında değil koruması, danışmanı bile ortalıkta yoktu. Makam odasına girdik çay, kahve ve kurabiyelerle yaklaşık 50 dakika Gelibolu’yu, Anzakları, Çanakkale Savaşını, Atatürk’ü konuştuk. Bana Atatürk’ün Anzak askerleri ve aileleri için gönderdiği mesajı ezbere okudu ve “Biz daha ilk okulda bunu öğreniyoruz. Çok anlamlı bu sözlerle Türkiye’ye olan sevgimiz ,saygımız her geçen gün yeni nesillerce de benimseniyor” yorumu ile büyük amcasının Gelibolu’da ön cephelerde savaşırken öldüğünü de paylaştı.
Başbakan Helen Clark görüşme bitip beni uğurlarken “Gelecek Nisan ayında Gelibolu çıkartmasının 90. yılını Şafak Ayini ile kutlayacağız. Ülkenizde bizim misafirimiz olun” diyerek davette de bulundu. Elbette gittim.
Otele döndüğümde Ticaret Bakanı beni yemeğe davet eden bir mesaj bırakmıştı. Beni gelip alacaklardı. Gittiğimiz restoranda Adalet Bakanı dışında Türkiye’nin o dönemki Wellington Büyükelçisi sayın Ünal Maraşlı’yı da davet etmişlerdi. Büyük bir incelikti. Adalet Bakanı ülkedeki suç oranının çok düşük olduğunu belirterek “Cezalar da sadece caydırıcı cinsten. Çoğu da buraya yerleşen yabancılarca işleniyor. Cezaevlerimiz genelde boş” bilgisi vermişti.
Büyükelçimiz sayın Ünal Maraşlı beni daha sonra anahtarı bizde olan Atatürk Parkı'na götürdü. Burası Gelibolu Anzak koyuna doğal olarak çok benziyordu. Gelibolu’dan toprak getirtilmiş ve Atatürk’ün Anzak annelerine yazdığı o tarihi duygusal hitabı mermer taşının altına yerleştirilmiş. İnanılmaz bir tanıklık anıydı benim için.
Bir Türk gazetecisi olarak yaptığım keyifli yolculuklardan biridir Yeni Zelanda ziyaretim.
Şimdi bu korkunç olay yaşandı. Yeni Zelanda kendi dünyasında alabora oldu. Başbakan yine bir kadın. Jacinda Ardem. Ülke yönetimi önce nasıl bir tepki göstereceğini bilemedi. Sonra saate karşı toparlandı. Başbakan Ardem katliamdan bir hafta sonra Christchurch’te ki aynı camii de Cuma namazında birleştirici oldu İslam dünyasına ve Hıristiyan alemine çok ince mesajlar verirken öncelikle Hadis’ten alıntı yaptı.Tüm kadınların başörtüsü takmasını istedi ve “Yaşta biz biriz. Kalbimiz kırık ama biz asla yenilmedik” sözlerini sarfederek teröre karşı ülkesinin tepkisini dile getirdi.
Yeni Zelanda aslında bize hem çok ama çok uzak, hem de çok ama çok yakın...
İddialı konuşmam gerekirse belki dünyada bizi en çok sayan, seven ve hayran olan tek ülke. Bunun içinde Yeni Zelanda’ya bu zor günlerinde sağduyulu olalım.
Umarım yaşananlar ve sonrası bu güzel ülke ile kusursuz ilişkilerimizi incitmez, yıpratmaz. Önümüzde bir “Şafak Ayini” daha var. 25 Nisan’da yani bir ay sonra Yeni Zelanda ve Avustralyalılar Anzaklar ruhu adına fire vermeden bu geleneksel misyonları için yine Gelibolu’ya gelirler.
Kaptan James Cook’un keşfi ile İngiliz sömürgesine dönüştürülmüş Polinezya yerlileri Maori’lerin kutsal toprakları... Nüfusu 500 bin Avustralyalının bu ülkede ikamet etmesine karşın henüz 5 milyona ulaşamazken 70 milyon Merinos cinsi koyunu beslemesi hayvancılıktaki önemini göstermekte.
Dünya coğrafyasında sakin bir ülke örneği bilinmesine karşın geçtiğimiz günlerde yaşanan terör olayı ile birden olumsuzluk hedefi haline geldi. Herkes şaşkın, Yeni Zelandalı hepten şaşkın ve şok halinde. Travmayı atlatmaları da zaman alacak eminim.
Yeni Zelanda’lıları anlamak için onları yakından ve yerinde tanımak gerek. Kendi öyküme başlamadan bir parantez açmak isterim. Özellikle Birleşmiş Milletler'in yaptığı araştırmalarda Yeni Zelanda adı listelerde ilk beşte olmasa bile ilk onda mutlaka yer alır. Uygarlık, refah, mutluluk, eğitim, yolsuzlukla mücadele, yaşam standardı, sekülerlik, din özgürlüğü, sosyal yardımlaşma, suç oranı en düşük ülkeler arasında ilk sıralarda keza güvenli yaşamda da Yeni Zelanda adı listelerin başındadır.
Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson’ıın ödüllü “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin üçüncü ve sonuncu filminin “Kralın Dönüşü” galası için başkent Wellington’a davet edilmiştim. Yıl 2004. 30 saatlik bir yolculuk sonrası Yeni Zelanda maceram öncelikle pasaport polisinde başladı. Genç kadın polis hayatında ilk kez Türk pasaportuna damga vurduğunu, bunun kendisi için büyük bir onur olduğunu ve evine gidince ilk iş ailesine bunu anlatacağını gülümseyerek söylerken “Anzak’lar ülkesine hoş geldiniz” dedi.
Beni otele götüren taksinin kravatlı şık giyimli şoförü Türk olduğumu öğrenince “Büyük dayım Gelibolu’da savaşmış. Hava kararınca siperlerden iki düşman askerleri birbirlerine yiyecek, sigara atarlarmış. Biz anlatılanlarla Türkleri hep sevdik ve saydık” hatırlatmasını coşkuyla yaptı.
Otelde yine sevgi seli ile karşılanmış, anı defterine bir şeyler yazmam istenmişti.
Gala yemeğinde dünyanın dört bir köşesinden gelen medya mensupları onar kişilik yuvarlak masalara dağıtılmışlardı. Her masada bir Bakan ve eşi ev sahipliği yapıyordu. Bizim masaya Ticaret ve Balıkçılık Bakanı düştü. Herkes kendini tanıttı. Türk olduğumu öğrenince Bakan “Başbakanımız Helen Clark bu gece galanın açılış konuşmasını yapacak. Sizinle tanışmayı mutlak isteyecektir. Ben basın danışmanına burada olduğunuzu söyleyeyim” diyerek uzaklaştı. Daha sonra Maoriler ünlü “Haka” dansı gösterisinde bulundular. Jet lag’dan sersem gibi önümdeki yemeği tatmaya çalışırken birden biri “Mr.Erus Yeni Zelanda’ya hoş geldiniz” diye adeta kulağıma fısıldadı. Arkamı döndüğümde kadın Başbakan Helen Clark ile karşılaştım. “Şimdi konuşmamı yapacağım. Ama yarın sizi Başbakanlıkta kahvaltıya bekliyorum. Danışmanım David sizi bilgilendirir ” diyerek kürsüye doğru gitti. İlginçtir Başbakan Helen Clark konuşmasının ilk bölümü çok saydıkları Maori yerlilerinin dili ile yaptı ve alkış topladı.
Ertesi gün bir Samoalı kadının kullandığı taksi ile Başbakanlığa gittim. Sıradan bir kamu dairesi gibiydi. Ne bir güvenlik önlemi, ne bir polis. Doğrudan resepsiyona gittim. Adımı verdim. Pasaportuma bakıp bir ziyaretçi kartını göğsüme yapıştırdılar. Sonra “İlerdeki asansöre binin 9. kat düğmesine basın Başbakan sizi karşılayacak” hatırlatması yaptılar. 9. katta asansörün kapısı açılınca karşımda dün gece masama kadar gelen Başbakan Helen Clark’ın güleç ifadesini gördüm. Yanında değil koruması, danışmanı bile ortalıkta yoktu. Makam odasına girdik çay, kahve ve kurabiyelerle yaklaşık 50 dakika Gelibolu’yu, Anzakları, Çanakkale Savaşını, Atatürk’ü konuştuk. Bana Atatürk’ün Anzak askerleri ve aileleri için gönderdiği mesajı ezbere okudu ve “Biz daha ilk okulda bunu öğreniyoruz. Çok anlamlı bu sözlerle Türkiye’ye olan sevgimiz ,saygımız her geçen gün yeni nesillerce de benimseniyor” yorumu ile büyük amcasının Gelibolu’da ön cephelerde savaşırken öldüğünü de paylaştı.
Başbakan Helen Clark görüşme bitip beni uğurlarken “Gelecek Nisan ayında Gelibolu çıkartmasının 90. yılını Şafak Ayini ile kutlayacağız. Ülkenizde bizim misafirimiz olun” diyerek davette de bulundu. Elbette gittim.
Otele döndüğümde Ticaret Bakanı beni yemeğe davet eden bir mesaj bırakmıştı. Beni gelip alacaklardı. Gittiğimiz restoranda Adalet Bakanı dışında Türkiye’nin o dönemki Wellington Büyükelçisi sayın Ünal Maraşlı’yı da davet etmişlerdi. Büyük bir incelikti. Adalet Bakanı ülkedeki suç oranının çok düşük olduğunu belirterek “Cezalar da sadece caydırıcı cinsten. Çoğu da buraya yerleşen yabancılarca işleniyor. Cezaevlerimiz genelde boş” bilgisi vermişti.
Büyükelçimiz sayın Ünal Maraşlı beni daha sonra anahtarı bizde olan Atatürk Parkı'na götürdü. Burası Gelibolu Anzak koyuna doğal olarak çok benziyordu. Gelibolu’dan toprak getirtilmiş ve Atatürk’ün Anzak annelerine yazdığı o tarihi duygusal hitabı mermer taşının altına yerleştirilmiş. İnanılmaz bir tanıklık anıydı benim için.
Bir Türk gazetecisi olarak yaptığım keyifli yolculuklardan biridir Yeni Zelanda ziyaretim.
Şimdi bu korkunç olay yaşandı. Yeni Zelanda kendi dünyasında alabora oldu. Başbakan yine bir kadın. Jacinda Ardem. Ülke yönetimi önce nasıl bir tepki göstereceğini bilemedi. Sonra saate karşı toparlandı. Başbakan Ardem katliamdan bir hafta sonra Christchurch’te ki aynı camii de Cuma namazında birleştirici oldu İslam dünyasına ve Hıristiyan alemine çok ince mesajlar verirken öncelikle Hadis’ten alıntı yaptı.Tüm kadınların başörtüsü takmasını istedi ve “Yaşta biz biriz. Kalbimiz kırık ama biz asla yenilmedik” sözlerini sarfederek teröre karşı ülkesinin tepkisini dile getirdi.
Yeni Zelanda aslında bize hem çok ama çok uzak, hem de çok ama çok yakın...
İddialı konuşmam gerekirse belki dünyada bizi en çok sayan, seven ve hayran olan tek ülke. Bunun içinde Yeni Zelanda’ya bu zor günlerinde sağduyulu olalım.
Umarım yaşananlar ve sonrası bu güzel ülke ile kusursuz ilişkilerimizi incitmez, yıpratmaz. Önümüzde bir “Şafak Ayini” daha var. 25 Nisan’da yani bir ay sonra Yeni Zelanda ve Avustralyalılar Anzaklar ruhu adına fire vermeden bu geleneksel misyonları için yine Gelibolu’ya gelirler.