hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Başbakan Yıldırım "Beyoğlu Sohbetleri" programında konuştu (GENİŞ)

    Başbakan Yıldırım Beyoğlu Sohbetleri programında konuştu (GENİŞ)
    expand
    KAYNAK DHA

    Mehmet İlkay ÖZER / İSTANBUL,(DHA)-BAŞBAKAN Yıldırım; "Taciz var. Roketler düşüyor, bombalar atılıyor, can kayıpları oluyor, maddi zararlar oluyor, sürekli

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Mehmet İlkay ÖZER / İSTANBUL,(DHA)-BAŞBAKAN Yıldırım; "Taciz var. Roketler düşüyor, bombalar atılıyor, can kayıpları oluyor, maddi zararlar oluyor, sürekli taciz. İnsanlar tedirgin, can güvenliği yok, mal güvenliği yok. Biz şimdi buna göz mü yumacağız. Tabi ki yapamayız. İkazlarımızı yaptık, yapıyoruz. Baştan tutumumuz çok açık ve net, biz Suriye'nin toprak bütünlüğünün bozulmasına karşıyız, bunu en baştan ilan ettik. Yapılan bu çalışmaların akamete uğramasını istemiyoruz, geriye dönüş istemiyoruz ama bir yandan da dost ve müttefik bildiğimiz bir ülke ha babam orada PKK'lıları silahlandırıyor. Amerika gibi büyük bir ülke, dünyanın süper gücü, bu kadar ordusu var bu kadar imkanı var 3-5 tane caniye, alçak terör örgütüne muhtaç bir ülke mi?"

    Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul'da düzenlenen 'Beyoğlu Sohbetleri' programına katıldı. Beyoğlu'nda bulunan bir otelde düzenlenen toplantıya Başbakan Yıldırım'ın yanı sıra İstanbul Valisi Vasip Şahin, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile iş, sanat ve siyaset dünyasından davetliler katıldı.
    Başbakan Yıldırım programın başında bir konuşma yaptı. Yıldırım sözlerine çocukluğunu ve İstanbul'a geldikten sonra yaşadıklarını anlatarak başladı. Yıldırım'ın, programın moderatörlüğünü yapan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'a 'bir daha ki yerel seçimlerde aday olursam şaşırma' şeklindeki sözleri salondakileri güldürdü.

    "3 BUÇUK MİLYON GÖÇMEN VAR" 
    Yıldırım, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyanın zorlu olduğunu belirterek, "İç savaşlar, idare zafiyetleri, otorite boşlukları bizim bölgemizde. Bütün bu şartlara rağmen hayatta kalmak ve bölgedeki istikrarsızlıkları gidermeye yönelik önemli görevler üstlenmek, çözüm arayışlarına öncülük etmek, başka bir ülkenin yapabildiği bir şey değil. 3 buçuk milyon göçmen var. Bazı ülkelerin nüfuslarından fazla. Üç beş tane göçmen Avrupa'ya gittiğinde kıyamet kopuyor. Duvar örmeye başlayıp, elektronik önlem alalım diye günlerce kafa yoruyorlar. Bugün dünyada göçmen nüfusu 60 milyonu aşmış durumda. Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerinin 21'inden nüfusundan fazla. 22'inci ülke göçmenler ülkesi. Tüm dünyada liderlik problemi olduğuna vurgu yapan Yıldırım, "Örneğin, Suriye'ye, Irak'a, Afganistan'a bakalım. Maalesef çözüm üretilemiyor. Kendi aralarındaki rekabetten dolayı oradaki mazlum, masum insanlar acı çekmeye devam ediyor. Ama gelecek konusunda ümitsiz olmamızı gerektirecek bir şey yok. Geleceğe sadece ümitle bakmayacağız, gayret edeceğiz. Elimizdeki imkanları en önce ülkemiz için, komşularımız için, her türlü imkanları seferber edeceğiz. Biz hiçbir zaman '3 buçuk milyon insan buraya geldi' diye şikayet etmedik. İnsanlara darda, zorda yardım etmek, ekmeğimizi paylaşma bizim geçmişimizde var. Şimdi daha büyük sorunlarla karşılaşmamak için o bölgelerde terörle mücadelede DEAŞ, PKK uzantıları ve FETÖ gibi terör örgütleriyle amansız bir mücadele veriyoruz. Fırat Kalkanı hadisesinde 2 bin kilometre karelik bir alanda DEAŞ'la en çetin mücadeleyi Türkiye verdi. Şimdi o bölgede 100 binden fazla insan döndü, yerleşti. Sadece 160 öğrenci orada okullarda okuyor. Kendilerine göre idari yapılaşmayı yaptılar. Türkiye bunlara destek veriyor, bunlara kaynak ayırıyor. Biz diyoruz ki; Suriye'nin tamamında bu mümkün. 3 bin 600 DEAŞ militanını biz orada etkisiz hale getirdik. Amerika dünyayı ayağa kaldırıyor, ortada bir şey yok. Irak'ta Suriye'de laf çok icraat yok. Ama biz yapıyoruz, örnek ortada." diye konuştu. 

    "SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN BOZULMASINA KARŞIYIZ"
    Başbakan Yıldırım sözlerini şöyle sürdürdü: Şimdi bazıları diyor ki; Türkiye Afrin'e niye müdahale ediyor? Gerçekleri bilmek lazım. 2012 yılında Afrin'e doğru Fırat'ın doğusundan PKK terör örgütünün tıpatıp aynısı olan PYD/YPG unsurları geldi yerleşti. Afrin'in demografik yapısına bakın, Araplar ağırlıklı yüzde 60, yüzde 35 Kürtler var, Türkmenler var ve diğer küçük küçük etnik gruplar var. Geldiler, burada silahlı militanları marifetiyle baskı kurdular, önce insanların mallarına, mülklerine el koydular. Haraç toplamaya başladılar. Çocuklarını zorla askere aldılar. 2014'te biz burayı kanton ilan ettik dediler. Kanton ilan ettikten sonra 130 kilometre Türkiye'ye olan hudutlarını boydan boya 90 cm kalınlığında tüneller ve siperler kazdılar. Silahlı adamlarını oraya yerleştirdiler. Peki ne için yapıyorsunuz bunu? Böyle bir ihtiyaç nereden doğuyor? Siz kimsiniz? Siz Suriye devleti misiniz? Siz Suriye'nin silahlı gücü müsünüz? Size karşı düşmanlık mı var? Niçin yapılıyor bu? Ve ondan sonra bakın rakamlar ortada. 95 roket atılmış Türkiye'ye. 12 bizim vatandaşımız 13 Suriyeli olmak üzere 25 kişi hayatını kaybetmiş. Geçmiş yıllara ait olanları söylüyorum. Ve 29'u Suriyeli 77 Türk vatandaşı olmak üzere 106 kişi yaralanmış. Bundan neyi anlatmaya çalışıyorum: Taciz var. Roketler düşüyor, bombalar atılıyor, can kayıpları oluyor, maddi zararlar oluyor, sürekli taciz. İnsanlar tedirgin, can güvenliği yok, mal güvenliği yok. Biz şimdi buna göz mü yumacağız. Tabi ki yapamayız. İkazlarımızı yaptık, yapıyoruz. Baştan tutumumuz çok açık ve net, biz Suriye'nin toprak bütünlüğünün bozulmasına karşıyız, bunu en baştan ilan ettik. Türkiye Suriye'de bu iç savaş yaklaşık 800 bin insanın ölümüne neden olan, 10 milyondan fazla insanı yerinden yurdundan terk etmesine vesile olan bu savaşın bitmesini istiyoruz. Bunun için İran, Rusya ile bir inisiyatif aldık, çok da mesafe kat ettik. 

    "BİZ PARAMIZLA SİLAH, MÜHİMMAT İSTİYORUZ, ALAMIYORUZ"
    Başbakan Yıldırım, "Yapılan bu çalışmaların akamete uğramasını istemiyoruz, geriye dönüş istemiyoruz ama bir yandan da dost ve müttefik bildiğimiz bir ülke ha babam orada PKK'lıları silahlandırıyor. Nedir bu yaptığınız? Dediğimizde bize söyledikleri; 'DEAŞ mücadelesi yapıyoruz, bu mücadeleyi kendi Askerlerimizle yapmak istemiyoruz.' peki nasıl yapacaksınız? İşte bu PKK yani YPG/PYD PKK'nın kuzenleridir. Yani dayıları amcaları Irak'ta, kendileri de Suriye'de kılık değiştirerek faaliyet gösteriyorlar. Biz bunları çok iyi biliyoruz. Bunlarla tuttular beraber iş yapmaya başladılar. 'Siz NATO'nun en büyük üyesizsiniz. Bizimle müttefiksiniz, niye böyle yapıyorsunuz?' Verdikleri cevap şu: Bu bir tercih değil bir mecburiyet. Amerika gibi büyük bir ülke, dünyanın süper gücü, bu kadar ordusu var bu kadar imkanı var 3-5 tane caniye, alçak terör örgütüne muhtaç bir ülke mi? Efendim, 'bizim bunlarla işimiz bitecek sonra onlarla yolumuzu ayıracağız.' Bu çok inandırıcı geliyor mu size? Sonra bakıyoruz binlerce TIR'la her türlü silah geliyor. Büyük kargo uçaklarıyla mühimmatlar, zırhlı araçlar tanklar, tanksavarlar aklınıza ne gelirse, bütün silahlar geliyor. Nasıl geliyor, parasız. Bedava geliyor ve dağıtılıyor. Şemdinli'de baskın olmuş kullanılan silah onların silahı. Biz paramızla silah, mühimmat istiyoruz, alamıyoruz. Şimdi Türkiye ne yapsın? Canınız sağ olsun mu diyeceğiz? Bakıyoruz DEAŞ meselesi de yok. Mücadele ediyoruz diyorlar ama. Rakka'yı aldık diyorlar ondan sonra DEAŞ'lıların hepsini arabalara yüklüyorlar, silahları ve çoluğu çocuğuyla PKK'lıları, PYD'lieri eskort olarak onlara takıyorlar ve oradan çıkmalarını sağlıyorlar. Bu nasıl izah edilecek. DEAŞ'la mücadele onlara eskortluk yaparak, onlara zarar gelmeden orayı terk etmeleri mi? Nereye gidiyor, Afrin'e gidiyor. Sina'ya gidiyor, Mısır'a gidiyor, Akdeniz'den Avrupa'ya geçiyor. Ondan sonra canlı bomba olarak karşımıza çıkıyor. Bizim isyanımız bunadır. Şimdi biz Afrin'de sadece PKK ile mücadele etmiyoruz. Aynı zamanda DEAŞ'la mücadele ediyoruz çünkü bunların hedefleri hep aynı, amaçları aynı. Bunlar öldürmek için kodlanmış alçaklar. Hiç bir şekilde bunların kutsalı yok. Hiçbir değeri yok. Bunlar ağababaları ne diyorsa, kim kiralamışsa onun için çalışıyorlar. Afrin'e gidişimizin sebebi orada bulunan masum, mazlum, zulüm altındaki insanları bu zulümden kurtarmak. Bu bir. İkinci madde de; oradan ülkemize var olan taciz, tehdit, saldırıları durdurmak vatandaşımızın can ve mal güvenliğini temin etmek. Üçüncüsü de sınırlarımızın güvenliğini sağlamak. bunlar sağlandıktan sonra sen sağ ben selamet.  Fırat Kalkanı Azez, Cerablus hattındaki normal hayata geçiş sağlayacak." şeklinde konuştu. 

    SADECE BİZE VAKİ SALDIRILARI ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞIYORUZ
    Yıldırım sözlerini şöyle tamamladı: Türkiye'nin güney hudutlarında 30 bin kişilik bir ordu oluşturuyoruz' diye açıklama yaptılar. Türkiye'nin Güney sınırları NATO sınırlarıdır. NATO sınırlarını tehdit olarak görüp, bir NATO ülkesinin ordu oluşturmasının izahını anlamıyorum. Bu açık bir düşmanlıktır. Güney sınırlarımızdan Akdeniz'e kadar bir şer koridoru, sözde terör devleti oluşturma çabasından başka bir şey değildir. Türkiye bu kepazeliğe, bu aymazlığa müsaade etmez. Bunun arkasında kim olursa olsun. Gücü ne olursa olsun, ismi ne olursa olsun. Türkiye buna müsaade etmez. Bu topraklar bizim topraklarımız. Binlerce kilometre öteden gelip, dizayn yapmak, racon kesmek kimsenin haddine değil. Artık bu bölge yüz yıl önceki bölge değil. Her şey değişti. Onun için Cumhurbaşkanımızın riyasetinde ülkemizin, vatandaşlarımızın huzuru ve kardeşliği için, aynı zamanda komşularımızın da geleceği için üzerimize düşen her türlü görevi yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Kimseye düşmanlığımız yok. Dostlarımızı arttıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız. Düşmanlık edenlere gereken cevabı veririz. Genel olarak dünyada herkes bunun bir meşru müdafaa olduğunda hemfikir. Gerek Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 51'inci maddesi, gerek 2005 tarihinde çıkan 1624 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı. Orada diyor ki, ' herhangi bir ülke kendisine vaki her türlü tehdide karşı, terör tehdidine karşı gerekli önlemleri alma hakkı vardır" Yine 51'inci maddede Güvenlik Konseyi bir tedbir almadan önce ülke kendi kapasitesinde bu tedbirleri alabilir. Avrupa, NATO ve bütün dünyada olumlu yaklaşım var. Çünkü yaptığımız iş hem uluslararası hukuka uygun bir iş, hem kendi hukukumuza uygun bir iş, meşruiyeti var, kimseye saldırmıyoruz. Sadece bize vaki saldırıları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Keşke olmasa da öyle bir işe kalkışmasak. Yani gitmek mecburiyetinde kalmasak.
    (FOTOĞRAF)

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow