hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Ozan Onat Ozan Onat

    Ölümsüzlük üzerine bir film "Self/less"

    17.07.2015 Cuma | 12:14Son Güncelleme:

    Bilincimizi yepyeni bir vücuda aktarmak mümkün mü? Mümkün olsa bile yeni bir vücutta siz gerçekten siz mi olursunuz, yoksa bir başkası mı?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Geçen hafta vizyona giren ve bayram döneminde izlenebilecek ilginç yapımlardan birisi Hint asıllı Amerikalı yönetmen Tarsem Singh imzalı "Self/less."  Tarsem Singh geldiği toplumun inançlarının, ritüellerinin, sosyolojik yapısının etkisinden olsa gerek, sinemasına doğaüstü bir görsellik katmayı başaran sıradışı bir yönetmen.

    İmza attığı reklamlar, video klipler bir yana sinemaseverler kendisini 2000 yılı yapımı, Jennifer Lopez'in başrolünde oynadığı "The Cell / Hücre" filmiyle tanımıştı. Filmde Lopez, geliştirilen yeni bir teknikle bir katilin bilinç altına doğru bir yolculuğa çıkıyordu. 

    Tarsem Singh ikinci uzun metrajlı filmi ve bence baş yapıtı "The Fall / Düşüş"de sakatlığı sebebiyle bir hastanede yatmak zorunda kalan Roy'un, 10 yaşındaki Aleksandra'ya anlatığı masallara odaklanıyor,  masallarla gerçekler birbirine karışıyor, hiç görsel efekt kullanmamış olsa da yarattığı masalsı atmosferlerle ne kadar sıradışı bir yönetmen olduğunu da ispatlıyordu.

    Ardından çektiği iki filmi "Immortals / Ölümsüzler - Tanrıların Savaşı" ve bir Pamuk Prenses uyarlaması olan "Mirror Mirror" benzer izler taşısa da ilk iki filminin heyecanını yaratamadı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Geçtiğimiz hafta vizyona giren yeni filmi "Self/less", konusu itibarıyla ilk iki filmine yakın durması sebebiyle, eminim ki benim gibi pek çok sinemaseveri heyecanlandırmıştır. Film temelde çok fantastik görünen, ama bilim dünyasında yaşanan son gelişmelerle aslında artık o kadar da fantastik olmayan bir konuya odaklanıyor; "ölümsüzlük." Belki de yönetmenin tüm filmlerinin en gerçekçi hikayesi "Self/less"da.

    Ölümsüzlük üzerine bir film Self/less

    Ben Kingsley'nin canlandırdığı Manhattanlı emlak kralı Damien Hale paranın alabileceği her şeye sahiptir. Ancak paranın alamayacağı iki şey vardır; hiç bir zaman yanında olmadığı kızıyla olan ilişkisi ve sağlığı. Damien kanser hastasıdır ve çok kısa sürede ölecektir. Peki ya sağlığını satın alması mümkün olsaydı?

    Ölüme çok yakın olan Damien, kendini vizyoner bir bilim adamı olarak tanıtan Albrigth(Matthew Goode)'la tanışır. Albright oldukça gizli tutulan bir operasyonla Damien'ın bilincini genetik olarak laboratuarda geliştirilmiş yepyeni bir vücuda aktarabileceklerini anlatır. Böylece sadece ölümcül hastalığından kurtulmayacak, 30'lu yaşlara da geri dönecektir. Kısacası Albright ona ölümsüzlüğü vaad etmektedir. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Damien operasyon sonrası karşımıza Ryan Reynolds'ın canlandırdığı yepyeni vücuduyla çıkar. Artık doya doya yaşabileceği, zamparalık yapabileceği, lüks arabalarla gezebileceği yeni bir hayat vardır önünde. Ama bu yeni yaşamını gizli tutmalı, eski hayatıyla tüm bağlarını koparmalı ve Albright'ın ona verdiği hapları düzenli olarak almalıdır. Haplar zihninin alışma sürecinde görebileceği bazı halisünasyonları engelleyecektir.

    Bu noktaya kadar her şey yolunda giderken, Damien ara ara gördüğü halisünasyonların, aslında yeni vücudunun eski anıları olduğunu fark eder. Yani laboratuarda geliştirilmiş değil, bir zorunluluk sonucu satın alınmış gerçek bir insana ait vücuda sahip olduğunu anlar. Bu vücudun gerçek sahibini araştırmaya başlamasıyla da kendini etik tartışmalar ve bir suç dünyasının ortasında bulur.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ölümsüzlük üzerine bir film Self/less

    Filmin konusu ilk bakışta çok fantastik gibi gözüksede, son dönemde "ölümsüzlük" bilim dünyasının çok ciddi olarak tartıştığı bir konu. Biyoteknoloji ve nanoteknoloji üzerine yapılan çalışmalar, hasar görmüş organlarımızı kendi hücrelerimizden geliştirilen yapay organlarla değiştirebileceğimiz, ölümcül hastalıkları yenebileceğimiz bir geleceğin çok da uzak olmadığını gösteriyor. Hatta yüzyılın ikinci yarısında gençlik iksirine sahip olarak yaşlanmayı sadece durdurmak değil, geri bile çevirmek mümkün olabilir.

    Peki bilincimizi yepyeni bir vücuda aktarmak mümkün mü?

    Beyin insanın en karmaşık organı ve milyarlarca nerondan oluşan beynin çalışma prensibini çözmek çok kolay değil. Uzun yıllar sürecek çalışmalar gerekiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ne var ki pek çok bilim insanına göre bugün olmasa bile, yakın gelecekte tüm bu gizem çözülecek ve beynimizi kopyalamak, tıpkı data transferi yapar gibi bir bilgisayara upload etmek, belki yepyeni bir beyne aktarmak mümkün olabilecek. Dolayısıyla vücudunuz iflas etse bile, bir bilgisayarda ya da belki mekanik veya biyolojik yeni bir vücutta yaşamınızı devam ettirebileceksiniz.

    Ölümsüzlük üzerine bir film Self/less

    Ama bu mümkün olsa bile insanın aklına pek çok soru takılıyor;

    Bilinç nedir? "Bilinç" tek başına beynin yarattığı bir gerçeklik mi? Ve beyniniz transefer edilirse bilinciniz de transfer olur mu? Yepyeni bir vücutta siz gerçekten siz mi olursunuz, yoksa bir başkası mı?

    Muhtemelen çok masraflı olacak böyle bir operasyon sadece zenginler için mi mümkün olacak? Zenginlerin ölümsüz olduğu, fakirlerin kısa yaşadığı yeni bir düzen mi oluşacak?

    Filmde de belirtildiği üzere "Einstein, Tesla, Steve Jobs, Stephen Hawking" gibi bazı süper beyinlerin daha fazla yaşaması, ölümsüz olması insanlığın geleceğini de olumlu etkiler mi?

    Ölümsüzlüğün getireceği ekonomik, demografik, çevresel etkilere hazır mıyız?

    Aslında sorulacak çok soru, tartışılacak çok konu var. Ama filme dönersek Self/less, bu kadar güçlü bir konuyu ne yazık ki çok sığ işliyor. Sıradan bir aksiyon filmine dönüşüyor ve bol klişeli finaliyle benim gibi bir izleyiciye hayal kırıkığı yaşatıyor.

    "Self/less" kötü bir film değil. İzlemeye değer. Ama maalesef kendisine çok uygun bir konu bulan yönetmen Tarsem Singh, ustası olduğu o masalsı hikaye anlatımından ve görselliğinden en küçük bir parça bile yansıtmıyor bize.