hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Biz şarkılarla bir hikaye anlatıyoruz”

    { title }

    SONRAKİ VİDEO

    Blues ve rock’n roll deyince akla gelen gruplardan biri olan ve 13 yıldır müzikseverlerle yolları her daim kesişenlerden Sahte Rakı ile yeni yayınladıkları şarkılarını ve yaza çıkaracakları albümlerini konuştuk. Ve tabii çokça "blues"u…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Benim gibi bir blues gitaristi olduğunda sanırım yüreğinden çalman gerekir. Müziği yaşıyor ve müzik için ölüyorum…” Beş Grammy sahibi ABD’li blues gitaristi ve şarkıcısı Buddy Guy böyle diyor. Kendisi, Jimi Hendrix, Eric Clapton, Stevie Ray Vaughan ve daha pek çok gitarist için bir ilham kaynağı olarak bilinmekte. Bugün yazının öznesi yaklaşık bin yıllık geçmişi olan “blues”…

    “Gerçek hayat punk olmana izin vermiyor”

    "Ütopyalar bugün sıkıcı birer kurgu"

    Yaşadığımız coğrafyada tam karşılığını bulmuş mudur tartışılır ama blues’un tevellüdüne bakınca, bugün geldiği nokta da ayrıca bir tez konusudur ki üstüne yapılan araştırma ve makaleler kafa açıcı… Son yıllarda adıyla da müstesna pek çok grup şenlendiriyor sahneleri. Onlardan biri de 2005’te kurulan ve blues, rock’n roll ağırlıklı şarkılarıyla Sahte Rakı… Korhan Kodaman (vokal), Uluç Büyükbeşe - Tolga Can Şişman (gitar), Eren Mutlu (bass), Can Turfan (davul), Fırat Avcı (saksafon) ve Dinçer Tuğmaner’den (mızıka) oluşan grubun geçtiğimiz aylarda, kaydını Mostar Pavarotti Music Center’da yaptığı ve Stüdyo Arı etiketiyle çıkan “Aşk Bu” şarkısını kutlamak ve yazın raflarda yerini alacak yeni albümlerini konuşmak üzere bir araya geldik.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Blues ve rock’n roll kitlenin takibinde olduğu mekanlardan olan Ağaç Ev’de konser öncesi, kuliste buluştuğumuz gruptan öğrendiğim; Türkiye’de blues kültürünün desteklenmesi ve tanıtılması amacıyla müzisyenlerden oluşan bir grup, Blues Derneği'ni kurmuş. Derneğin başkan yardımcılığını gruptan Tuğmaner üstleniyor.

    Derneğin öncelikleri arasında blues müzikle ilgili projelere fon, fikir ve iletişim desteği vermek, müzisyen jenerasyonları arasında köprü oluşturmak, kadınların blues müzikteki yerini güçlendirmeye yönelik çalışmalarda bulunmak, Türkiye ve dünya müziğine katkı sağlamak yer alıyor. Blues’a merak duyan herkesin üye olabileceği dernekte, atölye ve eğitim çalışmaları, seminerler, yayınlar, festival ve konser faaliyetleri yapılacak.

    “Biz şarkılarla bir hikaye anlatıyoruz”

    “Bizim için kurtarılmış bölge”

    Sanat tarihçisi Ernst Gombrich; insanın farklı algılama özelliğinin de etkisiyle ressamların müziği görselleştirmeye başladığını söyler. Sizin müziğinizin bir resmi var mı?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tolga Şişman: Bendeki karşılığı; enerji, kahkahalar, dans, ter içeren tatlı bir yorgunluk... Benim tarifim böyle ama belki birileri çizmiştir. Misal; o gün yahut o hafta çok kötü geçmiş olabilir ama sahneye çıktığımızda değişik bir sinerji ve enerjinin olduğu kesin.

    Can Turfan: Resimden çok anladığım söylenemez ama akım olarak ‘izlenimcilik’e benzetebilirim. Monet’in gün doğumu tablosu beni çok etkilemiştir. Bu akımı da oradan biliyorum açıkçası. Bununla bağlantılı olarak bizler de bir şarkı dinliyoruz veya bir beste yapıyoruz. Aynı şarkının bir yerini farklı duyuyor, algılıyor ve farklı bir bitiş düşlüyoruz. Zannediyorum, tüm müzisyenler için durum böyle. İzlenimcilik de buna benzer bir akım olarak aklımda kalmış. Müzik benim için kendimi ifade etme biçimi ve biz şarkılarla bir hikaye anlatıyoruz.

    Dinçer Tuğmaner: Eğer sahnede duygusal bir şarkı çalıyorsak, kendimi, Pink Floyd’un “Learning To Fly” klibinin kuş bakışı sahnelerini hayal ederken bulurum. Eğer, o an çaldığımız hareketli bir rock’n roll şarkısı ise, hep aklıma 50’ler, 60’lardaki gençlerin takıldığı, müzik kutusundan dönemin şarkılarını dinleyip, dans ettiği, üstünde kiraz olan kokteyllerin içildiği mekanlar gelir. Bunlarla beraber klasik blues bir şarkı çalıyorsak gözümün önünde her zaman Pablo G. Callejo’un çizimlerini yaptığı “Bluesman” adlı çizgi romandan sayfalar belirir. Bu arada şiddetle tavsiye ederim bu çizgi romanı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Korhan Kodaman: Sahte Rakı bizim için kurtarılmış bölge gibi. Herkes gibi, dünya şartları içinde zor hayatlar yaşıyoruz. Fakat burada sahneye çıktığımızda tüm o şartlardan arınıp, o kurtarılmış bölge içerisinde gerçek benliğimize ulaştığımızı düşünüyorum.

    “Günün sonunda biz sadece çalmak istiyoruz”

    Geriye dönüp baktığınızda, sizi etkileyen 'olay veya insan' var mı? Bu bir şarkı sözü de olabilir, duvardaki resim de…

    Dinçer Tuğmaner: Özellikle 1910 - 1940’lı yıllar arasında doğmuş, yaşamış Delta Blues müzisyenleri. Çünkü onlar kısıtlı imkanları ile harikalar yarattılar. Hatta iddialı olacak belki ama, bana kalırsa, bu müzisyenler blues’da ulaşılabilecek en üst noktadalar. Onlar gibi blues icra edebilmek her babayiğidin harcı değil çünkü! Bakınız: Son House - Grinnin in Your Face.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tolga Şişman: Batıdaki babalar var ve tabii bir de Yavuz Çetin.

    Can Turfan: “Did you exchange, a walk on part in the war for a lead rule in a cage?” (Pink Floyd - Wish You Were Here şarkısından) Benim için başlarda müzik sadece bir hobiydi. Daha sonra çalışma hayatının ağır koşullarına karşı bir direniş haline geldi. Kendi zamanıma sahip olmak veya kendimden sorumlu olmak. Bunları düşlediğimde bir baktım ki elimde ‘müzik’ vardı.

    Müziğin dünyaya bir kafa tutma biçimi olduğunu düşünüyorum; peki, sizler nelere kafa tutuyorsunuz?

    Can Turfan: Yalandan bir profesyonelliğe kesinlikle kafa tutuyoruz. Günün sonunda, biz sadece ‘çalmak istiyoruz’. Grup olarak paylaşabileceğimiz bir tek müziğimiz var.

    Tolga Şişman: Bilmem ki, bir şeylere kafa tutuyor muyuz? Eğer birilerini herhangi bir konuda cesaretlendirebiliyorsak ne mutlu bize.

    Dinçer Tuğmaner: Sanırım biz, sahneden insanlara “içindeki çılgına ve çocuğa şans ver, onu serbest bırak” diyoruz. Hiç olmadığı kadar kontrollerini kaybedip, dans etmelerini, içlerinden geldiği gibi davranmalarını istiyoruz. Biz çünkü öyle yapıyoruz. Bu bağlamda, günlük hayatta kendimize çizdiğimiz sınırlara veya sistemin yarattığı sıkıcı insanlara kafa tutuyoruz sanırım. Blues müzik bana az şeyle çok şey yapabiliyor olmayı gösterdi. Diğer müziklere nazaran daha minimal… Jimi Hendrix’in bir sözü vardır: “Blues çalmak kolaydır, fakat hissederek çalabilmek gerçekten zordur.” İşte bu aslında…

    Korhan Kodaman: Bildiğim; biz gerçekten sahnede kendimizi iyi hissediyoruz. Dinleyiciler de sahnedeki bu enerjiyi görüp, bizimle birlikte yükseliyor. Karşılıklı yükseliyoruz denebilir. Her şeyden önce biz ekip olarak da insan olarak da birbirimizi çok seviyoruz.

    “Tek derdi seni etkilemek”

    Enstrüman çalanların bir vakit sonra enstrümanlarını organları gibi kullandığı söylenir. Enstrümanlarınız sizler için ne anlama geliyor?

    Tolga Şişman: Enstrüman benim için özel bir konu. Özgün sesler çıkarabilmek için sürekli bir arayış halindeyim. Sahnede kullandığım gitarı nispeten de olsa kendim tasarlayıp, ürettim. Organlarıma dair tedavi sürecim devam ediyor.

    Can Turfan: Yeni bir dil benim için, kendimi kelimelerden farklı olarak ifade etme biçimim. Bazen kalabalık oluyor söylediklerim bazen de az ama öz anlatmayı seviyorum. Ve bunu bileklerimle ve bacaklarımla yapmak bana büyük bir keyif veriyor. Gelişme bitmeyecek ve söyleyecek bir şeyim hep olacak.

    Dinçer Tuğmaner: Sanırım, ben mızıkalarımla zamanla sahnede şu şekilde bir adama dönüştüm: Her zaman karşısındakini çılgınca şeyler yapmaya itecek en doğru cümleyi kuran kötü bir arkadaş. Bir tür azmettirici: iyi ya da kötü oluşu, o insanın içinde neyi yapmak isteyip, engellediğine göre değişiyor aslında. Normalde de hiç öyle bir adam değilimdir. Çünkü mızıkada etkisiz veya gaza getirmeyen tek bir ses bile yok. Her çaldığın nota en doğru nota... Blues, bilmeyen birini bile kolayca avucunun içine alıyor. Dolaylı değil, direkt bir anlatımı var ve tek derdi seni etkilemek.

    “Biz şarkılarla bir hikaye anlatıyoruz”

    Günümüzde yapılan müzik icralarını ve müzik dinleyicilerini nasıl görüyorsunuz?

    Dinçer Tuğmaner: Eskisine göre her tarz müziğe ulaşmak çok daha kolay. Müzisyenler albüm satışlarından değil, daha çok konserlerden kazanıyorlar artık. Ve bu sahnede elinden gelenin en iyisini koymaya zorluyor müzisyeni. Emekli olduğunu düşündüğümüz çoğu oluşumun sahnelere dönüşü de biraz bundan sanırım. Sahnede dinleyiciyi kendine bağlamanın önemi daha da arttı. Ana akım daha da fazla tek şarkıda mumları sönen, kısa ömürlü şarkılara yer veriyor. Bu yüzden yeraltı oluşumları var, olmaya da her zaman devam edecek. Bu kadar kolaylık ve gelişen teknolojiye rağmen, iyi müziği keşfetmenin büyüsü hâlâ bu yüzden geçmedi bence. Çünkü hâlâ -The X Files dizinden uyarlarsak- iyi müzik orada bir yerde! Keşfetmek bize kalmış.

    Tolga Şişman: Sosyal mecralarla dinleyiciye ulaşmak kolaylaştı. Herhangi bir müzikal baskı hissetmeden üretim yapılabiliyor. Son yıllarda yaşanan mevzulardan dolayı da müzik festivalleri eskisi kadar görkemli olmuyor. Yine de ne kadar özgün olursak o kadar iyi diyorum. King Gizzard & The Lizard Wizard dünyanın bir ucundan geliyor buralara ve hiç yabancı olmayan tınılarla kapalı gişe konser verebiliyor. Biz neden yapamıyoruz diye düşünüp, çalışmamız lazım.

    Can Turfan: Hepsini takip edemiyorum tabii ki ama şarkılar, iyi ise mutlaka karşımıza çıkıyor. Problem galiba bu müziğin canlı olarak dinleyiciyle buluşamamasında… Eskiye nazaran, kaliteli müzik dinleyebileceğimiz yerler azalmış durumda. Kayıt anlamında teknoloji lehimize ancak, müzik sahnede paylaşılınca güzel. O etkileşim yaşanmadığında bir şeyler yarım kalıyor galiba.

    “Yaratıcılık dijital ve analog dinlemez”

    Analog ve dijital müzik işleri hakkında ne düşünüyorsunuz; son yıllarda sizler gibi pek çok alternatif grup dikkat çekiyor. Bu gidişatı nasıl buluyorsunuz?

    Dinçer Tuğmaner: Ben, müziği yaratırken, analog altyapının korunmasını, dijital malzemenin öz ve akıllıca kullanılmasını savunanlardanım. İnsani öğeler taşımayan hiçbir şeyin değeri olduğuna inanmıyorum. Kendi tarzını oluşturup, samimi performanslar sergileyen çok güzel gruplar var. Bu gruplar eskiye göre, kendi kültürünü yermek yerine sahipleniyor. Ve bu öğeleri müziklerine koymaktan çekinmiyor. Bu muhteşem bir durum... Bunun yanında “iş yaptı, tuttu” diye taklit eden yok olmaya mahkûm. Aslında bu bir savaş gibi. İyi olanlar kalıyor, diğerleri eleniyor…

    Tolga Şişman: Dinleyici için alternatiflerin arttığını düşünüyorum ki bence bu da çok iyi. Sorun alternatif akımlarda değil, zira orada çok iyi işler çıkabiliyor. Fakat dinleyici kitlesi büyük şehirlerle sınırlı. Sorun TV ve radyolarda dönen ana akım pop müzikte. Orada hep birbirinin benzeri işler çıkıyor.

    Can Turfan: Dijital müziğe hâlâ ısınamadım. Ama yaratıcılık analog veya dijital dinlemez elbette. İçe işleyecek bir melodin varsa dinleyiciyle bir şekilde buluşuyor. Son zamanlarda sözler üzerinde, şarkıların ifade edilişinde bir takım değişiklikler var. Kısaca su akar yolunu bulur.

    Tam da birazdan sahneye çıkıp konser vereceksiniz ya, şimdi ne çıkar ilk ağızdan?

    Tolga Şişman: Bir reklam sloganı vardı: Kafalar değişirse, her şey değişir.

    Dinçer Tuğmaner: İrlandalı Therapy grubunun “Stories” şarkısından bir cümle: “Mutlu insanların hikayeleri yoktur.”

    Can Turfan: Heykeltraşız biz ve aynı zamanda taşın veya mermerin kendisi. Yapabileceğimiz en iyi şey, o taşı en güzel ve keyifli bir şekilde işlemek. Ve üretebildiğimiz kadar üretmek ve paylaşabilmek. İnsanlar bir gün kendi iradeleriyle buna yöneldiğinde dünya daha yaşanabilir bir yer olacak.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow