Bu sergide gördüğünüz kadınlar ise, masum ve romantik beden dilleri ile dikkat çeken, yeni ulusun inşa sürecinde etkin rol oynayan, araba kullanan, yanlarında bir erkek olmadan kız kıza gazinoda eğlenebilen, bira içebilen, sahilde güneşlenebilen, okuyan, modernleşen Türkiye’nin güçlü kadınları..
İlhamını ise film afişlerinden, film karelerinden, plak kapakları, reklam imgeleri ve de belgesel fotoğraflarından alıyor. Bu eserlerde yer alan kadınların yüzlerinin kimliksizleştirilmesi ise bu resimlerdeki kadınların yerine kendi cumhuriyet kadınlarımızı özgürce koyabilelim diye..
2) Ara Güler Müzesi - Bir Avuç Güzel İnsan, son tarih (henüz belli değil)
Bu sergi ilhamını “Edebiyat, bir avuç güzel insanın işidir.” sözünden alıyor ve Ara Güler Müzesi’nde ilk kez böyle bir portre sergisi izleyici ile buluşuyor. Ara Güler’in yakın dostlarının da içinde yer aldığı Türkiye ve dünyanın önde gelen 153 edebiyatçısının portresinin yanı sıra bu sergide sizi gerçek hikayelerin içine hızla çeken anılar, dostluklar da bekliyor. Dolayısıyla da tanık olduğunuz bu sergi gelenekselin çok ötesinde olan bir sergi. Ara Güler’in edebiyatla olan ilişkisini, çoğu yazarın fotoğrafını en doğal anlarında çekip önemli anların kaydedicisi olmak isteyişini ise sergiyi gezerken her duvarda çok belirgin bir biçimde görüyorsunuz. Ara Güler’in bu kareleri çekerken “Bu yazarların fotoğrafçısı ben olayım..” diyerek çekmiş olduğunu, bu nedenle bu fotoğraflarda hazırlanmadan çekilen doğal hallerin güzelliğinin yakalanabilmiş olduğunu, kısacası yazı ile fotoğraf arasındaki bağlantıyı çok derin bir biçimde hissediyorsunuz.
Diğer bir yandan ise sergide yer alan 4 fotoğrafın yanında QR kodlar yer alıyor. Bu QR kodlar sayesinde sergiyi gezerken bir yandan da Fazıl Say’ın eserlerini dinleyebiliyorsunuz. (Nazım Hikmet Oratoryosu gibi)
Serginin genelinde ise Ara Güler’in pek çok değerli edebi figürle olan önemli anları, yolculukları, yazışmaları ve de Ara Güler’in bu anları en ince detayına kadar arşivlemiş oluşu dikkatinizi çekiyor. Örneğin bir karede Aşık Veysel’in köyüne beraber gidip, orada vakit geçirdikleri bir gün Aşık Veysel ile Ara Güler’in yan yana objektife gülümsediğini görüyorsunuz. Karesi hikaye yazdırır, hikayesi ise resim gibi zihinde canlanır. Öyle tarihe tanıklık eden anlar. O nedenle “bu sergide portresi olan tüm yazarları bilmeseniz tanımasanız da en az birinden bir satır aklınızdadır..” diye anlatılıyor sergi yeni gezenlere..
Bir duvarda Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Orhan Kemal.. Fonda ise İstanbul var. Arkada siyah beyaz canlı bir hayat var. Akıyor hızla. Ana karakter ise duruyor fotoğrafın ortasında. O hızlı yaşamı, duruşuyla durduruyor usulca..
Serginin bazı bölümlerinde ise “Bunlar arkadaşlarım, dostlarım..” dediği bu edebiyatçıların Ara Güler’e yazdığı mektuplarda, hediyelerde Ara Güler’e olan hitaplarını görüyorsunuz.
“Aziz Ara, Can Ara, Ara Merhaba Canım merhaba yahu, doğa güzelliklerinin kaşifi, foto sihirbazı Ara..” gibi kalbe dokunan hitapları görünce de kendi adınızın yanına kendi dostlarınızın sizin için nasıl adlar sıfatlar taktığını düşünmeye başlıyorsunuz..
Oradan da dostlarınıza gidiyorsunuz.. Size kim ne kattı zaman içinde, sayesinde neyi nasıl yapmasını öğrendiniz? Hangileri kaldı, hangileri gitti? Kimin gidişi daha derindi? Kimin varlığı yok gibiydi? Yeniden bir kendi kendinize muhakeme ediyorsunuz..
Kelimeleri ile raks eden insanlar, düşüncelerini, duygularını ne de güzel anlatırlar.. Nasıl da güzel duygularını yazmadan, anlatmadan, konuşmadan duramazlar.. Burada gördüğünüz şey tamamen bu..
Kırılmışlıklar, kayıplar, hüzünler, dertler, yokluklar ile daha çok derinleşen bağlar.. Sanatla, edebiyatla, fotoğrafla, aşkla, birbirine daha da bağlanan yaşamlar.. Ara Güler buradaki edebiyatçılarla yolu bir gün bile kesişse yine de ne yapıp edip onların fotoğrafını çekmiş mesela. Eski dostlarını da köşedeki simitçiyi de “o an”ı yakalayıp çekebilmiş. Hissettiği her anı kayda geçirmiş. Gerek yazıyla gerek fotoğrafla, orada ne varsa anlatılması gereken bir şekilde arşivlemiş. Yaşar Kemal’i ilk fotoğraflayan bendim dermiş mesela. Kadın edebiyatçı sayısının çok az olduğu yıllarda Halide Edip Adıvar’ı en doğal haliyle ise bir o çekebilmiş.
İşte böyle bir sergi “Bir avuç güzel insan..” cümlesi ile başlayıp “Dünyamı kuran insanlar..” cümlesi ile biten bu sergi.. İşte böyle, hisli, derin ve gerçek Ara Güler’in edebiyatla fotoğrafın birbirine geçmiş hikayesi..
Bu sırada unutmadan serginin sonunda “Onlar benim için yalnızca fotoğrafı çekilen kişiler değil, dünyamı kuran insanlardır.” cümlesinin yanında kocaman, bir duvarı kaplayan siyah beyaz bir fotoğraf var. Bu fotoğrafın hemen önünde de sanki üzerine oturup vesikalık fotoğraf çektirecekmişsiniz gibi 2 adet puf. İsterseniz o puflardan birine oturup, o fotoğraftaki edebiyatçılara bakarak sanki o fotoğrafta siz de varmışsınız gibi gülerek poz verebiliyorsunuz. Ara Güler ve edebiyatçı dostlarıyla sizin de bir anınız olabiliyor. Sergi sırasında gördüğünüz edebiyatçıların kitapları ise serginin hemen çıkışında satışta, sizi bekliyor.
Sergi sonrası aklınızda kalacak olan soru ise çok net: “Peki ya sizin dünyanızı kuran insanlar kim?”
3) İstanbul Sinema Müzesi - Stanley Kubrick Sergisi, son tarih 1 Mart 2023
Stanley Kubrick’in sergisi ise “Korku ve Arzu” Odası ile başlayıp “2001: A Space Odyssey” odası ile sona eren Beyoğlu’ndaki meşhur Atlas Sineması’nın üst katında yer alan bir sergi. Stanley Kubrick’in bugüne kadar çektiği filmleri yıllarına, dönemlerine göre inceleyebildiğiniz ve de bu filmlerin Kubrick için olan önemini sergi içerisinde yer alan metinleri veya Kubrick’in kendi kelimelerini, cümlelerini okuyarak içselleştirebildiğiniz bu sergide ise sizi geçmişte bu filmleri ilk izlediğiniz günlerdeki halinize götüren bir çok önemli ayrıntı var.
Mesela tuhaf bir biçimde bu sergide Shining’in labirent modelinin olduğu oda, benim için önemli odalardan biri oldu. Çünkü bu odada hem Shining filminde yer alan labirentin küçük ölçekli bir modeli yer alıyordu hem de bu modelin hemen yanındaki duvarda Shining filminin bu labirentle ilgili olan sahnesi gösteriliyordu. Bir yandan duvardaki filmde bu modelin gerçeği olan bir labirentin içinde çıkışı bulmaya çalışanları izlerken bir yandan da o modelin başında duruyor oluşunuz ise aklınıza bir sürü düşünce getiriyordu. Mesela benim aklıma, filmde labirentin içinde olanların geçen gerçek zamanı, o labirenti yukarıdan izleyen adamın zamanı ve de boyutların birbirleriyle kesiştiği yerleri iki açıdan da görmek Japon teorik fizikçi ve bilim adamı Michio Kaku'nun sicim teorisini basitçe anlattığı bir videoyu getirdi. Hani Kaku o videoda kendisiyle röportaj yapan gazeteciye şu soruyu soruyordu: "Ormanda bir ağaç düşerken onu gören kimse yoksa eğer o ağaç yine de düşer mi?" İşte o sorudan hareketle bu odanın bende çağrıştırdığı şey şu oldu: “Yalnız olduğumuzdan emin olduğumuz her an gerçekten yalnız mıyız? / Peki ya her saniye izlendiğimizi bilsek daha farklı yaşar mıyız?"
Soru sor izi kalsın, cevabı zihnini kurcalasın..
2023’te yolunuz ve yolculuğunuz açık, bereketli ve aşk dolu olması dileğimle..
Bu sergide gördüğünüz kadınlar ise, masum ve romantik beden dilleri ile dikkat çeken, yeni ulusun inşa sürecinde etkin rol oynayan, araba kullanan, yanlarında bir erkek olmadan kız kıza gazinoda eğlenebilen, bira içebilen, sahilde güneşlenebilen, okuyan, modernleşen Türkiye’nin güçlü kadınları..
İlhamını ise film afişlerinden, film karelerinden, plak kapakları, reklam imgeleri ve de belgesel fotoğraflarından alıyor. Bu eserlerde yer alan kadınların yüzlerinin kimliksizleştirilmesi ise bu resimlerdeki kadınların yerine kendi cumhuriyet kadınlarımızı özgürce koyabilelim diye..
2) Ara Güler Müzesi - Bir Avuç Güzel İnsan, son tarih (henüz belli değil)
Bu sergi ilhamını “Edebiyat, bir avuç güzel insanın işidir.” sözünden alıyor ve Ara Güler Müzesi’nde ilk kez böyle bir portre sergisi izleyici ile buluşuyor. Ara Güler’in yakın dostlarının da içinde yer aldığı Türkiye ve dünyanın önde gelen 153 edebiyatçısının portresinin yanı sıra bu sergide sizi gerçek hikayelerin içine hızla çeken anılar, dostluklar da bekliyor. Dolayısıyla da tanık olduğunuz bu sergi gelenekselin çok ötesinde olan bir sergi. Ara Güler’in edebiyatla olan ilişkisini, çoğu yazarın fotoğrafını en doğal anlarında çekip önemli anların kaydedicisi olmak isteyişini ise sergiyi gezerken her duvarda çok belirgin bir biçimde görüyorsunuz. Ara Güler’in bu kareleri çekerken “Bu yazarların fotoğrafçısı ben olayım..” diyerek çekmiş olduğunu, bu nedenle bu fotoğraflarda hazırlanmadan çekilen doğal hallerin güzelliğinin yakalanabilmiş olduğunu, kısacası yazı ile fotoğraf arasındaki bağlantıyı çok derin bir biçimde hissediyorsunuz.
Diğer bir yandan ise sergide yer alan 4 fotoğrafın yanında QR kodlar yer alıyor. Bu QR kodlar sayesinde sergiyi gezerken bir yandan da Fazıl Say’ın eserlerini dinleyebiliyorsunuz. (Nazım Hikmet Oratoryosu gibi)
Serginin genelinde ise Ara Güler’in pek çok değerli edebi figürle olan önemli anları, yolculukları, yazışmaları ve de Ara Güler’in bu anları en ince detayına kadar arşivlemiş oluşu dikkatinizi çekiyor. Örneğin bir karede Aşık Veysel’in köyüne beraber gidip, orada vakit geçirdikleri bir gün Aşık Veysel ile Ara Güler’in yan yana objektife gülümsediğini görüyorsunuz. Karesi hikaye yazdırır, hikayesi ise resim gibi zihinde canlanır. Öyle tarihe tanıklık eden anlar. O nedenle “bu sergide portresi olan tüm yazarları bilmeseniz tanımasanız da en az birinden bir satır aklınızdadır..” diye anlatılıyor sergi yeni gezenlere..
Bir duvarda Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Orhan Kemal.. Fonda ise İstanbul var. Arkada siyah beyaz canlı bir hayat var. Akıyor hızla. Ana karakter ise duruyor fotoğrafın ortasında. O hızlı yaşamı, duruşuyla durduruyor usulca..
Serginin bazı bölümlerinde ise “Bunlar arkadaşlarım, dostlarım..” dediği bu edebiyatçıların Ara Güler’e yazdığı mektuplarda, hediyelerde Ara Güler’e olan hitaplarını görüyorsunuz.
“Aziz Ara, Can Ara, Ara Merhaba Canım merhaba yahu, doğa güzelliklerinin kaşifi, foto sihirbazı Ara..” gibi kalbe dokunan hitapları görünce de kendi adınızın yanına kendi dostlarınızın sizin için nasıl adlar sıfatlar taktığını düşünmeye başlıyorsunuz..
Oradan da dostlarınıza gidiyorsunuz.. Size kim ne kattı zaman içinde, sayesinde neyi nasıl yapmasını öğrendiniz? Hangileri kaldı, hangileri gitti? Kimin gidişi daha derindi? Kimin varlığı yok gibiydi? Yeniden bir kendi kendinize muhakeme ediyorsunuz..
Kelimeleri ile raks eden insanlar, düşüncelerini, duygularını ne de güzel anlatırlar.. Nasıl da güzel duygularını yazmadan, anlatmadan, konuşmadan duramazlar.. Burada gördüğünüz şey tamamen bu..
Kırılmışlıklar, kayıplar, hüzünler, dertler, yokluklar ile daha çok derinleşen bağlar.. Sanatla, edebiyatla, fotoğrafla, aşkla, birbirine daha da bağlanan yaşamlar.. Ara Güler buradaki edebiyatçılarla yolu bir gün bile kesişse yine de ne yapıp edip onların fotoğrafını çekmiş mesela. Eski dostlarını da köşedeki simitçiyi de “o an”ı yakalayıp çekebilmiş. Hissettiği her anı kayda geçirmiş. Gerek yazıyla gerek fotoğrafla, orada ne varsa anlatılması gereken bir şekilde arşivlemiş. Yaşar Kemal’i ilk fotoğraflayan bendim dermiş mesela. Kadın edebiyatçı sayısının çok az olduğu yıllarda Halide Edip Adıvar’ı en doğal haliyle ise bir o çekebilmiş.
İşte böyle bir sergi “Bir avuç güzel insan..” cümlesi ile başlayıp “Dünyamı kuran insanlar..” cümlesi ile biten bu sergi.. İşte böyle, hisli, derin ve gerçek Ara Güler’in edebiyatla fotoğrafın birbirine geçmiş hikayesi..
Bu sırada unutmadan serginin sonunda “Onlar benim için yalnızca fotoğrafı çekilen kişiler değil, dünyamı kuran insanlardır.” cümlesinin yanında kocaman, bir duvarı kaplayan siyah beyaz bir fotoğraf var. Bu fotoğrafın hemen önünde de sanki üzerine oturup vesikalık fotoğraf çektirecekmişsiniz gibi 2 adet puf. İsterseniz o puflardan birine oturup, o fotoğraftaki edebiyatçılara bakarak sanki o fotoğrafta siz de varmışsınız gibi gülerek poz verebiliyorsunuz. Ara Güler ve edebiyatçı dostlarıyla sizin de bir anınız olabiliyor. Sergi sırasında gördüğünüz edebiyatçıların kitapları ise serginin hemen çıkışında satışta, sizi bekliyor.
Sergi sonrası aklınızda kalacak olan soru ise çok net: “Peki ya sizin dünyanızı kuran insanlar kim?”
3) İstanbul Sinema Müzesi - Stanley Kubrick Sergisi, son tarih 1 Mart 2023
Stanley Kubrick’in sergisi ise “Korku ve Arzu” Odası ile başlayıp “2001: A Space Odyssey” odası ile sona eren Beyoğlu’ndaki meşhur Atlas Sineması’nın üst katında yer alan bir sergi. Stanley Kubrick’in bugüne kadar çektiği filmleri yıllarına, dönemlerine göre inceleyebildiğiniz ve de bu filmlerin Kubrick için olan önemini sergi içerisinde yer alan metinleri veya Kubrick’in kendi kelimelerini, cümlelerini okuyarak içselleştirebildiğiniz bu sergide ise sizi geçmişte bu filmleri ilk izlediğiniz günlerdeki halinize götüren bir çok önemli ayrıntı var.
Mesela tuhaf bir biçimde bu sergide Shining’in labirent modelinin olduğu oda, benim için önemli odalardan biri oldu. Çünkü bu odada hem Shining filminde yer alan labirentin küçük ölçekli bir modeli yer alıyordu hem de bu modelin hemen yanındaki duvarda Shining filminin bu labirentle ilgili olan sahnesi gösteriliyordu. Bir yandan duvardaki filmde bu modelin gerçeği olan bir labirentin içinde çıkışı bulmaya çalışanları izlerken bir yandan da o modelin başında duruyor oluşunuz ise aklınıza bir sürü düşünce getiriyordu. Mesela benim aklıma, filmde labirentin içinde olanların geçen gerçek zamanı, o labirenti yukarıdan izleyen adamın zamanı ve de boyutların birbirleriyle kesiştiği yerleri iki açıdan da görmek Japon teorik fizikçi ve bilim adamı Michio Kaku'nun sicim teorisini basitçe anlattığı bir videoyu getirdi. Hani Kaku o videoda kendisiyle röportaj yapan gazeteciye şu soruyu soruyordu: "Ormanda bir ağaç düşerken onu gören kimse yoksa eğer o ağaç yine de düşer mi?" İşte o sorudan hareketle bu odanın bende çağrıştırdığı şey şu oldu: “Yalnız olduğumuzdan emin olduğumuz her an gerçekten yalnız mıyız? / Peki ya her saniye izlendiğimizi bilsek daha farklı yaşar mıyız?"
Soru sor izi kalsın, cevabı zihnini kurcalasın..
2023’te yolunuz ve yolculuğunuz açık, bereketli ve aşk dolu olması dileğimle..