hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Tanışman gereken kişiyle, tanışman gerektiği zamanda, tanışman gerektiği biçimde tanışırsın..

    04.11.2020 Çarşamba | 11:14Son Güncelleme:

    Düşünün ki, Dünyaca ünlü Venezuelalı bir sanatçısınız. Orta kariyer retrospektif serginizi aylar öncesinden Moskova’daki MoMa Sanat Galerisi’nde gerçekleştirmeyi planlıyorsunuz. Ardından yaşadığınız şehir olan New York’tan kalkıp taaa Rusya’ya gidiyorsunuz. Ancak olana bakın! Kovid-19 birden kendini gösteriyor ve siz de serginizi doğal olarak önümüzdeki bahara ertelemek zorunda kalıyorsunuz. Tam Rusya'ya giderken öğreniyorsunuz ki sınırlar kapatılmış. New York’a geri dönmek istemiyorsunuz. Ardından da büyük bir risk alarak tek bir tanıdığınız bile olmayan bir şehre İstanbul'a gelmeye karar veriyorsunuz. Bu sırada Atlantik Okyanusu’ndaki yolculuğunuz sırasında birden telefonunuzu kaybetmiş olduğunuzu fark ediyorsunuz. Sonra da battı balık yan gider diyerek kendinizle ilginç bir yolculuğun peşine düşmeye karar veriyorsunuz..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ne düşünürdünüz?

    ***

    Mesela uçağınız İstanbul’a iniş yaptıktan sonra, o ilk günden itibaren karşınıza çıkan tüm insanların iletişim bilgilerini birer kağıt parçasına yazarak size vermesini ister miydiniz? Peki ya cep telefonu yerine cebinizde uzun bir müddet bu kağıtları taşımayı seçer miydiniz? Peki ya kaçınız çok çok eski günlerdeki gibi dijital dünyadan uzakta, hiç bilmediğiniz bir şehrin bilmediğiniz insanlarının hayallerinizin gerçekleşmesinde büyük rol oynayacağını düşünebilirdiniz?

    Tanışman gereken kişiyle, tanışman gerektiği zamanda, tanışman gerektiği biçimde tanışırsın..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çok azınız değil mi?
    Çünkü bize inandırılan şey bu.
    Yeni dostluklar kurup, yeni edindiğiniz bir çevreye kendinizi adapte etmeyi bırakın çok kısa bir sürede anlatmayı başarabilmek zor iştir. Hadi diyelim anlatabildiniz, ancak ondan sonra da hayatınıza giren tüm bu yeni insanların sizinle beklenmedik bir serüvene atılmasını ve de bunu herkesin kalpten, son derece istekli bir biçimde yapmasını sağlamanız gerekiyor. Bu da yetmiyor siz yaratmak istediğinizi söylediğinizde, size boyalar, tuvaller ve ardından da resim yapabileceğiniz bir stüdyo bulan insanların önünüze çıkması gerekiyor ki bu senaryonun bir yerlerinde İstanbul’da yarattığınız tüm eserlerle İstanbul’un hatırı sayılır bir mekanında bir sergi açma ihtimaliniz doğsun, ardından da hakkınızda “..kendisi bu seriyi fiziksel ve ruhsal bir araftayken Korona günlerinde Türkiye’deyken yarattı..” şeklinde haberler çıksın..

    İşte bu hikaye, dünyaca ünlü olmasına rağmen yabancı bir ülkede yabancı bir kişi olarak hiç bilmediği bir okyanusa gözü kapalı atlayan Harif Guzman’ın gerçek hikayesi. İnsanın içinden “nasılsa yüzme biliyorum atla gitsin” diyerek atlamak gelmiyor mu benzer bir okyanusa? Acaba ben olsam ne yapardım, günlük programımdan dışarı çıksaydım kimler önüme çıkardı ve bu kişiler beni kim bilir bilmediğim kaç yeni ben ile tanıştırırdı demiyor mu insan?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hem de nasıl diyor ! Bayılıyorum böyle insanın enerjisini bir anda yukarı fırlatan hikayelere..

    Biliyor musunuz ben Harif Guzman’la ilk tanıştığımda böyle bir hikayesi olduğundan haberim yoktu. Zaten kendisiyle tanıştığım gün de kendisi ile sürpriz bir şekilde tanıştım. Yani bir anlamda program dışı bir karşılaşma ile yollarımız kesişti. Açıkçası ben kendi hayatımın akışı içerisindeyken o gün için önceden yapılmış olan günlük programımdan ne zaman dışarı çıksam aynı saniye içerisinde hemen çok daha doğru bir programa geçiş yaptığımı düşünürüm. O nedenle de gecikmeler, ertelemeler, erken gelmeler, son dakika iptalleri gibi şeyler beni hiç bir şekilde etkilemez. Aksine bu durum etrafımda olan olaylara ve insanlara daha da dikkatle bakmama neden olur. Dolayısıyla da baktıkça bir şeyler görürüm. Sonra da “demek bu yüzden programın dışına çıkmam gerekmiş, aksi takdirde her şey normal seyrinde gidiyor olsaydı bu anı yaşayamamış olacaktım” cümlesini kurar, aradaki gizli dipnotları okumaya başlarım. Yani kısacası tam olarak tanışmam gerektiği zamanda ve de tanışmam gerektiği biçimde tanıştım sevgili Harif’le.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şimdi size serginin genelinden bahsetmeden önce bu serginin neden benim için ayrı bir önem taşıdığını anlatmak istiyorum. Birincisi; bu sergide yer alan eserlerden ikisi, benim boyaları henüz kurumamış haline tanıklık ettiğim iki resim olma özelliği taşıyor. İlk tanıştığımız gün bana bugün sergi alanının en sonunda sergilenen iki tabloyu göstermişti Harif. Biraz dikkatle bakınca da bu masmavi iki resmin içindeki suratları farketmiş ve Harif’e; “ne kadar da çok geçmişten buraya doğru bakıyor gibiler” demiştim. Harif de bunun üzerine bana resimlerin içindeki suratların aslında kendisinin büyük büyük ataları olduğuna inandığını söylemişti. O gün tabiki de sevgili Harif’in yanından ayrılırken, neredeyse 2 ay sonra o resimleri ‘Ancestors / Atalar’ adı ile bu sergide göreceğimi bilmiyordum. Ancak işte hayat ve de tesadüf olmayan karşılaşmalar bizleri gitmemiz gereken yere doğru aynı böyle nazikçe itekliyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dolayısıyla bugün iyi ki o basın toplantısı için Soho’ya normal saatinden daha erken gitmişim diyorum. Bu sayede bu serginin de işbirlikçilerinden olan Muse VR’ın Kreatif Direktörü sevgili Talat Alkan’la sohbet edebilecek vaktimiz olabildi ve o da bana “dünyaca ünlü bir ressam arkadaşımla tanışmak ister misin?” diye sorabildi. Ben de doğal olarak “Tabi ki de çok sevinirim...” diye yanıt verebildim. Sonuç olarak da tüm bu karşılaşmaların ardından şimdi buradayız.

    Tanışman gereken kişiyle, tanışman gerektiği zamanda, tanışman gerektiği biçimde tanışırsın..

    Açıkçası ben sevgili Talat Alkan’ın, Harif Guzman İstanbul’a geldiğinde tanıştığı ilk kişilerden biri olduğunu bu sergide öğrendim. Çünkü serginin hemen girişinde onun İstanbul’a ilk iniş yaptığı andan itibaren karşılaştığı kişilerden aldığı iletişim bilgilerini tanışma sırasına göre yan yana koyarak sergilediği bir eserin içinde Talat’ın da iletişim bilgileri vardı. Bu bağlantının kaydını orada görünce, doğal olarak içinde olduğum hikaye benim için daha da anlamlanmış oldu.

    Bu sırada “homesick” eseri de serginin öne çıkan eserlerinden biri. Çünkü bu çalışma, Guzman’ın kendi çantasında New York’tan Türkiye’ye getirdiği ve aslında bir mülteci kampından alınmış olan bir çarşaftan yapmış olduğu bir çalışma. Aslında burada Guzman, kendisinin de içinde bulunduğu bir durumu yani seyahat engellerinin yarattığı endişeleri ve de ülkesi Amerika’nın politik durumunun kendisini etkileme biçimini anlatıyor. Diğer bir yandan ise eserin yanına gittiğinizde ve de eserin içinde saklı olan kelimenin ne olduğunu gördüğünüzde net olarak Harif’in bu süreçte yaşamakta olduğu geçici seyahat mahrumiyeti ile yerinden edilen mültecilerin yabancı topraklarda ne gibi duygular yaşadığını net bir biçimde görmüş oluyorsunuz. Çünkü eserin içinde aynı adam asmaca oyunundaki gibi gizli olan kelime “Homesick”. Yani gurbette olan, vatan hasreti çeken, kendi yurdunu, kendi toprağını özleyen tüm insanların hissettiği ortak duygu ve bu duygu da eserin ortasında kabartı gibi duran bir sınırın üzerinde yazıyor. Yani aslında eser bize diyor ki sınırı geçersen yaşar mısın yoksa yanar mısın?
    Yorum sizin..

    Tanışman gereken kişiyle, tanışman gerektiği zamanda, tanışman gerektiği biçimde tanışırsın..

    Sergi alanı hakkında bilgi:

    Sevgili Harif Guzman’ın sergisini gezmeye gittiğimde Four Seasons’ın sanat danışmanları sevgili Gizem Pamukçu Tatlıcı ve Hülya Şekercioğlu (The Collectable Art & Design) ile tanışma fırsatım oldu. Böylece Kasım 2018’den bu yana daha çok müze ile fuar arasındaki bir çizgide tutmaya gayret ettikleri sergi alanlarının hikayesini öğrendim. Daha çok uluslararası sanat piyasasında Türk geleneksel ve çağdaş sanatının görünürlüğünü artırmayı hedeflediklerini, bu sayede Türkiye’nin tanınmış pek çok sanatçısının eserleri ile beraber genç, amatör veya henüz çok iyi tanınmamış başarılı Türk sanatçılara imkan sağladıklarından haberim oldu. Şu an için otelin içinde 120’den fazla eser sergileniyor. Her 3 ayda bir ise otelin içindeki eserler değişiyor ve bu süreçte satılan eserler de hemen sahiplerine ulaştırılıyor. Bu 2 yıllık süre zarfında ise yurt dışına ve de turistlere gönderilen eserlerin neredeyse %99.9’u Türk ressam ve heykeltraşlara aitmiş. Size bugün anlatmış olduğum Harif Guzman’ın “Adaptasyon” sergisi içinse, şu an herhangi bir kapanış tarihi yok. İstediğiniz zaman gidip gezebilirsiniz. Ardından da belki benim gibi Four Seasons’ın İstanbul’u en güzel gören masalarından birinde oturup güzel bir kahve içersiniz.

    Sanatınız bol olsun !