hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Yüzme bilenle sığ yerde yüzülmez

    05.02.2019 Salı | 13:25Son Güncelleme:

    Tim Burton'ın yönetmiş olduğu 2010 yapımı ‘Alice Harikalar Diyarında’ (Alice in Wonderland) filminde Alice, bildiğimiz Alice’in hikayesinden farklı olarak bir açık deniz kaptanını canlandırıyordu. Bir gün annesi yüzünden işinden kovuluyor, çok sevdiği gemisini artık kullanamayacağı için de çok üzülüyordu. Sonrasında ise bildiğimiz senaryo alışkın olmadığımız bir şekilde devam ediyordu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Alice, her şeyini kaybettiğini sandığı bir anda tesadüfen bizim dünyamızdan harikalar diyarına açılan bir geçidi fark ediyor ve sonra da bu geçitten doğal olarak geçmeden duramıyordu. Biz, Alice’in gözünden olan biteni izleyen seyircilerse işte tam o an anlıyorduk ki asıl film Alice’in geçitten geçmesi ile başlıyor. Tim Burton bu filmde, Alice’in gemi kaptanlığı işinden alınmasının Alice’in harikalar diyarındaki görevini başlatan neden olduğunu ve Alice’in o ana kadar yapmış olduğu görevine yani gemi kullanmayı kaptanlık seviyesinde iyi biliyor oluşuna harikalar diyarında başka bir biçimde devam edecek olduğunu bize masalsı bir biçimde gösteriyordu.

    Yüzme bilenle sığ yerde yüzülmez

     

    Bir bakıma olması gerekenin olması gerektiği zamanda olacağına vurgu yaparken eşzamanlı olarak bu dünyada başımıza gelen her şeyi herkesin bizim gibi anlayamayacağını hatırlatıyordu. Film geçitten geçerek Harikalar Diyarı’na düşen Alice’in harikalar diyarında yaşayanlarla karşılaşması ve onlardan: 'Bu görevi bir tek sen yapabilirsin çünkü sen bizim gibi bizim dünyamızdan değilsin. Bize yardım etmeye başka dünyadan geldin.' demesi üzerine devam ederken, bizler Alice’in bir takım soyut kavramlarla sanki bir insanmışcasına tanışmasına, hatta onlarla konuşmasına tanık oluyorduk. İşte bu noktada Alice’in ‘Zaman’ ile olan karşılaşması ve ‘Zaman’ın Alice’e ‘Umarım mutlu yaşamış ve zamanını iyi kullanmışsındır.’ demesi sonucu biz izleyiciler içinde bulunduğumuz hayatların sınırlı bir sona sahip olduğunu yeniden idrak ediyorduk. Filmin sonunda fark ettiğimiz şey ise şu oluyordu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Alice’in filmin başında elinden alınan gemisi ve kaptanlık görevi meğer filmin ana fikri olan 'imkansızı başarmanın tek yolu mümkün olduğuna inanmaktır’ cümlesinin gerçekleşebilmesi için gereken aşamalardan ilk ve en basit olanıymış. Alice’in harikalar diyarında yapması gereken görev ise aslında harikalar diyarına geçmeden önceki dünyasında en iyi bildiği şeyi yapmaktan farklı bir şey değilmiş. O nedenle eğer bir aşamanın en üst ve iyi seviyesine geldi ise bir kimse, o kimsenin orada bulunmaya devam etmesinin bir anlamı yoktur. Çünkü kendi öğrendiklerinin başka türlü bir tezahürü için yeni bir başlangıç yapmalı bir bakıma başka bir dünya kurmalıdır. Bir sonraki aşama gelmişse, o aşamanın sonlanmasından başka seçenek yoktur. 

    Yüzme bilenle sığ yerde yüzülmez

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Maria Kılıçlıoğlu’nun İş Sanat’taki “Evrenin Nabzı” sergisi bana Alice’in masalının Tim Burton yorumlu olan versiyonunu anımsattı çünkü Kılıçlıoğlu’nun içinde pek çok heykelinin olduğu sergide Alice’e, Alice’in harikalar diyarına ve dünyanın ilk gününden bugüne kadar geçirmiş olduğu evrelere gönderme yapan pek çok heykel var. Bu heykellerin hepsi de özel isimler ve dünya tarihinden bir takım kesitler taşıyor. Biliyorsunuz, geçmiş geleceği de içinde barındırır. Yaşlı bir surata baktığınızda - eğer yeterince dikkatli bakabilirseniz - eşzamanlı olarak o suratın içinde bir yerden sonra o kimsenin gençlik halini de yaşlılık halini de görmeye başlarsınız. Yani bir anlamda geçmişin içinde geçmişi görebildiğiniz gibi geleceği de az çok görebilirsiniz.

    Bana göre Maria Kılıçlıoğlu’nun fantastik heykellerinin içinde masalsı bir matriks gizli. Nuh’un gemisinden yaradılışın ilk gününe, Havva’nın soyundan şeytanın düşünülmemiş bir tasvirine, dünyadaki dördüncü boyuttan hep geçiş yapılması istenen sevgi boyutuna, altın zirvenin neye dendiğinden özgürlük temsilinin gerçekte ne olduğuna kadar içerisinde ezoterik ve sembolik pek çok bilgi barındıran bu sergi, bana göre hazır olanlar tarafından dikkatle incelenirse göründüğünden daha da öte anlamları beraberinde getiren, farklı bir biçimde okunabilen de bir harita niteliği taşıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yüzme bilenle sığ yerde yüzülmez

    Ben Alice’in o kıpır kıpır tavşanının peşinden gitmeye meraklı olan bir ruh olarak, Maria Kılıçlıoğlu’nun heykel matriksine içimden geldiği bir biçimde bir metin yazmak istedim. Aşağıda okuyacağınız metin, Kılıçlıoğlu’nun eserlerine vermiş olduğu isimlerden esinlenerek yazdığım bir metindir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     “Dünyanın ilk gününde yaratılmış, Havva’nın soyundan gelen insanoğlu, önce kendi karanlığına yani şeytanına uydu, ardından bir dünyadan diğer dünyaya seyahati başladı. Pek çok defa bu dünyanın meydanlarında savaştı, bir yendi, bir yenildi insanoğlu. Ama zamanla öğrendi. Ancak şimdi gösteri vakti. Bugüne değin, insanoğlunun tüm öğrendiklerini gösterme vakti artık geldi. Öğrenmiş mi öğrenmemiş mi dile gelecek insanoğlu. Sınavlarının üstesinden bu kez gelecek insanoğlu. Kendine üzülmeyi bıraktığı vakit. Kendi peşinden gidebildiği vakit. Aynı Alice gibi. Bir dünyadan diğerine geçiş yapacak insanoğlu. Bakalım yeterince cesur mu? Bakalım yalnızca sevgiden beslenebilen bir gerçekliğin peşinden gitmeye hazır mı?

    Yüzme bilenle sığ yerde yüzülmez

     

    Bakalım yüzlerce binlerce dış ses yerine kendi içindeki sesi duyabilecek mi? Bakalım 3 boyutlu dünya gerçekliğinden sonraki boyut gerçekliğine sorunsuz geçebilecek mi? Geçerken de artık ihtiyacı olmadığı her şeyi geride bırakabilecek mi? Bakalım sessizlikte gerçekten sessiz kalabilecek mi? Kendine yenilmeden sonuna kadar kendinin arkasında durabilecek mi? Bakalım korkularının üstesinden gelebilecek mi insanoğlu? Bakalım Alice Harikalar Diyarı’nın yalnızca bir masal olmadığının farkına varabilecek mi? Bakalım o beyaz tavşanın kendi iç sesi olduğunu idrak edebilecek mi? Bakalım kendi altın zirvesine ulaşıp, kendi olmadığını sandığı kanatları ile olmadığını sandığı engin göklere kanat çırpabilecek mi insanoğlu? 

    Havva’nın soyundan gelen insanoğlu, vakit geldi ! Git peşinden kendinin, git kendi bilinmezliğine, git karanlığına, git ! Git ki anlamı olsun insan oluşunun. Havva’nın soyundan gelen insanoğlu, vakit bu vakittir, yüzmeyi biliyorsun, kalma sığ yerde, açıl. Git korkma. Git ki anlam bulsun insanlığın. Ne duruyorsun, git hadi !”