Bakan Şimşek’ in piyasa açılışının ilk saatlerinde gerçekleştirdiği söyleşisinde; “program çalışıyor” mesajını yinelediği ve bu değerlendirmesini belirli gösterge ile gelişmeler (düşen CDS; artan derecelendirme notu; azalan cari açık; hızlanan fon girişi vb.) üzerinden temellendirmeyi sürdürdüğü izleniyor. Kamuoyu bakımından en fazla yankı uyandıran iki konu ise, “kira artış sınırındaki %25 oranının kaldırılması” ve “piyasadan döviz alımı operasyonlarının kabul ve teyidi” manşetleri üzerinden ifade ediliyor.
Son yılların popülerlik kazanmış ve bir noktada, kurumların adeta tanıtım-halkla ilişkiler faaliyetleri arasına katılmış “finansal okur-yazarlık” alanında yürütülen yeni açılımlar, olumlu bir gelişmeye işaret etmektedir. SPK ve MEB işbirliği çerçevesinde, okul müfredatlarına, bu alanla ilgili yeni uzmanlık derslerinin ekleneceği anlaşılıyor. Ancak, yeni ders ilavesi ile bu konuda köklü çözüm ve iyileştirme elde etme bakımından daha gerçekçi ve kapsayıcı yaklaşımların hesaba katılması gerekmektedir:
Eğitim-öğretim çağındaki gençlerimizin hemen tamamı; “digi-native” (dijitale doğanlar) zümresine dahil edilebilir. Okul öncesi yaşlardan başlayarak dünyaya dijital pencereden bakmakta; dikkat ve konsantrasyon sağlama bakımından zayıf gelişim göstermektedirler. Karmaşık dünyayı; dijital pencere üzerinden izlemeye adeta mahkum durumda ve “vision tunnel-koridor körlüğü” kısıtında algılamaya çalışmaktadırlar. Bu cümleden olmak üzere, “kafadan dört hesap yapabilme!” gibi temel beceriler bakımından zayıf birikim ile formasyon düzeyleri, yaygınlıkla görülmektedir. Üstelik, “test temelli ve ağırlıklı” müfredatımız, kapsamlı okuma/analiz becerilerine ket vurmakta; sadece sunulan şeçenekler üzerinden ilerlemeyi adeta dikte etmektedir. Altın/borsa/mevduat/kur/kripto seçenek ve sarmalına kendisini mahkum hissetmenin temelleri, belki de, çok önceden atılmaktadır!
Her şeyin ve her yaklaşımın üzerinde, dikkatleri; “bugünü kurtarmaya ve yarını ıskalamaya zorlayan; tüm ekonomik kararları bozucu etkisi altına alan” yüksek enflasyon ortamı bertaraf edilmeden, bu konuda da kalıcı ilerleme sağlanmasının imkansız olacağı bilinmelidir. Kök sebep, kısa erimde ortadan kaldırılmadan, eğitim-öğretim yoluyla mesafe alınamaz.
Bakan Şimşek’ in henüz sarfettiği; “Türkiye henüz küresel dezenflasyon rüzgarına kapılmadı” tespiti ve devamındaki ifadeleri dikkat çekmektedir. Mesela, “portföy tercihlerinde Türk Lirası lehine gelişmeler üzerinden reel kurun da lehimize dönerek dezenflasyonu güçlendirici etki yapması” kurgusu, mantıksal olarak doğru, ancak, sürdürülebilirlik bakımından zayıf bir kurguya işaret etmektedir. Özellikle, “yapısal problemlerin çözüldüğü” kabilinden beyanların, daha etkili ve zamanında düzenlemeler ile desteklenmesi gereği de ortadadır.
Yılın beşinci PPK toplantısında beklentilere paralel bir karar çerçevesinde, gösterge faizi olarak kabul edilen haftalık repo faizi %50 oranında sabit tutuldu. Açıklama metin içeriğine bakıldığında, yeni ve ilave bir politika veya duruş değişikliğine yer verilmediği okunuyor. Yakın geçmişte, Enflasyon Görünüm Raporu açıklama ve dokümanı ile oldukça kapsamlı iletişim gerçekleştiren Banka’ nın; geldiği bizzat Güvernörü tarafından teyit edilen “yılın zirve TÜFE manşeti” öncesinde Bekle-Gör moduna girdiği değerlendiriliyor. Belki de, Merkez; parasal politikalar bacağındaki sorumluluk ve icraatlarının, mali politikalar ve yapısal reform bacakları ile kuvvetlendirilmesi beklenti ile zaruretine işaret ediyor!
Yorum ve değerlendirmelere bağlı kalmaksızın söylenecek husus ve yerine getirilecek ödev; miktarsal sıkılaştırma/emisyon hacmi konusunda ivedilikle harekete geçilmesidir. Daha evvel belirttiğimiz üzere, musluk kısılıp; tazyik düşürülmediği müddetçe, boruyu (talep) noktasından sıkmak ve/veya sıkıştırmak, daha sıkıntılı sonuçların yolunu açabilecektir!
Bakan Şimşek’ in piyasa açılışının ilk saatlerinde gerçekleştirdiği söyleşisinde; “program çalışıyor” mesajını yinelediği ve bu değerlendirmesini belirli gösterge ile gelişmeler (düşen CDS; artan derecelendirme notu; azalan cari açık; hızlanan fon girişi vb.) üzerinden temellendirmeyi sürdürdüğü izleniyor. Kamuoyu bakımından en fazla yankı uyandıran iki konu ise, “kira artış sınırındaki %25 oranının kaldırılması” ve “piyasadan döviz alımı operasyonlarının kabul ve teyidi” manşetleri üzerinden ifade ediliyor.
Son yılların popülerlik kazanmış ve bir noktada, kurumların adeta tanıtım-halkla ilişkiler faaliyetleri arasına katılmış “finansal okur-yazarlık” alanında yürütülen yeni açılımlar, olumlu bir gelişmeye işaret etmektedir. SPK ve MEB işbirliği çerçevesinde, okul müfredatlarına, bu alanla ilgili yeni uzmanlık derslerinin ekleneceği anlaşılıyor. Ancak, yeni ders ilavesi ile bu konuda köklü çözüm ve iyileştirme elde etme bakımından daha gerçekçi ve kapsayıcı yaklaşımların hesaba katılması gerekmektedir:
Eğitim-öğretim çağındaki gençlerimizin hemen tamamı; “digi-native” (dijitale doğanlar) zümresine dahil edilebilir. Okul öncesi yaşlardan başlayarak dünyaya dijital pencereden bakmakta; dikkat ve konsantrasyon sağlama bakımından zayıf gelişim göstermektedirler. Karmaşık dünyayı; dijital pencere üzerinden izlemeye adeta mahkum durumda ve “vision tunnel-koridor körlüğü” kısıtında algılamaya çalışmaktadırlar. Bu cümleden olmak üzere, “kafadan dört hesap yapabilme!” gibi temel beceriler bakımından zayıf birikim ile formasyon düzeyleri, yaygınlıkla görülmektedir. Üstelik, “test temelli ve ağırlıklı” müfredatımız, kapsamlı okuma/analiz becerilerine ket vurmakta; sadece sunulan şeçenekler üzerinden ilerlemeyi adeta dikte etmektedir. Altın/borsa/mevduat/kur/kripto seçenek ve sarmalına kendisini mahkum hissetmenin temelleri, belki de, çok önceden atılmaktadır!
Her şeyin ve her yaklaşımın üzerinde, dikkatleri; “bugünü kurtarmaya ve yarını ıskalamaya zorlayan; tüm ekonomik kararları bozucu etkisi altına alan” yüksek enflasyon ortamı bertaraf edilmeden, bu konuda da kalıcı ilerleme sağlanmasının imkansız olacağı bilinmelidir. Kök sebep, kısa erimde ortadan kaldırılmadan, eğitim-öğretim yoluyla mesafe alınamaz.
Bakan Şimşek’ in henüz sarfettiği; “Türkiye henüz küresel dezenflasyon rüzgarına kapılmadı” tespiti ve devamındaki ifadeleri dikkat çekmektedir. Mesela, “portföy tercihlerinde Türk Lirası lehine gelişmeler üzerinden reel kurun da lehimize dönerek dezenflasyonu güçlendirici etki yapması” kurgusu, mantıksal olarak doğru, ancak, sürdürülebilirlik bakımından zayıf bir kurguya işaret etmektedir. Özellikle, “yapısal problemlerin çözüldüğü” kabilinden beyanların, daha etkili ve zamanında düzenlemeler ile desteklenmesi gereği de ortadadır.
Yılın beşinci PPK toplantısında beklentilere paralel bir karar çerçevesinde, gösterge faizi olarak kabul edilen haftalık repo faizi %50 oranında sabit tutuldu. Açıklama metin içeriğine bakıldığında, yeni ve ilave bir politika veya duruş değişikliğine yer verilmediği okunuyor. Yakın geçmişte, Enflasyon Görünüm Raporu açıklama ve dokümanı ile oldukça kapsamlı iletişim gerçekleştiren Banka’ nın; geldiği bizzat Güvernörü tarafından teyit edilen “yılın zirve TÜFE manşeti” öncesinde Bekle-Gör moduna girdiği değerlendiriliyor. Belki de, Merkez; parasal politikalar bacağındaki sorumluluk ve icraatlarının, mali politikalar ve yapısal reform bacakları ile kuvvetlendirilmesi beklenti ile zaruretine işaret ediyor!
Yorum ve değerlendirmelere bağlı kalmaksızın söylenecek husus ve yerine getirilecek ödev; miktarsal sıkılaştırma/emisyon hacmi konusunda ivedilikle harekete geçilmesidir. Daha evvel belirttiğimiz üzere, musluk kısılıp; tazyik düşürülmediği müddetçe, boruyu (talep) noktasından sıkmak ve/veya sıkıştırmak, daha sıkıntılı sonuçların yolunu açabilecektir!