hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    İnsan=Amaç; Ekonomi=Araç

    11.02.2024 Pazar | 16:21Son Güncelleme:

    Tüm karmaşık formüllerine ve etkileyici grafik ile teknik söylemlerine karşın Ekonomi Bilimi/Disiplini sadece bir “araç” hükmündedir. Bu aracın değer ve ehemmiyeti ancak “amaç” lara ulaşma yolundaki işlevleri ile anlam kazanabilir. Ana amaç; “İnsanın Refah ve Esenliği” olduğuna göre, İNSAN ODAKLI EKONOMİ ANLAYIŞI her daim öncelikli ve geçerli kılınmalıdır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ekonomiye dair tüm istatistikler içerisinde Nüfus Verileri; doğrudan İNSAN temelli ve ana çerçeveyi ortaya koyan en kapsayıcı değeri temsil etmektedir. Geride bıraktığımız 2023 yılına ait Türkiye nüfus verilerine bakıldığında çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

    Ülke olarak nüfusumuz bir yıl içinde sadece 92.824 kişilik bir artışla 85.400.000’ inin altında kalmıştır. Bir ülkenin mevcut nüfusunu koruması için bile aile başına 2.1 bebek gerekirken, Türkiye’ de bu sayı 1.6 düzeyine gerilemiştir. 0-1 yaş arası bebek nüfusumuz, hızlı bir düşüşle, yıllar sonra ilk kez bir milyonun altına inmiştir. Ülkemizdeki bebek nüfus oranı, on yıl içerisinde keskin bir düşüşle %1.65’ ten; %1.09’ a inmiş ve şimdiye kadar tespit edilen en düşük değerin (2007 yılında %1.1) dahi altına gerilemiştir. Keza, çocuk nüfusu temsil eden 14 yaşına kadar kesim, oransal olarak hızla gerilemiş ve bir senede %26.4’ ten; %21.4’ e düşmüştür.

    Öte yandan, 65 üstü yaştaki nüfus oranı; %7.1 seviyesinden, %10.2 mertebesine yükselmiş ve ortanca yaşımız 34’e ulaşmıştır. Yalnızca on yıl içinde ortanca yaşımızın 3.6 yaş yükselerek, “artan hızla yaşlanan bir toplum” haline geldiğimiz izlenmektedir. Bundan sadece elli yıl evvel Türkiye’de ortalama yaşın 19; 2000’ li yılların başında ise 25 yılın altında (24.8) olduğunu hatırlarsak, önceki yirmibeş yıla göre son yirmibeş yılda “iki kat daha hızlı yaşlanan bir toplumsal yapı” karşımıza çıkmaktadır. Nitekim, son beş yılda 0-4 yaş arası çocuk nüfusumuz 1.2 milyon azalırken; 65 üstü nüfusumuz 1.6 milyon kişi artmıştır. Kısacası, ülkemiz, artık “genç nüfus ağırlıklı” olma kimliğini kaybetmiş; yaşlanma skalasında “orta yaşlılık kademesine erişmiş” ve geri dönüşü olmayan bir demografiye devinmiştir. 2022 yılı için %0.007 (binde yedi) manşetinde hesaplanan Nüfus Artış Hızı’ mız; bu sene %0.001 (binde bir) düzeyine gerilemiştir. Yalın bir ifadeyle, nüfus artışımız durmuştur!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye’ de, 2023 yılı itibarıyla, 15-64 yaş arasındaki çalışma çağı nüfusu; toplamın %68.3’üne ulaşmış olmakla birlikte son yirmi yılda bu kulvarda sadece %1.8 artış kaydedebilmiştir. An itibarıyla, çalışma çağındaki her 100 kişinin; 31.4 çocuğa ve 15 yaşlıya bakmakla yükümlü olduğu (bağımlılık oranı) görülmektedir.

    Toplumun medeni durumu açısından gözlemlenen gelişmelere bakıldığında; evli olma oranında ciddi düşüş ve boşanma oranında yüksek artış (son yirmibeş yılda iki kat) ortaya çıkmaktadır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ezcümle, güncel nüfus göstergeleri; ülkemiz açısından çift taraflı bir demografik açmaz ve/veya risklerin varlığına işaret etmektedir: “Yaşlı Nüfus Artışında Güçlü İvmelenme/Hızlanma” ve “Doğum ve Çocuk Nüfus Oranlarında Hızla Düşüş”. Bir zamanların gündemde olan “Yüz Milyonluk Türkiye Hayali” nin, artık, fiilen erişilmez duruma geldiği; “Demografik Güç” platformuna uzak düşüldüğü ortaya çıkmaktadır. Henüz “orta gelir tuzağı” çemberini kıramadan; toplumsal zenginleşme sürecini kalıcı biçimde olgunlaştıramadan; yaygın refaha ulaşamadan daha yaşlı ve daha yoksun bir menzilde sıkışma tehlikesi bulunmaktadır. Sosyal güvenlik-eğitim-sağlık kulvarları başta olmak üzere, tüm Ekonomi Anlayış ve Uygulamaları’ nın yeniden ve yeni İNSANİ GELİŞMELER temelinde gözden geçirilmesi/yapılandırılması zamanıdır!
    Makalemizin ilk satırlarında belirttiğimiz üzere, amaç olanı; esas alınması gereken İnsan-Demografi dinamiklerini ele aldıktan sonra Merkez Bankası sunumu üzerinde değerlendirmelerimizi paylaşarak tamamlayalım:

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Daha önceki benzerleri gibi seksen sayfayı aşkın Çeyreklik Enflasyon Raporu incelendiğinde yeni ve/veya köktenci bir değişiklik görülmemektedir. Yeni guvernörün sunumunda da bir farklı duruş ve vaziyet edişin işaretlerine rastlanmamıştır. Burada, 2024 sonu enflasyon hedefinin aynen muhafazası konusu; taktiksel olarak kabul ve fakat, matematiksel olarak ret edilebilir. Ancak, en azından 2025 yılı hedefinin yukarı yönlü revizesi; güvenilirlik ve beklenti yönetimi bakımından isabetli bir adım niteliği taşıyabilirdi; kaçırılmış bir fırsattır! Gene, “ücretler” ve “kredi kartı düzenlemesi” gibi başlıklar üzerinden sergilenen “enflasyon okuması”nın daha gerçekçi ve dengeli bir kanala çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz; yalnızca Talep bacağına yönelik parasal politikalar ile ve Arz bacağı dikkate/hesaba alınmadan hakkaniyetli icraat gerçekleştirilemez!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Miktarsal Sıkılaştırma kulvarında sağlanan sadece bir trilyonluk “sterilizasyon”, onbeş trilyon liralık toplam havuz içinde yetersiz düzeyde kalmaktadır. Nihayet, şu anda “ifade edildiği üzere kopan ilişki-bağlar” yüzünden işlerliği tartışmalı dezenflasyonist MODEL/MODELLEME yaklaşımının sadece bir “araç” hüküm ve vasfında olduğunu unutmamak durumundayız. Modeller değişebilir; asıl ve her daim kaim olan; İnsan Odaklı Ekonomi anlayışıdır!