Frida Kahlo ile ilgili kitap yazan Nazar Arısoy şöyle tanımlıyor ünlü sanatçıyı: ‘Acının, kederin içinde umut, hırs, heyecan, şehvet ve mutluluk yaşatabilen bir kadın Frida, beni derinden yaralarken bir yandan da hayatıma etkili bir şekilde dokundu.’ Aynı duyguları Frida Kahlo ile ilgili başka yabancı dilde yazılan eserleri okurken ben de hissetmiştim.
Geçirdiği çocuk felci ile bir bacağı kısa ve ince kalan Frida hayatının çok acımasız ve çetin geçeceğini daha 6 yaşındayken algılamıştı. Lakabı ‘Tahta bacak Frida’ya çıkmıştı. Belki bu nedenle hayali doktor olmaktı. Hatta Tıp Fakültesine yazıldı. Geçirdiği bir trafik kazasıyla bedeni daha da yıprandı, iyice sakat kaldı. Yine de yılmadı ve aşkı ön plana çıkarttı.
Yaşadıklarına, olumsuzluklara otoportreleriyle meydan okudu. Şehvet ve özgürlük düşkünüydü. Kendisini şöyle tanımlıyordu: ‘Ben kırık dökük bedenimin içinde kusursuz ruhumla hep özgürdüm. Hiç esir olmadım dünyaya ta ki Diego cehenneminde yaşarken, cennet kokusu yaşıyor taklidi yapasıya kadar. Diego herkesin göremediği cennetini cehenneminde gizlemeyi başarırdı. O gizemli cennetin varlığının kutsallığı beni ona esir etmeyi başarmıştı.’
Diego Rivera iri cüsseli, yakışıklılığın zerresi olmayan, Frida’nın hayatını kah mutlu eden, kah zindana çeviren duvar ressamı ve devrimci bir komünistti. İki kez evlendiler. Zaten bütün otobiyografi resimlerinde tuvalinden çıkan kocası Diego için minnet ya da yergiydi.
Geçenlerde bir gazetede eski genel yayın müdürlerimden Mehmet Y. Yılmaz’ın Frida ile ilgili yazdığı makaleyi okudum. Frida için ta Meksika’ya gitmiş ve ünlü ressamın doğup büyüdüğü ve öldüğü müze haline getirilen ‘Casa Azul’ (Mavi Ev) ü ziyaret ederek gözlemlerini yorumlamıştı. Bu yazı beni daha da ‘Fridamania’ yaptı. Yakın bir gelecekte mutlak Coyoacan’daki Mavi Ev’i ziyaret edeceğiz.
Yönetmen Julie Taymor’un ‘Frida’ filminde feminist ve devrimci ressamı yine Meksikalı olan Salma Hayek başarı ile canlandırmıştı. Eseri birkaç kez izlemiştim.
Bu arada dünyanın çeşitli kentlerinde Frida adını taşıyan restoranlar da var. Biz Connecticut eyaletindekine gitmiştik. İnanılmaz Frida hatıraları var. Çoğu eşyalardan alıp evimizi süslemiştik. 70 yıl önce ölen ve külleri kendisine ait evin müzesinde sergilenen Frida yaşadığı 47 yıl boyunca 200 den fazla eser yaratarak bu sanat dalında simge haline geldi.
Hep sorulur ‘Neden Frida’nın kaşları bitişiktir hatta bıyığı vardır ?’diye. Frida’nın Alman asıllı babası Wilhelm iki kız çocuğu sahibi olduktan sonra Frida’nın doğumunda ‘Keşke erkek olsaydı!’ yorumunu sonraları duyduğunda feminist ruhu ile bir erkek gibi yaşamaya başlamış, vücudundaki kıllara hayatı boyunca dokunmamıştı.
Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenecek ‘Türkiye Kültür Yolu Festivali’nde Frida Kahlo’nun ‘The Life Of An Icon’ sergisi kapsamında yer alacak. Kaçırmayın.
Frida Kahlo ile ilgili kitap yazan Nazar Arısoy şöyle tanımlıyor ünlü sanatçıyı: ‘Acının, kederin içinde umut, hırs, heyecan, şehvet ve mutluluk yaşatabilen bir kadın Frida, beni derinden yaralarken bir yandan da hayatıma etkili bir şekilde dokundu.’ Aynı duyguları Frida Kahlo ile ilgili başka yabancı dilde yazılan eserleri okurken ben de hissetmiştim.
Geçirdiği çocuk felci ile bir bacağı kısa ve ince kalan Frida hayatının çok acımasız ve çetin geçeceğini daha 6 yaşındayken algılamıştı. Lakabı ‘Tahta bacak Frida’ya çıkmıştı. Belki bu nedenle hayali doktor olmaktı. Hatta Tıp Fakültesine yazıldı. Geçirdiği bir trafik kazasıyla bedeni daha da yıprandı, iyice sakat kaldı. Yine de yılmadı ve aşkı ön plana çıkarttı.
Yaşadıklarına, olumsuzluklara otoportreleriyle meydan okudu. Şehvet ve özgürlük düşkünüydü. Kendisini şöyle tanımlıyordu: ‘Ben kırık dökük bedenimin içinde kusursuz ruhumla hep özgürdüm. Hiç esir olmadım dünyaya ta ki Diego cehenneminde yaşarken, cennet kokusu yaşıyor taklidi yapasıya kadar. Diego herkesin göremediği cennetini cehenneminde gizlemeyi başarırdı. O gizemli cennetin varlığının kutsallığı beni ona esir etmeyi başarmıştı.’
Diego Rivera iri cüsseli, yakışıklılığın zerresi olmayan, Frida’nın hayatını kah mutlu eden, kah zindana çeviren duvar ressamı ve devrimci bir komünistti. İki kez evlendiler. Zaten bütün otobiyografi resimlerinde tuvalinden çıkan kocası Diego için minnet ya da yergiydi.
Geçenlerde bir gazetede eski genel yayın müdürlerimden Mehmet Y. Yılmaz’ın Frida ile ilgili yazdığı makaleyi okudum. Frida için ta Meksika’ya gitmiş ve ünlü ressamın doğup büyüdüğü ve öldüğü müze haline getirilen ‘Casa Azul’ (Mavi Ev) ü ziyaret ederek gözlemlerini yorumlamıştı. Bu yazı beni daha da ‘Fridamania’ yaptı. Yakın bir gelecekte mutlak Coyoacan’daki Mavi Ev’i ziyaret edeceğiz.
Yönetmen Julie Taymor’un ‘Frida’ filminde feminist ve devrimci ressamı yine Meksikalı olan Salma Hayek başarı ile canlandırmıştı. Eseri birkaç kez izlemiştim.
Bu arada dünyanın çeşitli kentlerinde Frida adını taşıyan restoranlar da var. Biz Connecticut eyaletindekine gitmiştik. İnanılmaz Frida hatıraları var. Çoğu eşyalardan alıp evimizi süslemiştik. 70 yıl önce ölen ve külleri kendisine ait evin müzesinde sergilenen Frida yaşadığı 47 yıl boyunca 200 den fazla eser yaratarak bu sanat dalında simge haline geldi.
Hep sorulur ‘Neden Frida’nın kaşları bitişiktir hatta bıyığı vardır ?’diye. Frida’nın Alman asıllı babası Wilhelm iki kız çocuğu sahibi olduktan sonra Frida’nın doğumunda ‘Keşke erkek olsaydı!’ yorumunu sonraları duyduğunda feminist ruhu ile bir erkek gibi yaşamaya başlamış, vücudundaki kıllara hayatı boyunca dokunmamıştı.
Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenecek ‘Türkiye Kültür Yolu Festivali’nde Frida Kahlo’nun ‘The Life Of An Icon’ sergisi kapsamında yer alacak. Kaçırmayın.