hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Kurbanın hakkını ödeyecek miyiz, yoksa yan mı çizeceğiz?

    Kurbanın hakkını ödeyecek miyiz, yoksa yan mı çizeceğiz
    expand

    Geçen sezon ismini ünlü Çek yazar Vaclav Havel'in "Largo Desolato"su ile sıkça duymaya başladığımız Ekip Tiyatrosu 18. Uluslararası Tiyatro Festivali'ne bir "Parti" armağan etti. Rejisi, oyunculukları ve sağlam teksti ile takdir ve beğenileri toplamakta gecikmeyen oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncularından Cem Uslu ile Parti'yi konuştuk.



    * Öncelikle Ekip Tiyatrosu'nun kurulum sürecini ve bugüne kadarki işlerini dinleyebilir miyiz?


    Ekip'in bir kısmı -ben de dahil- daha önce başka bir üniversitede okuyordu. Orada amatör tiyatro yapıyorduk. Önce ben sonra Simel ve Ayça mezun olduk. Konservatuarı kazandık. İstanbul'da da grup olarak bir iki denememiz oldu ama o zaman çok çok cahildik -muhakkak ki bugün de öyleyiz ama o dönem şimdiyle karşılaştırılamayacak kadar yetersizdik- fakat bir şey vardı ki çok seviyorduk tiyatroyu.

    3. sınıftayken Hasan Şahintürk hocamız bize 27 Mart'a bir şey yapıp yapmayacağımızı sordu. Biz Simel'le daha önce Beckett'in Oyun Sonu'ndan bir bölüm çalışmıştık. Ayşegül, Murat ve Ayça ile 5'imiz bu oyunu okul oyunu olarak çıkardık. Onu çıkartırken grup olarak bir şeyler yapacağımızı hissettim o gün. Prömiyer günümüz de çok iyi geçti, çok güzel bir enerji vardı.

    Sonra dışarıda da oynamak istedik. Kumbaracı 50'ye, Oyun Atölyesi'ne, Mekan Artı'ya gittik oralarda da oynadık. Profesyonel olarak oynayacağımız zaman adımızı 'Ekip' koyduk. Geçtiğimiz sezonun sonunda mezun olurken de Largo Desolato'yu çalıştık. Largo Desolato'da pek çok şeyi ilk defa denedik. Aldığımız eğitimin dışında bir şey yapmaya özellikle özen gösterdik. O da beğenildi.

    Ne mutludur ki 20'ye yakın eleştiri yazıldı ve kötü bir şey yoktu hiçbirinde. Havel'in memleketine de gitme fırsatımız oldu orada oynadık ve bize Çek Cumhuriyeti'nde The Marta Award'da büyük ödülü veren Havel'in yakın arkadaşı; Havel'in böyle oynanabileceğini düşünmediğini söyledi bize. Sonrasında festivale başvurduk 'Parti' ile.



    * Parti senin hem yazıp hem yönettiğin 2. oyun sanırım. Daha önce elinden çıkan bir 'Salgın' var yanılmıyorsam. Parti'nin ne gibi farkı vardı senin için?

    Çok farkı var; 2002'de Salgın'ı yazarken bir derdim vardı, ama sonra fark ettim ki o derdi değil bambaşka bir şeyi yazıyorum. Aynı şeyleri çok fazla söyleyen bir oyun Salgın. Kurgusu ve dramaturjisi zayıf, sınıfsal açıdan tutarsızlıklar içeren bir oyundu ama iyi ki de olmuş. O olmasa devamı gelmezdi çünkü. Arada bir kısa oyun yazdım ama oynanmadı 'Yazılmadık Bir Oyun' du adı. Daha sonra 'Öğüt' diye bir oyun yazdım, o Sivas Devlet Tiyatrosu'nda oynandı ama çok oynanamadı. Ve en son Parti'yi yazdım.

    * Parti üzerinde çalışırken nasıl bir yazım sürecin oldu?

    Ekipçe çok çalıştık. 'Bir oyun yapalım, kendimizin olsun' dedik. Başka yazarların metinlerini oynuyoruz diye beni-bizi eleştiriyorlardı. Özellikle Özer (Arslan) 'Eli kalem tutan adamsın, neden kendin yazmıyorsun?' diyordu. Özer de Salgın'da oynamıştır bu arada. Ben de istiyordum zaten. Önce başka bir tekste başlamıştım ama sonra hep beraber oturduk konuştuk, kendimizi eleştirdik. Fark ettik ki hepimiz şiddete yatkınız aslında. Başımıza gelenleri anlatmaya başladık. Hafızanın ve toplumsal belleğin zayıflığı üzerinde çok duruyorduk. Sonra nefret suçları ile tanıştık. Gördük ki söylemimizde nefret suçu var çoğu zaman. Dekor taşıyoruz ve 'gavur ölüsü gibi' diyoruz mesela. Hiç düşünmüyoruz konuşurken. Ben daha önceden Oyunbaz'da oynuyordum ve orada söylediğimiz bir şey vardı: 'Seyirci koltuğuna kendini oturtmak.'

    Parti'de de 'Böyle böyle yapıyorsunuz' diye parmak sallamak yerine kendimizi ortaya koymak istedik. Bu oyun bizi bir nevi tedavi etsin dedik bunun üzerine çalıştık. Doğaçlama çalışmaları yaptık. O çalışmaları ben yönetiyordum. Sonra Keşan'da bir ev tuttuk tüm ekip. 10 gün orada çalıştık. En son gün 3.5 saat doğaç yaptık hatta. Tüm bu çalışmaların sonunda 'Parti' çıktı.

    * Parti'nin konusunu ilk okuduğumuzda basit bir arkadaş hesaplaşması zannedebiliriz ama bundan çok öte bir metin. Bugüne dair, bu ülkeye dair, insana dair çok şey söylüyor. Sen birkaç cümleyle nasıl tanımlarsın senin Parti'ni?

    Herkes hafızanın zayıflığından dem vuruyor.' Ah hiçbir şeyi hatırlamıyoruz' diyoruz ama bence hatırlamak hiçbir şey ifade etmiyor. Parti, hatırladıktan sonra ne yapılması gerektiği ile ilgili bir oyun aslında. Hatırladıktan sonra bedelini ödeyebilecek miyiz? Kurbanın hakkını ödeyebilecek miyiz yan mı çizeceğiz? Hatırlamakla ilgili değil hatırladıktan sonra nasıl davranıldığı ile ilgili bir oyun Parti...

    * Oyundaki yazar Metehan, ramazanda yemek yedi diye dövülen bir adamın hakkını sonuna kadar savunurken, başka birinden, 'öteki'nden yamuk yumuk çingene diye bahsediyor. Karakteri oluştururken Türkiye gündeminin ne kadar rolü oldu?

    Bu ülkenin çok acayip bir torna tezgahı var. Oradan hepimiz geçiyoruz. Ben Ümraniye'de büyüdüm. Babam 78 kuşağından bir adam. Köyden kente göç edip gelmişler. Ama baktığın zaman Beyaz Türkiye'nin ne kadar arızası varsa bizde var. Militarizm, bazen faşizm, ötekileştirme...  Aslında insanların yakın çevresine bakması yeter.

    En büyük tehlike insanların bunun farkında olmaması. Sokakta sorsak kimse 'faşist' olduğunu kabul etmez -sokaktaki herkes faşist demek değil bu tabii- çünkü faşizm denince insanların aklına sadece bıyıklı bir adam geliyor, gamalı haç geliyor. Bence bu ülkede tırnak içinde pek çok entelektüel, pek çok aydın tam da bu tuzağa düşüyor. Herhangi bir toplumsal olaydan sonra insanların yazdıklarına bir bakın. Uludere'den sonra, Van Depremi'nden sonra yazdıklarına bakın. İnsanlar şunu göremiyor; oturulup konuşulamadığı için böyle oldu. Sorunu sorunla çözmeye çalışmak işe yaramaz. Bir de biz imajlar üzerinden düşünmeyi seviyoruz. Gamalı haç takmıyorsan faşist değilsindir.

    Bu anlamda oyunda Metehan'ı da oluşturmak zor olmadı. O da kabul etmiyor zaten ırkçı olduğunu. Yazılarında faşist öğeler olmadığına emin. Ya da Müge karakteri mesela; hümanizmden bahsediyor...

    * Parti'de bu sene geçen sezona kıyasla ne gibi değişiklikler var?

    Oyunun bir problemi vardı o da uzun olmasaydı. Ben de elimi korkak alıştırmamıştım. Bir yerden sonra kurgu birbirinin içine o kadar giriyor ki, kısaltmak çok mümkün olmuyor. Yazın da bunun üzerinde çalışmalar yaptık biraz daha kısalttık. Kağıt sayısı bazında çok fazla bir kısaltma olmasa da hissedilen daha kısa olacak sanırım. İçindeki tekrarları atmaya, oyundaki ritme de daha çok dikkat etmeye çalıştık. Kısacası daha seyredilebilir bir şey çıkarmaya çalıştık.

    * Senin Parti dışındaki projelerinden bahsedersek?

    Şimdi Bulut Tiyatro ile bir proje yapıyorum. Ebru Nihan Celkan 'Nerede Kalmıştık?' diye bir metin yazdı. Mirza Metin yönetiyor.  Orada oynayanlardan biri benim. Güneydoğuda askerlik yapmış orada bir şey yaşamış ve döndüğünde herkesin kendisinden kaldığı yerden devam etmesini beklediği bir genç var. Adı Umut. Onu oynuyorum ben. Merve Engin, Özer Arslan da var. Geçen gün ilk okuma provasını yaptık. Ekim'de de prömiyeri var.

    * Tiyatro için söylenen ......................................'yı çok klişe buluyorum dediğin şey nedir?

    Tiyatro kutsaldır'ı çok klişe buluyorum ama tiyatro kutsal olmadığı için değil. Her meslek kutsal olduğu için. Tiyatro herhangi başka bir meslekten kutsal değil. Neden olsun ki?

    Bir de 'Tiyatro eskidir, demodedir.' var tabii.

    * Ekip Tiyatrosu'nun Parti dışındaki programı nasıl?

    Largo Desolato devam ediyor. Sahne Hal'de her Salı 20.00'de Parti'yi Çarşamba da yine 20.00'de Largo Desolato'yu oynuyoruz. Bir de Kara Sohbet'i çalışıyoruz. Onu dramaturgumuz  Ayça Seymen Şimşek yönetiyor. Ekim'den itibaren Kumbaracı 50'de oynanacak.

    Parti- her Salı 20.00'de
    Largo Desolato her Çarşamba 20.00'de Sahne Hal'de...
    Bilgi için: 0506 393 75 11 ve www.ekiptiyatrosu.com
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow